
Evet o, bu ayette Rabb-i Kerim'ine, "Rabbim, gorun bana, bakayım Sana!" yani Rabb'im tecelli buyur, nurdan hicabını kaldır, vuslatına vÂsıl olup goreyim Seni! demiştir. Kelamcılar arasında bu meselenin değişik yonleriyle bir hayli ve oldukca uzun boylu munakaşası yapılır. Meselenin bir yonunu, "Cenab-ı Hakk'ın gorulup gorulmeyeceği", diğer yonunu de, "Cenab-ı Hakk'ın gorulmesi mumkunse, dunyada herkes bunu gorebilir mi?" hususu teşkil eder. Şayet O'nun gorulmesi dunyada mumkun değilse, Hz. Musa'nın isteği ne manaya gelir?
Once kısaca bir fikir vermek icin dolaylı yoldan soruyla alakalı bazı hususları arz etmek istiyorum. Ehl-i Sunnet, Cenab-ı Hakk'ın ru'yetinin mumkun olduğunda icma halindedirler. Allah (celle celÂluhu) gorulur ama bu, bizim sair eşyayı gormemiz gibi değildir. Biz, gorduğumuz şeyleri guneşin ziyası altında, goz yardımıyla goruruz. Bunun icin de gozun tumsekliği, yaratılış keyfiyeti, goz-ışık munasebeti gibi şartlar lazımdır. Allah mesafeden, ziya ile gorunmekten munezzeh olduğu gibi, gorunmek, bilinmek icin ışığa ihtiyac duymadan da munezzehtir. Allah, gozlerimizi bu dunyada ZÂt'ını gorebilecek mahiyette yaratmamıştır. Allah gorulur, ama nasıl? Kalble mi? Basarla mı? Basiretle mi? Ya da O, başka bir goz lutfeder de onunla mı gorulur? Bunları bilemeyiz; bilemez ve keyfiyet mevzuunda hicbir şey soyleyemeyiz.
Akaid kitaplarında "Cennette muminler, keyfiyetsiz, kemmiyetsiz, riyazî ve hendesi olculer icine girmeyecek şekilde Rabb-i Kerimlerini gorurler." deniliyor. Esasen O'nu gorme mevzuu darb-ı meselle dahi anlatılamaz. Cunku gorulmek istenen ZÂt-ı BÂri'dir; şuunatı, tecellisi ve esmÂsının cilveleri değil. Burada verÂların verÂsında, hicabı Nur olan Cenab-ı Hakk'ın ZÂt'ının gorulmesi soz konusudur. Sahih, hatta mutevatir derecesine varan hadis-i şeriflerinde Allah Resûlu (sallallahu aleyhi ve sellem), ahirette Cenab-ı Hakk'ın goruleceği hususunu teyit etmektedir: Cerir b. Abdullah (radıyallahu anh)'in anlattığına gore, "Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir dolunay gecesi aya baktı ve: "Siz şu ayı gorduğunuz gibi Rabbinizi de boyle perdesiz goreceksiniz ve O'nu gormede bir sıkışıklık da yaşamayacaksınız (herkes rahatca gorecek)..." buyurdular. (Buhari, Tevhid, 24; Muslim, MesÂcid, 211)
Allah'ı gormek O'nu bilmek ile orantılıdır
Ehl-i sunnet Âlimleri, dunyada muktedir olamasalar da insanların ahirette Allah'ı gorebileceğini soylerler. Onlara gore, "Gozler O'nu idrak edemez, fakat O, butun gozerli idrak eder" mealindeki En'am Sûresi 103. ayetinin nefyettiği şey ihata meselesidir. Evet, Allah ihata edilmez. İhata, bir meseleyi olduğu gibi kavramadır. Kavrama ise, meseleyi kemmi ve keyfi olculer icine sokar. Sınırlı bir insanın ihata edebildiği şeyin de sınırlı olması icap eder. Bir insanın, HÂlık-ı kÂinat gibi nÂmutenahî (sınırsız) olması lazım ki O nÂmutenÂhiyi idrak edebilsin. HÂlbuki bu, katiyen mumkun değildir. Daha doğrusu Allah, imkÂn Âlemi icinde boyle sınırsız bir varlık yaratmamıştır.
Oyleyse insan Allah'ı gorur ama ihata ve idrak edip kavrayamaz. Zannediyorum bunu boyle anlamak en uygunudur ve ehl-i sunnet de boyle anlamıştır. Evet, cennette muminler, her hafta, Cenab-ı Hakk'ın cemÂl-i bÂkemÂlini kendi mirÂt-ı ruhlarına gore muşahede edecekler. Herkes O'na karşı ne capta bir ayna tevcih etmişse, O da o kadar tecelli ile onu şereflendirecektir. Yani herkes O'nu kendi mirÂt-ı ruhuna gore gorecektir. Bunun manası, Allah cennette gorulecek demek değil; gorenler cennette bulunacak ve gorecekler demektir.
Mu'minler cennette CenÂb-ı Hakk'ı muşahede edeceklerdir. Elbette bu gorme, CenÂb-ı Hakk'a bir mekan izafesi manÂsına gelmez. Cunku, mu'minler, cennette CenÂb-ı Hakk'ı goreceklerdir' demek, CenÂb-ı Hakk, mekÂn itibariyle cennette olacak demek değildir. O, zaman ve mekÂn kayıtlarından mukaddestir, yucedir.
İşte bu gorme, her mu'min icin marifeti nispetinde olacaktır. Kim CenÂb-ı Hakk'ı ne kadar biliyorsa, marifet-i İlÂhî'de ne kadar derinleşmişse, gozunden acılan perde de o nispette olacaktır. Onun icindir ki, bir nebi, bir veli ve sıradan diğer bir insanın orada muşahedeleri farklı farklı olacaktır. Bu sebeple Allah bilgisi cok onemlidir. Bu bilginin mutlaka marifet eksenli temrinlerle, ibadetlerle takviye edilmesi gerekir. 0 Mesihî rûhun bir başka yanı da, onda kozalite'nin, yani sebep-netice munasebetinin aşılmış olmasıdır. Tefekkur, marifete ayrı derinlik kazandırır ibadet onu insanın tabiatı hÂline getirir. Kim dunyada ne kadar derinleşmişse cennetten de, Cemalullah'ı muşahededen de o derece zevk ve lezzet duyar.
OZETLE
1- Hazreti Musa, Rabb'inin kelamına muhatap olduktan sonra "Rabbim, gorun bana, bakayım Sana!" yani Rabb'im tecelli buyur, nurdan hicabını kaldır, vuslatına vÂsıl olup goreyim Seni! Demiştir.
2- Ehl-i sunnet, Cenab-ı Hakk'ın ru'yetinin mumkun olduğunda icma halindedirler. Ama bu, sair eşyayı gormemiz gibi değildir. Allah, gozlerimizi bu dunyada ZÂt'ını gorebilecek mahiyette yaratmamıştır.
3- Allah'ı gorme, kulun marifetine gore olacak, kulun gozundeki perde de o nispette acılacaktır. Bir nebi, bir veli ve sıradan bir insanın orada muşahedeleri farklı farklı olacaktır.
__________________