Arama Yaptım ama bulamadım
verildiyse ozur

AZ YEMEK, AZ UYUMAK, AZ KONUŞMAK-1
Az yemek, az uyumak ve az konuşmak salihlerin Âdetidir. Cok yemek, cok uyumak ve gereksiz yere cok konuşmak gaflete sebeptir. Gaflete duşmek ise buyuk ziyandır.
Cok yemek, kalbe kasvet verir.
Zihnî faaliyetleri zaafa uğratır.
Bedeni hantallaştırır.
Cok uyumaya sebep olur.
ŞehevÂni arzuları artırır.
Tok iken yemek ise, hastalık uzerine hastalıktır.
Musluman, her konuda olduğu gibi yemek, icmek hususunda da itidali muhafaza etmeli, aşırı derecede, oburca yemekten, icmekten sakınmalıdır. Allah dostları, sulaha-yı salihin, ulema-yı amilin gunde bir defa, iki defa yerlerdi.
Sabah ve ikindi sonrası olmak uzere gunde iki kere yemek yemek guzel bir Âdettir.
İkindi sonrası yenilen akşam yemeklerinde cok yağlı, etli, hamurlu yemeklerden sakınmalıdır. Daha ziyade sebze yemekleri yenmelidir. Cunku geceleri uyanık kalabilmek, seherlerin bereketli saatlerini değerlendirebilmek icin uyku veren, kasvet veren, hazmı zor yiyeceklerden sakınmak gerekir.
Mideyi haram ve şupheli yiyecek ve iceceklerden korumak lazımdır. Mubah olanlardan da kifayet miktarı yiyip icmelidir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetname'sinde şoyle der: "Ehlullah demişlerdir ki: 'Seni taşıyacak miktarda ye, sakın sen onu taşıyacak miktarda yeme. Yemeği o derecede ye ki, sen onu yemiş olasın. Sakın onun seni yiyeceği şekilde cok yeme. Eğer sen onu yersen hepsi nur ve can olur. Eğer o seni yerse hepsi dert ve duman olur."
Aşırı derecede yeme iştahı olanlar, cok yemeyi adet haline getirenler, bu hallerinin onune gecmek icin, aclıktan karnına taş bağlayan alemlerin efendisi, ahir zaman nebisi Allah TeÂlÂ'nın sevgilisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi duşunelim.
Mekke-yi Mukerreme'de uc yıl muşriklerin muharasında kalan, yiyecek icecek almaları yasaklanan ilk muslumanların aclıktan olmemek icin bulabildikleri katılaşmış derileri ıslatıp yumuşatarak yemelerini duşunelim...
Aclık ve yokluk icinde bitap duşmuş, kuru bir ekmeğe muhtac milyonlarca masum cocuğu, ak saclı, ak sakallı ihtiyarları, muhtac muslumanları duşunelim...
Vicdanları sızlatacak, merhamet duygularını harekete gecirecek, elini lokmalara gotururken titretecek, milyonlarca mazlum, mağdur, mustazaf muslumanın turlu turlu zulumler altında inim inim inleyen din kardeşlerimizin canhıraş feryatlarına kulak verelim.
Nefsimizin azgınlıklarına set cekip, gonul alemimizin cicek cicek muhabbet acması, aşk terennumleri fısıldaması, seherlerde acılan sır perdelerinin otesini temaşa etmesi icin az yemeyi şiar edinelim. Az yemekle elde ettiğimiz tasarruflarımızı muhtaclara, hayır kurumlarına aktaralım.
Merhum, mağfur, arifi billah Musa Topbaş kudduse sırrıhu; Medine-yi Munevvere'de yapmış oldukları bir sohbette şoyle buyurmuşlardı: "Bizim cocukluğumuzda toz şeker 27 kuruş, kesme şeker de 29 kuruştu. Buyuklerimiz toz şeker alır, kesme şekerle toz şeker arasındaki iki kuruşu tasarruf eder ve muhtaclara tasadduk ederlerdi."
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri şoyle buyuruyor:
"Ağzını ekmeğe kilitleyenin, ruhunun ağzı acılır. Ona aşk şarabı icirilir. Dunya ekmeği yerine nur ekmeği yedirilir. Gencleşen ruh, birlik alemine gocer ve aşk kanadıyla veliler grubuna karışarak peygamberlerin ruhuyla ucar. Nuh yağmurlarıyla ilahi gizlilikler gece gunduz ruhuna akar. Eğer vucudun ağzı acılırsa o zaman ruhun ağzı kapanır ve beden mezbelesinden gelen dertlerle gonlu dolar. Cunku toprak gozun yiyeceği yine topraktır. Eğer ruh, arzu ve heveslerin esiri, gonul belaların zindanı olursa, o zaman dimağ gece gunduz kuruntular icinde kıvranır. Butun sozleri cirkin, hareketleri fena, işleri hileli olur. Hayvanî nefis, yemekle kuvvet bulur. Ruh ise hastalanır. Cunku her lezzetli lokma, ruha bir zincir vurmaktadır. Az yemek ise nefis zayıflayınca, ruh ondan kurtulur, sevgiyle, aşkla dolup şerefli ve ustun mertebelere yukselir."
Yanlış anlaşılmasın, az yemek ayrı, Allah TeÂlÂ'nın insanlar icin yaratmış olduğu nimetlerden faydalanmak ayrıdır. Yani muslumanlar olarak Allah celle celaluhunun vermiş olduğu, lutfettiği yiyecek ve iceceklerden elbette faydalanacak, Rabbımıza kulluk, Allah yolunda hizmet etmek icin vucudumuzu diri, sıhhatli, guclu tutacak şekilde yiyecek ve iceceğiz. Ancak bunu yaparken, israf etmeyecek, tıka basa, beden ve ruhumuza zarar verecek şekilde yiyip icmeyeceğiz. Midemize haram ve şupheli lokma sokmayacağız.
Hz. Aişe radıyallahu anha şoyle rivayet ediyor:
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin karnı hic doymamıştır. Bu durumunu da hic kimseye şikayet etmedi. Fakirliği zenginlikten daha fazla severdi. Sabaha kadar aclıktan karnı bukulse bile bu durum onun ertesi gun oruc tutmasını engellemezdi.
Halbuki O, Rabbinden yeryuzunun butun hazinelerini isteyebilirdi.
Nitekim Mekke vadisi altın yapılıp kendisine arzolundu da O: "Hayır ya Rabbi! Bir gun tok olayım bir gun ac kalayım. Ac kaldığım gun sana yalvarayım. Tok olduğum gun sana hamd edeyim. Seni sen edeyim." demişti. (Tirmizi)
Gorulduğu gibi, peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ve onun kutlu izini takip edenler, asla dunyaya rağbet etmemişler, kendilerini;
İbadetlerini huzurla yapmaktan,
Allah TeÂlÂ'yı zikretmekten,
Seherlerde uyanık olmaktan,
Kalp safÂsından alıkoyan,
Gaflete daldıran,
Cok yemek, cok uyumak ve cok konuşmaktan uzak durmuşlar, bunlara asla rağbet etmemişlerdir.

AZ YEMEK, AZ UYUMAK, AZ KONUŞMAK-2
Yiyecek ve iceceklerimizin helal ve temiz olmasına cok dikkat etmeliyiz. Şuphelilerden sakınmalıyız.
Bu hususta Allah TeÂl şoyle buyurmaktadır:
"Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin. Eğer gercekten Allah'a kulluk ediyorsanız, O'na şukredin." (Bakara/172)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sohbetlerinin birinde kıyametin, mahşerin dehşetinden, ahiret ahvalinden bahsetmişler, orada bulunan Hz. Ali, Osman bir Mazun, Abdullah bin Mes'ud radıyallahu anhum ve bir kısım sahabiler;
Devamlı oruc tutmaya,
Geceleri hic uyumadan namaz kılmaya,
Kadınlarına yaklaşmamaya,
Et yememeye,
Eski, yıpranmış elbiseler giymeye,
Bir kısmı da kendini hadım etmeye niyet etmişlerdi.
Durumdan haberdar olan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, onların yanına vardı ve:
"Ben hem uyurum, hem namaz kılarım.
Oruc tutar, iftar ederim.
Kadınlarıma yaklaşırım, et yerim." buyurdu ve onları niyet ettikleri şeyleri yapmaktan menetti.
Bu hadise uzerine şu ayeti kerimeler nazil oldu:
"Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (kendinize) haram kılmayın ve aşırı gitmeyin. Allah aşırı gidenleri sevmez.
Allah'ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. Kendisine iman ettiğiniz Allah'tan korkun." (Maide/87-88)
Ayeti kerimelerden de anlaşılacağı gibi Allah TeÂlÂ'nın helal kıldığı temiz, iyi rızıklardan yiyecek ve iceceğiz. Ancak israf etmeyecek, kifayet miktarı yiyip icmeye dikkat edeceğiz.
Allah TeÂl şoyle buyurmaktadır:
"Cardaklı ve cardaksız bahceleri, ceşit ceşit hurmaları ve ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve narları yaratan O'dur. Meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. İsraf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez." (En'am/141)
"Ey Adem oğulları! Mescide her girdiğinizde ziynetli elbiselerinizi giyin. Yiyin, icin. Fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez." (Araf/31)
Allah TeÂlÂ, ceşit ceşit yiyecekler, icecekler yarattığına ve bu nimetleri insanların emrine verdiğine gore bir sofrada ceşitli yiyecek ve iceceklerin bulunmasında bir mahzur yoktur.
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin zaman zaman sofrasında ceşitli yiyecekler bulunmuştur.
Bu hususta Enes bin Malik radıyallahu anhden şoyle bir rivayet vardır:
"Bir terzi, hazırlamış olduğu bir yemeğe Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi davet etti. Ben de onunla gittim. Ona, bir arpa ekmeği, icinde kabak bulunan bir corba, kurutulmuş et ikram etti."
Enes bin Malik şoyle dedi: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin tabağın etrafından kabakları araştırarak topladığını gordum. O gunden beri kabağı cok severim." (Buhari-Muslim)
Sofrada ceşitli yiyecek ve icecekleri bulundurmak ve yemekte hicbir mahsur yoksa da, az ve kifayet miktarı yemek, sofrada mevcut olanla yetinmek gerekir.
Cabir radıyallahu anh şoyle rivayet ediyor:
"Bir gun Cabir radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin hanımlarından birinin evinde idi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme "Yemek var mı?" diye sordu.
- Evet, dediler.
Uc parca arpa ekmeği getirildi. Onları bir sofra uzerine koydu. Onlardan birini alıp benim onume, bir tanesini de kendi onune koydu. Ucuncusunu de ortadan ikiye boldu, yarısını kendi onune, yarısını da benim onume koydu.
Sonra "Katık var mı?" diye sordu.
- Biraz sirkeden başka bir şey yok, dediler.
- Ondan daha iyi katık mı olur, getirin, buyurdu." (Muslim)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve onun guzide ashabı, hep kifayet miktarı yiyip icmişler, mevcut olanla yetinmişler, fazla ve ceşitli yiyecek, icecek olduğu zaman da asla israf etmemiş, fazlasını fakir ve muhtaclara ikram etmişlerdir.
Mikdam bin Ma'dikerb radıyallahu anh şoyle bir hadis rivayet etmektedir:
"Ademoğlu karnından daha kotu bir kap doldurmamıştır. Ademoğluna belini doğrultacak bir kac lokma yeter. Bundan fazlasını yemesi icap ederse, midesini uce bolsun.
Ucte birini yemek icin,
Ucte birini su icin,
Ucte birini de nefesi icin ayırsın." (Tirmizi)
Ebu Hureyre radıyallahu anhden rivayet edilen bir hadisi şerif de şoyledir:
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kafir bir adamı misafir etti ve bir koyun sağılmasını emretti. (Misafir) sutu icti. Sonra bir koyun daha sağılmasını emretti. Onun da sutunu icti. Sonra bir koyun daha sağıldı, onun da sutunu icti. Sağılan koyunların sayısı yedi oldu. Yedi koyunun sutunu ictikten sonra doydu. Bu adam sabah olunca musluman oldu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir koyun sağılmasını emretti. Misafir onun sutunu icti. Bir daha sağıldı. Onun sutunun tamamını icmeden doydu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bunun uzerine şoyle buyurdu:
"Mu'min tek bağırsağını doyurmak icin icer. Kafir ise yedi bağırsağını doldurmak icin icer." (Buhari, Muslim)
Diğer bir hadisi şerifte de şoyle buyurulmaktadır:
"Bir kişilik yemek iki kişiye yeter.
İki kişilik yemek dort kişiye yeter.
Dort kişilik yemek sekiz kişiye yeter." (Muslim)
Yukarıda da zikredildiği gibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ashab-ı Kiram, evliyayı izam hep az yemeği tercih etmişlerdir.
Ebu Suleyman DarÂnî şoyle diyor:
"Aclıktan karnım arkama yapıştığı zaman yaptığım ibadetlerin tadını daha cok duyuyorum. Zira hikmet gelin gibidir. Rahat icinde uyuyacağı ve damat ile başbaşa kalacağı boş bir ev ister."
Cok yemekten sakınmakla beraber yiyecek ve iceceklere bağımlı olmaktan, herhangi bir yiyecek ve iceceğin tiryakisi olmaktan da sakınmak gerekir.
Mubah olan yiyecek ve iceceklerin de tiryakisi olmamalıyız. Cunku tiryakisi olduğumuz şeyleri elde edebilmek icin haramlara, şuphelilere dalar, zamanla haram-helal hassasiyetimizi kaybedebiliriz.
Hz. Omer radıyallahu anh, cok et satın alan birisini gorduğu zaman onu azarlar ve şoyle derdi:
"İcki tiryakiliği gibi etin de bir tiryakiliği olduğunu bilmez misin?"
Selefi salihin sık sık helaya gitmekten utanırlar, Allah TeÂlÂ'yı zikredemeyecekleri bu yerlerde vakit gecirmeyi buyuk bir ziyan kabul ederlerdi. Onun icin helaya sık sık gitmemek icin az yer, az icerlerdi.
Malik bin Dinar:
"Doğrusu uc gunde bir defa helaya gidip gelmekten utanıyorum." diyor.
Rabi bin Enes şoyle dedi:
"Sivrisinek ac olduğu muddetce yaşar. Doyduğu zaman şişer ve semirir. Semirince de olur. Ademoğlu da boyledir. şişip semirdiği zaman kalbi olur."
Ceşit ceşit nimetlerin icinde bulunan bir musluman, bu nimetlerden itidal uzere yiyip icer, israf etmez ve nefsinin tum arzularına rağmen, iştihasını ceken bu rızıklardan tıka basa yemez, sabrederse, aynı zamanda Allah TeÂlÂ'nın sevdiği, sabreden kullarından olur. Elde olmayana sabretmek de bir sabırdır. Fakat elinin altında ceşit ceşit yiyecek icecek, ceşit ceşit imkan ve fırsatlar var iken sabredip, israf etmeyip onlardan kifayet miktarı faydalanıp, fazlasını Allah yolunda sarf etmek cok daha buyuk bir sabırdır. Onun icin bir cok maddi imkana sahip olan Allah dostları, bu imkanlarını, maddi varlıklarını Allah yolunda sarf eder, kendi nefisleri icin kifayet miktarı faydalanırlardı.
Bir gun, Emevi Devleti'nin halifelerinden Omer bin Abdulaziz'in yanına halası geldi. Halife Omer bin Abdulaziz, ekmekle yağ ve tuz yiyordu.
Halası durumu gorunce uzuldu ve şoyle dedi:
- Ey muminlerin emiri! Yanına bir ihtiyacım icin gelmiştim. Ama ihtiyacımı soylemekten once şunu sorayım: Bundan daha iyi bir yemek yiyemez miydin?
Halife Hz. Omer bin Abdulaziz, Emevi Devleti'nin koca halifesi şoyle cevap verdi:
- Hala yanımda başka bir şey yok.
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri aclığın, az yemenin faziletini şoyle nazmeylemiş:
Aclık ki tok eyler, ol kamu azayı.
Aclıkta bu nefs terk eder dunyayı.
Hem aclık acar hem rumuz manayı.
Aclıkta bulur bu can, bu dil Mevla'yı.
Nandan boş olan pur hikmettir.
Gonlu gozu uyanık, işi ibrettir.
Aclık ki tamam hiffet ve iffettir.
Her derde şifadır, ol tene sıhhattir.

AZ YEMEK, AZ UYUMAK, AZ KONUŞMAK-3
Az uyumak
Az yemek, salihler adeti olduğu gibi, az uyumak da salihler adetidir. Cunku cok yemek gibi cok uyumak da:
Kalbi gaflete duşurur.
Dimağı uyuşturur.
Unutkanlığa sebep olur.
Vucudu hantallaştırır.
Bir kısım hastalıklara sebep olur.
Ayrıca cok uyumak;
Gecenin ceşit ceşit bereketlerinden,
Nice ilahi fuyuzattan,
Seherlerde bezledilen ilahi rahmetten mahrumiyeti mucib olur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şahsında biz muslumanlara şu ilahi mesajlar ulaştırılıyor:
"Ey ortunup burunen! Gecenin yarısı ve yarısından az, yahut fazlasında kalk ve Kur'an'ı tertil uzere tane tane oku." (Muzzemmil/1-4)
"Gecenin bir kısmında kalk, sana mahsus bir fazlalık olarak namaz kıl. (Boylece) Rabbinin seni Makam-ı Mahmud'a gondereceğini umabilirsin." (İsra-79)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
"Allah Teala'nın gece yarısından sonra kullarına:
Bana dua eden yok mu, duasını kabul edeyim.
Benden isteyen yok mu, istediğini vereyim.
Tevbe eden yok mu, tevbesini kabul edeyim." diye nida ettiğini haber vermektedir.
Bu mujdeye muhatap olmak, bu ilahi hitaba mazhar olmak icin geceleri, seherlerde uyanık olmanın, o saatleri ibadet, dua, niyaz ve tevbelerle değerlendirmenin carelerini aramalı, asla gaflet etmemeliyiz. Nefis, şeytan, dunya ve kotu cevre engellerini aşıp Rab Teala'ya yol bulmak icin sevda kervanlarında bir katar olmalıyız.
Ey Rızay-ı Bariye, ebedi saadete talip kardeşim!
Gecelerin bereketli saatlerini ihmal etmeyelim.
Fuyuzat-ı Rabbaniyenin sağanak sağanak yağdığı seherleri gafletle gecirmeyelim.
Gonulleri aydınlatan nuri ilahinin lemean ettiği, Hak aşıklarının manevi duğun-dernek kurduğu o demleri fevt etmeyelim.
Gecelerde aydınlanan gonullere ne mutlu...
Karanlıkta aydınlığa yol bulan yolcular ne kutlu yolculardır.
Hani Nur Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bir seher vakti gecenin kutlu bir saatinde Hz. Amine'nin rahminden tulû ederek kufur, şirk ve nifakla kararan gonulleri aydınlatmamış mıydı?
Gecenin bir karanlık vaktinde, Hıra Nur dağında Efendimiz, rehberimiz, canımız, cananımız, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin nurlu kalbine, butun karanlıkları aydınlatan vahyin o muhteşem şimşeği cakmamış mıydı?
Alemlerin efendisi, ahir zaman nebisi, tevhid mucadelesinin nice cileli, meşakkatli bir diliminde mukaddes bir beldeden başka mukaddes bir beldeye, Mekkeyi Mukerreme'den Kudus-u Şerife sefer etmemiş miydi?
Kudus-u Şeriften semalara yukselip, Rab katına ulaşıp Rabbiyle nice sohbetler ederek ummetine nice mujdelerle donmemiş miydi?
O rahmet Peygamber, o hak nizamın, kutlu devletin temellerini atmak uzere doğduğu, buyuduğu, nubuvvet tacını giydiği o mukaddes belde, mubarek şehir Mekke'den, kutlu belde, nurlu şehir Medine'ye hicret etmemiş miydi?
Geceler, geceler, mutlu geceler.
Aşıklar mÂşukun onda heceler.
Duğun olur sevda yuklu kalblere
KÂdir, mirac, hicretle kutlu geceler.
Gecelerde gonul ağartanlar, gunduzun karanlığında azanlara yol klavuzluğu yaparlar.
Gecenin karanlığında aydınlığa yol bulanlar,
Gecenin karanlığında saklı nice sırlara muttali olurlar.
Settar olan Allah, otelerin otesinden, aşk vadisinden aşıkların gonul bahcesine nice hayat pınarları cağlatır.
Boylece gecelerde ilahi nazara teşne olan gonullerde acan tevhid gulleri aşk ve muhabbet ikliminden tum gonullere rahmanî rayihalar taşırlar.
Onun icin az uyumayı seher vaktinde uyanık olmayı başarmaya gayret etmeliyiz.
Bilhassa işrak vaktinde, ikindi ile akşam namazı arasında asla uyumamalıyız. Cunku bu vakitlerde uyumak gaflet uzere gaflet, hastalık uzere hastalıktır.
Oğle namazından sonra bir saat kadar kaylule yapmak, yani uyumak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve onun kutlu yolunu, kutlu izini takip eden salihlerin adetindendir. Kaylule uykusu kalbe, dimağa ve vucuda dinclik, sıhhat ve kuvvet kazandırır. Yorgunlukları giderir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetname adlı eserinde şoyle der:
"Ey aziz! Ehlullah demişlerdir ki:
Uyku yerilmiştir. Fazlası tembellik ve uğursuzluk getirir. Cunku uyku, organları tembelleştirir. Omru azaltır. Nitekim Allah Kur'an-ı Kerim'de, uykunun olumle eş olduğunu bildirmiştir. Hasret ehline uyku musibettir. Huzurdan cekilmek olan uyku, uzaklaşmaya, pişmanlığa sebeptir. Husrana, cehalet ve kınamaya, ilim ve hikmetten yoksulluğa alamettir. Cunku arif, Allah'ın huzurunda bulunmaktan lezzet alır, hayatı onun sevgisine bağlıdır.
Allah'ı sevenin uc meziyeti vardır:
1- Gece uyanıklığı.
2- Guzel soz.
3- Allah'ı zikretmek.
(Aşırı) uyku bir ağırlık ve bir azaptır."
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bazı geceler sabahlara kadar uyumaz, mubarek ayakları şişene kadar namaz kılardı. O ki alemlere rahmet bir Peygamberdir. O ki Allah Teala'nın en sevgili kuludur. Ahir zaman nebisidir. Gecelerin karanlığını aydınlatan kutlu alnını secdelere kor. Otelerin otesine nazar eden, nurlu gozlerinden yaşlar akıtarak ummeti icin dualar eder. Hak yoldan sapmamaları, gunahlarının bağışlanması icin butun gece yakarırdı.
Rivayete gore Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh, yatsı namazından sonra ev halkıyla kısa bir muddet sohbet eder hÂl ve hatırlarını sorar, sonra onları yatırırdı. Ev halkı yattıktan sonra kalkıp abdestini tazeler, iki rekat nafile namaz kılar, sonra buyuk bir huşu icerisinde murakabeye dalar, seher vaktine kadar oylece huzurda kalır, sonra kalkıp teheccud namazını kılar, ev halkını uyandırır ve Mescid-i Nebi'ye giderdi.
Butun hak dostları gece boyunca ibadet, Kur'an kıraati, dua, murakabe, zikirle, manevi nurlarla, enerjilerle kalblerini doldurur, manevi bir dirilikle sabaha cıkarlardı.
Şeyh SÂdi Şirazi, Gulistan adlı eserinde şoyle bir hadise nakleder:
"Hatırımdadır. Bir gece bir kervan ile birlikte seher vaktine kadar yola devam etmiş, seher vakti bir orman kenarında konaklayarak uyumuştuk.
O yolculukta bir meczub bize arkadaş olmuştu. Seher vakti bir nÂra attı ve sahra yolunu tuttu. Sahraya dalıp gitti. Sabah olunca kervan yola koyuldu. Bir muddet sonra meczup toz toprak icinde bize yetişti.
Ona ne oldu da kendini sahraya attın dedim.
Meczup şoyle cevap verdi:
Gordum ki ağaclarda bulbuller inlemeye, dağlarda keklikler otmeye, sularda kurbağalar bağrışmaya, ormanda hayvanlar cağrışmaya başladı.
Duşunup, tefekkur ettim ve kendi kendime: Butun mahlukat Allah'ı tesbih etsinler de ben gaflet icinde uyuyayım. Bu muruvvete yaraşmaz dedim."
Elbette vucudu halsiz bırakacak, gunduzleri yapmamız gereken gerek dunyevî ve gerekse uhrevî vazifelerimizi yapamaz hale getirecek şekilde butun geceleri uykusuz gecirmek muvafık değildir. Her hususta olduğu gibi, bu hususta da itidalli olacak, ifrat ve tefritten kacınacak, sunnete uygun olanı yapacağız. O da yatsıdan sonra yatmak, seher vaktinde kalkıp teheccud namazı kılmak, aile efradımızı da kaldırarak onların da gecenin, seher vaktinin bereketinden faydalanmalarını sağlamaktır.
Yukarıda da ifade edildiği gibi sabah namazını kıldıktan sonra dua, zikir, ilmi tetebbular, Kur'an tilaveti ile meşgul olmak, işrak vaktinde uyanık bulunmak, işrak ve duha namazını kılmaktır. Şayet vakit bulabilirsek oğle namazından sonra kaylule yapmak, yani bir saat kadar uyumak vucuda sıhhat ve dinclik verir.
İkindi ile akşam vakti arasında asla uyumamalıdır. Cunku bu arada uyumak hastalıktır. Vucudun bir kısım dengelerini bozar.
Ancak bir kısım kişiler vardır ki cok daha fazlasını yapmaya muktedirdirler. Gecelerin buyuk bir kısmını uyanık gecirmeyi, ibadet ve murakabe ile değerlendirmeyi bir sevda haline getirmişlerdir. Bu Allah dostları, hak aşıklarının halidir. Sevda yuklu gonul erlerinin salihlerin adetidir. Onların yolunu tutmaya, onların izini takip etmeye guc yetirenler, onlar gibi butun gecelerini değerlendirirlerse, onlara ne mutlu.
Mesela Hz. Omer radıyallahu anh Halifeliği zamanında ne geceleri uyur, ne de gunduzleri uyurdu. Butun uykusu oturduğu yerde biraz uyuklamaktı. O bu hususta şoyle derdi: "Ben geceleri uyumuş olsam, kendimi kaybetmiş olurum. Gunduzleri uyusam milleti mi kaybetmiş olurum. Ben ise onlardan yana da mesulum."
Bişri Hafi'ye: "Gecenin az bir kısmında olsun istirahat etseniz." demişler. O da şoyle demiş: "Allah gelmiş ve gecmiş butun gunahlarını bağışladığı halde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ayakları şişinceye kadar namaz kılmıştır. Ben nasıl gecelerimi uyku ile geciririm ki bir tek gunahımın bile bağışlanmış olduğunu bilmiyorum."
Rabiatul Adeviye, sabaha kadar namaz kılar ve şoyle dua ederdi: "İlahi butun gozler uyudu. Yıldızlar donandı. Yeryuzu hukumdarları kapılarını kapattı. Fakat senin kapın kapanmaz. Beni affet Allah'ım."
Cenab-ı Hakkın Davut aleyhisselama şoyle vahyettiği rivayet edilir: "Ey Davud! Akşamın karanlığı basınca yatıp sabaha kadar uyuyan bir kimse, beni sevdiğine dair soylediği sozde yalancıdır."
Gecelerin aydınlığını gorebilmek, gecelerin sessiz cığlığını, zikir, istiğfar, tevbe iniltilerini işitebilmek, ilahi tecellileri idrak edebilmek, karanlıktan aydınlığa yol bulabilmek icin gecelerimizi ihya edelim. Seherlerde uyanık olalım.

Ey dide nedir uyku, gel uyan gecelerde.
Kevkeblerin et seyrini seyran gecelerde.
Bak heyeti alemde bu hikmetleri seyret,
Bul saniini ol ona hayran gecelerde.
Cun gunduz olursun nice ağyar ile gÂfil.
Koy gafleti dildardan utan gecelerde.
Gafletle uyumak ne reva abdi hakire,
Şefkatle nida eyliye rahman gecelerde.
Cumle geceyi uyuma kayyumu seversen,
Ta hÂy olasın hay ile ey can gecelerde!
Aşıklar uyumaz gece, hem sen uyuma kim,
Gonlun gozune gorune canan gecelerde.
Dil beyti hûdadır onu pak eyle sivadan,
Kasrına nuzul eyler o sultan gecelerde.
Az ye, az uyu, hayrete var fani ol onda.
Bul can-ı beka ol ona mihman gecelerde.
Allah icin ol halka mukarın gece-gunduz.
Ey Hakkı! Nihanı aşk oduna yan gecelerde.
(İbrahim Hakkı)



__________________