Kin ve nefret vicdanın sesini keser
25 Mart 2016 Cuma 00:02:00
Kin, nefret ve intikam duygusu kalbi; taassup ise aklı kor eder. Boylesi hastalıklara muptela olmuş birisi icin ne soylesen, ne anlatsan kÂr etmez. Dile getirilen her hakikat ya taassup duvarına carpar ya da kin-nefret bataklığında boğulur gider...
Mekke'de Efendiler Efendisi (s.a.s.) Kabe'de namaz kılar,Kur'an okur, Rabbine dua dua yalvarırdı. Zaman zaman Ebu Cehil, Ebû SufyÂn ve Ahnes İbn Şerîk gibi kimseler birbirlerinden gizli ve bağımsız olarak gelir, Allah Resûlu'nun ne yaptığını merak eder, onu dinlemeye gelirlerdi. Ancak, yaptıkları bu işten bir başkasının haberdar olmasını istemezler ve bunun icin de el-eteğin cekildiği gece karanlığını tercih ederlerdi.
İşte yine oyle bir gundu. Gizlice Efendimiz'i uzaktan dinlemişlerdi. Kabe'deki Kur'Ân sesi kesilince her biri evine donmek icin yola koyulmuşlardı. Yolların birleştiği noktaya geldiklerinde hic beklemedikleri bir sonucla karşılaştılar; kimsenin haberi olmasın diye azami gayret gosteren uclu, goz goze gelmişti! Başlarını eğmiş, mahcubiyet psikolojisi icinde birbirlerine, “Bir daha boyle bir şey yapmayalım!” diyorlardı. “Zira eğer aramızda zayıf karakterli olanlarımız bizi bu hÂlde gorurlerse, kalplerine şuphe duşer ve onlar da gelip aynı şeyleri yaparlar!”
HANİ DUN SOZ VERMİŞLERDİ?
Soylemek kolaydı ama akşam şahit oldukları o manzarayı unutmanın ve duyduklarını yok saymanın imkÂnı yoktu. Surekli beyinlerini meşgul eden bir hakikat yankılanıyordu. İclerinden akıp giden hissiyatlarına engel olmaya imkÂn yoktu; bir defa daha gidip dinleselerdi ne cıkardı!
İşin doğrusu, birbirinden bağımsız ucu de aynı şeyi duşunuyordu. Dolayısıyla ertesi akşam da gelmişlerdi! Gecenin ilerleyen saatlerinde yuz yuze geldiklerinde her hÂllerinde ayrı bir mahcubiyet okunuyordu. Gecenin karanlığında kızaran yuzler gozukmese de ortada her birisinin gorduğu bir realite vardı. Hele ses tonlarındaki eziklik, bir turlu yuz yuze gelemedikleri bu hakikat karşısında nasıl mağlup olduklarının haberini veriyordu. Bu kadar da olmazdı! Hani dun soz vermişlerdi?
O (sallallahu aleyhi vesellem), HİC YALAN SOYLEMEDİ!
İlk geceki gibi yine sozleşip ayrıldılar; artık bir daha gelip dinlemeyecek ve boyle bir mahcubiyeti bir daha asla yaşamayacaklardı! Ama yine olmamıştı. Ucuncu gece yine aynı yerde karşı karşıya geldiler. Bu kadar olurdu! Hem duşmanlık yapıp karşı koyacak, dinlememek icin aralarında anlaşıp soz verecekler hem de gelip yine O'nu dinlemek icin can atacak, ustelik ucuncu kez birbirlerini atlatacaklardı!
Ertesi sabah Ahnes İbn Şerîk, asÂsını kaptığı gibi soluğu Ebû SufyÂn'ın yanında aldı. “Doğruyu soyle bana! Muhammed'den dinlediklerin konusundaki fikrin ne?” Ebû SufyÂn da Ahnes İbn Şerîk gibi duşunuyordu. Dinledikleri bu şey asla şiir olamazdı. Kaldı ki O, (sallallahu aleyhi vesellem)hayatı boyunca hic yalan soylememişti. Peygamberlik gibi ciddi bir konuda halkı nicin kandırsın ki?
KİN VE NEFRET GOZU KOR EDER
Neden sonra soze Ebu Cehil girdi ve şu tarihi itirafı yaptı: “Yemin olsun ki Muhammed doğru soyluyor; zaten O, asla yalan soylemez! Fakat Kusay oğullarının sancaktarlık ve Zemzem konusundaki hizmetleri, perdedarlık ve dışarıdan gelen hacı adaylarına yemek verme ustunluklerine ilave olarak bir de peygamberlik meselesine sahip cıkmalarını duşundukce kahroluyorum!” (İbn-i HişÃ‚m, Sîre, 1/200-201) İşte bu, vicdanından gelen ses farklı olsa da menfaat ve siyasetin yonlendirdiği hissiyatla bakışı bulanan Ebû Cehil'in, akı kara, karayı da ak gormesinden başka bir şey değildi! Bu dakikadan itibaren onların, hakikati gormesine imkÂn yoktu. Kin, nefret ve hasedin baskısı altında kararan vicdanları sebebiyle nasihat alamaz hÂle gelmiş, kaskatı kesilen kalplerine de sanki anahtar işlemez paslı kilitler vurulmuştu!
SOZUN OZU
1- Kin ve nefret insanın gonul gozunu kor eder.
2- Nefret dili, vicdanın sesini keser.
3- İntikam duygusu ile yaşayan bir insanın vicdanı nasihat kabul etmez.
***
ORNEK HAYATLAR
AİLE FERTLERİ SOFRADA BİR ARAYA GELİYOR MU?
Bir hocamız anlatıyor:Aile iletişiminde “sofra” cok onemli bir vazife gorur. Dinî ve millî kulturumuzde sofra hep başkoşeye oturur. Bizi biz yapan değerlerin bircoğu sofra başında toplanır. Ailenin edebi, nezaketi, hassasiyeti, şefkati, fedakÂrlığı, diğergÂmlığı, sevgisi, sadakati ve karakter yapısı sofrada bir araya gelir.
Hatta imanı, inancı, ahlÂkı, hayata bakışı, umutları, beklentileri hep bu beraberlikte one cıkar. Sorular ve sorunlar burada cevap bulur, cozume kavuşur. Dertler ve sıkıntılar burada konuşulur, derman ve care aranır.
Her şeyden once sofra bir paylaşım, bir etkileşme, her bireyin kendi ozelliklerini fark edişi, ifade edişi ve dile getirişidir. Ailenin mutluluğu veya mutsuzluğu, huzuru veya huzursuzluğu, saadeti veya sefaleti, anlayışı veya anlayışsızlığı hep bu ortamda gorulur. Aile fertleri birbirlerine karşı ne kadar soğuklar, ne kadar sıcaklar; ne kadar ictenler, ne kadar resmîler; birbirlerini ne kadar seviyorlar, ne kadar sevmiyorlar, burada anlaşılır.
Cunku her fert goz goze, diz dize, omuz omuza, yan yana ve ic icedir. Annenin fedakÂrlığı, babanın cilekeşliği ve vefÂkÂrlığı, cocukların ve kardeşlerin kadirbilirliği ve terbiyesi bu esnada gun yuzune cıkar. Herkes bir ortak inancı yaşar.
SOFRA BİZİ TEFEKKURE DAVET EDER
Aynı zamanda sofra bir tefekkur yeridir. Butun bitkisel ve hayvansal gıdalar bize toprak aracılığıyla gonderilir. Toprak ana aldığı emir gereği butun yiyeceklere ve iceceklere saksılık gorevi yapar. Bahar gelince ayrı ayrı nimetler, yazın farklı meyve ve sebzeler, sonbahar gunlerinde daha değişik rızıklar onumuze serilir.
Butun bu nimetleri ve rızıkları gondereni her mevsimde daha yakından tanıma imkÂnına kavuşuruz. Ona olan şukrumuz, hamdimiz, minnetimiz ve imanımız her vesileyle artar da artar.
Ayakustu atıştırmaların, aclığı yatıştırmanın yaygınlaştığı, aile mahremiyetindeki bu huzurun sokağın kargaşasına karıştığı gunumuzde, bu guzelliğe hasretimiz gun gectikce daha da artış gosteriyor. Aile bireylerini bir araya toplayan sofrada, şakanın, neşenin, saygının, sevginin ve o guzelim sıcak bakışların zevkini ve lezzetini hangi burger salonunda bulabiliriz?
***
BİR SORU BİR CEVAP
Kur'an'a el basarak yemin edilebilir mi?
Bu soruyu bize Veysel Bey soruyor: Dinimizde yemin, genellikle Allah adına yapılır. Bu da “Vallahi, Billahi, Tallahi” gibi ifadelerin soylenmesiyle olur. Fakat bu arada başta Kur'an-ı Kerim ve KÂbe olmak uzere mukaddesler uzerine yapılan yeminler de yemin mefhumuna girer ve bunlar uzerine yapılan yeminler gecerlidir. Yeminler cok kere orf ve Âdete gore şekillenir ve ona gore yemin edilir. Bilhassa ulkemizde bolgeden bolgeye değişen pek cok yemin ceşitleri vardır. Kur'an-ı Kerim uzerine yapılan yeminler de Âdet hÂline gelmiş olan yeminlerden birisidir. Mesela, “Kur'an uzerine yemin ederim ki, Kur'an hakkı icin şu işi mutlaka yapacağım veya yapmayacağım” şeklinde yemin etmek gibi...
BAĞLAYICILIĞI VARDIR
Onceden beri ulkemizde Kur'an-ı Kerim'e el basılarak yemin edilir. Hatta bu yemin halk arasında diğer yeminlerden daha buyuk ve mesuliyeti daha ağır bir yemin ceşidi olarak bilinir. Bir mesele uzerinde anlaşamayan, mutabakata varamayan taraflar birbirlerini Kur'an'a el basmaya davet eder. Zaten cok ciddî bir mesele olmadıkca ve insan haklılığından tam emin olmadıkca boyle bir yemine teşebbus ve cesaret de edemez.
BOZULUNCA KEFARET GEREKİR
Meselenin fıkhî yonune gelince; butun mezhep imamlarına gore Kur'an'la yemin etmek caizdir ve bu yemin sayılır. Cunku bu Allah'ın izzet ve celÂline yemin etmek gibi Allah'ın ezelî bir kelÂmı olan Kur'Ân'la yemin etmektir.
Hasılı, Kur'an uzerine el basılarak edilen yemin bağlayıcılığı olan ve bozulunca keffareti gereken yemin sınıfına girer. Bu yemini her Musluman yapabilir.
***
TEFEKKUR ATLASI
Gokyuzundeki sayısız yıldızlar bize ne anlatıyor? Gecenin karanlığında başımızı kaldırıp gokyuzune baktığımızda gokyuzunde saltanat kurmuş, yıldız kumelerini ve sayısız yıldızları goruyor ve henuz bilimin keşfedemediği o varlıkların ic yuzunu bilemiyoruz. Fakat onların coğunun dunyadan katbekat daha buyuk olduklarını ve bol sıfırlı rakamlarla sayılabilecek coğunlukta olduklarını bilimin yardımı ile kabul ediyor ve buyukluklerini ve bir kısmının ateş ile dolu olduğunu anlıyoruz.
AKLI İKNA EDİYOR
Şimdi gercekte ic yuzunu bilemediğimiz o sayısız varlıkların bir kısmının sonsuzluk ulkesini gozlediklerini ve semavi sozun soylediği Âlemlerin varlığını onayladıklarını onaylamamız şuphesiz aklı ikna edecek bir goruştur. Ve kalbimizi iman ile dolduracak bir gerceğe ulaşmanın gorulen bir aracıdır.
***
BİR ÂYET
“Yeryuzunde Allah yolunda sefere cıktığınız zaman, son derece dikkatli davranın. Size selÂm verene, dunya hayatının gecici ve az bir menfaatini elde etmek icin, “Sen mumin değilsin” demeyin! Unutmayın ki Allah'ın yanında bircok ganimetler vardır...” (Nisa, 4/94)
BİR HADİS
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şoyle buyuruyor: “İki kişiye gıpta edilir. Allah'ın verdiği malı hak yolunda harcamayı başaran kimse. Yine Allah'ın kendisine verdiği ilim ve hikmet ile yerli yerinde hukmeden ve onu başkalarına oğreten kimse.” (Muslim, Birr, 144)
İlahiyatcı-Yazar Ali Demirel | Ozgur Duşunce Gazetesi
-alıntıdır-
__________________
Kin ve nefret vicdanın sesini keser | Ali DEMİREL | Ozgur Duşunce Gazatesi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●23 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kin ve nefret vicdanın sesini keser | Ali DEMİREL | Ozgur Duşunce Gazatesi