
Ali DEMİREL
01 Nisan 2016 Cuma
Sakın şeytanın izinden gitmeyin!
İblis, “Ben” diyerek şeytanlaşmıştı. Bugun de her vesileyle benlik davası guden insanoğlunun yaptığı bundan cok farklı değildir. Kendisi farkında olmasa bile, insan ne zaman boyle bir gaflet ve dalalete duşse, o buyuk(!) ustadı ve kadim ortağı şeytan, mutlaka yanındadır.
“Allah buyurdu: Soyle bakayım,Sana emrettiğim halde, secde etmene mani nedir? İblis: Ben ondan daha ustunum; cunku Sen beni ateşten, onu ise bir camur parcasından yarattın.” (A'raf, 7/12)
Bildiğimiz kadarıyla kÂinatta işitilen ilk isyan sesi buydu. Belki de bu, Big Bang'den sonraki ikinci en buyuk patlamaydı. İblis'in mahiyetinde saklı bulunan “ben” cekirdeği patlamıştı. O gun bugundur ve kıyamete kadar devam edecek olan butun isyanların yolunu acan nukleer reaksiyonlar gibi peş peşe patlayacak ilk buyuk isyan. Birinci patlamayla Cenab-ı Hakk'ın gizli hazineleri kÂinata sacılmış, ikinci patlamayla bu hazineler bir kısım sefil ruhlar tarafından yağmalanmak istenmiştir. Cunku “ben” adımını “benim” adımı takip edecektir ve etmiştir.
İblis, Allah'ın kendisi hakkındaki takdirine razı olmamış, bizzat kendisi kendisine bir değer takdir etmiş, bir makam belirlemiş ve şeytan olmuştu.
EN BUYUK TEHLİKE NEDİR?
En buyuk tehlike, insana en yakın olan fakat fark edilemeyendir. Dışarıdan gelenleri fark etmek daha kolaydır. Manevi hayatımız icin soz konusu olan tehlikelerden bahsedildiğinde ilk akla gelen şeytandır. Şeytan, bizi devamlı goren ve sırtımızı yere getirmek icin fırsatlar kollayan fakat bizim onu gormediğimiz sinsi ve tehlikeli bir duşmandır.
Yaptığımız her kotuluğu hemen onun uzerine fatura eder ve bununla kısmen kendimizi rahatlatmaya calışırız. Hazreti Âdem'i ona karşı uyanık ve dikkatli olmaya cağıran Rabbimiz, o gunden bu gune butun insanlığa aynı uyarıları yapmıştır:
“Ey iman edenler! Sakın şeytanın izinden gitmeyin. Her kim şeytanın peşinden giderse bilsin ki o kendisinden hep fena, cirkin ve meşrû olmayan şeyleri yapmasını ister.” (Nur, 24/21)
HASET VE KİN KAYNAKLI DUŞMANLIK
Onun duşmanlığı hem gizlenemeyecek kadar acık, hem saptırıcıdır. Kıskanclık, haset ve kin kaynaklı bu duşmanlık, daha insan yaratıldığı zaman başlamıştır:
“…Onların Rabbi ise nida edip buyurdu: Ben sizi o ağactan menetmedim mi? Ben şeytanın sizin besbelli duşmanınız olduğunu soylemedim mi? Nicin Beni dinlemediniz de bu perişan duruma duştunuz?” (A'raf, 7/22)
Şeytan daha o gun, Allahın rahmetinden uzaklaştırıldığı gun insanoğlundan intikam alma sevdasına duşmuştur:
“Oyle ise dedi, Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin icin, ben de onları gozetlemek uzere Senin doğru yolunun uzerinde pusu kurup oturacağım. Sonra onların gÂh onlerinden, gÂh arkalarından, gÂh sağlarından, gÂh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, Sen de onların ekserisini şukreden kullar bulmayacaksın!” (A'raf, 7/16)
DİKKAT, ŞEYTAN VAR!
Şeytan, ya gunahı bizzat gostererek ya da zihinleri onunla bulandırarak insanı tesir alanına cekmeye calışır, butun kabiliyetlerini kullanarak onu kendi havasına sokmak ve istediklerini yaptırmak icin sistemli bir uğraş verir. Ancak insan uzerinde mutlak bir otoritesi ve yaptırım gucu yoktur. Eğer insan istemezse zorla o hicbir şey yaptıramaz. Mesela şeytan, kendisi istemedikce hicbir insana namazı terk ettiremez. İcki iciremez, zina yaptıramaz.
Hatırlatır, teşvik eder, kışkırtır, hatta damarlarındaki kan gibi icinde dolaşır ama hicbir gunahı zorla yaptıramaz. Ta ki insan nefsinin baskılarına boyun eğsin, aklı ve iradeyi devre dışı bıraksın. Haramlara direnme konusunda iradenin devre dışı bırakılması elbette ki inanan insanlar icin soz konusudur. Zaten onu haram kabul etmeyenlerin, boyle bir savaş vermeleri duşunulemez.
SOZUN OZU
1- En buyuk tehlike, insana en yakın olan fakat fark edilemeyendir.
2- Şeytanın duşmanlığı, haset ve kin kaynaklıdır.
3- Şeytan, hatırlatır, kışkırtır, gunaha davet eder.
ORNEK HAYATLAR
BiR VAKIF TOPRAĞINDAN GAGAMA AZICIK CAMUR ALIRIM!
Oteden beri buyuklerimiz şoyle bir kıssa anlatır:
Bir gun Hz. Suleyman butun hayvanları toplantıya cağırır. Butun hayvanat teşrif eder, ancak Hudhud kuşu yoktur. Hz. Suleyman Hudhud'un gelmesi icin haber gonderir. Lakin Hudhud yine gelmez.
Haberci uzgun geri gelip huzura cıkar ve,
- Hudhud davetinizi reddetti efendim, gelmiyor, der. Bunun uzerine Hz. Suleyman,
- Git ona soyle, kendisini cezalandırırım cabuk gelsin, emrini verir. Haberci yine gidip Hudhud'un yanına varır, peygamberin tebliğini bildirip gelmediği halde cezalandırılacağını soyler. Hudhud,
- Sarayını başına yıkarım ustume gelmesin, der. Elci ne yapsın, boynu bukuk geri doner ve Suleyman Peygamber'e kuşun sozlerini bir bir nakleder. Sarayını başına yıkarım haberi Suleyman Peygamber'i guldurur.
- Git sor bakalım koca sarayı nasıl başıma yıkarmış? diye haberciyi yine yollar. Minicik kuş butun insanlığa bir ders verecek şu sozleri soyler:
- Bir vakıf toprağından gagama azıcık bir camur alır sarayının kubbesine surerim, tacı tahtı altust olur.
KAMU HAKKINA DİKKAT!
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Veda Hutbesi'nde insanların; can, mal, onur ve şereflerinin kutsal mekÂn ve zamanlar kadar Allah katında kıymetli ve dokunulmaz olduğunu belirtir. Uzerinde başkasının malı bulunan kişinin cenaze namazını kıldırmaz. Bir tuy kadar basit ve kucuk de olsa kamuya ve şahsa ait malların iadesini ister ve bunun kıyamet gunu; alana bir utanc, ayıp ve ateş olacağını haber verir.
Şehitlerin bile, kul hakkından hesaba cekileceğini, haksız yere zimmete gecirilen başkasına veya kamuya ait hakların; yedi kat fazlasıyla bunları yapanların boynuna gecirileceğini bildirir. (İbn-i Mace, Cihad, 34) Kendisi de hayatının son gunlerinde ashabı ile helalleşir.
BİR SORU BİR CEVAP
Allah beni yaratmadan once niye bana sormadı?!
Bu soruyu bize “Bir soru” rumuzlu okurumuz soruyor.
Oncelikle “Allah” demek, istediği işi yaparken kimseye sormadan iradesiyle hareket eden demektir. Eğer Rabb'imiz (c.c.) yaratmayı murat ettiğinde bunu daha yaratılmamış olan insana sormuş olsaydı -haşa- o zaman bu durum “Rab” olmanın vasfına uygun duşer miydi?
Başkasına soru sorup onların goruşunu bekleyen bir Rab elbette duşunulemezdi. Nasıl ki bir ressam resim yaparken nasıl yapacağını kimseye sormuyor da ozgur iradesi ile yapıyorsa Allah (c.c) da kÂinatı ve tum canlıları yaratırken kimseye sormadan yaratmıştır. Cunku O'na yakışan da sonsuz iradesi ile hukmetmesidir.
BENİ NİYE CAĞIRDI?
Bir insanı bir devletin başkanı davet etse bu insan, “Beni niye cağırdı?” mı demeli, yoksa lutuf gosterip beni cağırdığına gore bana değer verdi; o zaman ben de bu değere layık olayım mı demeli? İkincisini demesi kendisi icin huzur ve mutluluk demektir. Ancak neden beni cağırdı, niye beni davet etti demesi bu davete icabetin adabına aykırı davranış demektir. Biz de Rabbimizin bu davetini baş goz uzerine kabul edip O'nun gibi sınırsız guc sahibi ve emsalsiz bir Yaratıcının bu ihsanından dolayı omur boyu şukredip bu nimetle serfiraz kılındığımız icin sevinmeli değil miyiz?
Sonsuz ve sınırsız guc sahibi olmasına rağmen bizim gibi aciz ve gunahkÂrları muhatap alıp hÂl ‘kulum' deme lutfunda bulunuyorsa ve bizi değer olarak kabul ediyorsa, O'nu tanımak bile bu dunyaya gelmek icin yeterlidir. O'nunla olduktan sonra olum de omur de cok guzeldir. Yeter ki O bize rahmet kapılarını kapatmasın, bizi sahte dostların ve gecici dunyanın aldatıcı atmosferine terk etmesin...
TEFEKKUR ATLASI
İnsan en başta Allah'a karşı haddini bilmeli EN zor bilmelerden birisi de haddini bilmektir. Sık sık duyduğumuz “Ben haddimi bilirim.” sozu bile, bazen haddini bilmemenin en veciz ifadelerinden birisi olabilir.
İnsan en başta Allah'a karşı haddini bilmelidir. Bu konuda tam manasıyla haddini bilen insanın isteyerek gunah işleyebilmesi duşunulemez. Sonra da derecesine gore Peygamberine, dinine, kitabına milletine... karşı haddini bilmeler soz konusudur. Haddini bilmek, sorumluluklarını yerine getirmeye calışmanın unvanıdır.
ALLAH'I BİLEN HADDİNİ BİLİR
Allah'ı bilen haddini bilir. Emaneten taşıdıklarımızla başkalarına calım satılmaz. Emanetin sahibine, muvakkaten bizleri faydalandırdığı icin teşekkur edilir. Emaneti sahiplenmek zimmet sucudur. Aynı zamanda onların sahibine karşı ortaklık iddiasıdır. Emaneten taşınan her şey gurur değil sorumluluk duygusu meydana getirmelidir.
Bilakis malikiyet duygusu uyandırıyorsa işin icine ihanet girmiş demektir. İhanet sucu en buyuk suclardandır. Adi suclara benzemez.
BİR ÂYET
“Ey insanlar! Yeryuzunde olan butun nimetlerimden helÂl hoş olmak şartı ile yiyiniz; fakat şeytanın peşinden gitmeyiniz. Cunku o sizin besbelli duşmanınızdır. O sizi hep cirkin işler ve hayasızlık yapmaya, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri iddia etmeye teşvik eder.” (Bakara, 2/168-169)
BİR HADİS
Peygamber Efendimiz şoyle buyuruyor: “İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin.” Başka bir hadislerinde ise Efendimiz şoyle buyuruyor: “Kendisini doğrudan ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi Musluman oluşundandır.” (Tirmizi, Zuhd, 11)
İlahiyatcı,Yazar Ali DEMİREL - Ozgur Duşunce Gazetesi 01 Nisan 2016
-alıntıdır-
__________________