Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh- buyurur:
“Gercek mu’min (ibadetle, tĂ‚atle, muĂ‚melĂ‚tla, ahlĂ‚kla) 6 korku icindedir (buyuruyor. 6 şeyden korkmalıdır):
Birincisi: ÎmĂ‚nının Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından alınması korkusu…”
Hafazanallah! Yani son nefesinin iyi olmaması. Allah korusun, bir yanlış bir iş yapar, kayar gider. Son nefes. O da bir sefere mahsus. Onun icin CenĂ‚b-ı Hak:
وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“…Ancak muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n, 102) buyuruyor.
“Kim AllĂ‚hʼa yardım ederse, (AllĂ‚hʼın dînine yardım ederse, yaşarsa, yaşatırsa) Allah da ona yardım eder. Ayağını kaydırmaz.” (Bkz. Muhammed, 7) buyruluyor.
Demek birincisi, “îmĂ‚nının Allah tarafından alınması korkusu”. Hic kimsenin son nefeste teminĂ‚tı yok. Peygamberler hĂ‚ric, Peygamber Efendimizʼin gosterdiği kişiler hĂ‚ric. Kimsenin son nefes teminĂ‚tı yok.
Demek ki butun hayatın son nefes uzerinde yoğunlaşması zarûrî. Onun icin her adımımızı attığımızda ayağımızı bir mayın tarlası… Yani bir gunah icinde miyiz, değil miyiz? Ağzımızdan, gozumuzden, kulağımızdan bir yanlışlıklar cıkıyor mu, cıkmıyor mu? Onun dikkati icinde olabilmemiz lĂ‚zım.
İkinci korkusu:
“KıyĂ‚met gunu kendisini rusvĂ‚y edecek şeylerin melekler tarafından yazılması korkusu.”
Yani dĂ‚imĂ‚ bir kaset dolduruyoruz. Kaset kıyamet gunu acılacak:
“Kitabını oku! Bugun (hesap sorucu olarak sana) nefsin kĂ‚fîdir.” (el-İsrĂ‚, 14) denilecek. En zerreler ortaya cıkacak.
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
(“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu gorur. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu gorur.” [ez-ZilzĂ‚l, 7-8])
Ucuncusu:
“Şeytan -aleyhillĂ‚ne-ʼnin amellerimizi boşa cıkartması.
RiyĂ‚ en başta. Cunku tevhid akîdesinin ortaklığa tahammulu yok. CenĂ‚b-ı Hak bizden cok amel değil, “اَحْسَنُ عَمَلًا” (el-Mulk, 2) istiyor. “Amelimizin en guzel olmasını.”
Namaz en guzel olacak, ibadet en guzel olacak, ahlĂ‚k en guzel olacak, muĂ‚şeret en guzel olacak…
Dorduncusu:
“Olum meleği AzrĂ‚il ile gaflet icindeyken ve ansızın bir karşılaşmak.”
Ansızın gelip, sen gaflet icindeyken, yanlış bir yer seyrederken, yanlış bir yere bakarken senin rûhunu kabzetmesi.
Beşincisi:
“Dunya ile mağrur olup, Ă‚hiretten gĂ‚fil kalma korkusu.”
Yani bugun yaparım, yarın yaparım diyen, hattĂ‚ uydum kalabalığa deyip sonra kendimi kurtarırım diyenler. Bir de bunun durumu.
Zira CenĂ‚b-ı Hak Muddessir Sûresiʼnde, o, Cehennemʼe girenlerin beşinden biri de, dunyaya mağlup olanlar, nefsine uyanlarla beraber olanlar. (Bkz. el-Muddessir, 43-47)
Altıncısı:
“Coluk-cocuğuyla fazlaca meşgûliyete dalıp Allah TeĂ‚lĂ‚’nın zikriyle yeterince meşgul olamama korkusu.”
Demek ki îtidal uzere bir muʼmin olabilme.
Yine Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh- yine buyurur:
“Dort şey vardır ki zĂ‚hiri fazîlet, bĂ‚tını ise farzdır:
SĂ‚lihlerle oturup kalkmak fazîlet, onlara uymak farzdır.
Kur’Ă‚n okumak fazîlet, (KurʼĂ‚nʼla istikĂ‚metlenmek) amel etmek farzdır.
Kabirleri ziyaret etmek fazîlet, kabre hazırlanmak farzdır.
Hastayı ziyaret etmek fazîlet, hastadan ibret almak farzdır.” buyruluyor. (İbn-i Hacer, MunebbihĂ‚t, s. 14)
Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-:
“Amellerin en guc olanı dort haslettir:
Ofkeli anda affetmek.
Butun cinayetlerin ekserîsi bu ofkeli anda cıkar. CenĂ‚b-ı Hak da gayzlarını/ofkelerini yutanları bildiriyor. (Bkz. Âl-i İmrĂ‚n, 134) Yani ofkeden vazgecebilenler. Bu da bir, rûhun kahramanlığı oluyor.
“Amellerin en guc olanı dort haslettir:
Ofkeli anda affetmek.
Muhtacken comert davranmak. (Îsar olmuş oluyor.)
Kapalı ve tenha yerlerde nefsin şerrinden korunmak. (O zaman şeytan musallat olur.)
Korktuğu veya bir menfaat umduğu kimseye karşı da doğru soylemek.”
Yamulmamak. CenĂ‚b-ı Hak:
“…O gun, (kıyamet gunu) sĂ‚dıkların sıdkının fayda verdiği bir gundur…” (el-MĂ‚ide, 119) buyuruyor.
Yine Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-:
“İki nîmet vardır ki, beni hangisinin daha cok sevindirdiğini bilemiyorum:
Birincisi, bir kimsenin, ihtiyacını karşılayacağımı umîd ederek bana gelmesi (o kadar insanların icinde beni secmesi, bana îtimĂ‚d etmesi, bana husn-i zanda bulunması), butun samîmiyetiyle benden istemesidir.
İkincisi de, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın, o kimsenin arzusunu benim vasıtamla yerine getirmesi yahut benim vasıtamla kolaylaştırmasıdır. Bir muslumanın sıkıntısını gidermeyi, dunya dolusu altın ve gumuşe sahip olmaya tercih ederim.” (Ali el-Muttakî, VI, 598/17049)
Tabi bu, hakîkaten zarûrî bir durumda olan bir kardeş olacak… Birtakım yanlışlara batmış, faize batmış, vesĂ‚ireye batmış olmayacak.
Bir gun İbn-i Abbas îtikĂ‚fa cekilmişti Ravzaʼda. O sırada geldi yanına mahzun birisi oturdu. Mahzun mahzun durdu. Tabi Ă‚yet; “…Sen onları sîmĂ‚larından tanırsın…” (el-Bakara, 273 buyuruyor.
İbn-i Abbas dondu:
“‒Arkadaş! Senin bir derdin var.” dedi.
“‒Evet var.” dedi.
“‒Nedir?” dedi.
“‒Ben (dedi), bir koleyim, borcumu odeyip hur olmak icin gayret ediyorum. Fakat odeyecek gucum de kalmadı.” dedi.
“‒Sana yardım edeyim mi?” dedi İbn-i Abbas.
“‒Memnun olurum.” dedi.
Tam cıkarlarken mescidden:
“‒Fakat (dedi), ustad (dedi), itikĂ‚ftasın (dedi). İtikĂ‚ftan -mĂ‚lum- cıkılmaz mescidden.”
Dondu İbn-i Abbas, Efendimizʼin kabrini gostererek:
“‒Daha yeni yanımızdan ayrılan, rahmet olarak gonderilen şu zĂ‚ttan duydum ki; bir muʼmin kardeşinin hĂ‚cetini goren kimse, şu kadar itikĂ‚ftan hayırlıdır.” buyurdu. (Bkz. Beyhakî, Şuab, III, 424-425)
Tabi bugun de onumuzde bu cok fazlasıyla var. İşte buraya ilticĂ‚ eden kardeşlerimiz!.. Biz oyle olabilirdik, onlar da bizim gibi olabilirdi.
Yine Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- “uc kişiden sakın” diyor, “sakın bunlarla istişĂ‚re etme” diyor, “bunlarla dostluk kurma” diyor.
Birincisi:
“Seni yoksulluğa duşmekle korkutarak iyilik yapmana mĂ‚nî olan cimriyi.”
“Aman sonra hicbir şeyin kalmaz. Ele ayağa duşersin…” vs. diye cimriliğe teşvik eden kimse. HĂ‚lbuki insan comert oldukca, merhametli oldukca CenĂ‚b-ı Hak da ona bire on, bire yedi yuze kadar ihsĂ‚n ediyor.
İkincisi:
“Buyuk işler karşısında azmini kıracak korkağı.”
Bununla da istişĂ‚re etme, korkakla da.
Ucuncusu:
“Gozunu hırs burumuş, muhteris kimseleri de istişĂ‚re heyetine alma!” buyuruyor.
Yine Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-:
“SĂ‚lih ve sĂ‚dık insanlarla beraber olun, onlarla oturup kalkın ki; (onların karakter ve şahsiyeti sizlere sirĂ‚yet etsin.) İnsanlar hayatta iken sizleri ozlesinler, vefat ettiğinizde de sizlere hasret duysunlar.”
Zira CenĂ‚b-ı Hak sevdiği kulu sevdiriyor. İşte ashĂ‚b-ı kirĂ‚m, işte evliyĂ‚ullah, işte Aziz Mahmud HudĂ‚yî Hazretleri, BahĂ‚uddîn Nakşibend Hazretleri, Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî Hazretleri. CenĂ‚b-ı Hak seviyor, sevdiriyor. Bizim gunde kac ziyaretcimiz var, Aziz Mahmud HudĂ‚yî Hazretleriʼnin, HĂ‚lid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rîʼnin gunde kac ziyaretcisi var? CenĂ‚b-ı Hak seviyor, sevdiğini sevdiriyor.
Ebû’l-Hasan Harakānî Hazretleri buyurur, evliyĂ‚ullahtan:
“Allah -celle celĂ‚luhû- sizi dunyaya tertemiz getirdi, tertemiz doğdunuz; siz de O’nun huzûruna kirli olarak gitmeyiniz!”
CenĂ‚b-ı Hak ne buyuruyor:
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
(“Ancak AllĂ‚hʼa kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o gunde fayda bulur).” [eş-ŞuarĂ‚, 89]) buyuruyor.
Tertemiz, berrak, şeffaf, yağmur suyu gibi tertemiz bir kalp istiyor CenĂ‚b-ı Hak huzuruna. İbĂ‚detlerle, tĂ‚atlerle vs. ile CenĂ‚b-ı Hakkʼın cemĂ‚lî sıfatlarıyla kalp muzeyyen olacak, o şekilde bir son nefes verilecek.
“Allah sizi dunyaya tertemiz olarak getirdi; siz de O’nun huzûruna kirli olarak gitmeyiniz!” buyuruyor.
Yine Ebû’l-Hasan Harakānî Hazretleri kendi, o zamanki mıntıkasını bildiriyor:
“Turkistan’dan Şam’a kadar birinin par*mağına batan diken benim parmağıma batmıştır. (Bir merhamet…) Birinin ayağına carpan taş, benim ayağımı acıtmıştır, bir kalpte huzun varsa o kalp benim kalbimdir.”
Demek ki diğergĂ‚m bir muʼmin olabilmek. Yine, dindeki yamulmalar:
“İki kişinin dinde cıkardığı fitneyi şeytan bile cıkaramaz (buyuruyor):
Dunya hırsına kapılmış Ă‚lim.
(Yani ilmiyle amel etmiyor, takvĂ‚dan uzak, muhteris. Âyette “ثَمَنًا قَلِيلًا” buyruluyor. (Bkz. el-Bakara, 41, 79, 174; Âl-i İmrĂ‚n, 77, 187, 199…) “Az bir dunyalık karşısında” bir takvĂ‚ hayatını yaşamaz.)
(Dinî ) ilim(ler)den mahrum ham sofu!”
(Hem dînî ilimlerden mahrum, hem de kendine gore fetvĂ‚lar veriyor.)
Yine Ebû’l-Hasan Harakānî Hazretleri:
“Nasıl ki namaz ve oruc farzdır, îfĂ‚sı mecbûrîdir, aynı şekilde gonulden kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zarurîdir.”
Bir taraftan namaz kılıyor, bir taraftan Cehennem hasletleri var, olmuyor!
Yine buyuruyor:
“Tandırdan elbisene bir kıvılcım sıcrasa, hemen onu sondurmeye koşuyorsun! Peki dînini yakacak olan bir ateşin, yani kibir, haset ve riyĂ‚ gibi kotu sıfatların kalbinde durmasına nasıl musĂ‚ade edebiliyorsun?!”
Seyyid Emîr KulĂ‚l Hazretleriʼnden:
“Geceleri ibadetle gecirseniz ve aclıktan beliniz bir tel gibi incelse, lokma ve hırkanız helĂ‚l olmadığı muddetce maksada ulaşamazsınız!”
İllĂ‚ helĂ‚l gıda. Bilhassa bu zamanda…
BahĂ‚uddîn Nakşibend Hazretleri; intisĂ‚bının ilk yıllarında, nefsini terbiye edip gurur ve kibrin zıddı olan hiclik hĂ‚line ulaşmak icin, hasta ve muzdarip insanlara (bir. İki; ) sĂ‚hipsiz, yaralı hayvanlara hizmet etmiş, onlara sĂ‚hip cıkmış, hattĂ‚ insanların gececeği yolları temizleyerek tam yedi sene kĂ‚bına varılmaz bir hizmet hayatı yaşadı.
Yine şoyle devam ediyor:
“UstĂ‚dımın bana emrettiği her ameli, buyuk bir sadĂ‚katle yerine getirdim. O amellerden her birinin kendi ahvĂ‚lim uzerindeki neticelerini de muşĂ‚hede ettim.”
Yani en cok mĂ‚nevî merhalelere de bu hizmet hĂ‚linde iken nĂ‚il oldum.
Bu nasıl bir hizmet? RiyĂ‚sız bir hizmet. “LillĂ‚h” bir hizmet. “Allah icin” bir hizmet. HĂ‚lıkʼın (şefkat) nazarıyla mahlûkĂ‚ta bakabilme. Beni yaratan Allah, o mahlûkĂ‚tı yaratan Allah, aynı Allah. Benim vazifem de; Allah bana guc-kuvvet verdi, imkĂ‚n verdi, ona hizmettir.
“En buyuk merhaleleri, bu hĂ‚li, 7 sene bu hĂ‚limdeyken aldım.” buyuruyor.
İmĂ‚m-ı RabbĂ‚nîʼden bir şey var. Tabi, avamda, halkta bĂ‚zı şeyler mubahtır. Fakat bunlar havĂ‚sta, AllĂ‚hʼın yuksek kulları, bunları kerahat olarak gorurler.
İmĂ‚m-ı RabbĂ‚nî Hazretleri buyuruyor:
“Bir defasında gaflete duşerek abdesthaneye sağ ayağımla girdim. (Sunnete uymayan bu davranışım sebebiyle) o gun bircok mĂ‚nevî hĂ‚llerden mahrum kaldım.”
Demek ki zirveye doğru cıktıkca, hassĂ‚siyetler artıyor. Avam icin mubah olan hĂ‚ller, Hak dostları icin kerahat oluyor.
Abdullah Dehlevî Hazretleri buyuruyor:
“Cihan bağına gul toplamak icin geldik (ibĂ‚detler, tĂ‚atler, feyizler, bunlarla CenĂ‚b-ı Hakkʼa yaklaşmak icin). Cihan bağına gul toplamak icin geldik ama diken hamallığı yapıyoruz.”
Yani Hakkʼa rĂ‚m olacağımız yerde birtakım nefsĂ‚nî arzuların peşindeyiz. Yani bu cihanda takvĂ‚ ile Hakkʼa dost olmak gibi muhteşem bir saĂ‚det hazinesi varken, o saĂ‚det hazinesine arkamızı donuyoruz, nefsin suflî arzuları peşinde surunmek durumundayız. Bu da ne kadar hazin bir hadise diyor.
“Nefsinin arzularına tĂ‚bî olan kişi, nasıl AllĂ‚h’a kul olabilir?!”
Muhammed Esʼad Erbilî Hazretleri, talebelerinden birine yazdığı mektupta şoyle ifadesi var:
“CenĂ‚b-ı Hak, (oğlum) kalp gozunuzu nurlandırsın! Nasıl ki gul yaprağının her noktasında gulsuyu mevcut ise, aynen onun gibi sizin kıymetli vucudunuzun her zerresini de muhabbet ve dĂ‚imî zikrin hoş kokusuyla guzelleştirsin!..”
Yine devam ediyor:
“Aşk gulistĂ‚nının yolunda dikenden korkulmaz!..”
(Aşk gulistĂ‚nının yolunda dikenden, yani iptilĂ‚lardan korkulmaz!)
“…Ben her dikenin ustunden yuzlerce gonca toplarım!”
(Yani her iptilĂ‚ya sabrederek mĂ‚neviyat goncalarını toplarım.)
“Dervişlik bostanında ıztıraptan zevk alırım. Yastığımı dikenden yaparsam ruyamda Gul’u gorurum!”
فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
(“Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gercekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.” [el-İnşirah, 5-6]) Her zorluktan sonra kolaylık gelir, huzur hĂ‚li gelir.
Yine buyuruyor Esʼad Erbilî Hazretleri:
“Allah katında kulların mahrûmiyetine sebep olan gunahların birisi hattĂ‚ birincisi, kendinde bir varlık gormek, yani enĂ‚niyettir.”
DĂ‚imĂ‚ “Sen yĂ‚ Rabbi!” diyecek.
Âyette:
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ
(“Rabbini hamd ile tesbîh et ve Oʼndan mağfiret dile.” [en-Nasr, 3]) buyruluyor.
Muvaffak oldun, CenĂ‚b-ı Hakkʼı hamd ile tesbih edeceksin. Yine CenĂ‚b-ı Hakkʼın seni bu gafletine karşı verdiği bu nîmet icin, gafletinden dolayı istiğfĂ‚r edeceksin.
Yine Esʼad Erbilî Hazretleri buyuruyor, bir misal veriyor, dunyadan ukbĂ‚ya geciş hĂ‚line:
“Kiracıların bir evden diğerine taşınırken butun eşyĂ‚larını beraberlerinde goturup, sevdikleri mallardan hicbir şeyi bırakmadıkları mĂ‚lûmdur. (Hicbir eşya bırakmaz, butun malını taşır.) HĂ‚l boyle iken, insanların, her şeye muhtac oldukları kabir evine giderken sevdikleri eşyĂ‚larından kısmen olsun bir şeyi beraberlerinde goturmemeleri (onu dunyada bırakmaları, yani infĂ‚k edip kendilerinden once Ă‚hirete gondermemeleri), gercekten hayret verici, ne hazin bir şeydir.” buyuruyor.
Osman Nuri Topbaş
2016 SOHBETLERİ
__________________
Gercek Muʼmin, 6 Korku İcindedir
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Gercek Muʼmin, 6 Korku İcindedir