Parapsikoloji ve gelecek bilgisi




Parapsikoloji, insanın metafizik boyutunu araştıran bir bilim sahasıdır. 1953 yılında, ilk defa Hollanda’da bu sahayla ilgili kursu kurulur. 1970’den sonra ise, dunya capında yaygınlaşır.

Parapsikoloji, başlıca “telepati, hipnotizma, kehanet, psikokinezi, durugoru (temessul), ruh cağırma, manyetizma” gibi konuları ele almaktadır.

Bunlardan telepati, zihinden zihine yapılan haberleşmede duşuncelerin sessiz dilidir. Herhangi bir arac kullanmadan, her turden duşunce ve duygunun zihinden zihine gonderilip alınması tarzında yapılan bir haberleşmedir.

Birisinden bahsederken o kişinin cıkıp gelmesi, hemen herkesce tecrubeyle bilinen telepatik bir olaydır. Veya muhatabımız bir konu actığında, “ben de şimdi aynı şeyden bahsedecektim” deyişimiz, sıkca gorulen durumlardandır.

Yapılan araştırmalar, hayvanlarda bile telepatik haberleşme olduğunu gostermiştir. MeselÂ, uzmanlar, yavru tavşanları denizaltıyla denizin derinliklerine indirirler. Anne tavşan ise, aynı anda laboratuarda beynine elektrot bağlı olarak bekletilmektedir. Belli aralıklarla yavrular birer birer oldurulur. Her birinin olumunde, anne tavşanın beyni tepki halindedir.

Hayvanlarda bile bulunan bu telepatik guc, insanda cok daha kuvvetlidir. Ozellikle, birbirleriyle ruhen, kalben alÂkadar olanlarda daha da belirgindir. MeselÂ, anne ile evlÂt, birbirinin sevinc ve ızdırablarını hissedebilmektedir. Birindeki hÂl diğerine de yansımaktadır. Telepatik haberleşme, ikizlerde de kuvvetlidir. Bunlar oyle olur ki, mektup gelmeden once kardeşinin durumunu bilebilir, hatta onun cektiği acıyla kıvranabilir.

Maşukunu delicesine seven bir Âşık, şeyhinde fani olmuş bir murid, telepatik mesaj almada cok hassastırlar. Oyle ki, maşukunun eline batan bir iğne, kilometrelerce otedeki Âşıkta ani bir ızdıraba sebep olabilir. Yine kilometrelerce uzaktan, bir şeyh kendisine bağlı muridini hic bir vasıta kullanmadan cağırabilir.

Her insanda az-cok kendini gosteren telepatik etkileşim, bazı kişilerde daha kuvvetli olarak gorulur. Bu şekilde bir hassasiyete sahip iki kişi, uzmanlar nezdinde yapılan bir telepatik tecrubede 3000 km uzaktan birbirlerine mesaj gonderebilmişlerdir.

Asrımızın mumtaz mufessirlerinden Hamdi Yazır İstanbul’da talebe iken, bir gun kaldığı evin penceresinin onune oturduğunda, birden cok sevdiği amcasını hatırlar. Bu hatırlamanın peşinden, gonlunu bir huzun kaplar. Daha onceleri amcasını hep neşeyle hatırlarken bu defa boyle olması kendisini şaşırtır. O gunu, bir koşeye yazar. Onbeş gun sonra memleketinden gelen mektupta, kaydettiği tarihte amcasının vefatı haber verilmektedir. (Yazır, IV, 2920)

Bu tur telepatik olaylara şu noktadan bakabiliriz: Nasılki, insanın eli karşıdaki bir dağa uzanamazken, gozu ta yıldızlara kadar uzanıyor. Onun gibi, insan kalbindeki birtakım duygular da, cok uzaklardaki bir dostuna mesaj iletebilir veya ondan mesaj alabilir. Telsizle ve telefonla haberleşme misÂli, birbirleriyle iletişim kurabilir.

Yapılan araştırmalar, beynin de bir tur radyo dalgaları neşrettiğini gostermiştir. Modern fizikte ele alındığına gore, tabiatta bulunan her cisim etrafa manyetik dalgalar yaymaktadır. Zira madde hareketten, hareket de dalgalardan başka bir şey değildir. Birisi, başkasını ilgilendiren bir konuda duşunduğunde, beyninden etrafa yayılan dalgalar uzaktaki kişiye ulaşır. Onun beyni bu mesajı alabilir. Bu, bir nevi radyo yayınına benzetilebilir. Mesaj gonderen beyin verici, karşı taraf ise alıcı durumdadır.

Ozellikle, yirminci asrın ikinci yarısından sonra gelişen parapsikoloji ilminde ele alınan bu gibi durumlar, İslÂm dunyasına hic de yabancı değildir. Hz. Peygamberin “Sizden onceki ummetlerde ilhama mazhar kişiler vardı. Eğer ummetimden de oyle birisi varsa, işte o Omer’dir” buyurduğu Hz. Omer’in şu olayı, şohret bulmuş bir olaydır (Buharî, Fedailu Ashabi’n-Nebi, 6)

Hz. Omer, halifeliği sırasında bir Cuma hutbesinde hicbir munasebet yokken birden “Ey Sariye! Dağa, dağa!” der. O sırada İran’da duşmanla savaşan İslÂm ordularının komutanı Sariye, bu sesi duyar. Talimat doğrultusunda sırtlarını dağa yaslarlar ve galip gelirler. (Suyutî, Tarihu’l-Hulefa, s. 117)

Parapsikolojik olaylardan bir başkası “duru goru” denilen “uzaktaki olayların, insanların veya eşyanın zihinsel bir resmini algılama yeteneğidir.” Bunu, “uzaktaki eşyanın bir an icin insana televizyon goruntusu gibi temessul etmesi, gorulmesi” şeklinde değerlendirebiliriz. Bu durum ozellikle aşırı sevinc veya buyuk uzuntu meydana getiren olaylarda gorulur. Olen ve kaza kurbanı olan kimse, bu kaza olum getirmese bile, bir an dostuna gorulur. Coğu kere, hayali gorulen insan ses cıkarmaz. Bazan da konuşur ve olumunu haber verir.

Parapsikoloji sahasında gosterdiğimiz bu numuneler, insanın cok geniş bir gayp boyutuna sahip olduğunu acık bir şekilde gostermektedir. Bu numunelerin her insanda tek tek bulunması lazım değildir. Bazı fertlerde bunların gorulmesi ve yaşanması, insanın metafizik yonunun tesbiti noktasında kÂfidir.

İnsanın bu metafizik boyutunu, ucte biri suyun ustunde, ucte ikisi ise suyun altında bulunan buzdağlarına benzetebiliriz. Pek cok insan, kendisinin bu yonunu keşfedebilmiş ve kullanabilmiş değildir. Uzayın derinlikleri mechullerle dolu olduğu gibi, kendi ic Âlemimiz de bilinmezlerle doludur.

Bediuzzaman, saika ve şaika adıyla farklı iki duyudan bahseder. Bunları bir nevi, "altıncı ve yedinci duyu" şeklinde mutalaa edebiliriz. Ehl-i dalalet ve ehl-i felsefe, meşhur olmayan o duygulara, hata ederek "sevk-i tabiî" (icgudu) diyorlar. Haşa, icgudu değil, belki bir ceşit fıtrî ilham olarak insan ve hayvanı ilÂhi kader sevk ediyor. Mesela, kedi gibi bazı hayvan gozu kor olduğu vakit, kaderin sevkiyle gider, gozune ilac olan bir otu bulur, gozune surer, iyi olur. (Nursi, Mektubat, s. 348)

Kediyi, kendisine lazım ota sevk eden kader-i İlÂhi insanı da hayat boyu değişik şeylere sevk eder. Tereddutler icinde bocaladığımız hallerde, icimizden gelen ses, bir nevi sevk-i İlÂhidir. Cıkmazlardan bizi cıkaran, sevk-i İlÂhidir. Pek cok alternatif icinde isabetli olana bizi yonlendiren, sevk-i İlÂhidir. Daha onceden hic gitmediğimiz bir şehirde, aradığımız dostumuzu yolda karşımıza cıkaran sevk-i İlÂhidir...

İnsana şevk veren duygu ise, şaikadır. Araba icin benzin ne ise, insan icin de şevk odur. Şevkini yitirenler, yolda kalmaya mahkûmdur. İşte bazen insana bir şevk dalgası gelir. Daha once gunde yirmi sayfa okuyamayan birisi, anlayarak her gun yuzlerce sayfa okumaya başlar. Bu şevkin tesiriyle, diğer duygularında tam bir uyanıklık hali meydana gelir. Rahmanî ilhamlara hassas bir alıcı ozelliği kazanır. Fennî ve teknolojik keşifleri yapan ilim adamları da, boyle bir şevk ve sevk dalgasının neşesi icinde buluşlarını gercekleştirmişlerdir.



Şadi Eren (Doc.Dr.)

__________________