14.04.2016 | Anonim
“İttifak hudÂdadır, hevÂda ve heveste değil.”
*Herkes aynı hidayet cizgisini takip eder, aynı taleplerde bulunur ve aynı duyguları paylaşırsa, vifak ve ittifak adına artık ekstradan bir kısım argumanlar kullanmaya ihtiyac kalmaz. Yuruduğumuz yol birliği bizi hic farkına varmayacağımız şekilde CenÂb-ı Hakk’ın murat buyurduğu istikamette tam bir vifaka ve ittifaka ulaştırır. Bugun ona şiddetli ihtiyac var.
*Hazreti Bediuzzaman “İttifak hudÂdadır, hevÂda ve heveste değil.” diyor. Dalalet yolunda insanlar bir kısım menfaatler mulahazasıyla bir araya gelseler bile, o ca’lî ve sun’î birlik uzun omurlu olmaz. Vifak ve ittifakın uzun omurlu olması, hidayet yolunda olmasına bağlıdır. Ancak Allah’ın murad-ı subhanisine uygun yurume yolunda kalıcı bir vifak ve ittifak temin edilebilir.
“Kucuklerimize merhamet etmeyen ve buyuklerimize saygı gostermeyen bizden değildir.”
*Toplumda huzurun temini herkesin kendisine terettup eden vazifeyi bihakkın yerine getirmesine ve fertler arasındaki sevgi ve hurmet bağlarının canlı tutulmasına bağlıdır. Allah Rasûlu (sallallÂhu aleyhi ve sellem) لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيُوَقِّرْ كَبِيرَنَا “Kucuklerimize merhamet etmeyen ve buyuklerimize saygı gostermeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr 15) buyurmuştur. Kucuklerimize şefkat etmeyen, onları bağrına basmayan, kucaklamayan, sıyanet etmeyen, ahiret ve ebedi saadetlerini de hesaba katarak gerektiği olcude onların uzerlerine eğilmeyen; buyuklerimize karşı da saygılı ve hurmetle dopdolu olmayan kimseler icin, “Bizden değildir.” buyurmak suretiyle boyleleri hakkında oldukca ağır bir ifade kullanmış ve boylece bu meselenin ehemmiyetine dikkat cekmiştir.
“Kardeş kardeşe peder olamaz, murşit vaziyetini takınamaz.”
*Buyuğe karşı saygılı olmak kucuğun vazifesidir fakat buyuğe duşen de şefkat, merhamet ve mulÂyemetle kucuğun uzerine eğilmekle beraber ondan asla hurmet beklememektir. Evet, kimse kendisini diğerinden farklı gormemelidir. Bu cercevede Hazreti Ustad Bediuzzaman’ın “Kardeş kardeşe peder olamaz, murşit vaziyetini takınamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur, hizmetini tekmil eder.” olcusune uygun hareket etmek cok onemlidir. Bu, yaşı başı, konumu, bulunduğu makamı baskı unsuru gibi gormeme, mutekabiliyet cizgisi icinde iş yapma ve yaptırma şeklinde de anlaşılabilir.
*Evet, kimse ben buyuğum duşuncesiyle kimseyi kendisinin dûnunda gormemelidir. Manevî buyukluk, ilim acısından buyukluk, bir şeyler okumuş olma yonuyle buyukluk, yaş-baş itibarıyla buyukluk, insanların tayin, takdir ve buyuk gormeleri zaviyesinden buyukluk; belediye başkanı, nahiye muduru, ilce kaymakamı, vilayet valisi, parlamenter, bakan, başbakan veya cumhurbaşkanı olma itibarıyla buyukluk… Bunlar -başkalarının onu buyuk gormesi ayrı bir mesele- insanın kendisini buyuk gormesine sebebiyet vermemelidir; cunku oyle bir kabul bir kompleksin ifadesidir.
*Yavuz Sultan Selim, bir manada gercek insanlığın yolunu gostererek şoyle buyuruyor: “Padişah-ı Âlem olmak bir kuru kavga imiş / Bir veliye bende olmak cumleden Âl imiş.”
“Acemlerin, buyuklerine ayağa kalktığı gibi ayağa kalkmayın.”
*İnsanlığın İftihar Tablosu, buyukluğune ve faziletlerine rağmen (Hazreti Ali’nin dile getirdiği) كُنْ عِنْدَ النَّاسِ فَرْدًا مِنَ النَّاسِ “İnsanlar icinde insanlardan bir insan ol!” dusturunu haliyle temsil ediyordu. Dolayısıyla ilk gunlerde, colden yeni gelmiş bir bedevî, bozuk bir uslup, cirkin bir eda, yakışıksız bir tavır ve kaba bir ses tonuyla “Muhammed kim?” diyebiliyor ve Efendiler Efendisi’ne, “Abdulmuttalib’in torunu” diyerek hitap edebiliyordu. Fakat bir gun geliyordu ki, herkes, O’nun kim olduğunu, konumunun neden ibaret bulunduğunu, Hak katındaki yerini ve Allah’la munasebetindeki enginliğini duyuyor, goruyor, anlıyordu. Kısa bir sureliğine de olsa, O’nunla oturup kalkanlar, O’nun soz incilerini derme fırsatı bulanlar hemen Rasûl-u Ekrem’in boyasıyla boyanıyordu. Oyle ki, O konuşurken, Ashab efendilerimiz başlarında kuş varmış da onu kacırmamak icin hic hareket etmemeleri gerekiyormuş gibi duruyor ve purdikkat O’nu dinliyorlardı.
*Rehber-i Ekmel’e karşı saygılı davranmak sahabenin vazifesi, oyle bir saygı da O’nun hakkıydı. Evet, O (aleyhi ekmelu’t-tehÂyÂ), bir yere ayak bastığı zaman değil orada oturan insanlar, arzın altındaki curumuş kemikler bile ayağa kalkmalıydı. Fakat İnsanlığın İftihar Tablosu, kendisi icin toparlanılıp ayağa kalkılınca, “Acemlerin, buyuklerine ayağa kalktığı gibi ayağa kalkmayın.” diyordu.
*Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmeluttehÂy vetteslîmÂt), kendisi icin ayağa kalkanlara “Acemlerin buyuklerine kalktığı gibi ayağa kalmayın!” dediği hÂlde, Sa’d b. Muaz hazretleri meclise girerken “Efendiniz icin ayağa kalkın!” buyurmuştur. O, bu mubarek beyanıyla, insanların onur ve haysiyetlerini koruma, ozellikle de toplumun onunde yer alan insanlar hakkında itimat telkin etme ve halkın gonlunde onlara karşı hurmet hissi uyarma gibi hikmetler gozetmiş olabilir.
“Tefrika girmeden bir millete duşman giremez / Toplu carptıkca yurekler, onu top sindiremez!”
*Rehber-i Ekmel Efendimiz’in amcazadesi olan Abdullah bin Abbas hazretleri daha sağlığında “Hıbru’l-Umme” (ummetin allÂmesi) “Bahr” (ilimde derya) ve “TercumÂnu’l-Kur’Ân” (Kur’Ân’ı bize intikal ettiren, ilÂhî muhtevayı tercume eden) gibi sıfatlarla anılan buyuk bir Âlimdi. Hazreti Omer, ashabın yaşlılarından oluşan “Meşveret Meclisi”ne, yaşının kucuk olmasına rağmen İbn Abbas’ı da alırdı. Hazreti Zeyd bin Sabit de sahabenin ileri gelenlerinden ve Âlim bir zat idi. Bir gun, Zeyd b. Sabit, ata binerken, İbn Abbas, onun atının uzengisini tutmuştu. Zeyd b. Sabit de ona, “Ey Rasûlullah’ın amcasının oğlu, boyle yapma!” demişti. İbn Abbas, “Âlimlerimize boyle yapmakla emrolunduk.” mukabelesinde bulununca Zeyd b. Sabit hemen onun elini opmuş ve şoyle buyurmuştu: “Biz de Rasûlullah’ın yakınlarına karşı boyle yapmakla emrolunduk.”
*Ne buyuk kucuğune karşı şefkatinden taviz vermeli, onu kucaklama mevzuunda ahesterevlik etmeli ne de kucuk onu gormezlikten gelmeli. O ona karşı vazifesini bihakkın yerine getirmeli, o da ona karşı bihakkın vazifesini yerine getirmeli. Cunku esas birliği bozan ve insanları cok yanlış, şeytanî yol olan ayrıştırmaya sevk eden sebep, bazılarının kendilerini fÂik gormeleridir. Kendini buyuk gormek bir zehirlenme ve bir nevi cinnettir.
*Farklılık, ustunluk ve bencillik gibi marazlardan doğup beslenen ayrılık duygu ve duşuncesi, bir milleti yıkan temel unsurların başında gelmektedir. Mehmet Akif’in “Tefrika girmeden bir millete duşman giremez / Toplu carptıkca yurekler, onu top sindiremez!” beyti de bu hakikati ifade etmektedir.
Katiyen ye’se duşmemeli, asla her şey bitmiştir dememeli ama bir ızdırap korosu oluşturup dua dua inlemeli!..
*Katiyen ye’se duşmemeli, asla her şey bitmiştir dememeli. Allah’ın bitirmediğini kimse bitiremez. Firavun bitirememiş ki başkaları da bitirsin.. Nemrut bitirememiş ki başka Nemrutlar da bitirsin.. Hitler bitirememiş ki başka Hitlerler de bitirsin.. bitiremezler!.. Fakat, başkalarının ızdırabını paylaşma, onu aynen yaşama, ağıt kesiyorlarsa beraber ağıt kesme, iştirak etme, ızdırap korosu oluşturma cok onemlidir. Aksine sevincli bir hadise soz konusu ise, mesela bir dostumuz hacca gidip gelmişse, onun o sevincine ortak olma, bu defa da sevinc korosu oluşturma; hatta o sevinc, gozyaşı dokmek şeklinde icra ediliyorsa, ona o şekilde iştirak etme kardeşlik hukukunun gereğidir.
*Gunumuzde bir bela ve musibet uzerimize cokmuşse, surekli balyozlar inip kalkıyorsa, kimin başına balyoz inmiş olursa olsun, hepimiz onun ızdırabını ruhumuzda duymalıyız.. duymalı ve başımızı seccadeye koyup, “Allahım, buna bir son ver; zalimlerin iflahını kes, mazlumların imdadına lutfeyle, koş!” demeliyiz.
*Hazreti Pir’in dediği gibi, dua kulliyet kesbettiğinde kabule karîn olur. Izdıraplar da kulliyet kesbettiğinde muzdariplerin ızdırapları zÂil olur; muztarların ıztırarları son bulur. Toptan inlemek lazım; toptan sevinmek lazım.
*Hatta siz, mesleğiniz ve meşrebiniz itibarıyla, Hareket’in felsefesi ve dunya goruşunun gereği olarak, butun insanlığın, hususiyle İslam dunyasının ızdırabını ruhunuzda duymalı, onlar icin el acıp yakarmalısınız. Teheccudunuzu ve ondaki duanızı onunla taclandırmalı ve seccadenizi gozyaşlarınızla ıslatıncaya kadar “Ne olur Allahım bahtına duştuk, Sen Muslumanlara ferec ve mahrec ihsan eyle!..” diye yalvarmalısınız.
-alıntıdır-
__________________
Kardeşlik Hukuku
Dini Bilgiler0 Mesaj
●18 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kardeşlik Hukuku