HER ŞEY İBRET
CenÂb-ı Hak, insanoğlu icin kÂinÂtı ilÂhî azametin bir ibretler sergisi ve aynı zamanda bir imtihan dershÂnesi olarak halk etmiştir. Tefekkuru vahyin icinde derinleştirebilenler icin; insanın ic dunyasında da, diğer taraftan kÂinÂtın her koşesinde de, kudret akışlarından ve ilÂhî nakışlardan işaretler, sırlar, hikmetler ve apacık alÂmetler vardır.
Bu alÂmetler, insana;
İlÂhî azamet ve kudreti temÂşÃ‚ ettirir.
Bu azamet karşısında; insanın hicliğini, acziyetini ve Rabbu’l-Âlemîn huzûrunda kulluk imtihanını hatırlatır.
Bu imtihanın sonunda da; olumu, kıyÂmeti, haşri, hesabı ve kendisinin Âkıbetini hatırlatır.
Her şey akıl ve kalp sahipleri icin bir işarettir. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Şuphesiz;
Goklerin ve yerin yaratılmasında;
Gece ile gunduzun birbiri ardınca gelip gidişinde;
Akl-ı selîm sahipleri icin gercekten acık ibretler vardır.” (Âl-i İmrÂn, 190)
Bir gurûb manzarası, akl-ı selîm sahibi bir insan icin, ne dehşetli bir derinlik sergiler!
Ancak;
Gafil bir insan ise; bir ressamın tabiatı taklit ederek vucuda getirdiği tabloları takdirle temÂşÃ‚ ederken, kÂinat ve onun HÂlık’ı karşısında aynı takdir hissini duyamaz. Butun yuce hÂrikaları ve ilÂhî azamet tecellîlerini sıradan işler olarak telÂkki eder.
Fakat;
İrfÂna kavuşmuş Hak dostları ise; ressamın sırf nÂmını devam ettirmek icin vucuda getirdiği bu tablolar yerine, asıl sanatkÂr olan CenÂb-ı Hakk’ın kudret hÂrikaları karşısında vecd ve heyecan hÂlinde bir kalp ile yaşarlar. Kudret-i ilÂhiyyenin tabiatta vucuda getirdiği sonsuz hÂrikalardaki ilÂhî sanatın zevkine ererler. SermÂyesi aynı toprak olan bitkilerin; rengÂrenk yaprak ve ciceklerine, bunlardaki menevişlere, ağacların renk, koku, lezzet ve şekilde sonsuz farklılık arz eden meyvelerine, kucucuk bir tohumdan kocaman bir ağacın meydana gelmesine, ufacık bir yumurtadan bir tavuğun oluşmasına, yok kadar bir hucreden bir insanın vucuda gelmesine, ancak bir-iki haftalık omru olduğu hÂlde, kelebeğin kanatlarındaki hÂrika desenlere, insanın yaratılışındaki hÂrikulÂdeliğe nazar ederler ve gozun gormesi, beynin idrÂk etmesi gibi sonsuz ilÂhî hÂrikalar ve bunların «lisÂn-ı hÂl» denilen sırlı beyanlarına karşı dehşet ve istiğrak icinde yaşarlar.
Duşunurler ki;
Her fecir ve her doğan gun, amel defterinde, nelerle doldurulacağı mechul bir sahife değil midir?
Gun icinde gece ve gunduzun birbirini takip etmesi gibi, sene icinde de mevsimler birbiri ardından gelir. Baharda dirilen ve yeşeren tabiat, sonbaharda sararmaya başlar ve kışın Âdet olur. Tabiatta her yıl tekrarlanan bu mevsim gecişi, insan omrunde sadece bir kere yaşanır. Genclik baharı bir daha geri gelmez.
İnsan taze bir filiz gibi, bir cocuk olarak dunyaya gelir, git gide serpilip buyur, genc ve dinc bir delikanlı hÂlini alır. Fakat bu gidişat, orta yaş ile birlikte, tersine doner. Âdet vucutta bahar-yaz bitip, sonbahar-kış başlar… Ağacların yemyeşil, hayat dolu yapraklarının kuruyup sararıp sert ruzgÂrlarla dokulduğu gibi; insanın da sacları yavaş yavaş ağarmaya, derisi buruşmaya, vucut şÃ‚kulunden kaymaya ve mecÂli kesilmeye başlar. Ceşitli hastalıklar zuhûr eder, gide gide bel bukulur, dizlerde derman kalmaz. Yani insanın omru, kendi kendisine ibrettir. Âyet-i kerîmede buyurulur:
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ
“Kime uzun omur verirsek; Biz, onun gelişmesini tersine ceviririz. Hic duşunmuyorlar mı? (Yolculuk nereye?)” (YÂsîn, 68)
İnsan omrundeki bu kışa doğru gidiş; insanı akletmeye, duşunmeye sevk etmeli değil midir?
BU YOLCULUK NEREYE?
FÂnî bedenin porsuyup curumesi, onun bu dunyada ruh icin bir elbise olma hizmetinin yavaş yavaş sona erdiğinin işareti değil midir? O fÂnî elbise, mezara gidecek; ruh ise haşir gunu yeniden yaratılacak elbisesini giyerek yoluna devam edecektir. Ancak mahşer gunu, o sonsuz gun insanı bekleyen Âkıbet; bu dunyayı nasıl yaşadığına bağlıdır. KıyÂmet gununun dehşetlerinden kurtulup kurtulamayacağı, felÂha erişip cennete girenlerden olup olamayacağı; bu omur sermÂyesini nasıl değerlendirdiğine bağlı olacaktır.
O hÂlde, dunyada nasıl, bahar ve yaz mevsimlerinin bereketinden bol bol calışarak istifade edilmekte ve boylece ziraatın olmadığı kış icin gıda biriktirilmekteyse; genclik baharının da kıymeti bilinmelidir.
İnsan, mahrumiyetini yaşamadığı nimetleri idrakten Âcizdir. Nasıl suyun icindeki balıklar, susuzluğun ne demek olduğunu bilmediklerinden, o nimeti tam mÂnÂsıyla idrÂk edemezlerse; insanoğlu da, icinde yaşadığı omur nimetini hakkıyla anlayamaz.
Zamanı en guzel şekilde değerlendirmek husûsunda da bize usve-i hasene / en guzel ornek olan Fahr-i KÂinat -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hakikati şoyle ifade buyurmuştur:
“İki nimet vardır ki, insanların coğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır:
Sıhhat ve boş vakit.” (BuhÂrî, Rikāk, 1)
Rabbimiz; kıymet verdiği ve bizim icin cok muhim olan şeylere yemin ederek, Kur’Ân-ı Kerim’de bizim dikkatimizi o hususlara celbeder. Rabbimiz zamana ve zamanın dilimlerine yeminler etmiştir:
“Asra (zamana) yemin ederim ki;
İnsan gercekten ziyan icindedir.
Bundan ancak îmÂn edip sÂlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler mustesnÂdır.” (el-Asr, 1-3)
«Ehlullah»tan Cuneyd-i BağdÂdî Hazretleri bir gun buz satan bir satıcıya rastlar. Satıcının;
“SermÂyesi erimekte olan insana yardım edin!” diye nid ettiğini duyunca Cuneyd Hazretleri duşup bayılır. Zira insan da Asr Sûresi’nde ifade edildiği uzere, sermÂyesi gunbegun, anbean tukenip gitmekte olan bir ebediyet yolcusudur. Eğer dunya sermÂyesini Âhiret sermÂyesine tebdîl edemez ise; dunyadaki gayretler, şeytanların paylaşacakları nasipler olur. Netice husran ve acı bir aldanıştır.
Son derece kıymetli bir sermÂye olan zamanı; boş ve abes şeylerle isrÂf etmek, Âhiret hayatını tehlikeye atmaktır. Bu yuzden; gaflet perdelerini aralayabilenler icin zaman, hicbir şeyle kıyaslanamayacak derecede kıymetli bir nimettir.
CenÂb-ı Hak; kullarının zamanı kullanma husûsunda husrandan kurtularak ilÂhî ikramlara nÂil olabilmeleri icin, şu tavsiyede bulunmaktadır:
فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ
“Bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yonel, O’na yaklaş!” (el-İnşirÂh, 7-8)
Yani ibÂdet ve hayırlı işlerin biri bittiğinde hemen diğerine koşmak, herhangi bir zamanın ibÂdetsiz ve hayırdan uzak gecmesine fırsat vermemek îcÂb eder. Cunku hayat, bize uhrevî saÂdeti kazanmak icin verilmiş bir nimettir. Olum ise bir borc senedinin îf zamanını gosteren odeme tarihi gibidir.
O’NUN 24 SAATİ
Kur’Ân ahlÂkına sahip bulunan Peygamber Efendimiz’in gunluk hayatı ve omrunu değerlendirişi, bu Âyetlerin tatbikatı şeklindedir. O’nun hayatında; faydasız bir meşgaleye, gereğinden fazla istirahate ve boş gecirilecek bir Âna asla yer yoktur.
Gece ve gunduz yirmi dort saat boyunca, bir mu’minin yapacağı sayısız hayırlı meşgale vardır. Fahr-i KÂinÂt Efendimiz’in gunluk hayatı bu hususta bizim icin en kıymetli rehberdir.
O’nun gunu; ferdî ve ictimÂî ibÂdet ve faaliyetlerle dopdoludur. Gecesi de Rabbiyle mulÂkat hÂlindedir. Fahr-i KÂinat -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; hicbir gunahı olmadığı hÂlde geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılar, yorgun duşunceye kadar saatlerce Kur’Ân okurlardı. AllÂh’ı en cok seven, zikreden ve O’ndan en cok korkan O idi.
O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- , dÂim namazla Rabbinden yardım isteme iştiyÂkı icindeydi. Beş vakit cemaatle farz namazlara ilÂveten; kuşluk, evvÂbin, teheccud, hÂcet, tahiyyetu’l-mescid, vudû, istihÂre ve şukur namazlarıyla da gununu namazın rûhÂniyetiyle tezyîn ederdi.
Efendimiz; her vesile ile du ederdi:
Yatağına girerken ve uyandığında, eve girerken ve evden cıkarken, tuvalete gitmeden once ve cıktıktan sonra, abdest alırken, ezanı işitince, mescide girerken, carşıya cıkarken, yemek yedikten sonra, yani her vesileyle du ederdi. Bunları tÂlim ve tatbik etmek, gunumuzun en guzel bereketi olacaktır.
Yine gunun sıkıntılarının def‘i icin sabahları Fetih Sûresi, rızkın bereketi icin VÂkıa Sûresi, kabir azÂbından muhafaza icin yatsıdan sonra Mulk Sûresi okumak gibi nice, gonle saf ve rûhÂniyet bahşedecek tilÂvetlere devam etmek de tavsiyeye şÃ‚yan fazîletli amellerdendir.
Bilhassa gecelerin ihyÂsı cok muhimdir.
Rabbimiz geceye, yeryuzunu karanlığın buruyuşune yemin buyuruyor. Gecenin, son ucte biri ise seher vakti olarak mustesn bir kıymeti hÂiz. Seherler istiğfar vakti. KıyÂm ve secde vakti… Farz namazlardan sonra en kıymetli namaz olan teheccud zamanı… Olumu, kıyÂmeti ve hesabı tefekkur ederek; tevbe ve nedÂmet demleri. Salevat, zikir ve tilÂvet vakti… Gozyaşlarıyla CenÂb-ı Hakk’a yakarış zamanı…
Akşamları bir araya gelen ailede ihlÂs ve takv temelinde, huzur ve saÂdet yaşanmalı. Akşamlar; televizyon ve benzeri, vakit ve rûhÂniyete zehir sacan şeylere teslim edilmeksizin erkence istirahate cekilmeli, geceye hazırlanmalı.
Bir mu’minin; gecesini tamamen uykuda harcayarak, ilÂhî feyz ve rûhÂniyetten mahrum kalması, geceleri bir heykel donukluğu icinde uykuya kurban etmesi, buyuk bir husrandır. Zira bizler, fÂnî lezzetleri ellerinden alınacak Âhiret yolcularıyız. Bir yaz bulutu hÂlinde gelip gecen dunya hayatı; Âhiret endişesi olmadan yaşanıyor ise bu, gunduzu akşamsız telÂkkî etmekten başka bir şey değildir.
Ferdî ibÂdetlerin en muhimi namaz olduğu gibi, ictimÂî ibÂdetlerin de en muhimi hizmettir.
İCTİMÂÎ VAZİFELER
CenÂb-ı Hak; ictimÂî vazifelerini ihmal edenlere, toplumdaki garipleri, yetimleri, oksuzleri duşunmeyip bencilce mal ihtirasına kapılanlara şiddetli îkazlarda bulunmuştur:
“Hayır! Doğrusu siz;
Yetime ikram etmiyorsunuz;
Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
Haram-helÂl demeden mîrÂsı yiyorsunuz.
Malı aşırı bicimde seviyorsunuz!” (el-Fecr, 17-20)
CÂlib-i dikkattir ki, CenÂb-ı Hak; comertliği emrettiği gibi, mu’minlerin birbirlerini comertliğe teşvik etmelerini de arzu etmektedir. Fahr-i KÂinat -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; bu sebeple, ummetini bencillikten ve mal hırsından sakındırarak şoyle buyurmuştur:
“…Sizler icin fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben; sizden oncekilerin onune serildiği gibi dunyanın sizin onunuze serilmesinden, onların dunya icin yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dunyanın onları helÂk ettiği gibi sizi de helÂk etmesinden korkuyorum!” (BuhÂrî, Rikāk, 7, Cizye 1; Muslim, Zuhd, 6)
“Ben sizin AllÂh’a şirk koşacağınızdan endişe etmiyorum. Ama dunya hırsıyla birbirinizle didişip cekişmenizden korkuyorum.” (BuhÂrî, Megāzî, 17)
Bu helÂkten emin olabilmesi icin;
Bir muslumanın gunluk faaliyetleri icinde, ictimÂî ibÂdetler de muhim bir yer tutmalıdır. O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- dÂim infÂk hÂlinde idi. Elindeki butun imkÂnlarla, guzel ve tatlı sozleriyle, yardımıyla, desteğiyle dÂim infÂk icindeydi. AshÂbını sorar, hastaları ziyaret eder, tÂziyelerde bulunur, herkesin derdiyle ilgilenirdi.
Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bir sahÂbî sordu:
“–İslÂm’ın en guzel ve hayırlı davranışı nedir?
Peygamberimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:
“–İnsanlara yemek yedirmen ve tanıdığın, tanımadığın herkese selÂm vermendir.” (BuhÂrî, ÎmÂn, 20)
SelÂm vermek, du etmektir. SelÂmlaşma ile; AllÂh’ın selÂmeti, rahmet ve bereketi niyÂz edilerek, gonuller arasında muhabbet ve rahmet tevzî edilmiş olur. SahÂbîlerden sırf selÂm verme sunnetini yerine getirmek icin evlerinden cıkıp kısa yolculuklar yapanlar vardı.
SelÂm bir mu’minin, îman kardeşine duÂsıdır. Kardeşi de ona du ile mukabele eder. Bu hakikatin dışında selÂmlaşma icin kullanılan boş kelimeler, bu muhtevÂdan uzak ve mÂnÂsızdır. FÂilini, yani CenÂb-ı Hakk’ı duşundurmeyen sığ temennîlerdir.
Mu’minler karşılaştıklarında birbirlerine selÂm vererek, duÂda bulundukları gibi, ayrılırken de yine bu du ile birbirlerini AllÂh’ın selÂmetine emÂnet ederler.
AllÂh’ın selÂmının oluşturduğu bir şahsiyet guzelliği icinde şuurlu her muslumanın hÂli ne guzeldir:
Birbirlerinden ayrılırken;
“‒AllÂh’a emÂnet ol!” derler.
Seyahatlerde;
“‒AllÂh’a ısmarladık!”
“‒Hayırlı yolculuklar, Allah yoldaşın olsun!” derler.
Evlenenlere;
“‒Allah mesut eylesin!” derler.
Ticaret esnasında;
“‒Siftah senden bereket Allah’tan…”
“‒Bereketli olsun!”
“‒Hayrını goresin!” derler.
Hastalıkta;
“‒Rabbim şifÂlar ihsÂn eylesin!” derler.
Yeni doğanlar icin;
“‒Omru hayırlı, yaşayışı amel-i sÂlih uzere ve bahtı da guzel olsun!” derler.
Vefatlarda;
“‒Allah rahmet eylesin!”
“‒Geride kalanlara sabr-ı cemîl ihsan buyursun!” derler.
Bu şekilde kardeşliği diri tutan bir îman edebi, usûlu ve dusturu olarak gercekleştirilen bu minval du ve temennîler, gonulleri inşÃ‚ ve ihy edici ne kadar guzel bir İslÂm ahlÂkıdır!
VelhÂsıl muslumanın hayatı boylesi guzel duÂlarla AllÂh’ın rahmetine sığınarak ictimÂî bir yaşayış mukemmelliği icindedir.
Bir muslumanın gununu bereketlendirecek daha nice ictimÂî faaliyetler vardır:
Ailesinin maîşetini helÂlinden kazanmak ve ehline, evlÂtlarına muhabbet ve şefkatle İslÂm’ı oğretmek…
Anne-baba ve akrabaları ziyaret etmek, hatırlarını sormak, ihtiyaclarına koşmak, yardımcı olmak… Duğun, nişan ve benzeri davetlere icÂbet etmek, gonul ferahlatıcı hediyeler goturmek…
Hastaları evlerinde yahut ibret meşheri olan hastahÂnelerde ziyaret etmek, gonullerini alıcı sozler soylemek.
Akraba, tanıdık, arkadaş ve komşulardan vefÂt eden varsa cenÂze ve definlerine katılmak, geride kalanlarına tÂziyede bulunmak. Gecmişlerin kabirlerini ziyaret etmek.
Bu ibÂdet ve muÂmelÂt muhtevÂsındaki calışmaların yanında, muslumanın muhim bir vazifesi de; İslÂm icin, ummetin istikbÂli olan nesiller icin gayret etmektir.
NESİLLER İCİN GAYRET
Emr-i bi’l-mÂruf ve nehy-i ani’l-munkerde bulunmak, İslÂm’ı tebliğ etmek, İslÂm’ı mudafaa etmek ve muzaffer kılmak icin canıyla, malıyla, her şeyiyle gayret etmek. Yani hayatın akışından ve kendisinin dışındakilerden; fakir, fukar ve muhtaclardan gafil olmamak. Selde suruklenen kutukler gibi, cehennem gayyÂlarına suruklenen bedbahtların mes’ûliyetini de yureğinde hissetmek… Bu gidişÃ‚tı durdurmak icin elinden gelen butun fedÂkÂrlığı gosterebilmek…
Fahr-i KÂinÂt Efendimiz’in ibÂdetleri ve ictimÂî faaliyetleri hÂricindeki en buyuk meşgalesi, nesil yetiştirmek idi. İslÂm’ı ufuklara tebliğ edecek nesiller yetiştirmek idi. Mahrumiyet zamanlarında karnına taş bağlayarak, ashÂb-ı suffasına Kur’Ân tÂlim ederdi. Hazret-i MuÂz, Enes, BilÂl, CÂbir, Ebû Hureyre ve Abdullah bin Omer -radiyallÂhu anhum- gibi istîdatlı genclerle bilhassa alÂkadar olur, onlara istîdatlarıyla mutenÂsip ufuklar gosterirdi. Ummetin farklı ihtiyacları icin, farklı istîdatlardaki ashÂbını ayrı ayrı yetiştirirdi. Kimi muallim, kimi kumandan, kimi idareci, kimi elci, kimi hÂkim olabilecek kabiliyette olan ashÂbını ayrı ayrı tekÂmul ettirirdi.
Boylece Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ; 23 sene gibi cok uzun olmayan bir muddet icinde, sahÂbe-i kirÂmı, kendisinden sonra İslÂm’ı ufuklara tebliğ edebilecek evsafta yetiştirmiş olarak, huzur ile Rabbine irtihÂl etti. Cok kısa bir zaman icinde; Cin’den, Semerkand’dan Kayravan’a kadar İslÂm nûru nice beldeleri aydınlattı ve nice gonulleri kufrun karanlığından kurtardı.
Bugun de bir cÂhiliyye yaşanmakta ve menfîye hizmet ettirilen teknoloji yuzunden; kendi ailelerimize, kendi evlÂtlarımıza dahî hÂkim olmakta, tesir etmekte.
Bugun bu cÂhiliyyenin bertarÂf edilmesi ve nesillerimizin onun zehirlerinden muhafazası husûsunda en buyuk aldanış, zaman isrÂfındadır. Kontrolsuz ekranların ve telefonların karşısında isrÂf edilen saatler, neslin ihyÂsına sarf edilse elbette nice gonullere faydalı olunur. MÂlÂyÂnî meşguliyetler yerine, gunu bereketlendirecek hayırlı hizmet ve sÂlih amellere devam edilirse, yani gonul hak ile meşgul edilirse, bÂtılın işgalinden muhafaza olunmuş olur.
Bugun;
Hayhuyla doldurulan akşamları, uykulara gomulen seherler ve fecirler takip ettiğinde; gunduzler ruhsuz ve rûhÂniyetsiz hÂle gelmekte… Boyle girilen gunduzlerde gunahlarla, haramlarla ve şuphelilerle ihtilÂt edilince de, seherlerin ihyÂsı icin ruhta ve bedende tÂkat kalmamaktadır. FÂsit bir dÂire…
Oyleyse gunduzleri; sÂlihlerle ve sÂdıklarla beraber olunacak. Yanlış yerlerde dolaşılmayacak. Yanlış manzaralara bakılmayacak. El, dil, goz ve gonul muhafaza edilecek. Ancak bu kıvamda girilen gecede, seherleri ihy mumkun olur. Seherden alınan feyiz de gunduze yayıldığında, işte bu da insanın mîzÂnında hayır kefesini sonsuz ecirlerle dolduran sÂlih bir deveran olur. FÂnî omur sermÂyesini bÂkî cennete donuşturen «ticÂraten len tebûr» yani asla zarar etmeyen bir ticaret olur.
Musluman, yirmi dort saatini Peygamberi gibi tanzim etmek mecburiyetindedir. İslÂm, hayatın hicbir safhasında unutulmamalıdır.
HER GECENİN MUHASEBESİ
Her gece insan; gununun muhasebesini yapmalı, kendi kendisine şu sualleri sormalıdır:
Bu sabah hayat defterini nasıl actın? Sana yeni bir gun bahşeden Rabbine şukrettin mi?
CenÂb-ı Hakk’ın seni istiğfÂra davet ettiği seher vaktinde, O’nunla mulÂkata koşabildin mi? O vakitte tuğyÂn eden ilÂhî rahmet ve mağfiretten ne kadar nasiplenebildin? Yoksa o husûsî demleri, uykuyla zÂyî mi ettin?
Seher vaktinin feyzini butun gunune taşıyabildin mi? Bugun, hayatın ne kadar zikrullah ikliminde gecti? Ne kadar Rabbini hatırlayabilmenin rûhÂniyeti icinde oldun?
Bugun, lezzetleri yok eden olumu tefekkur ettin mi?
Bugun hayatın dağdağasından sıyrılıp ne kadar tefekkur derinliği yaşayabildin? Karşılaştığın ilÂhî kudret ve azamet nakışları, gonlunde ne kadar bir tefekkur ve tehassus meydana getirdi?
Minarelerden yukselen ilÂhî davete kulak verip kac vaktini cemaatle kılabildin? Namazlarını Hakk’ın istediği kıvamda; yani huşû icinde, kalp ve beden Âhengiyle ed edebildin mi?
Bugun kazancının, yediğinin, ictiğinin, giydiğinin helÂl mi, şupheli mi, haram mı olduğuna dikkat ettin mi? Haramlardan sakınma duygusu her davranışında seninle beraber oldu mu?
Bugun kul haklarına dikkat ettin mi? “Uzerime hicbir kul hakkı gecmedi, kimseyi incitmedim.” diyebilir misin?
Bugun; mahlûkāta HÂlık’ının şefkat, merhamet ve muhabbet nazarıyla bakabildin mi?
Kapındaki kedinin ve kopeğin hakkına dikkat ettin mi? Kedisini ac bırakarak olumune sebep olan bir kişinin ilÂhî azÂba, susuz bir kopeğe su veren bir kişinin ilÂhî affa nÂil olduğunu tefekkur ederek, mahlûkāta merhametle muÂmelede bulundun mu?
Bugun annenin, babanın, akrabalarının hÂlini hatırını sorup gonullerini şÃ‚d ettin mi? Eğer onlar Âhirete intikal etmiş iseler, ruhları icin bir FÂtiha okuyup gonderebildin mi?
Bugun aile yuvanı gonul gozuyle seyredip, oranın cennet bahcesi olduğu idrÂkiyle; sokakların, internetin menfî tesirlerinden kendini ve coluk cocuğunu koruyabildin mi?
Şayet evin hanımı isen, beyini guler yuz ve muhabbetle uğurlayıp helÂl rızık getirmesi icin du ettin mi? Akşam yine onu tebessum ve tatlı dille karşılayıp yorgunluğunu gidermeye, nezih ve ornek bir aile olmaya calıştın mı?
Şayet evinin beyi isen, hanımına ve evlÂtlarına karşı ne kadar muşfik ve merhametli davrandın? Senin onlara bırakabileceğin en buyuk mîrÂsın, Âhiret mîrÂsı olduğunu duşunup onlara kazandırabileceğin dunya ve Âhiret saÂdeti icin, yani onların rûhÂnî ve mÂnevî terakkîleri icin ne kadar gayret gosterebildin?
AllÂh’ın sana emÂnet olarak ihsÂn ettiği evlÂtlarına, bugun terbiye ve ÂdÂb olarak ne oğrettin? Allah ve Rasûlu’nun aşkını, enbiy ve evliyÂnın sevgisini onların gonullerine aşılayabildin mi?
Yarın seni temsil edecek, senin devam eden parcan olacak evlÂtlarına İslÂm şahsiyeti kazandırabilmek icin bugun neler yaptın?
Onların kıyÂmet gunu, senin icin yuz akı olmaları gayesiyle bugun ne yaptın?
EvlÂtlarına dîninin, îmÂnının, vatanının bir emÂnet olduğu şuurunu verebildin mi? Bu cennet vatanı bizlere hediye eden ecdÂdını ve bu uğurda canlarını fed eden şehidlerini, onların îman heyecanlarını onlara hatırlatabildin mi? AllÂh’ın en buyuk nimeti olan Kur’Ân’ın, semÂlarımızda yankılanan ezanların ve hur bir şekilde dalgalanan bayrağımızın en buyuk şeref ve haysiyetimiz olduğunu idrÂk ettirebildin mi?
EvlÂdının dunyevî tahsili icin yıllarca emek, zaman ve masraf sarf ediyorsun; ya onun Âhiret tahsili icin ne yaptın? EvlÂdına Âhiret istikbÂlini tahsil ettirmek icin, yaz mevsiminde bir-iki ay camiye gondermeyi yeterli mi gordun?
Bugun hidÂyete muhtac insanlara dilinle, hÂlinle ve kalbinle ne kadar yardım edebildin? Onlara emr-i bi’l-mÂrûf ve nehy-i ani’l-munker’de bulunup hidÂyetleri icin du ettin mi? Onlara hÂlinle de bir «musluman şahsiyeti» sergileyebildin mi?
Bugun selde suruklenen kutukler gibi nesiller kaybolurken; başta aile efrÂdın olmak uzere, mes’ul olduğun insanları devrin fitne ve şerlerinden muhafaza icin hangi tedbirleri aldın?
Bir cocuğun yahut bir gencin elinden tutup camiye goturebildin mi? Birkac genci etrafına toplayıp, maddî-mÂnevî ikramda bulunarak hak ve hakikati sevdirmeye calıştın mı? Allah icin sevdiğin bir kişiye hediye olarak ne verdin?
Bugun AllÂh’ın sana ihsan ettiği nimetleri kimlerle ve ne kadar paylaşabildin? Bugun infÂk ehli olabildin mi?
Bugun bir mu’mini sevindirmenin kalbî hazzını tadabildin mi?
Bugun bir yetim başı okşadın mı?
Bugun bir hasta ziyaretinde veya cenÂze teşyiinde bulundun mu?
Bugun komşularınla ve civarındaki muhtaclarla alÂkadar oldun mu? Ac yatan komşunun, soğukta titreyen gariplerin ızdırabı yureğini sızlattı mı?
Bugun memleketimize sığınan Suriye muhÂcirleriyle imkÂnlarını paylaşarak, ensar ile arandaki mesafeyi duşunebildin mi? Ensar olma yolunda mesafe katedebildin mi?
Bugun dunyanın diğer ucunda da olsa ummet-i Muhammed’in derdiyle dertlendin mi? Mazlumların cektiklerinden dolayı ızdırap hissettin mi?
Bugun acların doyması, hastaların şif bulması, borcları altında ezilenlerin ferÂha cıkması icin gayret gosterdin mi? Du ettin mi?
Bugun, tanıdığın tanımadığın herkese Allah icin selÂm verdin mi? Tebessumu sadaka bilip, insanları mutebessim bir cehre ile karşılayabildin mi?
Bugun sana sert ve kaba davranan, kotuluk yapan bir kişiye iyilikle mukabelede bulunup, onu affedebildin mi?
Bugun hic dost kazanabildin mi? Kac dostunla dostluğunu tazeledin?
Bugun bir Allah dostuyla veya sÂlih insanlarla beraber olmaya gayret ettin mi? Sana -nefsinin hoşuna gitmese bile- Hak rızÂsı icin dÂim doğruları soyleyecek sÂlih ve sÂdık bir dost edindin mi? FÂsık ve fÂcirlerle beraberlikten kalbini koruma endişesi taşıdın mı?
Bugun yoldan, insanlara ez verecek bir şeyi kaldırdın mı?
Bugun faydalı ilmini artıran, irfÂnını geliştiren herhangi bir hizmet veya faaliyet icinde bulundun mu?
Sohbetler, bir gonul eczahÂnesidir. Oradan senin kalbine ve rûhuna care olan, feyzini artıracak mÂnevî ilÂcları alabildin mi?
AllÂh’ın en buyuk nimeti olan Kur’Ân-ı Kerim’den bugun kac sayfa okudun? Orada sana verilen mesajları tefekkur ederek mûcibince amel ettin mi? En hayırlılardan olmak icin; Kur’Ân’ı oğretenlerden, Kur’Ân hizmetine koşanlardan, yardım edenlerden oldun mu?
Bugun, hayatına sızan kotu alışkanlıklara karşı koyma iradesini gosterebildin mi?
Bugun dilini, boş ve lÂubÂlî konuşmalardan, yalan ve dedikodudan, gıybet ve munakaşadan ve bir gonle diken batırmaktan muhafaza edebildin mi?
Bugun hayat defterini nasıl kapattın? Amel defterinin bugune ait sayfalarına neler yazıldı? İlÂhî hesap gununde bugunku sayfanın hesabını verebilecek misin?
VelhÂsıl bugun; dÂimî bir hayat kasetinin doldurulmakta olduğunu, her hÂl ve hareketinin ilÂhî bir kamera ile gozlendiğini hic duşundun mu? Gecirdiğin son yirmi dort saatin muhasebesini yapıp nefsinle hesaplaştın mı?
HÂsılı bugun;
“Hesaba cekilmeden evvel kendinizi muhasebe ediniz!” fermanını yerine getirdin mi?
“Olmeden evvel olunuz!” ifadesindeki hakikat ve hikmeti yaşadın mı? Yani nefsÂnî arzularından kurtulup ruhÂnî istîdatlarını inkişÃ‚f ettirdin mi?
Cevabını bekleyen sualler…
Biz bugun bu muhasebeyi yapsak da yapmasak da, Âhirette karşımıza cıkacak sualler… CenÂb-ı Hak, hesaba cekilmeden once nefsini hesaba cekebilenlerden eylesin…
YÂ Rabbî! Gunumuzu ve omrumuzu bu sualleri musbet cevaplandırabilecek kıvamda gecirebilmeyi nasîb eyle!.. Bizi nefsimizin eline bir an dahî bırakma, her Ânımızı, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatıyla te’lîf edebilmeyi, hayatlarımızı O’nun rûhÂnî dokusundan hisseyÂb edebilmeyi cumlemize muyesser eyle!..
Âmîn!..
Osman Nuri Topbaş//Yuzakı Dergisi
Yıl: 2016 Ay: Şubat Sayı: 132
__________________
O’nun Muhteşem AhlÂkı -7- (Gununu ve Omrunu Değerlendirişi)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- O’nun Muhteşem AhlÂkı -7- (Gununu ve Omrunu Değerlendirişi)