21.04.2016
“Kac kişinin katilisin?!.”
*Şahısların fıtratları da nazar-ı itibara alınarak herkes icin en uygun uslup tespit edilmeli ve farklı argumanlar kullanılmalıdır. Aksi halde, dine cağırma ile dinden kacırma oyle birbirine karışır ve Sonsuz Nur’a koşması beklenenler O’ndan o denli uzaklaşırlar ki, onları bir daha dondurmek hic mumkun olmaz. Bu itibarla, usulun başı olan “LÂ ilÂhe illallah Muhammedun Rasûlullah” hakikati anlatılırken dahi belli bir uslup takip edilmelidir ki maksadın aksiyle tokat yenmesin.
*Belki coğumuzun tebliğ yapayım derken insan kacırmamızın altında da temelde bu uslup hataları vardır. Nitekim eskiden murşitler bir araya gelince, birbirlerine “Kac kişinin katilisin?” diye sorarlarmış. Yani; sen dini anlattığından dolayı kac kişi dinden uzaklaştı ve kendini manevî olume saldı!..
“Mujdeleyin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın!”
*Din-i mubîn “yusr” uzere vaz’ edilmiştir; fıtratları ve karakterleri gozetmeden, onu şiddetlendiren ve ağırlaştıran kimse, dinin ruhuna aykırı bir iş yapmış olur. Zira kolaylık uzere bina edilmiş ve musamahaya dayalı gelmiş bu dini zorlaştırmamak ve ondan nefret ettirmemek; bilakis yaşanabilir olduğunu gostermek ve sevdirmek, Rasûl-u Ekrem (sallallÂhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in emridir. Halis mu’min, insanları neyin kacırıp, neyin celb edeceğini cok iyi hesaplamalı ve her zaman بَشِّرُوا وَلَا تُنَفِّرُوا يَسِّرُوا وَلَا تُعَسِّرُوا “Mujdeleyin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın!” nurefşan beyanı istikametinde hareket ederek, şefkat ve mulÂyemetle gonulleri kazanmaya calışmalıdır.
Genc, gayr-i ihtiyarî “anam” deyince, kanlar icindeki kalb gencin eline sarılır “yavrum” der inler.
*Aslından ziyade, vermek istediği mesaja bakılması gereken menkıbelerin birinde bir genc anlatılır. Sevdiği kız, gencin annesinin kalbi karşılığında onunla evlenmeyi kabul eder. Habîbe, “annenin kalbini getir, gonlume mukabil” deyince, aşk şarabıyla sarhoş olmuş, her şeyi unutup gozu donmuş genc gider, annesini oldurur. Kalbine bıcağı vuracağı sırada bıcak kayıp kendi elini de keser. Genc, gayr-i ihtiyarî “anam” deyince, kanlar icindeki kalb gencin eline sarılır “yavrum” der inler. O kalbin sesi, aslında butun annelerin sinelerinin sesidir. İşte bizim yolumuz boyle bir şefkati gerektirir; hizmet gonulluleri kopup gitmiş olanlara karşı bile bu olcude bir şefkat ortaya koymalıdırlar. Cunku hakiki bir mu’min hic kimsenin kopuk olarak otelere gitmesini ve ebediyen kaybetmesini istemez.
*Kopuşlar cok kucuk bahanelerle başlar fakat zamanla insan hic farkına varmadan merkezden oyle uzaklaşır ki bir daha da donme fırsat, guc ve takati bulamaz. Hazreti Ustad diyor ki, “Her bir gunah icinde kufre giden bir yol vardır.” Demek ki bir gunah işleyince, o gunah başka bir gunaha cağrı oluyor. CenÂb-ı Hak, “Hayır hayır! Gercek şu ki, onlar yapageldikleri o kotu işler yuzunden kalblerini is-pas sardı da (ondan dolayı inkÂr yaşıyorlar.)” (Mutaffifin, 83/14) buyurmuş; Allah Rasûlu de “Her gunah onu işleyenin kalbinde siyah bir nokta oluşturur, bir leke yapar. Eğer kul, tevbe edip vazgecer, mağfiret dilenirse kalbi yine parlar. Doner tekrar gunah işlerse, o lekeler artar, nihayet kalbini ele gecirir. İşte Kur’Ân’da yuce Allah’ın zikrettiği “rÂne” budur.” sozleriyle bu ilahî beyanı ve onda yer alan “rÂne” kelimesini şerh etmiştir.
“Sizden birinin azı dişi Cehennem ateşinde, Uhud dağı buyukluğunde olacaktır.”
*Rahhal (bazı kaynaklarda Raccal) b. Unfuve Musluman olmuş, Kur’Ân’ın bazı ayetlerini oğrenmiş, bir sure de Rasûlullah (sallallÂhu aleyhi ve sellem)’in yanında bulunmuştu. Bir gun o, Hazreti Ebu Hureyre ve Hazreti Furat b. Hayyan oturup konuşmakta iken Rasûlullah (aleyhissalÂtu vesselam) onların yanına uğramış ve “Sizden birinin azı dişi Cehennem ateşinde, Uhud dağı buyukluğunde olacaktır.” demişti. Hazreti Ebu Hureyre cok korkmuştu; hele Furat b. Hayyan bir harpte şehit duşunce, onun korkusu da ikiye katlanmıştı. Cunku o dehşetli ikaza muhatap olarak geriye, Rahhal ile kendisi kalmıştı. Nihayet Rahhal, Museyleme ile birlikte irtidad etmiş ve onun icin yalan şehadette bulunarak Rasûlullah’ın, Museyleme’yi kendine veliaht tayin ettiği iddiasını seslendirmişti. Yemame Savaşı’nda Zeyd b. Hattab onu oldurunce, Hazreti Ebu Hureyre onun akıbetine cok uzulmekle beraber kendi sırtından adeta dağ ağırlığında bir yukun kalktığını hissetmişti.
*O buyukler nefislerinden hic emin olmamış ve kendilerini hep sıradan gormuşler. Elli sahabi ile goruşmuş, hadisin devÂsa imamlarından, Ebu Hanife’yle karşılıklı munazara yapmış buyuk bir insan olan Amir ibni Şerahil (Ameş) bir arkadaşına diyor ki: “Ben vefat ettiğim zaman, cenazeme kimse gelmesin; şayet bir mahzuru yoksa, bir cukur kaz ve beni bir beze sarıp at icine!..” Kendisini sessizce bir cukura atılacak biri gibi kabul ediyor.
“Herkes evine, deveyle, koyunla, mal mulkle donerken, siz evlerinize Rasûlullah’la donmek istemez misiniz?”
*İnsanlığın İftihar Tablosu, insanların hidayete ermesi ve AshÂb-ı Kiram’ın akıbetleri icin tir tir titriyor; kopmalara meydan vermeme yolunda problemlerin uzerine şefkat ve ciddiyetle gidiyor; muhataplarının akıllarının ve kalblerinin itminan icinde olması icin gayret gosteriyordu.
*Huneyn’de elde edilen ganimetleri Allah Rasûlu, daha ziyade gonullerini İslÂm’a ısındırmak istediği insanlara dağıtmış ve bazı şahıslara hususiyet arz edecek şekilde paylar vermişti. Ancak bu taksim, Ensar’dan bilhassa bazı gencleri biraz rahatsız etmişti. Hatta bazıları; “Daha onların kanı kılıclarımızdan damlıyor, hÂlbuki en fazla payı da onlar alıyor!” demişlerdi. Bunu soyleyenler sadece birkac genc de olsa, eğer bu fitne durdurulamazsa, onu alınamaz bir yangın haline gelebilir ve o yangın bazılarını ebedî ateşe surukleyebilirdi. Cunku Allah Rasûlu’ne karşı yapılacak bir itiraz, insanı dinden, imandan edebilir ve ebedî hasarete uğratabilir. Bunun uzerine, Efendimiz hemen Ensar’ın toplanmasını ve aralarına başka kimsenin de alınmamasını emretti. Onlara şoyle buyurdu: “Ben geldiğimde, siz dalÂlet icinde değil miydiniz? Allah, benimle sizi hidayete erdirmedi mi? Siz fakr u zarûret icinde kıvranmıyor muydunuz? Allah, benim vesilemle sizi zenginleştirmedi mi? Siz, birbirinizle duşman değil miydiniz; Allah, benimle sizin kalblerinizi telif etmedi mi?” Butun bu sorular karşısında Ensar topluca “Evet, minnet Allah’a ve Rasûlu’ne!..” demiş ve hele “Herkes evine, deveyle, koyunla donerken, siz evlerinize Rasûlullah’la donmek istemez misiniz?” hitabını duyunca hepsi gozyaşına boğulmuşlardı.
“Benim bir kaybım var!..”
*Millet olarak, hatta topyekun insanlık olarak bugun surekli kayıplar veriyoruz. Bizim pek cok kaybımız var. Şehvet gayyasına yuvarlanan, nefis cehennemine duşen, fuhuş, kumar, uyuşturucu gibi kÂtillerin eline gecen her insan bizim kaybımız. Ne ki, şayet elimizden geliyorsa, bize o kayıpları da arayıp bulmak, hic kimsenin ebedî husranına razı olmamak ve herkese bir kurtuluş yolu gostermek icin cabalayıp durmak duşuyor.
*Bildiğiniz gibi, onbeş-onaltı yaşlarındayken henuz İslam ahlakını bilmediğinden surekli cevredeki kadınları rahatsız eden Culeybib, Rehber-i Ekmel ile tanışıp O’nunla nurlanınca ve iffetini koruma hususunda O’nun dualarını alınca, artık Medine’nin en hayÂlı genclerinden biri haline gelmişti. Bir sure sonra da onlerine bir cihad imtihanı cıkmıştı ve Culeybib (radıyallahu anh) orada şehadet şerbeti icmişti. Savaş sona erince herkes cesedini mucahede meydanında bırakıp ruhuyla otelere kanatlanan şehitlerini aramış, bulmuş ve onların techîz u tekfîniyle uğraşır olmuştu.
*O hengÂmede Şefkat Peygamberi yuksek sesle sordu; “Aranızda kaybı olan, herhangi bir yakınını bulamayan var mı?” Sahabe efendilerimiz “Hayır, ya Rasûlallah, aradığımız herkesi bulduk” dediler. İşte o zaman Mahzun Nebi, gozleri yaşlı, “Ama benim bir kaybım var!” dedi, “Ben Culeybib’imi kaybettim!” diye ekledi ve evladını yitirmiş, yureği yaralı bir baba gibi yitiğini, hayır kudsî yiğidini aradı.. uzun arayışlar sonunda onu buldu, başını mubarek dizine koydu ve şoyle buyurdu: “Allahım, bu bendendir, ben de ondanım.” Goruyor muyuz Fahr-i KÂinat (aleyhi ekmeluttehÂyÂ) Efendimiz’in hic kimseyi atmadan ve kimsenin hatasına bakmadan herkesi kazanma gayretini?!. Anlıyor muyuz Fazilet Guneşi’nin insanlara sahip cıkma ve onlara karşı vefalı olma hassasiyetini?!.
*O buydu.. O buydu!.. Boyle olunca kendimiz gibi olacağız. Boyle olunca kendimizi O’nun yolunda bulacağız. Boyle olunca -Allah’ın izni ve inayetiyle- Cennet’e dÂhil olacağız. Allah bizi O’nun yolundan, O’nun duşunce tarzından ve O’nun mesajının hakikatinden ayırmasın!..
-alıntıdır-
__________________
Kopukluk.. ve PeygamberÂne Şefkat
Dini Bilgiler0 Mesaj
●19 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kopukluk.. ve PeygamberÂne Şefkat