Turk yonetmenlerinin şikÂyetci oldukları konulardan biri, cokca kameraya "motor" diyememiş, yani ellerinde projeleri olmalarına rağmen kamera arkasına umdukları kadar sık gecememiş olmalarıdır herhalde. Fakat bu soruna, bir istisna olarak addedebileceğimiz biri var karşımızda: Mustafa Altıoklar. Altıoklar oldukca faal bir yonetmen, oyle ki projelerinin birini bitirir bitirmez diğerine başlıyor. Tabii bunun yanı sıra cok yonlu olduğunu da eklemek gerek, cunku hem televizyon hem de sinema ve kısa film alanında uğraş veriyor.
İlk donem filmleri ve samimiyet 1958'de Konya'da doğan Mustafa Altıoklar, Cerrahpaşa Tıp Fakultesi'nden mezun olduktan bir sure sonra, kendi ifadesiyle "hayatın rontgen filmini cekmek" adına kısa filmleriyle sinema dunyasına girmiştir. Ceşitli yarışmalardan odullerle donen kısa filmlerinin ardından 1992 yılında ilk uzun metrajı "Denize Hancer Duştu"yu ceker. Senaryosunda da parmağı bulunan bu filminde Altıoklar, iki tiyatro oyuncusu kadının, Jean Genet'nin 'Balkon' adlı oyununun provaları ve sahnelenmesi sırasındaki, oyuna paralel giden hikÂyesini anlatırken Ankara Film Festivali'nden 'Umut Veren Yeni Yonetmen' odulunu alır. Fakat film, biraz da 90'ların başlarında Turk sinemasına fazla ilginin olmamasına da bağlı olarak, sinema salonlarında oynayamaz ve coğu kişi icin bir muamma olarak kalır.
Bu filmden sonra yonetmen, sonraki yıllarda Turk sinemasının gişedeki zaferinin mujdecisi olacak, Hezarfen Ahmet Celebi'nin fantastik macerasına yoğunlaşan ve arkaya tarihi bir dekorla aşk hikÂyesi yerleştiren "İstanbul Kanatlarımın Altında"ya (1996) imza atar. Hezarfen'in Ege Aydan tarafından canlandırıldığı filmde, yan rollerde Savaş Ay ve Okan Bayulgen gibi medyatik isimler yer alırken, filmin erotik sahneleri uzunca bir sure gundemi meşgul eder. Bunun yanı sıra Altıoklar, filminin başarıyı yakalamasındaki esas etkeni 'samimiyet' olarak nitelendirir. Yonetmene gore "İstanbul Kanatlarımın Altında" samimi ve her şeyiyle bizden bir filmdir ve bu nedenle Turk filmlerine gitmeyen kesimi, sinema salonlarına cekmesini bilmiştir. "İstanbul Kanatlarımın Altında"dan sonra sinema macerasına son surat devam eden Altıoklar, Metin Kacan'ın aynı adlı romanından uyarladığı "Ağır Roman"la (1997) ruştunu ispat ederken, Kolera Sokağı'nın renkli karakterleriyle farklı bir yerde duran ve 'polisiye' tınılar barındıran, Okan Bayulgen, Mujde Ar ve Mustafa Uğurlu'nun başarılı oyunculuklarıyla kult olarak addebileceğimiz bir filmi Turk sinemasına armağan eder.
"Ağır Roman"la ruştunu ispat eden Altıoklar icin, işler bu noktadan sonra pek olumlu bir seyir almamaya başlar. Fransız yonetmen Benoit Lamy'nin "Combat de Fauves" (1997) adlı filmini fazlasıyla anımsatan "Asansor"le (1999) yonetmen, bir asansore kısılı kalmış bir adamla (Mustafa Uğurlu) gizemli bir kadının (Arzu Yanardağ) hikÂyesine odaklanır. Altıoklar boyle bir meseleye odaklanır odaklanmasına da film gişede iki seksen uzandığı gibi, eleştirmenlerden de pek ovgu toplayamaz. Kısa filmlere donuş ve televizyon dizileri... "Asansor"un ardından beyaz perdeye bir sure ara veren Altıoklar, ilk goz ağrısı kısa filme geri doner ve cizer Galip Tekin'in "Sniper" (2000) adlı oykusunu uyarlar. Sivil halkı vurup toplum psikolojisine zarar vermek isteyen bir katili anlatan bu kısa film, Nebil Ozgenturk'un yapımında gercekleştirilen televizyon destekli bir yapım olmakla birlikte, ulkemizde kısa filmciliğin muzdarip olduğu sorunlar nedeniyle az sayıda kişiye ulaşır. "Sniper"in ardından Altıoklar, sinemaya geri doner ve asker/savaş filmlerinin olmazsa olmazı geniş bir kadroyla, Levent Kazak'la birlikte yazdığı "O Şimdi Asker"i (2002) ceker. Ozcan Deniz'den Athena Gokhan'a (Gokhan Ozoğuz), Ercan Saatci'den Yavuz Bingol'e uzanan medyatik kadrosuyla film, bir grup asker arasındaki ilişkilerden bahsederken, Turkiye ve Yunanistan arasındaki Kardak krizine benzer bir olayı trajikomik bir şekilde resmedip, 17 Ağustos depreminin beraberinde getirdiği travmalara da değinmeden gecmez.
Zigzaglı bir sinema gecmişi sergileyen Altıoklar, "O Şimdi Asker"den sonra sinemaya tekrar bir sure ara verir ve televizyona yoğunlaşır. Yonetmen 2003 yılında Altıoklar Film Produksiyon A.Ş'yi kurmasının ardından, geniş bir yelpazede urunler ortaya koyar. "Cınaraltı" ve "Lise Defteri" gibi genclik dizileri cekerken, "Ucuncu Tur" gibi uzaylı dizileri cekmekten de geri kalmaz. Altıoklar bunlara ek olarak, yapım şirketi sayesinde, televizyondaki başka projelerle de "yapımcı" sıfatını kullanmaya hak kazanan biri olur.
Dar mekÂnların yonetmeni Televizyon dunyasından fırsat bulan Altıoklar, pelikulun kokusunu ozlemiş olacak ki tekrar sinemaya geri doner ve yazar Gul Abus Semerci'nin aynı adlı oyunundan, yazarla birlikte uyarladığı "Banyo"yu (2005) beyaz perdeye taşır. Bu filmde Altıoklar, uc farklı banyoda gecen ama sonunda kesişen hikÂyeleri aktarır. Selcuk Yontem, Janset, Demet Evgar gibi oyuncularla calışan Altıoklar'ın yuzunu, eleştirmenler her zamanki gibi guldurmezken, sadık izleyici kitlesi de bu sefer onu yuz ustu bırakır. Altıoklar, filmin gişedeki başarısızlığını vizyon tarihinin, seyirciyi cekmek icin pek uygun bir zaman olmamasına yorar. Film eleştirel anlamda da bir başarı yakalayamaz ve Altıoklar icin tam bir hayal kırıklığı olur. Boylelikle, Altıoklar'ın "Asansor"un ardından dar mekÂnlarda gecen filmlerle başarıyı yakalayamadığı tescillenir. Fakat bunlara rağmen, yonetmen dar mekÂnlarda calışmayı sevdiğini inatla dile getirir ve buna devam edeceğine dair işaretler verir. Altıoklar, "Banyo"nun başarısızlığına pek aldırmaz ve kollarını sıvamışken, yeni filmi "Beyza'nın Kadınları"nı (2006) duşunerek gomleğinin duğmelerini iliklemek istemez...
Altıoklar'ın projeleri bitecek gibi gozukmuyor... Altıoklar'ın sinemasına baktığımıza belli eğilimlerden bahsetmek zor gibi gozukuyor. O, farklı konularda calışmayı seven aktif bir yonetmen. Bunun yanı sıra, oyuncu secimi bakımından, tercihini bircok kere aynı isimlerden yana kullandığını soylemek mumkun. Mustafa Uğurlu, Burak Sergen, Okan Bayulgen ve Demet Evgar yonetmenin birden fazla calıştığı oyunculardan bazıları.


__________________