Semerkand ocak 2012

İslÂm, insanı insanca yaşatmak icin gonderilen ilahi bir dindir. Bu gayeye ulaşmak icin birtakım kurallar koymuştur. Bu kurallar evrenseldir. Her devirde ve her yerde insanların muhtac oldukları ilkelerden meydana gelmektedir. Bu evrensel ahlÂkî prensiplerden biri de sıdk, yani durustluk ve guvenilir olmaktır.

İslÂm ahlÂkında doğruluk ve durustluk, insan onurunun ve sağlıklı bir toplum yapısının vazgecilmez şartlarından biri olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla durustluk, gerek fert gerekse toplum icin zorunlu olan ahlÂkî niteliklerin tamamını kendinde toplar.

Durustluk, muminin en onemli ve en belirgin ozelliğidir. Allah’ın varlığına ve birliğine inanan her mumin durust olmak zorundadır. Zaten “mumin” kelimesinin icinde bu mana mevcuttur. Dolayısıyla kendisine guvenilmeyen ve durust olmayan bir mumin duşunulemez. Zira bu kelimenin bir anlamı da “guven veren”dir. Guvenilmezlik ise munafıkların ozelliğidir.

Durust kişi; doğru ve ozu sozu bir olur, olanı olduğu gibi yansıtır, gerceği saklamaz, bildiğinden, inandığından ve olduğundan başka turlu gorunmez veya gostermez. Durust olmak, samimi olmaktır.

Kur’an-ı Kerim’de “sıdk” kelimesinin yanında “hak”, “istikamet”, “birr”, “hidayet” gibi kelimeler de doğruluk ve durustluk anlamında kullanılmıştır.

Durustluk ve doğruluğun en yalın şekli doğru sozlu olmaktır. Hz. Peygamber s.a.v., doğru sozluluğun onemini vurgularken, yalan konuşmaktan da sakınmayı ozenle dile getirmiştir: “Munafığın alÂmeti uctur: Soz soylediği zaman yalan soyler. Soz verdiğinde sozunde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buharî, Edeb, 120; Muslim, İman, 107).

Kalp de kalıp da doğru olmalı

İslÂmiyet’te hem kalbin hem de kalıbın doğruluğu istenmektedir. Kalbi doğru olan kimsenin dili de doğru olur. Zira dil, kalbin tercumanıdır, kalpteki guzellik dile yansır.

Efendimiz s.a.v. buyurmuştur: “Dikkat edin! İnsan bedeninde bir et parcası vardır, o duzelirse butun vucut duzelir, o bozulursa butun vucut bozulur. Dikkat edin, o et parcası kalptir!” (Buharî, İman, 39; Muslim, MusÂkÂt, 20)

Doğruluk konusunda kalpten sonra dilin doğruluğu gelir. Nitekim Efendimiz s.a.v. dosdoğru olmayı emir buyurduktan sonra oğut isteyen sahabeye dilini korumasını tavsiye etmiştir. Yine buyurmuştur:

“Bir kişinin kalbi dosdoğru olmadıkca imanı dosdoğru hale gelmez. Kişinin dili dosdoğru olmadıkca da kalbi dosdoğru hale gelmez.” (Ahmed b. Hanbel, el-Musned, 3/198; Heysemî, ez-ZevÂid, 165)

Durustluk ilahi bir emir

Cenab-ı Hak, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd, 112) buyurmaktadır. Hz. Peygamber de s.a.v, “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurmuştur. Ayrıca kÂmil mumini tarif ederken şoyle buyurmuştur: “Musluman, elinden ve dilinden diğer muslumanların emin olduğu, zarar gormediği kimsedir.”

Ayetin devamında Allah Teal işlediklerimizi gorup gozetlediğini belirtmekte ve zulme sapmaktan sakındırmaktadır. Yine doğruluk ve durustlukten saptığımız takdirde cehennem ateşine gireceğimizi ve o vakit bizim icin ne bir dost ne de bir yardımcı bulunmayacağını bildirmektedir.

Rehber ve ornek olarak gonderilen Hz. Peygamber s.a.v., bir doğruluk ve durustluk timsali idi. Bir başka deyişle, O, olduğu gibi gorundu, gorunduğu gibi oldu. Onun soyledikleri ile yaptıkları arasında bir farklılık yoktu. Hayatı boyunca insanları doğruya ve doğruluğa, durustluk ve samimiyete sevk etmeye gayret gosterdi.

Sahabeden Sufyan es-Sekafî r.a. kendisine gelerek, “Ey Allah’ın Rasulu! İslÂmiyet hakkında bana bir oğut ver ki, sizden sonra artık kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın..” dedi. Bunun uzerine Efendimiz s.a.v., “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurdu. Goruluyor ki Efendimiz s.a.v. doğruluk ve durustluğu Allah’a imandan sonra dile getirmiş ve doğrulukla Allah’a iman arasında bağlantı olduğunu belirtmiştir.

Dosdoğru yol

Fatiha suresinin 6. ayetinde “Bizi dosdoğru yola ilet!” diye ifade edilen yol, en geniş anlamıyla Kur’an’ın cizdiği yol ve bu doğrultuda yaşayan peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salih kimselerin yoludur.

Doğru ve durust olabilmek icin ici ve dışı ile doğru olanlarla beraber olmak gerekir. Nitekim Cenab-ı Hak bu hasleti kazanabilmemiz icin bize yol gostermektedir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla/sadıklarla beraber olun.” (Tevbe, 119). Dunya hayatında doğrularla beraber olmak ebedi cenneti kazandırır, cennette de onlarla beraber olmayı sağlar.

Asr-ı Saadet’te yaşanan şu olay, durustluğun Allah katındaki kıymetini gostermektedir:

Uhud Savaşı sonrası bir haber almak icin Medine’nin dışına cıkan kadınlar arasında Hz. Aişe r.anha da vardır. Harre mevkiinde yine sahabi bir hanım olan Hind bint Amr’a rastlarlar. Hind, savaşta şehit duşmuş kocası Amr b. Cemuh, oğlu HallÂd ve kardeşi Abdullah’ın naaşlarını bir deveye yuklemiş getirmektedir. Fakat bir sure sonra deve coker, Medine tarafına devam etmez. Uhud’a cevrildiğinde ise koşarak gider. Hind, Efendimiz s.a.v.’in yanına gider ve sorar: Efendimiz s.a.v.;

– Deve memurdur, Amr’ın herhangi bir vasiyeti var mıydı, diye sordu. Hind r. anha:

– Amr, Uhud’a gideceği zaman kıbleye donmuş; “Allahım, bana şehitlik nasip et! Beni (şehitlikten) mahrum bir halde ev halkıma dondurme!” diye dua etmişti, dedi. Bunun uzerine Rasulullah s.a.v. buyurur:

– İşte bunun icindir ki deve yurumuyor. Ey Ensar topluluğu! Sizden her kim Allah’a yemin etmişse ona sadık kalsın. Ey Hind! Kocan Amr sadıklardandır, şehit edildiği andan itibaren melekler kanatlarıyla uzerine golgelik yaptılar ve nereye defnedilecek diye bakıp durdular. Ey Hind! Cennette Amr bin Cemuh da, oğlun HallÂd da, kardeşin Abdullah da bir araya gelecek ve arkadaş olacaklar.” (KÂdî İyÂz, eş-Şifa bi-Ta‘rîfi Hukuki’l-MustafÂ, 2/18; eş-ŞÃ‚mî, Subulu’l-Hud ve’r-ReşÃ‚d, 4/228)

Yine Allah Rasulu s.a.v. şoyle buyurmuştur: “Doğruluktan ayrılmayınız! Doğruluk insanı Allah’ı razı edecek iyiliğe goturur. İyilik de insanı cennete goturur. Kişi doğru soyler ve doğruyu ararsa Allah katında doğru olanlardan yazılır. Yalandan sakınınız! Yalan insanı gunaha, o da cehenneme goturur. Kişi yalan soyler ve yalana devam ederse, sonunda Allah katında yalancılardan yazılır” (Buharî, Edeb, 69; Muslim, Birr, 102-103)

Sozu Efendimiz s.a.v.’in bir vasiyeti ile bitirelim. Efendimiz buyurur:

– Siz şu altı hususta bana soz verin, ben de sizin cennete gireceğinize kefil olayım.

Sahabiler, “Onlar nelerdir?” diye sorunca, Efendimiz s.a.v. şoyle buyurur:

1. Sizden biri konuştuğunda yalan soylemesin.
2. Soz verdiği zaman yerine getirsin.
3. Emanet edildiği zaman hıyanet etmesin.
4. Gozleri ile harama bakmaktan sakınsın.
5. Edep yerini muhafaza etsin, iffetli olsun.
6. Ellerini harama uzatmasın. (HÂkim, el-Mustedrek, 2/359; HerÂitî, MekÂrimu’l-AhlÂk, s. 30)
__________________