
Elbette Kur’an’ı Kerim’in gayet acık ve anlaşılabilir olduğu bir hakikattir. Ancak Onun muhatapları olan biz insanoğlunun anlayış seviyeleri farklı farklı olduğundan, Onu herkesin aynı şekilde doğru olarak anlayıp kavrayabilmeleri imkansızdır. Ayrıca, mesele sadece Âyetin manasını lugat olarak anlamak değildir, zira AshÂb-ı kirÂm’ın pek coğu Arap idiler ve Arapcayı da gayet iyi biliyorlardı. Hal boyleyken nÂzil olan Âyetlerin ne demek istediğini, onunla Mev TeÂlÂ’nın ne murad ettiğini Peygamber Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem)’e sorup oğreniyorlardı.
Dolayısıyla vahiyle gelen emir ve nehiylerin hayata nasıl tatbik edileceğini, Mevl TeÂlÂ’nın bununla muradının ne olduğunu izah etmek; pratikte kim, neyi anlamak ihtiyacında ise bunu ona anlatmak ve iyice anlaşılması icin de acıklamak lazımdır.Peki bu acıklamayı kim yapacak?
Elbette en doğru ve en guzel acıklamayı, hic şuphe yok ki Kur’an’ı bizlere tebliğ eden Allah’ın elcisi yapacaktır. Nitekim AllÂh-u TeÂlÂ: "İnsanlara, kendilerine indirileni acıklaman icin, Sana da bu Kuran'ı indirdik.".(Nahl suresi 44) buyurmuş ve Resûlullah (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem)’in Kur’an’ı acıklama gorevini beyan etmiştir.
Şayet Kur’an’ı kerim’i herkes apacık bir şekilde ve doğru olarak anlayacak olsaydı, Peygamber Efendimiz’e Kur’an’ı acıklaması emredilir miydi? Boyle bir emir olduğuna gore, boyle bir zarûret var demektir. Daha doğrusu Kur’an’ın kendisi boyle bir zarûrete işaret etmektedir.
Peygamber Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem) Kur’an’ı acıklamakla vazifeli olunca doğal olarak Ona başka meziyetlerin verilmesi, diğer insanlara verilmeyen bazı bilgilerin de bildirilmesi lazımdır ki, bu da Hadis ve Sunnettir. Bununla alakalı olarak Mevl TeÂlÂ: "Nitekim kendi icinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitabı ve Hikmeti getirip size bilmediklerinizi oğreten bir Resul gonderdik." (Bakara: 151) buyurmaktadır.
UlemÂnın ekserisi; "Âyeti kerimede gecen Hikmet Kur'an'dan ayrı bir şeydir ki, o da Sunnettir." demişlerdir. İmÂm-ı ŞÃ‚fî (Rahimehullah): "AllÂh-u TeÂl bu Âyet-i kerimede Kitabı zikretti ki, O Kur’an’dır. Hikmeti de zikretti ki, o da Resûlu’nun Sunnetidir."buyurmuştur. Bir Hadisi şerifte Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurmuştur: "Şunu kat’i olarak biliniz ki, Bana Kur'an ile birlikte, onun bir benzeri (sunnet) de verilmiştir.
"Yine bu manayı teyid babında İmÂm-ı Beyhekî, Hassan b. Atiyye’den şu rivÂyeti nakleder: "Cibril (AleyhisselÂm), Resûlullah (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem)’e Kur’an’ı indirdiği gibi Sunneti de indiriyordu. Kur’an’ı oğrettiği gibi Sunneti de Ona oğretiyordu." (DÂrimî, Mukaddime: 49) Kur’Ân’ın kaynağı vahiy olduğu gibi, Sunnet’in kaynağı da vahiydir.
Sunnetin manası Peygamber Efendimiz’in kalbine ilka edilerek ağzından cıkan sozler devamlı surette ilÂhî kontrole tabi tutulmuştur. Şayet bir yanlışlık soz konusu olacak olsa, Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem) hemen ikaz edilerek uyarılmış ve hataya duşmekten korunmuştur.Nitekim Âyeti kerimede: "O kendi hevesine uyarak soz soylemez.
Onun konuşması ancak bildirilen vahiyledir." (Necm: 3,4) buyurulmasıda, Peygamber Efendimiz’in ilÂhî kontrol altında olduğunu acıkca ifade etmektedir. İmam Şafii (Rahimehullah): "Butun sunnetler Peygamber Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem)’in kalbine ilka edilmiştir. O’nun Sunneti, Allah’ın onun kalbine ilka ettiği hikmetten ibarettir.
Onun kalbine ilka edilenler Onun Sunnetini oluşturur" (Eş-Şafii, er-Risale (Mısır, 1358/ 1940; Tahkik: Ahmed Muhammed Şakir), s. 92-93.) buyurarak, sunnetin vahiy sınırları icerisinde olduğunu ifade etmiştir. Evet Sunnette, Kur’an gibi vahiy mahsuludur. Ancak şoyle bir fark mevcuttur. Kur’Ân vahy-i metluv, Sunnet ise; vahy-i gayri metluvdur. (Nazmı mu‘ciz değildir ve Kur’an Âyetleri gibi namazda tilavet edilmez.) İbn Hazm der ki: Kur’an ve sahih hadis birbirine bağlı olup Allah’tan olma bakımından aynıdırlar; itaat edilmesi gerektiği acısından da, ikisinin hukmu aynıdır.
(İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b.Ahmed, el-İhkam fi usuli’l-Ahkam, tahk. A.M.Şakir, Beyrut 1983, c. I, s.96-98.) İbn Hazm, "Onun konuşması ancak bildirilen vahiyledir." (Necm: 4) Âyetini delil getirip sunnetin vahiy mahsulu olduğu hakkında şoyle demiştir: "… Bu suretle Hz. Peygamber’in dinle ilgili butun sozlerinin vahiy olup, Allah’tan geldiği doğruluk kazanmaktadır, bu hususta hicbir şuphe yoktur" (İbn Hazm, el-İhkam fi Usuli’l-Ahkam,c.I, s.121)Medine’de bir sene kıtlık olmuştu.
Bu sebeple aşırı pahalılık başgosterince Peygamberimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: - Ya Resulellah bize narh koy, dediler. Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu: Allah-u TeÂlÂ, emretmediği bir sunneti sizlere hukum olarak koymamı Benden istemiyor. Bu sebeple O’nun lutfu kereminden (du ederek) bunu isteyiniz.
(Kenzul Ummal: IV/103)Abdullah b. Amr (Radıyallahu Anh) şoyle anlatır: "Peygamber Efendimizden işittiğim her şeyi yazıyor ve onları ezberlemek istiyordum. AshÂb-ı kiram beni bu işten menettiler ve:- Sen Resûlullah’dan her işittiğini yazıyorsun, halbuki O’da bir insandır. Sukûnet halinde olduğu gibi gadap halinde iken de konuşmuş olabilir, dediler.
Bunun uzerine ben de yazma işini bıraktım. Sonra onların sozunu Efendimiz’e anlatınca, bana: - Yaz! buyurdu ve mubarek ağzını işaret ederek devam etti: Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, buradan Haktan başkası cıkmaz! (Darimi, Mukaddime: 43, Mustedrek: 1/104 İbni Hanbel Musned 10/21)Tum bunlardan anlaşılan odur ki; Peygamber Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem) in butun hareket noktasının kaynağı vahiydir.
Onun sozleri ve yaşama bicimi gunahlardan, yalan ve yanlıştan, luzumsuz fazlalıklardan uzak, Mevl TeÂlÂ’nın gozetim ve denetiminde olmuştur. Boyle bir şahsiyetin hayat tarzı olan sunnete sarılmak ve yaşamak, elbette dinin ta kendisidir. Bu durumda sunnet olmadan bir muslumanlık duşunulebilir mi?!Rabbimiz Kitabıyla beraber elcisini de gonderdi ki, bize Dinimizi oğretsin, Âyetlerdeki asıl maksadı acıklasın.
Boylece bir takım keyfi teviller yapılmasının onu de kesilmiş olsun. Nitekim Hz Ali (RadıyallÂhu anh), Hariciler tÂifesiyle munazara etmesi icin Abdullah ibni Abbas (RadıyallÂhu anhumÂ)yı gondermiş ve ona şoyle demişti: - Git onlarla mucadele et! Onları kitaba ve sunnete cağır! Fakat onlara Kur’an’dan delil getirme. Cunku Âyetlerin pek cok manalara ihtimali vardır. Ancak onlarla sunnetten delil getirerek tartış, dedi.
Bunun uzerine İbni Abbas (RadıyallÂhu anhumÂ): - Ey Mu’minlerin Emiri! Ben, Allah’ın Kitabı’nı onlardan cok daha iyi bilirim, cunku Kur’an bizim evlerimizde indi, deyince Hz. Ali (RadıyallÂhu anh) buyurdu ki: Doğru soyluyorsun ama Kur’an bir cok manalar taşıyan ve bir cok yonleri bulunan bir kitaptır. O bir şey der, onlar da bir şey der. (yani Allah’ın Âyetlerini kendi kafalarına gore tevil ederler de ağızları kapanmaz.)
Lakin sen onlara sunnetten delil getirirsen, o zaman kacacak yer bulamazlar, (hadisler Âyetlerin tefsiri mahiyetinde olduğundan, onlar vasıtasıyla Kur’an’ın maksadı anlaşılır, boylece sana karşı konuşacak halleri kalmaz) buyurdu. Nitekim İbni Abbas (RadıyallÂhu anhumÂ) onların karşısına cıktı ve Haricîlerle tartıştı.
Sunnetten deliller getirerek munazara etti. Ve sonunda onların elinde hicbir delil kalmadı. (Suyutî, Durul Mensur: 1/40) İmÂm-ı ŞÃ‚fî (Rahimehullah): "AllÂh-u TeÂlÂ, vahiy olmayan hususlarda Resûlu’nun sunnetine uyulmasını vahiyle farz kılmıştır. Kim Onun sunnetini kabul ederse Allah’ın emrini kabul etmiştir." buyurarak şu Âyeti kerimeyi okudu: "Kim Resûle itaat ederse, andolsun Allah'a itaat etmiş olur
." (Nisa suresi 80) BuhÂrî ve Muslim İbni Mesud (RadıyallÂhu anh)’dan şoyle rivÂyet ederler: "Dovme yapana ve yaptırana, guzelleştirmek icin kaşlarını yolana, dişlerini inceltene, Allahın yarattığı şekli değiştirenlere Allah lanet etsin"İbni Mesud (RadıyallÂhu anh)’ın bu sozu, Ummu Yakub denilen bir kadına ulaşınca, o kadın kalkıp geldi ve dedi ki: - Bana gelen habere gore şoyle şoyle demişsin. İbni Mesud (RadıyallÂhu anh)’da: - Resûlullah’ın lanet ettiğine ben niye lanet etmeyeyim ki, hem Kur’an’da da bu husus gecmiyor mu? deyince, kadın Kur’an’ı kastederek: - İki kapak arasını okudum fakat bu dediğini bulamadım, dedi.
Bunun uzerine İbni Mesud (RadıyallÂhu anh):- Kur’an’ı okumuşsan onu bulmuşsundur. Sen Kuranda "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden de yasakladıysa ondan sakının" (Haşr sûresi 7) Âyetini okumadın mı?!- Okudum.- Hah işte Resûlullah (benim saydığım) şeyleri yasaklamıştır (Buhari, Libas: 82, 84-85, 87, Muslim, Libas 120, Tirmizi: Edeb: 33) Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem)in: "Kur’an’ı Abdullah İbni Mesud’dan oğreniniz" buyurduğu yuce sahabi, Kur’an’ı işte boyle anlıyor… İmÂm-ı Azam Ebu Hanife hadis dersi yapıyordu.
Bir adam gelerek: - Bırak şu hadisleri ey imam. Bize Kuran oku! dedi. İmÂm-ı Azam:- Şayet sunnet olmasaydı, bizden kimse Kuranı anlayamazdı, dedi, sonra adama: - Maymun etinin harÂmiyetine dair Kurandan delilin var mı? diye sorunca, adam şaşırdı kaldı. Bunun uzerine İmÂm-ı Azam: - Sen ne dediğinin farkında değilsin. Hadis olmadan ilim talep edenler fitne ve fesat yayarlar! buyurdu. Umeyye bin Abdullah bin Halid, Abdullah İbni Omer (RadıyallÂhu anhuma)'ya dedi ki: "Kuranı Kerimde hazerde ve korku halinde namazın nasıl kılınacağını buluyoruz.
Fakat sefer namazını bulamıyoruz." İbni Omer (RadıyallÂhu anhuma) şoyle cevap verdi. "Ey kardeşimin oğlu! Biz hicbir şey bilmezken Allah bize Hz. Muhammed'i peygamber olarak gonderdi. Biz Onu nasıl yaparken gormuşsek, onu oylece yaparız" (Nesei Taksîru's-salat 3/117, İbnu Mace 1/339, Hakim, Mustedrek 1/208)Peygamber Efendimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem) Allah’dan gelen vahyi sadece tebliğ etmekle kalmıyor, Kur’an’da teorik olarak bulunan emir ve nehiylerin, pratik hayatta nasıl tatbik edileceğini de bizzat acıklayıp oğretiyordu.
Nitekim Selman-ı Farisî (RadıyallÂhu anh)'a bir muşrik gelerek, biraz da alaylı bir eda ile şoyle dedi: - Goruyorum ki dostunuz Muhammed, size her şeyi ama her şeyi, hatta helaya nasıl oturacağınızı bile oğretiyor?Selman-ı Farisi, buyuk bir ciddiyetle: - Evet, gercekten de oyle, diyerek onu tasdik etti ve Peygamberimizin tuvalet ÂdÂbıyla ilgili tavsiyelerini bir bir sıraladı.
(Muslim, Tahare 57-58)Gercekten de Peygamberimiz (SallallÂhu Aleyhi ve Sellem) adeta bir baba gibi ummetine her konuyu oğretmiş, bizlerin izzet ve şerefine yakışır davranışları tek tek gostermiştir. Bu meselelerde "kucuk işlerle meşguliyet" gibi bir basitlik değil, en kucuk ayrıntıyı bile ihmal etmeme derecesinde bir ciddiyet ve hassasiyet vardır.
İşte Selman-ı FÂrisî (RadıyallÂhu anh), aklınca Kendisiyle alay etmek isteyen "Bir peygamber de boyle şeylerle uğraşır mıymış?" demeye getiren o devrin cağdaş gecinen muşrik kafasına, bu gerceği butun sÂfiyeti ile boyle haykırıyordu:Evet, O bize herşeyi oğretiyor!!!Kişilerin, kendi şahsî kanaatleri veya aklî tercihleri sebebiyle sunnete muhalefet etmesi asla caiz değildir.
Boyle davrananların sûi Âkıbetlerinden korkulur. Zira bir şahıs İmÂm-ı MÂlik’e gelip bir mesele sorunca ona: "Resûlullah bu hususta şoyle buyurdu." diye cevap verdi. Soruyu soran "Peki şoyle olsa olmaz mı?" deyince İmamı Malik: "…Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine cok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.
"(Nur: 63) Âyetini okudu:Bir başka Âyeti kerimede Mevl TeÂl şoyle buyuruyor: "(Habibim) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, Bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve gunahlarınızı bağışlasın" (Ali İmran:31) Bu Âyeti kerime Peygamberimizin soz, fiil, takrir gibi butun sunnetlerinin, kat’î birer huccet oldukları konusunda apacık bir delildir. Zira Âyette "Allah’ı seviyorsanız Kur’an’a veya Allah’ın emirlerine uyun" denmeyip ozellikle "Resûlullah’a tÂbi olmak" emredilmiştir ki, bu cok onemlidir.
Allah’ın sevgisine mazhar olmak ve gunahlarımızı affettirebilmek de, Âyetin ifadesi uzere Resûlullah’a itaatten yani Onun sunnetine uymaktan gecmektedir. Aksi halde, Allah’ın sevgi ve mağfiretinden mahrum kalınır ki, bu ne buyuk bir felaket ve ne buyuk husranlıktır. İmam Malik, Sunneti Nuh (AleyhisselÂm)'ın gemisine benzetmiş ve "Kim ona binerse, kurtulur, kim binmezse boğulur" buyurmuştur.Tabiûn mufessirlerinden Dahhak ibni Muzahim ise şoyle demiştir; "Cennet ve Sunnet, ikisi de kurtuluş limanıdır. Ahirette cennete giren, dunyada sunnete sarılan kurtulur."
Fî Emanillah!
Mustafa OŞİMŞEKLER
mustafaozsimsekler sitesinden alıntıdır.
__________________