Sonra iri cusseli ve heybetli bir melek gordum. Ayakları yerin yedi kat dibinde ulaşıyor, başı ise Arş'a eriyordu. Nurdan bir kursu uzerine oturmuştu.

İdaresinde sayısız melek vardı. Sağı, solu "Allah'ın emrini" (olum emrini)

bekleyen meleklerle sarılmıştı. Sağında geniş bir levha (yazı tahtası) vardı,

solunda ise ulu bir ağac bulunuyordu. Yuzunde gulumseme dahi yoktu. Cebrail

donup sordum:

-Ey kardeşim Cibril.' Ya bu kimdir? Cebrail, şu cevabı verdi:

-0, butun lezzetleri acılaştırandır, cemaatleri birbirinden ayıran, ev bark yıkan,

kabristanları şenlendiren, cocukları olduren, kadınları dul bırakandır. Dost acısını

o tattırır, haneleri o harap eder, gonulleri o karartır ve gencleri gok ekin gibi

koparan odur. O olum meleği Azrail (a.s.)'dir. O ve Cehennem bekcileri asla

gulmezler, gulumsemezler. Ona yaklaş ve selam ver.

Yaklaşıp selam verdim fakat selamımım almadı. Cebrail ona:

-Nicin selamı almadın? Onun kim olduğunu biliyor musun? O yaratılmışların

efendisi ve Hakk'ın sevgilisi (Hz. Muhammed Aleyhi’s-selatu ve’s-selam)dir”

dedi.

Azrail bunu işitince ayağa kalktı ve selamıma karşılık verdi. Beni rabbimin

keremiyle karşılayıp şoyle dedi:

-Ey Muhammed (asv) sana mujdeler olsun. Kıyamete kadar butun hayırlar

sende ve senin ummetindedir. Aramızda şu konuşma gecti: kardeşim Azrail,

senin makamın burası mı?

-Evet, Rabbimin beni yarattığından kıyamete kadar burası…

Azrail Canları Nasıl Alıyor?

-Sen bu mekÂnda iken ruhları nasıl kabz ediyorsun (can alıyorsun)?

-Rabbim burayı bana mekÂn kıldı ve emrime 5 bin melek verdi. Onları

yeryuzune salıyorum. Kula eceli gelip de rızkı kesilince ve hayatının sona

erdirilmesi kararlaştırılınca ona kırk melek gonderirim. Onun ruhunu kuşatırlar.

Damarlarından, sinirlerinden, et ve kanından girerek, ruhunu kuşatırlar, Sonra

parmak uclarından ruhunu kabzetmeye başlarlar. Dirseklerine kadar cektikten

sonra oluyu bir saat kendi haline bırakırlar.

Sonra ruhu gobeğe kadar ceker ve bir saat daha rahat bırakırlar. Ardından

boğazına kadar getirirler. Olu başlar hırıldanmaya. Artık iş kolaylaşmıştır.

Yağdan kıl ceker gibi ruhunu cekip kabzederler.

Ruh bedenden ayrılınca, gozler donuklaşır. Cunku gozler, ruhu tabidirler.

Onlardan her birini şu iki kargımdan birisiyle kabz ederim.

0 an Azrail'in elindeki kargılara gozum ilişti. Biri, nurdandı diğeri cirkin, sinir

bozucu bir kargı idi. İyi ruhları nurdan kargı ile alıyor ve ‘İlliyyin'e gonderiyordu.

Kotu ruhları da cirkin ve sinir bozucu kargı ile alıp cehenneme gonderiyordu.

Kafirin ruhu siyah bir taşa benzer ki o yerin yedi kat dibine yuvarlanır. Kafirin ve

facirin ruhları orada toplanır. Orası ‘Safilîn’dir (en aşağı yerdir) .

Kulun Olum Vakti Geldiğinde…

Azrail’e sordum:

-Kulun ecelinin geldiğini nasıl biliyorsun? Şoyle dedi:

-Ey Muhammed (asv)! Her kul icin gokte iki kapı vardır. Birinden kulun rızkı iner,

diğerinden ameli yukselir.

Solumda gorduğun şu ağacın her yaprağında bir insanın adı var. Kulun eceli

yaklaştı mı, yaprak sararır. Sonra da rızıkların indiği kapının onune duşer. Adı da

yazı levhasına yazılır. Anlarım ki o olecektir.

Ona bir bakış atarım ki cesedi titremeye başlar. Kalbi yerinden cıkacak gibi olur

ve yatağa duşer. Sonra ona kırk melek musallat ederim ve ruhunu kabzederler.

(Nitekim Kur’an bu Hali, şoyle bildirir:

“O, kullarının ustunde mutlak hÂkimiyet sahibidir. Uzerinize de koruyucu

melekler gonderir. Nihayet birinize olum geldiği vakit (gorevli) elcilerimiz onun

canını alır ve onlar gorevlerinde asla kusur etmezler.” (Enam, 61))

-Peki, bana, can alırken takındığın suretini gosterebilir misin?

-Sen ona guc getiremezsin ya Muhammed (asv)!

-Rabbin hakkı icin bunu senden istiyorum.

Azrailin Can Alırkenki Hali…

Tam o anda yucelerden gelen bir ses duyuldu:

"Ey Azrail, habibime muhalefet etme!" diyordu. Bunun uzerine Azrail suret-i

asliyyesiyle bana gorundu.

Can almak kasdıyla yonelttiği nazarlarını ustumde hissettiğim zaman, dunyayı iki

parmağı arasında gordum. Dunya, ‘siz nasıl bir cekirdeği parmaklarınızın arasında

istediğiniz gibi evirip cevirirsiniz 0 da dunyayı oylece iki parmağı arasında evirip

ceviriyordu. Kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Goğsumde adeta bir

zelzele oluyordu. Bunun uzerine Cebrail eliyle goğsume bastırdı da adeta

cıkacak gibi olan ruhum ve aklım dondu de kendime geldim.

Cebrail şoyle dedi:

"Ey Muhammet! Kabirden sonra karanlık, yalnızlık ve Munker-Nekir suallerinden

başka bir şey yoktur"

Peygamber Efendimiz anlatmaya devam ediyor:

Sonra Azrail’e veda ettim. Cok az yurumuştum ki parlak yuzlu, aklıselim sahibi

biriyle karşılaştım. Beni gorunce tebessum etti. Cebrail'e

-Kim bu, dedim. Cebrail:

-Senin baban İbrahim Halilullah' tır. Ona yaklaş ve selam ver. Oyle yaptım. 0 da

keremle selamıma karşılık verdi ve:

-Hoş geldin ey salih oğul! Sana mujdeler olsun Ya Muhammed! Butun hayırlar

kıyamete kadar sende ve senin ummetinde toplandı. Şimdi kardeşin Cebrail seni

Rabinnin katına cıkaracak. Rabbin seni kendine has kılacak ve sana ikramda

bulunacak, dedi.

Amellerin En Guzeli…

O'na burada oturuşunun sebebini sordum o şoyle dedi:

"-Âdemoğullarının amellerine şoyle bir bak.' La ilahe İllallah Muhm medu'r-

Rasulullah' demekten daha guzel, daha kÂmil, daha nurlu, daha parlak, daha iyi,

daha saf ve daha temiz olanını goremeyeceksin"

Bu sozler uzerine kalbim ferahladı, Rabbime hamd ettim.

Sonra Cebrail bana

-"One gec onunla ve meleklerle birlikte iki rekat namaz kıl" dedi.

One gecip iki rekat namaz kıldıktan sonra yine Cebrail ile birlikte yukselmeye

başladık. Beşinci kat semaya geldik.

Cebrail diğer katlarda olduğu gibi kapıyı caldı. Ve yine aynı sorgulardan sonra

bizi beşinci kata aldılar. Dorduncu kat sema ile beşinci kat sema arası da 500

yıllık bir mesafe idi ama biz bu mesafeyi de goz acıp kapayıncaya kadar

katetmiştik.

Beşinci sema altındandı. Adı da "Munire" idi.

Orada, Aziz ve Celil olan Allah'ın yaratıklarından buyuk bir melek gordum. Şayet

Allah ondan yedi kat semayı yutmasını emretse o bir anda bunu

gercekleştirebilirdi, cesameti onun tamamını icine alacak kadar buyuktu Şoyle

nida ediyordu:

"Ey Efendim ve ey Sahibim, sana isyan edenler senin kadrini layıkıyla bilmediler.

Seni tenzih ederim, yarattıklarına karşı ne kadar sabırlı ne kadar muşfiksin!"

O esnada bir kapı gordum. Kapının ustunde yanıp sonen iki satır yazı gordum:

"La ilahe İllallah Muhammedu'r-Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem" yazılıydı.

Yazıyı okuyunca mandal duştu (surgu cekildi) ve kapı acıldı. Goz kamaştıran bir

parıltıyla karşılaştım. Beşinci semadan yerin merkezine akıyordu.

Ve Cehennem Meleği…

Yerin merkezinde Allah’ın gadabından ve cıkardığı dumanlardan kararmış ve

buhar haline donuşmuş cehennemi gordum.

Başında iri cusseli bir melek vardı. Bakışları ofke, gorunuşu gadab doluydu.

Dehşet bir gorunuşu vardı. İki gozu arasında oyle bir nokta mevcuttu ki şayet

parlayacak olsa, butun dunya onun hararetinden olur, denizler buharlaşır,

dağlar toz zerreciklerine donuşurdu.

("Allahım, azametin ve kerim ismin hurmetine onun yuzunu bize gosterme. Ey

Zulcelal ve’l-İkram sahibi kudretinle onu bizden uzak tut")

Peygamberimiz (a.s.v.) anlatmaya devam ediyor:

Cebrail’e "Ey kardeşim Cebrail, bu tuylerimi urperten ve kalbimi yerinden

fırlayacak duruma getiren bu şahıs kimdir?" diye sordum, şu cevabı verdi:

"Bu cehennem ateşin sorumlusu melektir. Allah onu gadabıdan ve

hoşnutsuzluğundan yarattı. Allah onu yarattığından bu yana, onun Allah

duşmanlarına gadap ve ofkesi artıp duruyor. Olum meleği Azrail de bu melek de

asla gulmezler. Ona yaklaş ve selam ver"

Yaklaşıp selam verdim. Karşılık vermedi. Cebrail, “Nicin selamı almadın? 0 Allah'ın

sevgilisi, Âlemlerin efendisi, Allah katında yaratılmışların en azizi ve rahmet

peygamberidir" dedi.

Melek bu sozleri duyunca iki ayağı uzerine dikilerek "Allah Allah.. Senden ozur

dilerim Ey Allahın sevgilisi" karşılığını verdi.

Onunla aramızda şu konuşma gecti:

-Bana cehennemi goster!'

-Benim buna yetkim yoktur.

Tam bu sırada yucelerden bir nida geldi:

-Habibim Muhammed'e (asv) muhalefet etme!

Bunun uzerine ondaki sır perdesi kalktı. Bir de baktım Allah'ın gadabıyla karılmış

muzlim bir karanlık...

(Denildi ki, dunyadaki ateş, o ateşin yetmiş defa Kudret denizinde yıkanmış bir

şuaıdır. Ancak bu şekilde o, istifade edilebilir bir şua, bir nur haline getirilmiştir.)
__________________