Letaif Nedir, Letaiflerin Anlamları, İşlevleri, Gorevleri Nelerdir? (2)
-Cakralar ile letaifleri karşılaştırdığımızda en buyuk farklılık nerelerde goruluyor?
Cakralarda iki letaif noktası eksiktir. Bunlar sır ve hafidir. Tabii bu durum dikkat cekicidir. Nedeni ise cok duşundurucudur: İleri derecede zikir cekenler, letaif noktalarındaki nurları muşahede edenler bir muddet sonra tıpkı guneş gibi bir nur halesi (tecelli-i nur) ile cevrildiklerini gorurler. Şayet bu nur halesi olamasa idi, şeytanların musallatlarından kurtulamazlardı. Yani bu nur halesine ulaşmak hayat memat meselesidir.

Tum letaif noktaları bu nura ulaşmada tıpkı bir cark gibidir. Sistemde rol sahibidirler. Ben kendi tecrubelerimle şunu kavradım ki, sır ve hafi letaifleri şeytanlara karşı buyuk mucadele vermektedirler. Bunlar cakralardan sanki usta bir hırsız eli ile cıkarılmış ve sistem dışına konmuş gibidirler. Tabii bu durumdan en cok fayda temin edenler, cinni şeytanlar olmaktadır. Dolayısıyla bu işte onların uzun ellerininin payı olduğunu duşunmekteyim.

Meditasyon o hale getirilmiş ki, artık faydadan cok zarar getirecek bir huviyete sokulmuştur. Elbette kişi başlangıcta bunları hissedecek halde değildir. O onceleri vucudunda bazı noktalarda hissettiği hoş hallerle avunur. Sonra ileriki zamanlarda, ozellikle yaşlandığında oyle hallere duşer ki, bundan kurtulması mumkun değildir. Şeytan musallatları cok korkunc sıkıntılar verir. Tabii modern tıpta bunları tedavi eden bir merci de yoktur. Asıl işin vahim noktası boyle bir arayışa girince zaten ortaya cıkmaktadır.

-Şeytanlar sofilere musallat olmaz mı?
Elbette letaif noktalarını zikirle acan bir sofi de şeytan musallatlarına maruz kalabilir. Bu sık karşılaşılan bir durum olmasa da ara sıra vakidir. Ama boyle şeytan musallatına maruz kalmış bir sofi, her turlu guclu ve etkili silahla mucehhez bir askere benzer. Şeytanlar ise onun karşısında cok zayıftırlar. Guya sofiye yaptıkları eziyetler, cinni şeytanların zikir, rabıta ve murakabe neticesinde meydana gelen nur ve feyz karşısında yaşadıkları eziyetin yanında binde birdir.

Şeytan musallatlarının pek cok değişik bicimi vardır. Maalesef boyle bir sıkıntıya ducar olanlar, baştan olguyu bir turlu kavramak istemiyorlar. Boyle bir musallattan sihirli bir sozle, duayla, ayetle, sure ile; iyi bir hocaya verecekleri para ile kurtulmak istiyorlar.

Halbuki bu yollarla elde edecekleri şifa gecicidir. Asıl kesin kurtuluş yolu, kendini guclu kılmaktır. Bir murşid-i kamile bağlanarak kalbini ve letaiflerini nurla ve feyzle beslemektir.

Sultani zikirle insan vucudunu bu cinni şeytanlara karşı bir kale durumuna getirebilir. Sultani zikir, butun vucudun titreşimdeki cep telefonu gibi Allah’ı zikretmesidir. Hucrelerinde bu zikri algılayan sofi dilini damağına yapıştırıp onlarla beraber gizli zikre devam ederse sultani zikir yavaş yavaş tum vucuda hakim olur. Artar, gelişir. Cinni şeytanların duman biciminde vucudu ve letaifleri sarmasını engelleyebilir, onlardan kendisini kuratarabilir. Bu sırada nefes tutmanın, bu gizli zikri nefes tutarak yapmanın faydası ise cok buyuktur. Cinni şeytanların dumanlarını, yani kendilerini dağıtır.

Sofiler boyle bir musallat anında rabıtalarını, zikirlerini, murakabelerini artırma yolu ile bir rahatlığa ererler. Bunun dışında şeytanlarla mucadeledeki her yol batıldır. Cıkmaz bir sokaktır. Esassızdır.

Şunu da ozellikle belirteyim ki, tembel bir sofi (zikrini, rabıtasını, murakabesini biraz ihmal eden) bile şeytan musallatları nedeni ile buyuk sıkıntılara oyle pek duşmez, yani halk tabiri ile oyle kafayı yemez. Boyleleri genellikle cinni şeytanların dişilerine karşı uckurlarını tutamadığı icin manevi olarak pek ilerleyemezler. Yerlerinde sayıp dururlar veya yavaş yavaş geriye giderler. Bazı sıkıntıları da cekebilirler. Yani cinni şeytanlar tembel sofiyi zinayla etkisiz hale getirmeye calışırlar. Bir de ibadetler sırasında uzerine biraz ağırlık verirler. Bunu yaparken de sofinin ustundeki nurdan ve feyizden dolayı cinni şeytanlar buyuk acılar cekerler. Fakat bu tembel sofiler, ruhsal sağlıklarını yitirip de oyle akıl hastanesine falan duşmezler hicbir zaman Allah’ın izniyle. Ben bu yaşıma kadar da boyle bir hadise duymadım. Tembel sofiler ara sıra zikre, rabıta ve murakabeye sarılarak biraz kendilerine gelirler, şeytanların olumsuz durumlarından kurtulurlar, ama nefisleri tam olarak ıslah olmadığı ve onlarla zinaya karşı buyuk bir zaaf icinde bulundukları icin bir kısır dongunun icerisine de girebilirler.

Asıl cinni şeytan musallatlarında buyuk tehlike, boyle tasavvuf yolundan habersiz insanlarda olmaktadır. Onlar tıpkı bir askerin silahlarından mahrum olduğu zaman yaşadığı gibi, şeytanların karşısında buyuk bir sıkıntı duymakta, adeta onların ellerinde oyuncak olmaktadırlar. Tabii cinni şeytanlar herkese musallat olmazlar. Genellikle bu dediğim kesim, hayatlarında buyuk bir travma (ruhsal acı) yaşarlar: Boşanma, yakınların olumu, dayak, iş ve buyuk para kaybı gibi beklenmedik hadiseler… cinni şeytanları harekete gecirir, bu durumdaki bazı ruhsal acıdan zayıf kişilere musallat olabilirler. Onların bazı bozuk itikatlarını iyi bildikleri, ozellikle tasavvuf yoluna giremeyeceklerini de anladıkları zaman insan soyuna karşı butun kinlerini bu zavallılara kusarlar. Onları kelimenin tam anlamıyla deli divane yaparlar. Akrabaları, tanıdıkları yardım icin onları o veya şu hocaya gotururler ama dokme su ile değirmen donmez. Boyleleri nurdan, feyizden tamamen mahrum oldukları icin pek şifaya da kavuşamazlar. Coğu kendilerine deli denmemesi icin zamanla sıkıntılarını saklama yoluna giderler. Bu yolu tutarlar. Kol kırılır yen icinde kalır, hesabı ile kendilerini kurtarmaya, akıl hastanesine duşmemeye calışırlar.

Tasavvuf yolunun gayesi, nefsi ıslah etmektir. Her turlu kotuluğu, şerri barındıran nefsi en az Allah’tan razı olan bir makama yukseltmektir. Zikir, rabıta, murakabe her ne kadar letaifleri calıştırıp besliyor, guclendiriyorsa da bu gelişen ruh, dolayısıyla letaiflerin gayesi de nefsin derecesini yukseltmek, onda guzel ahlakı meydana getirmektir. Cunku tasavvufta asıl olan şey, ruhu ve letaifleri tasfiye etmek değil nefsi tezkiye kılmaktır. İnsan bu dunyada nefsi ile imtihan edilmektedir. Ruh ve letaifler yuce makmalara ulaşabilir ama nefis gunhaların, kotu ahlakların, dunyaya bağlılığın elinde esirse bu durum kişiye dini acıdan bir şey kazandırmış olmaz. Boyle bir kişinin tasavvuf yolunda elde ettiği şey de koca bir sıfırdır.

Nefis Allah’tan razı olduğunda Allah da o nefisten razı olmaktadır. Boyle yuce bir makama eren kişiye ise hic bir olumsuz hadise tesir etmemektedir. Başa gelen her turlu bela ve musibet (boşanma, yakınların olumu, dayak, iş ve buyuk para kaybı gibi beklenmedik hadiseler…), gunahlarının neticesi veya imtihan sırrı olarak yuce Allah’tan (c.c.) bilindiği zaman travmatik bir etki yapmamaktadırlar. Bilakis nefsi; ruhu, letaifleri guclu kılmaktadır.

Sabır, en buyuk şifa kaynağıdır. Hadisi-i şerife gore imanın da yarısını teşkil etmektedir. Olumsuz hadiseler karşısında sabreden ve bu hadisenin asıl yaratıcısı olarak Allah’ı goren bir mumin, cinni şeytanlara mudahale icin hicbir acık kapı bırakmamaktadır. Sabrın ustune bir de Allah’tan razı olma durumuna ermişse, bu kutlu nefis artık buyuk bir manevi guce erişmektedir. Şeytanlar boyle nefis sahiplerine zarar veremeyeceklerini anladıkları icin onlardan genellikle kacarlar. Onlarla pek uğraşmak istemezler. Cunku onlar karşısında vesveseleri bile etkisiz kalmaktadır. Bu durum onları buyuk bir caresizliğe, yenilgi duygusuna sevk edip deli divane kılar. Cinni şeytanlar da genellikle kafayı bu sebepten yerler. Evliyalar bazı şeytanların boyle bir nefisten etkilenerek İslam yoluna girdiğini soylemişlerdir.

-Letaifler ile rabıtanın İlişkisi nasıldır?
Kişi rabıta kurduğu anda yani murşidini duşunduğunde ruhani bir ilişkiye girmektedir. Aslında kimi duşunurseniz onunla ruhani bir temasta bulunuyorsunuz demektir. Rabıta sırasında ruhun manevi organları olan letaifler, harekete gecmekte, murşidin letaifleri ile temas kurmaktadırlar. Tıpkı kabloların birbirine bağlanması gibi bir durum oluşmaktadır. Murşidin olgunlaşmış letaiflerinden feyz ve nur, rabıta yapan sofiye intikal etmektedir. Birleşmiş kaplardaki suyun az veya boş bulunan kaplara dengeli dağılması gibi fiziksel bir yasaya bağlı olarak rabıtada da feyz murşitten rabıta yapanlara dağılır. Bu intikal derecesi rabıtanın kuvvetine gore az veya cok gercekleşmektedir.

Manevi rabıtada şeyhin sureti zihinde canlandırlımaz. Yanınızda veya karşınızda olduğu varsayılır. Bunun icin bu rabıta turu, en az enerji ile yapılanı ve en cok fayda getirenidir. Bu yoldaki kişiler bu rabıtayı her işlerinde kolaylıkla yapabilirler.
Tasavvuf yolunda en buyuk kazanc rabıtadadır. Rabıtanın sırrını anlayan, kalbine ve letaiflerine feyzin (manevi enerji) ulaştığını hisseden sofiyi yukselmekten ve ileri gitmekten, yuksek makamlara ulaşmaktan hicbir şey engelleyemez.

-Kişi tasavvuf yoluna girmemişse kıldığı namaz ve kendince cektiği zikirlerle letaifleri calışmaz mı?
Elbette bir insan Muslumansa kıldığı namazlarla ve diğer ibadetleri ile letaiflerini canlı tutuyordur ama onları tasavvuftaki anlamları ile calıştırmak kolay değildir. Bunun icin murşid-i kamilin rabıtası ile zikre ihtiyac vardır. Yani roket ozel bir benzinle calışıyor. Araba benzini ile bu iş gercekleşmiyor.

Elbette bir Muslumanın letaifleri nurdan ve feyizden nasipsiz değildir. Belli bir hızla da olsa yukselmektedir.

Letaiflerin Allah’a, emir alemine ulaşması kolay bir şey değildir. Tasavvuf yolundaki insanların belki yuz binde biri bile bu nimete erememektedirler. Ki onlar bir Musluman olarak gunluk ibadetlerinden başka vakitlerinin yarısını, hatta yarısından coğunu ibadetlere ayırdıkları halde bu nimete ulaşamamaktadırlar.

-Freud’un bulduğu bilincaltı ile letaiflerin ilişkisi nelerdir?
Freud’un buluduğu bilicaltı oyle kapalı bir kutu ki, icinde pek cok şeyi barındırmaktadır. İnsanın ozellikle nefis gercekliği, icguduler bu kapalı kutuda baş koşededir.

Şeytanı kabul etmeyen cağdaş insan bilmeli ki, bu baş koşede bulunan nefsin hemen yanında o oturmaktadır. İnsanın aklına gelen şarkıların coğu bile şeytanların can sıkıntısından neş’et eder. Aklımıza sanki bizim duşuncelerimizmiş gibi gelen şeylerin buyuk coğunluğu, bu şeytan vesveseleridir.

Yanında şeytanı olmayan bir insansa yoktur. Hadis-i şeriflerde her Muslumanın mutlaka yanında gorevli bir şeytanın bulunduğu belirtilmektedir.

Ruha, dolayısıyla letailere gelince onların bilincaltında yerleri pek hissedilmez. Yani bilincaltında onların bir yerleri vardır ama sesleri nefsin ve şeytanların gurultuleri arasında kaybolur gider. İnsanlar ruhun temel ihtiyacının nur ve feyz olduğunu bilse de bu bilinc pek onları harekete gecirememektedir. Bunun icin gunahlardan uzak durmak ve ibadetlere yonelmek insanlara ağır gelmektedir. Nefsin ve şeytanların insana dayattıkları hayvanlar gibi yeme, icme, cinsel ihtiyacları karşılamayı birinci plana sokan yaşam goruşu daha cazip gorulmektedir.

Elbette yuce Allah (c.c.) insanı cok mukerrem yaratmıştır. Meleklerin ilhamını ondan esirgememiştir. İmani, dini konularda insanı rahatlatan duşunceler hep onlardan gelir. Ayrıca hayır işlere teşvik hususunda icimize doğan duşunceler de hep meleklerin ilhamı iledir. Bu meleklerin ilhamı da herkese verilir. Kimse bundan yoksun kılınmaz. Yuce Allah’ın (c.c.) imtihan sırrında sunduğu buyuk bir manevi ikramdır bu. Ama insanların buyuk coğunluğuna bu ilham edilen şeyler, ağır gelir. Onlara pek kulak vermezler. Nefis ve şeytanların yollarından giderler. Hak yola karşı ya savaş acarlar ya da o yolu eğip bukmeye gayret ederler.

Aslında insanoğlu oyle kendiliğinden duşunen bir mahluk değildir. Bir kıvılcım olur şeytanın vesvesesinden, meleğin ilhamından veya nefsin manyetik etkisinden kaynaklanan. İnsan da farklı şeyleri karşılaştırmaya, duşunmeye o zaman başlar. Hak ve batıl arasındaki bir noktada bir secime zorlanır.

Kısacası bilincaltı tam bir kaostur. Kuran-ı Kerim’in hukumlerini, peygamberimizin (s.a.s) sunnetini, kısacası ehl-i sunnet itikadını temel almadıkca bu karışılıktan cıkmamız, kurtulmamız, ayağımızın kaymaması mumkun değildir.

-Vecd, sekr (manevi sarhoşluk) halleri ile letaiflerin ne gibi ilgileri vardır?
Yuce Allah (c.c.) imtihan sırrı gereği zıtları yaratmıştır. Cinsel ihtiyac evlilik gibi helal bir yolla da giderilebilir, zina gibi haram bir yolla da.

İckinin, uyuşturucu maddelerinin insan sağlığında ve toplumsal hayatta ne kadar buyuk yıkımlar doğurduğunu bilmeyen kimse yoktur. İnsanlar neden bunlara yoneliyorlar? İnsanları bunları kullanmaya iten temel gudu nereden kaynaklanıyor? Evet, insanlar kendilerinden gecmek istiyorlar. Bu onlara buyuk bir haz veriyor. Bu istek ruhlarından, dolayısıyla letaiflerinden geliyor. Ama boyle şeytanların elindeki sıvılarla ve maddelerle gelen haz ruhu bulandırıyor da. Hastalandırıyor da. Yani verdiği hazzı değişik yollarla insanların burnundan fitil fitil cıkartıyor. Oyleyse bu yolun meşru bir şekilde karşılanması gerekiyor. Yuce Allah (c.c.), her negatife karşılık bir pozitif kutup, haram olan her şeyin yerine helalini de yuce hikmeti gereği bizlere ceşitli nimetlerle sunmuştur.

İbadetlerdeki huzur hali, ruha bu manevi vecd ve sekr halini cok kısmi olcude vermektedir. Ama bu oran tabii gunluk ibadetlerde cok duşuktur. Tıpkı kolanın icerisindeki kakoin maddesindeki oran gibi. Ama tabii bu oran, yani sekr ihtiyacı insanların buyuk coğunluğu icin yeter de artar bile.

Bazı insanlar ruhsal yapıları gereği kendinden gecmeye cok eğilimlidirler.

Tasavvuf yolunda ibadetler arttığı icin letaif noktalarında vecd ve sekr halleri kendilerini gercek manada gostermeye başlar.

Bu yola yeni girdiğimde once kalbimden feyz almaya başladım ve bunu gozumde cok buyuttum. Hoş bir duygu yaşıyordum ibadetler sırasında. Sonra goğsumdeki beş letaif noktası sırasıyla acıldı ve ben bu noktalarda, goğus kafesinin butununde aldığım feyzle namaz kıldığımda adeta kendimden geciyordum. Bundan ote bir zevk yoktur sanıyordum. Kabe tarafından gelen buyuk ve hoş bir basınc (feyz), adeta goğsumu eziyordu. Bu durum zikir ve rabıta sırasında da meydana geliyordu. Bu soyut bir zevk değildi, etimle canımla yaşadığım somut bir zevkti. Sonra kafa uzerinde acılan letaif noktaları ile ilahi feyzi algılayınca oncekiler gozumde cok kuculdu ve sofilerin ‘ilahi sarhoşluk’ tabiri ile ne anlatmak istediklerini daha iyi anladım. Yaşadıkları şeyin gercekten cok hoş bir sarhoşluk hali olduğunu derinden kavradım. Elbette bu, hem cok guzel bir sarhoşluk hem de cok buyuk bir ayıklık halidir. Bu halin şeytanların ellerindeki icki ve uyuşturucu icme ile elde edilen halle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Aslında insan ruhu, dolayısıyla letaifleri hayatta bu buyuk zevki aramakta, yaşamak istemekte, ama şeytanların ellerindeki ickilerden ve uyuşturucu maddelerden bunu bulamamakta, bir zaman sonra buyuk bir hayal kırıklığına uğrayarak buyuk bir ruhsal yıkıma gitmektedirler. Bazıları bunun icin aziz omru icki ve uyuşturucu icerek curutmektedirler. Hem kendilerine hem cevrelerine buyuk maddi ve manevi zararlar vermektedirler.

Mevlana’nın (k.s) dediği gibi imanın amacı, tamamen zevktir. Kelimenin tam anlamıyla kendinden gecmek, ilahi aşk yolunda sarhoş olmaktır. Ama tabii iman ağacının buyumesi, meyve vermesi cok gec olmaktadır. Bir omur genellikle yetmemektedir. İnsanların buyuk coğunluğu icin bu kutlu iş ahrete kalmaktadır. Bazılarına, cok az kişiye dunyada iken bu işin zevki tattırılmaktadır.

-İnsanda sadece bilinen letaifler dışında başka letaif noktaları var mı?
Evet, insanın pek cok yerinde letaif noktaları vardır. Ozellikle ellerin icerisinde bulunanlar dikkate değerdir. Zikirle uğraşan insanların genellikle bu letaif noktaları acıktır. Bazıları bunu hissederler. Coğu da bilmezler. Bende ilk acılan letaif noktası olduğu icin bunun en once acılan letaif noktası olduğunu duşunuyorum.

Bu letaif noktaları kişiye ozel değildir, isterse her insan zikirle bu ellerdeki letaif noktalarını acabilir.

Dua ettiğim zaman ellerimin uzerine cok buyuk bir ağırlık biner. Bu, duadaki samimiyetim ve duanın uzunluğu olcusunde artar. Sanki kilolarca pamuk gibi yumuşak ama ağır bir yuk (feyz), avuclarımın icerisine dolar ve orada taşmaya, sonra da oradan butun vucudumu kaplamaya başlar.

Bu letaif noktası acıldığında herhangi bir yaraya, ağrıyan yere tutulduğunda ısındığı muşahede olunur. Bu ısı sanki cok yuksek derecelerde gibi olur. Eller resmen yanmaya başlar.

Bazı insanlar elerinde hissettikleri bazı duyumlara binaen ‘Biyoenerjiye sahibim.’ diye bu işi bir mesleğe, para kazanmaya donuşturmuşlerdir. Ben şahsi kanaatimle gerek kan verme gerek organ nakli olsun insan vucuduna yuce Allah’ın (c.c.) karşılıksız olarak verdiği şeylerin satılmasını dini acıdan doğru bulmuyorum. Bu işlerin Allah (c.c.) rızası icin yapılması gerektiği kanaatindeyim. Kendim 25 yıldır her sene kan bağında bulunurum. Bunu adet haline getirmişimdir. Bu, hem sağlığım icin faydalı bir şeydir, hem de bir hayat kurtarmanın sevabını bana kazandırmaktadır.

Biyoenerji de yuce Allah’ın (c.c.) insana verdiği bir nimettir. Bunun ticareti hoş bir şey değildir, her şeyden once insan vicdanına terstir. Dini acıdan da sakıncalı gormekteyim. Şifayı veren yuce Allah (c.c.) senin elini vesile kılmışsa, bundan daha buyuk bir nimet olabilir mi? Karşı taraftaki insan da, yani hasta da, gercekten boyle bir elden şifa aldığına inanıyorsa, bu işin de Allah rızası icin yapıldığını da gormuşse, ondan gelecek bir dua hic paraya değişilebilinir mi?

Gercekten elden gelen bu biyoenerji şifa veriyor mu? Evet, yuce Allah (c.c.) bunu şifa icin vesile kılabilir. Ama bunu para ile yapan kişilerde o gucte bir biyoenerji olacağı bana pek makul gelmemektedir. Diğer letaiflerin calışması ile ellerdeki letaifler ancak istenilen olcude bir seviyeye gelebilir. Cunku letaif noktaları bir butundur, ruhun temel organlarıdır. Birbirleri ile guclu bağları vardır. Birindeki bir olgunlaşma diğerlerini de etkilemekte, her biri insicamlı bir şekilde gelişmektedirler. Yoksa ellerde hissedilen ufak tefek karıncalanma, yanma, batma ile bu ellerin letaiflerinin şifa verecek kapasiteye ulaşmalarını imkÂnsız gormekteyim. Daha doğrusu bir insanın baştan sona butun letaifleri calışmadıkca, nur ve feyz kaynağı kesilmedikce, yani ilahi nurları veya nuru gozlerini kapadığında gormedikce insanlara şifa dağıtacağına inanmıyorum. Bu seviyeye ulaşan kişi ise, ne gariptir ki, insanlara şifa icin pek ellerini kullanmamaktadır.

Bir diğer letaif noktası da bizzat gozlerin icerisindedir. Nazar, nefis letaifinin (nefs-i emmarenin) kotu bir ışınıdır. Bu herkeste az cok vardır. İnsan kibirle haset ettiğinde bu nazar ust seviyeye ulaşır. Bu nefis terbiye edilip en az mutmainne makamına erişirse o zaman gozlerden buyuk bir şifa kaynağı akmaya başlar. Murşitlerin, veli kişilerin hoş bir nazarlarına ermek cok buyuk bir nimettir, devlettir. Bunun kıymetini tarif etmek mumkun değildir. Tabii bunun icin once onların gonullerini alacak bir şeyler yapmak, sonra da onların hoş nazarlarını uzerimize celbetmek gerekir. Bu gozlerden gelen şifa kişinin maddi ve manevi her derdine, dert olarak gorduğu her şeye deva olabilir. Ellerden gelen şifa bir lira değerinde ise bu gibi zatların gozlerinden gelecek şifa milyon değerindedir. Bir de her turlu muşkule, probleme uygun duşer. Tabii bu hoş nazar herkese pek kısmet olmaz.

Murşit gonulden isterse bir nazarla uygun olan muridini yuce mertebelere eriştirebilir.

Murşitlerin, veli kişilerin kotu nazarla bakmaları ise buyuk yıkım, uğursuzluk ve olum getirir.

-Ruya ile letaiflerin ilişkisi nedir?
Ruyayı ruh letaifleri aracılığı ile gorur.

Ruyanın ceşitleri vardır: Şeytani, nefsani, hak.

Şeytani ruyalar, şeytanların letaiflere aynı kelimeleri uyku suresince fısıldamaları ile gorulur. Bunlar genellikle kaygı veren veya cinsel icerikli ruyalardır.

Nefsani ruyalar, hak ruyalarla genellikle karıştırılır. Cunku nefsani ruyada aynı ruya defalarca kez gorulebilir. Bu yuzden hak ruya sanılabilir. Nefis isteğinde hep ısrarlıdır. Orneğin evlenmede ceşitli problemleri olan genc kızlar, hep aynı turden ruyalar gorerek gercek hayatta yaşadıkları veya karşılaştıkları problemleri ruyalarında dile getirirler.

Freud, nefsani ruyaları başarılı bir şekilde analiz etmiştir.

Hak ruyalar ise gercekleşir. Gelecekten haber verirler. Amacları imanı, ozellikle kadere imanı guclendirmek ve tahkiki seviyeye ulaştırmaktır. Allah’ın (c.c.) buyuk bir hediyesidirler. Hadis-i şerife gore, nubuvvetin 46’da birisidirler. Herkese nasip olmaz. Nefsini biraz temizlemiş kişilere gormek muyesser olur.

Nefis tezkiye olduğunda letaifler, misal alemine yukselerek levh-i mahfuza ulaşmakta, orada geleceğe dair malumattan haber almaktadırlar.

Yuce Allah (c.c.) rızası dahilinde, ehl-i sunnet inancı doğrultunda yaşamayı ve olmeyi nasip eylesin. Ayaklarımızı kaydırmasın. Âmin.
Muhsin İyi.
__________________