Farz Olan bir dilek.....Lutfen Okuyunuz İnşaallah
İslĂ‚m'dan kopan kavramların bir tanesinden olan, Allah'a yonelmekten; bir başka ifadeyle, Allah'a ulaşmayı dilemekten (ruhunu hayatta iken Allah'a ulaştırmayı dilemekten) bahsetmek istiyoruz.
Hepinizin bildiği gibi, dînler yoktur. Bir tek dîn vardır. Hz. Âdem'den Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e kadar gelen tek bir dîn vardır. Hristiyanlık diye, Yahudilik diye ve İslĂ‚m diye ayrı ayrı dînler olmamıştır.
İslĂ‚m, Hz. İbrĂ‚hîm'in "hanif" dîninin adıdır. Hanif ise, İslĂ‚m anlamına gelmektedir, Allah'a teslim olmak anlamına gelmektedir. Hz. İsa'nın zamanında yaşanan dîn de Hz. Musa'nın zamanında yaşanan dîn de yine Hz. İbrĂ‚hîm'in hanif dînidir. Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mĂ‚ vassĂ‚ bihî nûhan vellezî evhaynĂ‚ ileyke ve mĂ‚ vassaynĂ‚ bihî ibrĂ‚hîme ve mûsĂ‚ ve îsĂ‚, en ekîmûd dîne ve lĂ‚ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mĂ‚ ted'ûhum ileyh(ileyhi) , allĂ‚hu yectebî ileyhi men yeşĂ‚u ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); "Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın." diye Hz. İbrĂ‚hîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine cağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) muşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine secer ve O'na yoneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Allahû TealĂ‚ diyor ki: "Sana verdiğimiz şeriatla Hz. İsa'ya verdiğimiz şeriat, Hz. Musa'ya verdiğimiz şeriat, Hz. İbrĂ‚hîm'e verdiğimiz şeriat, Hz. Nuh'a verdiğimiz şeriat birbirinden farklı şeriatlar değildir. Hepsi aynı şeriattır."
Şeriattan neyi kastettiğini de Allahû TealĂ‚ acıklığa kavuşturuyor:
1. ozellik, dîni ayakta tutmak,
2. ozellik, dînde fırkalara ayrılmamak. Yani "Tek bir fırka oluşturacaksınız." diyor Allahû TealĂ‚. İşte konumuz da bu tek fırkanın oluşturulması.
Hz. İbrĂ‚hîm, Hz. Musa'dan da Hz. İsa'dan da Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den de daha once yaşamış olan bir peygamberdir. Allahû TealĂ‚ Hz. Nuh'a verdiği şeriatı once Hz.İbrĂ‚hîm'e vermiştir. Hz. İbrĂ‚hîm'e verdiği şeriatı da daha sonra bu uc peygambere vermiştir. Hepsi aynı şeriatı yaşamışlardır. Allahû TealĂ‚ bu beş peygambere, "ulûl'azm peygamberler" diyor.
Bu peygamberlerin yaşadığı dizayna biraz daha yakından bakarsak, Hz. İbrĂ‚hîm'in hanif dînini goruruz. Allah'a teslim dînini goruruz. Bu dînin esasları şunlardır:
1- Vahdet. Tek Allah'a inanmak, Allah'ın tekliği (Vahdet-i Vucut da tek vucut demektir).
2- Tevhid. Tek olan Allah'a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırka.
3- Teslim. Ruhu, vechi (fizik vucudu), nefsi ve iradeyi Allah'a teslim etmek.
İşte kĂ‚inatın dîni bunlardan ibarettir. Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah'a teslim etmek dînin temelidir. Butun bu teslimlerin başlayabilmesi ise bir taleple %100 ilişkilidir. Dînin olmazsa olmaz şartı; mevcut olmazsa insanları mutlak cehenneme goturecek olan şartı: Allah'a yonelmek, Allah'a munîb olmak veya Ă‚menû olmak, Allah'a ulaşmayı dileyen bir inanan kişi olmaktır. Allah'a ulaşmayı dileyen bir mu'min olmaktır.
Âmenû kelimesi, hem Allah'a ulaşmayı dilemeyen inananlar icin kullanılmaktadı r hem de Allah'a ulaşmayı dileyenler icin kullanılmaktadı r. Bunu Ă‚yet-i kerimelere baktığımız zaman hemen gormek mumkundur. Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
8/ENFAL-29: YĂ‚ eyyuhellezîne Ă‚menû in tettekullĂ‚he yec'al lekum furkĂ‚nen ve yukeffir ankum seyyiĂ‚tikum ve yagfir lekum, vallĂ‚hu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey Ă‚menû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bĂ‚tılı ayırma ozelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) gunahlarınızı orter ve size mağfiret eder (gunahlarınızı sevaba cevirir). Ve Allah, buyuk fazl sahibidir.
Anlıyoruz ki buradaki "takva sahibi olmak" Allah'a inanmanın otesinde bir olaydır. Cunku Allahû TealĂ‚ bu Ă‚yet-i kerimede, Ă‚menû olanlara, inanan birisine seslenmektedir. Eğer o kişi takva sahibi değilse, gideceği yer cehennemdir. Allahû TealĂ‚ buyuruyor ki:
50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri icin uzak olmayarak yaklaştırıldı.
Takva sahibi olmayan kişilerin cennete girmesi mumkun değildir. Acaba kimler takva sahibi olamazlar? Rum Suresinin 31. Ă‚yet-i kerimesinde, Allahû TealĂ‚ kesin olarak bunun cevabını veriyor:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salĂ‚te ve lĂ‚ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yonelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (boylece) muşriklerden olmayın.
Kişi Allah'a yonelmedikce takva sahibi olamaz. Bu 1. takvadır. Takva sahibi olabilmek icin Allah'a yonelmek (Allah'a ulaşmayı dilemek) gerekir. Allahû TealĂ‚ boyle olduğunu soyluyor. Zaten, sadece takva sahiplerinin gideceği yer cennettir. Allahû TealĂ‚ Ă‚yet-i kerimenin devamında: "Boyle yap ki, namaz kıl ve muşriklerden olma." diyor. Yani, kişi takva sahibi olmazsa, o muşriklerdendir. Muşriklerin gideceği yer muhakkak ki cehennemdir. Rum Suresinin 32. Ă‚yet-i kerimesinde şoyle devam ediyor:
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kĂ‚nû şiyeĂ‚(şiyean), kullu hızbin bimĂ‚ ledeyhim ferihûn(ferihû ne).
(O muşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Butun gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), fırkalara ayrılanların 73 fırka olduğunu, bunlardan 72'sinin cehenneme gideceğini; bir tek fırkanın kurtuluşa ulaşacağını soylemektedir. O tek fırka, şirkte (bu şirk, gizli şirktir) olmayanlardır, bunlar Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir.
"Allah'a ulaşmayı dilemek" kavramı, son derece onemli bir kavramdır. Kişiyi cehennemden cennete alır ve kişiyi takva sahibi yapar. Rum-31'de, Allah'a ulaşmayı dileyenlerin şirkten kurtuldukları nı ve şirke duşmediklerini goruyoruz. Şirkte değillerse; Allah'a ulaşmayı dileyerek şirkten kurtulmuşlarsa, onların gidecekleri yer cennettir. Yetmez, Allahû TealĂ‚ onları Kendisine ulaştıracağına dair de kesin bir soz vermiştir.
Allah'a ulaşmayı dilemek veya dilememek; cenneti secmek veya cehennemi dilemek mĂ‚nĂ‚sına gelmektedir. Kur'Ă‚n-ı Kerim'de Enfal-29'da gecen Ă‚menû olan kişi, takva sahibi değildir. Kurtuluşa ulaşabilmesi, takva sahibi olması şartına bağlıdır.
Takva sahibi olmayan bir kişi şirktedir. Takva sahibi olmayan kişi kufurdedir. Kişi Allah'a inansa da kufurden kurtulamamıştır. Allah'a inanmak, hic kimse icin bir kurtuluş değildir. Ama hurafelerin devreye girdiği bir standart goruyoruz. Bu hurafe: "Kalbinde zerre kadar inanc olan bir kişi, cehennemde cezasını cektikten sonra cennete girer." Peygamber Efendimiz ( S.A.V)'in boyle bir hadîsi olduğu soylenmektedir. Oysa boyle bir hadîsin olduğu doğru değildir. Boyle bir hadîs mevzû bir hadistir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) acık bir şekilde buyurmaktadır ki: "Benim hadîslerim tartışılacaktır. Kur'Ă‚n'a bakın. Hicbir hadîsim Kur'Ă‚n'a aykırı olamaz."
Kur'Ă‚n'a baktığımız zaman, 29 Ă‚yet-i kerimede, cennete girenin orada devamlı kalacağı ya da cehenneme girenin orada devamlı kalacağı, ebediyyen kalacağı ifade ediliyor. Allahû TealĂ‚ ister "ebedî" kelimesini kullansın, ister "orada devamlı kalacaklardır" desin; ikisi de "oradan bir yere ayrılmamak" demektir. Bunun başka bir ifadesi var mıdır?
Bu insanlarda bir hastalık vardır. Asırlardan beri birtakım yanlış şeyler gercekleşmiştir. Kur'Ă‚n-ı Kerim'i bilmeyen insanlar, Peygamber Efendimiz ( S.A.V)'in hadîslerini Kur'Ă‚n hukumlerinden onde tutmaya başlamışlardır. Bu durum Kur'Ă‚n'dan haberdar olmadıkları icindir. Hadîsin doğru olduğuna inanmışlardır ve hic Kur'Ă‚n'la karşılaştırmamışlardır.
10 asırdan bu yana gecen zamanda, Kur'Ă‚n tamamen saf dışı kalmıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde sahĂ‚be, Peygamber Efendimiz (S.A.V )'den Kur'Ă‚n'ı oğreniyorlardı. Kur'Ă‚n'ın hem lafzını hem de bu lafzın altında yatan Kur'Ă‚n'ın 7 ruhunu oğreniyorlardı. Ve şimdi en az 10 asırdan bu tarafa dîn oğretimi, Kur'Ă‚n oğretiminin tamamen dışında kalmıştır. İnsanları korkutmuşlar ve şoyle demişlerdir: "Siz Kur'Ă‚n'ı anlamaya calışmayın, carpılırsınız ha! Kur'Ă‚n'ı oğrenmek, oyle kolay değildir. Siz Kur'Ă‚n-ı Kerim'i boş verin. Buyukleriniz ne yazmışsa onu oğrenin. Size o kadarı yeter." Tıpkı şimdi orta yolu izleyenler gibi… "Ne fazlasına git, ne eksik yap; ama sen orta yolda git." Orta yoldan gitmek isteyen insanlar "Ne yapmam lĂ‚zım?" diye sorduklarında, onlara şoyle cevap veriyorlar: "Namaz kıl, oruc tut, zekĂ‚t ver, hacca git, kelime-i şahadet getir (bunların hepsi de gercekten farzdır). Ve boylece İslĂ‚m'ın 5 şartını uygula, doğru cennete gidersin."
Biz de diyoruz ki: Kimse İslĂ‚m'ın 5 şartıyla cennete gidemez! Allahû TealĂ‚ Zariyat Suresinin 56. Ă‚yet-i kerimesinde insanları nicin yarattığını soyluyor:
51/ZARİYAT-56: Ve mĂ‚ halaktul cinne vel inse illĂ‚ li ya'budûn(ya'budûni).
Biz, insanları ve cinleri başka bir şey icin değil; Bize, kul olsunlar diye yarattık.
Allah'a kul olmak, Allah'a ulaşmayı dilemeyen hic kimseye nasip olmaz. Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler, Allah'a kul olabilirler.
"Âmenû olmak" ifadesine geri donersek; Kur'Ă‚n-ı Kerim'de tam 7 tane Ă‚menû kademesi goruruz:
1- Allah'a ulaşmayı dilemek 1. kademe Ă‚menû olanlar icin,
2- Murşide ulaşıp tĂ‚bî olmak, 2. kademe Ă‚menû olanlar icin,
3- Ruhu Allah'a ulaştırıp teslim etmek, 3. kademe Ă‚menû olanlar icin,
4- Fizik vucudu teslim etmek, 4. kademe Ă‚menû olanlar icin,
5- Nefsi teslim etmek, 5. kademe Ă‚menû olanlar icin,
6- Muhlis olmak, 6. kademe Ă‚menû olanlar icin,
7- İradeyi Allah'a teslim etmek, 7. kademe Ă‚menû olanlar icin gecerlidir.
Her biri Ă‚menû kelimesiyle ifade edilmektedir.
Sadece cehenneme giden Ă‚menû olanlarla, cennete giden Ă‚menû olanları ayırt ettiğimizde gorduk ki; Enfal-29'daki kişi cennete giden Ă‚menû olan kişi değildir. Cunku takva sahibi değildir. Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
10/YUNUS-62: E lĂ‚ inne evlîyĂ‚ allĂ‚hi lĂ‚ havfun aleyhim ve lĂ‚ hum yahzenûn(yahzenû ne).
Muhakkak ki; Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, oyle değil mi?
10/YUNUS-63: Ellezîne Ă‚menû ve kĂ‚nû yettekûn(yettekû ne).
Onlar, Ă‚menûdurlar (olmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
10/YUNUS-64: Lehumul buşrĂ‚ fîl hayĂ‚tid dunyĂ‚ ve fîl Ă‚hıreh(Ă‚hıreti), lĂ‚ tebdîle li kelimĂ‚tillĂ‚h(kelimĂ‚ tillĂ‚hi), zĂ‚like huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dunya hayatında ve ahirette mujdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sozu değişmez. İşte o, fevz-ul azîmdir.
İşte Ă‚menû olanlardan takva sahibi olanlar buradadır. Buradaki takva ilk takvadır cunku Allahû TealĂ‚: "Onlara korku yoktur." diyor. Eğer korku olsaydı, o zaman onların gideceği yer cehennem olacaktı. Cehennem korkusuna sahip olacaktı. O zaman, o Ă‚menû olan kişi cennete girebilen birisi olmayacaktı. Burada Allahû TealĂ‚ acıkca: "Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardı r." diyor.
İki nevi insan vardır. Allah'a ulaşmayı dilemenin dışında, Allah'a inanan ve inanmayanlar. İnanmayanlar mutlaka cehenneme gideceklerdir. Ama inananların da Allah'a ulaşmayı dilemeyen kesimi; Allah'a inanmasına rağmen hatta ibadetlerini yapmalarına rağmen, gene ne yazık ki cehenneme gideceklerdir.
İşte burada Allah'a ulaşmayı dilemenin Allah'ın indinde ne kadar buyuk bir kavram olduğunu sizlere anlatmak icin, elimizden ne kadar onemli bir şeyin kopmakta olduğunu anlatmak icin bunu soyluyoruz: Kişi Allah'a ulaşmayı dilemezse ne olur?
1- O kişinin gideceği yer cehennemdir.
2- O kişi Allah'ın Ă‚yetlerinden gĂ‚fildir.
Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
10/YUNUS-7: İnnellezîne lĂ‚ yercûne likĂ‚enĂ‚ ve radû bil hayĂ‚tid dunyĂ‚ vatme'ennû bihĂ‚ vellezîne hum an Ă‚yĂ‚tinĂ‚ gĂ‚filûn(gĂ‚filûne) .
Muhakkak ki; onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dunya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar Ă‚yetlerimizden gĂ‚fil olanlardır.
10/YUNUS-8: UlĂ‚ike me'vĂ‚humun nĂ‚ru bimĂ‚ kĂ‚nû yeksibûn(yeksibû ne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir) .
O kişi ne yaparsa yapsın, hicbir şey ifade etmez. Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin cehennemden kurtulması mumkun değildir. O kişi, hangi tur diplomanın sahibi olursa olsun Allah'ın Ă‚yetlerinden gĂ‚fildir. Yeter mi? Hayır, yetmez. Burada sadece iki ozellikten bahsettik. Şimdi Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişinin diğer ozelliklerinden de bahsedelim:
3- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi takva sahibi değildir.
4- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi şirktedir.
Bu ozellikler de cehenneme gitmenin işaretleridir. Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salĂ‚te ve lĂ‚ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yonelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (boylece) muşriklerden olmayın.
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kĂ‚nû şiyeĂ‚(şiyean), kullu hızbin bimĂ‚ ledeyhim ferihûn(ferihû ne).
(O muşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Butun gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Bunlar muşriklerdir. 73 fırkadan, ne yazık ki 72'sini muşrikler oluşturacaktır ve şu anda da oluşturmuş durumdadır. Dunya uzerinde 72 fırka tespit edilmiş durumdadır. Ayrı ayrı dînler, ayrı ayrı inanclar vardır. Bu konunun incelemesini yapanlar, her tur inancı konunun icine almışlardır. Fırkaların her birinin icinde, Allah'a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu kucuk gruplar bulunmaktadır ki; onlar 73. fırkayı oluşturuyorlar.
İşte Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir kişi, başlangıcta iki ozelliğin sahibiydi (gideceği yer cehennemdi, Allah'ın Ă‚yetlerinden gĂ‚fildi), şimdi iki ozellik daha ilave edildi (takva sahibi değil ve şirkte olmak). Bu kadar mı? Hayır. Allahû TealĂ‚ boyle insanlar icin, ayrı ayrı acılardan bircok konuyu birden gundeme getiriyor.
5- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi şeytanın kuludur. Allah'ın kulu değildir. İşte Zumer Suresinin 17. Ă‚yet-i kerimesi:
39/ZUMER-17: Vellezînectenebû t tĂ‚gûte en ya'budûhĂ‚ ve enĂ‚bû ilĂ‚llĂ‚hi lehumul buşrĂ‚, fe beşşir ıbĂ‚d(ıbĂ‚di).
Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan ictinab ettiler (kacındılar, kendilerini kurtardılar) cunku Allah'a yoneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara mujdeler vardır. Oyleyse kullarımı mujdele!
SahĂ‚be, tagutun (insan ve cin şeytanların) kulu iken, Allah'a ulaşmayı dilemişler ve tagutun kulu olmaktan kurtulup, Allah'ın kulu olmuşlardır. Onlara hem cennet mujdesi hem de dunya mujdesi vardır. Oyleyse Allah'a ulaşmayı dilemeyen birisi, Allah'ın kulu değildir; tagutun kuludur.
6- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi aynı zamanda şeytanın dostudur. Allah'ın dostu değildir. Allah'ın dostu, Allah'a ulaşmayı dileyen mu'minlerdir. Allahû TealĂ‚, mu'minlerle kĂ‚firlerin mukayesesini Bakara Suresinin 257. Ă‚yet-i kerimesinde şoyle ifade etmiştir:
2/BAKARA-257: AllĂ‚hu velîyyullezîne Ă‚menû, yuhricuhum minez zulumĂ‚ti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyĂ‚uhumut tagûtu yuhricûnehum minen nûri ilaz zulumĂ‚t(zulumĂ‚ ti), ulĂ‚ike ashĂ‚bun nĂ‚r(nĂ‚ri), hum fîhĂ‚ hĂ‚lidûn(hĂ‚lidûne) .
Allah, Ă‚menû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura cıkarır. Ve kĂ‚firlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete cıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
Allahû TealĂ‚ diyor ki: "Allah Ă‚menû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyen mu'minlerin) dostudur." Bu kişi Allah'a ulaşmayı dilemeseydi tagutun dostu olacaktı. Ama burada, Allah'ın dostu olan mu'minlerden bahsediyor. Âmenû olanların icinden, Allah'ın dostu olan kişilerden bahsediyor. Yani Allah'a ulaşmayı dileyen mu'minlerden bahsediyor. Allahû TealĂ‚: "Allah onların dostudur. Onları (onların kalplerini) zulmetten nura cıkarır." diyor.
Kalplerini zulmetten nura cıkardığı kişilerin dışında da elbette birileri vardır. Allahû TealĂ‚ Ă‚yet-i kerimenin devamında onlardan da bahsediyor ve şoyle buyuruyor: "Ve o kĂ‚firler ki tagutun dostudurlar. Onlar da tagut tarafından nurdan zulmete goturulurler."
Oyleyse "kĂ‚firler" ifadesi acık olarak Ă‚yette gectiğine gore tagutun dostları kĂ‚firlerdir. Diğerleri mutlaka mu'minlerdir. Allah'ın dostu olduklarına gore, kalpleri zulmetten nura ulaştığı cihetle, bunlar Allah'a ulaşmayı dilemişlerdir. Murşidlerine ulaşmışlar ve tĂ‚bî olmuşlar, ruhları Allah'a doğru yola cıkmıştır ve Allah'a ulaşmıştır. Kalpleri %100 zulmetle doluyken, %51 nura kavuşmuştur (Allah'a ulaştığı yere kadar anlatılıyor). Bundan sonra bu kişiler tagut tarafından kandırılmış ve kalplerindeki Allah'ın nurları, onlar Allah'a ulaşmayı dilemekten vazgectikleri icin, zikirleri yavaş yavaş azaldığı icin, Allah'ın koruyucu kalkanı kalktığı cihetle şeytan o kişi uzerinde tesir icra ettiği icin adım adım yok olmuştur. Bu kişi tagut tarafından nurdan zulmete goturulmuştur. Bunların isimleri "kĂ‚firler"dir.
7- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi kĂ‚firdir. İki nevi insan vardır: Allah'a ulaşmayı dileyenler ve dilemeyenler. Bunların birincisi Allah'a ulaşmayı dileyenler, mu'minlerdir. Bu mu'minler, Allah'a ulaşıncaya kadar gecen sure icindeki mu'minlerdir. Sonra bu kişilerin kalpleri nura ulaştıktan sonra, tagut tarafından nurdan aşağı duşurulurler. Bunlar da kĂ‚firlerdir.
Mu'min olmak ya da kĂ‚fir olmak bu tarzda bir dizayn iceriyor. Butun insanlar icin, kişinin Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren cennete girecek olan bir mu'min olması soz konusudur. Ama Allah'a ulaşmayı dilemezse, Allah'a inanması onu hicbir zaman cehennemden kurtaramaz. Bu acıdan bakıldığı zaman, Kur'Ă‚n-ı Kerim kavramları son derece onemli kavramlardır. Allah'a ulaşmayı dilemek, konunun en buyuk faktorudur.
Kurtuluşa ulaşacak olan tek fırkanın mu'minler olduğunu, geri kalan fırkaların şeytana kul olduğunu, Allahû TealĂ‚ bir başka Ă‚yette daha anlatıyor. Sebe Suresinin 20. Ă‚yet-i kerimesinde Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illĂ‚ ferîkan minel mûminîn(mûminîne) .
Ve andolsun ki iblis, onlar uzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Boylece mu'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) haric, hepsi ona (şeytana) tĂ‚bî oldular.
Mu'minleri oluşturan bir tek fırka haric, geri kalan butun fırkalar kĂ‚firlerdir. Rum Suresinin 32. Ă‚yet-i kerimesine tekrar bakarsak, Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kĂ‚nû şiyeĂ‚(şiyean), kullu hızbin bimĂ‚ ledeyhim ferihûn(ferihû ne).
(O muşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Butun gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Bunlardan sadece bir tek fırka şirkte olmayanlardır. Geri kalan 72 fırka şirkte olanlardır. Şirkte olmayanlar icin sadece bir tek faktor belirtilmiştir. O da, Allah'a ulaşmayı dilemektir (Allah'a yonelmektir).
8- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi husrandadır.
9- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi hidayette değildir. Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
10/YUNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illĂ‚ sĂ‚aten minen nehĂ‚ri yete Ă‚refûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likĂ‚illĂ‚hi ve mĂ‚ kĂ‚nû muhtedîn(muhtedî ne).
Ve o gun (Allahû TealĂ‚), gunduzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mulĂ‚ki olmayı (Allah'a olmeden once ulaşmayı) yalanlayanlar, husrana duştuler (nefslerini husrana duşurduler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını olmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Bu Ă‚yete gore, Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin hem husranda olması hem de hidayette olmaması soz konusudur.
10- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi dalĂ‚lettedir. Allahû TealĂ‚ Rad Suresinin 27. Ă‚yet-i kerimesinde şunları soyluyor:
13/RAD-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lĂ‚ unzile aleyhi Ă‚yetun min rabbih(rabbihi) , kul innallĂ‚he yudillu men yeşĂ‚u ve yehdî ileyhi men enĂ‚b(enĂ‚be).
Ve kĂ‚firler: "Ona, Rabbinden bir Ă‚yet (mucize) indirilse olmaz mı?" derler. "Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalĂ‚lette bırakır ve O'na yonelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir)."
Buradaki ifadeye dikkat edin! "Allah dilediğini dalĂ‚lette bırakır." ifadesi, "Allah dilediğini secer, isterse dalĂ‚lette bırakır ya da dalĂ‚lette bırakmaz." anlamına gelmemektedir. Allah, dalĂ‚lette olan kişiyi dalĂ‚lette bırakır. Kim Allah'a ulaşmayı dilemiyorsa, onların hepsi dalĂ‚lettedir. Allahû TealĂ‚ da onları, o dalĂ‚lette olduğu şekilde bırakır. Acaba dalĂ‚lette bırakmayı dilemediği kişi kimdir? Allahû TealĂ‚ Ă‚yet-i kerimenin devamında şoyle soyluyor: "Kim de Allah'a mulĂ‚ki olmayı dilerse, Allah'a yonelirse (Allah'a munîb olursa), Allah onları Kendisine ulaştırır."
Allah'a ulaşmayı dilemeyen insanlar vardır, onlar dalĂ‚lettedirler. Allah'a ulaşmayı dileyen insanlar ise dalĂ‚letten kurtulanlar ve Allah'a ulaşanlardır. Allah'a ulaşmayı dilemeyen insanların dalĂ‚lette olduğu kesinlik kazanıyor. Yunus Suresinin 45. Ă‚yet-i kerimesine gore Allah'a ulaşmayı dilemeyenler hidayette değillerdir. Burada da dalĂ‚lette oldukları bir defa daha vurgulanıyor.
Munîb kelimesi, yunîb kelimesi, munîbîne kelimesi, yonelmek demektir. Peki, "Allah'a yonelmek" ifadesinin, "Allah'a ulaşmayı dilemek" anlamına geldiğini nerden biliyoruz? Şura Suresinin 13. Ă‚yet-i kerimesinde Allahû TealĂ‚ bunu bize ispat ediyor. Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mĂ‚ vassĂ‚ bihî nûhan vellezî evhaynĂ‚ ileyke ve mĂ‚ vassaynĂ‚ bihî ibrĂ‚hîme ve mûsĂ‚ ve îsĂ‚, en ekîmûd dîne ve lĂ‚ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mĂ‚ ted'ûhum ileyh(ileyhi) , allĂ‚hu yectebî ileyhi men yeşĂ‚u ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); "Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın." diye Hz. İbrĂ‚hîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine cağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) muşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine secer ve O'na yoneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Allahû TealĂ‚: "Yehdî ileyhi men yunîb; Allah'a yonelmiş olan kişiyi Kendisine ulaştırır." diyor. Yunîb olmak, munîb olmak ya da munîbîne kelimesi ile ifade edilsin; hepsi Allah'a yonelmektir. Yoneldiği yer Allah'tır ki Allah onu yoneldiği yere (Kendisine) ulaştırıyor. Zaten Allahû TealĂ‚ "Kendisine yoneleni" diyor.
"…allĂ‚hu yectebî ileyhi men yeşĂ‚u ve yehdî ileyhi men yunîb; Allah dilediği kişiyi Kendisine secer, onlardan kim Allah'a yonelirse, onları Kendisine ulaştırır."
Sectikleri henuz Allah'a yonelmemişlerdir ama başka insanları Allah'ın yolundan caydırmak diye de bir niyetleri yoktur. Allah'a ulaşmayı henuz dilememişlerdir ama dileyebilirler. Bu kişiler kendileri Allah'a ulaşmayı dilemedikleri gibi, başka insanları da Allah'ın yolundan caydıranlar, Allah'ın yolundan men edenler, ayıranlar olsalardı; o zaman bu kişiler Allahû TealĂ‚ tarafından asla secilmeyeceklerdi.
Burada, "Allah dilemeden siz dileyemezsiniz. " diyen insanlara cevap vardır. Allahû TealĂ‚ dilemiş ve kişiyi secmiştir. Onun Kendisine ulaşmasını dilemiştir. Ama Allahû TealĂ‚, o dilediklerinden sadece Allah'a ulaşmayı dileyenleri Kendisine ulaştırıyor. Yani Allah'ın dilemesinin arkasından kulun da dilemesi asıldır. Allah'ın dilemesi ve kulun dilemesi, ikisi birlikte bir sonuc oluşturuyor.
11- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişinin amelleri boşa gider. Zumer Suresinin 65. Ă‚yet-i kerimesinde Allahû TealĂ‚ Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin amellerinin boşa gittiğini soyluyor:
39/ZUMER-65: Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik(kablike) , le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hĂ‚sirîn(hĂ‚sirîne) .
Ve andolsun ki sana ve senden oncekilere: "Gercekten eğer sen şirk koşarsan (Allah'a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka heba olur. Ve mutlaka husrana duşenlerden olursun." diye vahyolundu.
Mu'minun Suresinin 103. Ă‚yet-i kerimesi husranda olanların, gunahları sevaplarından fazla olanlar olduğunu soyluyor:
23/MU'MİNUN-103: Ve men haffet mevĂ‚zînuhu fe ulĂ‚ikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hĂ‚lidûn(hĂ‚lidûne) .
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini husrana duşurenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
Gunahları sevaplarından fazla olan kişiler husranda olanlardır. Husranda olanların Allah'a ulaşmayı inkĂ‚r edenler olduğunu ise Allahû TealĂ‚ Yunus Suresinin 45. Ă‚yet-i kerimesinde soylemektedir:
10/YUNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illĂ‚ sĂ‚aten minen nehĂ‚ri yete Ă‚refûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likĂ‚illĂ‚hi ve mĂ‚ kĂ‚nû muhtedîn(muhtedî ne).
Ve o gun (Allahû TealĂ‚), gunduzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mulĂ‚ki olmayı (Allah'a olmeden once ulaşmayı) yalanlayanlar, husrana duştuler (nefslerini husrana duşurduler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını olmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Allah'a ulaşmayı dilemeyenler husrandadır (Yunus-45). Husranda olanlar, gunahları sevaplarından fazla olanlardır (Mu'minun-103) . Bu husranda olanların amellerinin boşa cıkacağı da Zumer-65'te ifade edilmiştir.
Kehf Suresinin 103 ve 104. Ă‚yet-i kerimelerinde Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a'mĂ‚lĂ‚(a'mĂ‚len) .
De ki: "Ameller acısından en cok husrana uğrayanları size haber vereyim mi?"
18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa'yuhum fîl hayĂ‚tid dunyĂ‚ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun'Ă‚(sun'an) .
Onlar, dunya hayatında amelleri (calışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, guzel ameller işlediklerini zannediyorlar.
Kim Allah'a mulĂ‚ki olmayı inkĂ‚r ederse (Allah'a ulaşmayı dilemezse) onların amelleri boşa gitmektedir.
12- Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi fısktadır. Allahû TealĂ‚ şoyle buyuruyor:
57/HADİD-27: Summe kaffeynĂ‚ alĂ‚ Ă‚sĂ‚rihim bi rusulinĂ‚ ve kaffeynĂ‚ bi îsebni meryeme ve Ă‚teynĂ‚hul incîle ve cealnĂ‚ fî kulûbillezînettebeû hu ra'feten ve rahmeh(rahmeten) , ve rehbĂ‚niyyetenibtedeû hĂ‚ mĂ‚ ketebnĂ‚hĂ‚ aleyhim illebtigĂ‚e rıdvĂ‚nillĂ‚hi femĂ‚ reavhĂ‚ hakka riĂ‚yetihĂ‚, fe Ă‚teynellezîne Ă‚menû minhum ecrehum, ve kesîrun minhum fĂ‚sikûn(fĂ‚sikûne) .
Onların arkalarından da resûllerimizi ardarda gonderdik. Meryemoğlu İsa'yı da arkalarından gonderdik ve ona İncil'i verdik. Ona tĂ‚bî olanların kalplerine refet ve rahmet kıldık. Ve uzerlerine farz kıldığımız, fakat kendilerinin guya Allah'ın rızasını kazanmak icin icat ettikleri ruhbanlığa bile hakkıyla riayet etmediler. Biz de iclerinden Ă‚menû olanlara (yaptıklarına karşılık olarak) mukĂ‚fatlarını verdik. Coğu ise fasıklardı.
Sadece Ă‚menû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler), ecirleri almışlardır.
Zumer Suresinin 17. Ă‚yet-i kerimesine gore, butun sahĂ‚be bundan 14 asır evvel uzerlerine farz olan Allah'a ulaşma dileğini yerine getirmişlerdir.
Allah'a ulaşma dileği farz mıdır? Elbette farzdır. Allahû TealĂ‚ buyuruyor ki:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salĂ‚te ve lĂ‚ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yonelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (boylece) muşriklerden olmayın.
Zumer Suresinin 54. Ă‚yet-i kerimesinde şoyle buyuruyor:
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilĂ‚ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye'tiyekumul azĂ‚bu summe lĂ‚ tunsarûn(tunsarû ne).
Ve Rabbinize (Allah'a) yonelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden once O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.
İster cehennem azabı deyin, ister kabir azabı deyin netice değişmez. Allah'a ulaşmayı dilemek ya da Allah'a yonelmek, bu dunya hayatında olması gereken bir vetiredir. Allahû TealĂ‚ Lokman Suresinin 15. Ă‚yet-i kerimesinde ise şoyle buyuruyor:
31/LOKMAN-15: Ve in cĂ‚hedĂ‚ke alĂ‚ en tuşrike bî mĂ‚ leyse leke bihî ilmun fe lĂ‚ tutı'humĂ‚ ve sĂ‚hibhumĂ‚ fîd dunyĂ‚ magrûfen vettebi' sebîle men enĂ‚be ileyy(ileyye) , summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mĂ‚ kuntum ta'melûn(ta'melû ne).
Bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman icin seninle mucĂ‚dele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dunyada onlara guzellikle sahip ol. Bana yonelenlerin (ruhunu Bana ulaştırmak uzere yola cıkaranların) yoluna tĂ‚bî ol. Sonra donuşunuz Bana'dır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.
Uc Ă‚yet-i kerimede de Allah'a yonelmek, Allah'a ulaşmayı dilemek farzdır. Gorduk ki butun sahĂ‚be Allah'a yonelmişler, Allah'a ulaşmayı dilemişlerdir.
12 ayrı cepheden, Allah'a ulaşmayı dilemeyen herkesin durumunu verdik. Bugun "Allah'a ulaşmayı dilemek" diye bir kavram dînde mevcut değildir. Asırlarca evvel İslĂ‚m dînindeki Allah'a ulaşmayı dilemek kavramı, butunuyle dînden atılmış ve devre dışı kalmıştır.
Bu Kur'Ă‚n'dan ve İslĂ‚m'dan kopan kavramları incelemeye devam edeceğiz. Zamanımızın en onemli konusu Mujde'den sonra şimdi budur. Bu konuların uzerine cok daha ciddiyetle durmak mecburiyetindeyiz. İslĂ‚m'dan neler koptuğunu adım adım beraberce goreceğiz. Bu bolumde size sadece, "Allah'a ulamayı dileme" kavramının İslĂ‚m'dan kopmasıyla insanların neler kaybettiğini anlattık.
__________________
Farz Olan bir dilek.....Lutfen Okuyunuz İnşaallah
Dini Bilgiler0 Mesaj
●15 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Farz Olan bir dilek.....Lutfen Okuyunuz İnşaallah