Cekilmeyen Fotoğrafın Hikayesi


Yazar Safvet SENİH
Diyaloglar dunyanın farklı yerlerinde semerelerini ceşitli şekillerde vermeye devam ediyor. Bu diyaloglar vesilesiyle İslÂm’ı tanıyan ve Musluman olan Helen, aşağıdaki mektubu bir tanıdık vasıtasıyla bize gondermiştir.

“Merhaba;
Adım Helen... Sizlerle benim icin onemli olan hikÂyemi (hayat hikÂyemi) paylaşmak istiyorum.
10 Aralık 1958’de İskocya’nın Glasgow şehrinde doğmuşum. 15 yaşıma kadar bu şehirde yaşadım ve eğitim gordum. 15 yaşımda İngiltere’ye, kız kardeşim ve ailesinin yanına taşındım ve eğitimimi burada tamamladım. Okulu bitirdikten sonra bir kolejde bir yıl on hemşirelik kursu aldım. Universite imtihanını kazanınca, hemşirelik tahsili yapmaya karar verdim. Tahsilimi tamamlamam iki yıl surdu. Bu arada eşimle tanışıp evlendik. Bir kızımız ve beş oğlumuz oldu. Mesleğim icabı sakat insanlara bakıcılık yaptım, bundan da buyuk bir mutluluk duydum. Daha sonra eşimden boşandım ve cocuklarıma tek başıma bakmaya başladım.

Hem calışıp hem cocuklarıma bakmakta zorlandığım icin, birkac ay sonra işimi bırakmak durumunda kaldım. En kucuk oğlum lise cağına gelince, tekrar calışmaya karar verdim ve bir restorantta işe başladım. Orada calışanların coğu Turk’tu. Zamanla bu insanları tanımaya başladım, hepsi cok iyilerdi. Ama aralarında uc tanesi vardı ki, diğerlerinden cok farklı gorunuyorlardı. Ben kendimi bu uc gence mÂnen daha yakın hissediyordum. Onlar cok nazik, yardımsever ve tanıdıkları herkese sevgi ve saygı gosteren insanlardı. Coğu zaman kendi oğullarım bile birbirleriyle tartışıp kavga ederken, onların nasıl bu kadar samimi olabildiklerini merak ediyordum. Bu uc gencte diğer Turklerden farklı bir şeyler vardı; ama ben bunun sebebini tam olarak cozemiyordum. Bir gece iş yerinde İslÂm’ı anlatan bir kitapla karşılaştım ve bu kitabı okumaya başladım. Kitabın anlaşılması zordu, bu uc genc bana, herhangi bir sorum olursa, cevaplayabileceklerini soyledi. O genclerden biri, bahsettiğim kitabın kafamda oluşturduğu bircok soruyu cevapladı ve bana anlaşılması daha kolay başka bir kitap isteyip istemediğimi sordu. Boyle bir kitabı istediğimi soylediğimde bana, ‘Asrın Getirdiği Tereddutler-1’ kitabını verdi. Bu kitapta zihnimi meşgul eden bircok sorunun cevabını buldum.
2005 Nisan’ında bu uc gencten ikincisi beni ‘Kutlu Doğum’ programına davet etti, ben de buna iştirak ettim. Programdan buyuk haz almıştım. Burada icime duşen bir ateşten olsa gerek, o gunden sonra İslÂm ve Fethullah Gulen hakkında bircok kitap okudum. Okuduğum her kitap beni Buyuk Hakikat’e biraz daha yaklaştırıyordu. Muslumanlığın -bu buyuk ailenin bir parcası olmanın- nasıl bir his olduğunu merak etmeye başladım.
Ağustos 2005’te uc gencin birincisi İstanbul’a dondu. Aynı zamanda Ağustos 2005’te uc gencin ucuncusu bana diyalog derneğinin Turkiye’ye yapacağı geziye katılmak isteyip istemediğimi sordu. Daha once hic Turkiye’ye gitmemiş ve kendi başıma bir yolculuğa cıkmamıştım. Bu daveti kabul ettiğim zaman, geziye sekiz gun kalmıştı. Ben ve diğer iki hanım 22 Ağustos 2005’te Londra’dan İstanbul’a uctuk. 23 Ağustos’ta gezimize muhteşem Sultan Ahmet Camii’ni ziyaretle başladık. Uc gencin birincisiyle o gun İstanbul’da buluştuk, bircok tarihî yer ve cami gezdik. Turk Musluman ailelerle tanıştık. Bu yerleri ve insanları cok sevmiştim. Bu gezi bana Turk ailelerin İslÂm’ı yaşayışını ve gercek Turkiye’yi gosterdi.
26 Ağustos’ta Konya’ya gectik ve Hz. MevlÂna Muzesi’ni gezdik. Bu arada ben fotoğraf cekmek istedim; fakat fotoğraf cekmenin yasak olduğunu soylediler. Gorulmeye ve hatırlanmaya değer o kadar şeyi fotoğraflayamamak beni cok uzmuştu. Muzede, cam kafesin icinde cok guzel bir kutunun olduğu bolume gelmiştim. Bu kutunun icinde Hz. Muhammed’in (sas) sakalı vardı. Bu kutunun onunde durdum ve birden titremeye başladım, icimde tarifi imkÂnsız bircok his uyanmıştı. Kalbim cok hızlı carpıyordu. Ağlayacağımı sandım; ama ağlayamadım. Oradan ayrılmak istemedim; ama arkadaşım devamlı gitmemiz gerektiğini soyluyordu. Dışarıda insanlar bizi bekliyorlardı. Hislerime tam olarak bir mÂn veremiyordum. Dışarı cıkınca muzeyi arkamıza alarak fotoğraf cektim. O gun 5-6 fotoğraf daha cektim; fakat gunun sonunda fotoğraf makinem bozuldu.
28 Ağustos’ta Topkapı Sarayı’nı ziyaret ettik ve yine cok guzel şeyler gordum. Hz. Muhammed’in (sas) eşyalarının olduğu Mukaddes Emanetler bolumune gelince, yine cok değişik duygular hissetmeye başladım. Burada cok enteresan şeyler gordum ve yine bir cam kabinin onunde durdum. Onumdeki kutuda Hz. Muhammed’in (sas) dişi, başka bir kutuda sakalı vardı. Ayak izi ve yazdığı mektup da başka bir bolmede idi. Kıpırdayamadım ve yine titremeye başladım. Kendimi cok huzurlu hissediyordum. Hz. Muhammed’in (sas) dişinin onunde durdum ve ağlamaya başladım. Hemen dışarıya cıkmalı ve arkadaşıma hissetiklerimi anlatmalıydım.
O akşam, yemekte bir Turk ailenin evine davetliydik. Uc gencin birincisi de bize katıldı. Biz oradayken, arkadaşım namaz kılması gerektiğini soyledi. Kendimi cok garip hissediyordum ve ilk olarak orada Musluman olmak istediğimi soyledim. Muslumanlığı kabul ettiğim odada arkadaşımın eşi, arkadaşım ve uc gencin birincisi vardı.
Ertesi gun İngiltere’ye donecektik; fakat ucağı kacırdık. Tarih 29 Ağustos idi.
Ayın ucunde, ucuncu genc İstanbul’a ailesiyle tatile gelmişti. Gelir gelmez otelde beni ziyaret etti ve ertesi sabah da havaalanına bizi yolcu etmeye geldi. Havaalanındayken namaz vakti gelmişti. Namazımı bitirirken cok değişik bir koku duydum. Daha once hic boyle bir koku duymamıştım. Namazın bitmesiyle beraber bu koku da gitmişti. İngiltere’ye donduğumde bozulmuş olan fotoğraf makinemin hafızasındaki fotoğrafları tab ettirdim. Fotoğrafları aldığım zaman muthiş bir şaşkınlık yaşadım; cunku fotoğrafların arasında Hz. MevlÂna Muzesi’ndeki cam kafesin icindeki Hz. Muhammed’in (sas) sakalının olduğu kutunun fotoğrafı da vardı. Cok duşundum, bu fotoğrafı ben cekmiş olamazdım; cunku orada kamera kullanmak yasaktı. Sonra bir ara fotoğrafı, ‘Ben cekmiş olabilirim.’ diye duşundum. Londrada yaşayan, bizi Turkiye’de gezdiren arkadaşımı arayıp sordum. O da bana, fotoğrafı benim cekmiş olamayacağımı, cunku orada kamera kullanmanın yasak olduğunu soyledi. O gun cektiğim fotoğraflarda, sol alt koşede tarih yazıyordu. Ama bu cok hususi fotoğrafta tarih yoktu. Acaba icindeki emanet sebebiyle bana cok tesir eden bu kutunun fotografı Allah tarafından ozel bir ihsan olarak mı gonderilmişti?
Bazen namaz kılarken veya kotu bir gun gecirdiğimde o ilk namazda hissettiğim kokuyu yine duyuyorum. Bu durum bana Allah’ın hep benimle birlikte olduğunu hatırlatıyor. Allah bana bircok nimetle birlikte, bir de mÂnevî evlÂt bahşetti: Uc gencin ucuncusu. MÂnevî oğlumla beraber artık bundan sonra, Allah’ın rızasını kazanmak icin hizmet edeceğiz.”

Sızıntı Dergisi , Eylul-2006
__________________