Teknolojinin cıkış noktası ‘metalurji’dir; yani metallerin eritilip işlenmesi işlemi... Bu işlemi gercekleştirebilmek icinse, hem uygun metallerin var olması, hem de insanoğlunun bu metalleri eritip şekillendirmesini sağlayacak araclar bulunması gerekir.

Bu araclardan biri ateştir. Avustralyalı biyokimyacı ve tanınmış bir Darwinizm eleştirmeni olan Prof. Denton, bu konuyu şoyle acıklar:

“Ateşi kullanabilme yeteneğimiz, hicbir şekilde onemsiz bir yetenek değildir, cunku sadece ateş yoluyla teknolojik ilerleme mumkun olabilmiştir. Ateşle birlikte metalurji ve metal araclar gelmiş ve sonunda da kimya bilgisi ortaya cıkmıştır. Metaller elektriğin tek doğal iletkeni olduklarından, elektromanyetizmin ve elektriğin keşfi, hatta bilgisayarların geliştirilmesi bile biz insanların ateşi keşfinin bir sonucudur.” (Michael Denton, Nature's Destiny, s. 242)

Denton'ın ‘insanoğlunun ateşi keşfi’ diye ifade ettiği olay, aslında, Allah'ın ateşi insanoğlunun emrine vermesidir. Konuyu bilimsel olarak incelediğimizde, ateşin, insanın yeryuzundeki yaşamına cok uygun bir yapıda olduğunu goruruz. Ateş, ‘yanabilir’ cisimlerin tutuşmasıyla başlar. Bir cismi ‘yanabilir’ kılan durum, iceriğinde ‘karbon’ bulunmasıdır. Karbon ve oksijen reaksiyona girdiklerinde, yuksek miktarda ısı acığa cıkarırlar; biz de bunu alev olarak gorur ve hissederiz.

Dunya'nın Atmosferindeki Denge

Ancak burada dikkatten kacmaması gereken son derece ilginc bir nokta vardır: Dunyanın atmosferi %21'e yakın oranda oksijen icerir. Karbon ise bizim bedenlerimiz de dahil olmak uzere, her canlıda vardır. Yani ateşi oluşturan malzemeler, dunyanın dort bir yanında, yan yana durmaktadır. Peki bu molekuller neden hemen reaksiyona girmezler? Neden herşey bir anda tutuşup yanmaz?

Bu soru derinlemesine incelendiğinde, ateşte de cok muhteşem bir yaratılış olduğu gorulur. Oksijen ve karbon, kimyasal ozellikleri gereği, sadece cok yuksek bir ısıda reaksiyona girip ateş oluştururlar. Bu nedenle bir yerde ateş yakabilmek icin, oncelikle yuksek ısı gerekir. Kutukleri birbirine surterek ateş yakmaya calışan bir insanın yaptığı şey, surtunme yoluyla ısıyı yukseltmektir. Bir kibriti yakarken de, kibrit copunu puruzlu bir yuzeye surterek ani bir bicimde ısıtmanız gerekir.

Ateşle ateşi oluşturan etkenler boyle olmasaydı, dunya uzerindeki yaşam imkansız hale gelirdi. Eğer, oksijenin ve karbonun reaksiyona girme eğilimleri biraz daha fazla olsaydı, hava sıcaklığı biraz arttığında, insanların, hayvanların ve bitkilerin bir anda tutuşup yanmaları sıradan bir vaka haline gelirdi. Orneğin colde yuruyen bir insan, sıcaklık en yuksek dereceye cıktığı anda, bir kibrit copu gibi bir anda alevlere boğulabilirdi. Bitkiler ve hayvanlar da aynı tehlikeyle yuz yuze kalırdı. Ve elbette boyle bir dunyada, normal bir yaşamdan soz etmek biraz zor olurdu.

Buna karşın, oksijen ve karbon, reaksiyona girmek icin şu anki gereksinimlerinden daha fazla ısıya ihtiyac duysalardı, o zaman da insanlar ateş yakmayı hic başaramayacaklardı. Dolayısıyla da ateş, sadece ormanlara isabet eden yıldırımlar sonucunda ortaya cıkan efsanevi bir enerji olarak kalacaktı.

Oksijen ve karbonun bu yapıları, ateşe, insan tarafından kontrollu bir şekilde kullanılabilecek en uygun hali kazandırmaktadır. Ayrıca insanın fiziksel yapısı (elleri, kolları, hareket yeteneği, gorme duyusu vs.) de ateşi kullanmak icin ideal bir yapıdadır. Dahası dunyada, ateş yakabilmek icin cok ideal bir ortam vardır.

İnsanın teknolojiyi geliştirmesini sağlayan tum şartlar olabilecek en ideal yapıda ve değerde yaratılmıştır. Allah, Kuran'da bu gerceğe işaret eder ve ateşin malzemesinin ozel olarak yaratıldığını şoyle haber verir:

“Ki O, size yeşil ağactan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.” (Yasin Suresi, 80)

Tum Nimetleri Yaratan Allah’tır

Ateşin kontrol edilebilir olmasının yanında, metalurjiyi mumkun kılan bir başka onemli ozelliği daha vardır: Dunyadaki metaller, başta demir olmak uzere, ateşin ulaşabileceği bir ısı seviyesinde yumuşar ve sıvı hale gelirler. Orneğin, demirin erimesi icin 1535 derecelik bir ısı gereklidir; bu guclu bir ateşle elde edilebilir.

Demirin erimesi icin gereken ısı miktarı, dunyadaki yakıtlar tarafından sağlanamayacak kadar yuksek olsaydı, metalurji diye bir bilim dalı olmazdı. Dolayısıyla da, insanlığın bilimsel duzeyi, Denton'ın deyimiyle, "cilalı taş devri ile Aztek uygarlığı arasında bir yerde sıkışıp kalırdı".

Ancak Allah'ın dilemesi ve insana turlu imkanlar vermesiyle, insanoğlu gorkemli eserler ortaya koymuştur. Denton, insanoğlunun bilimsel gelişimini kısaca ozetledikten sonra şu yorumu yapmaktadır:

“(Bilimsel) yolculuğumuz uzun surmuş olsa da... kanıtlar gostermektedir ki, bu yolun sonucu hicbir zaman belirsiz olmamış, belirli bir amaca gore onceden belirlenmiş bir yolu izlemişiz ve başarımız da asla bir tesaduf olmamıştır... Ateşin keşfinden bilimin doğuşuna ve en son olarak da doğanın duzeninde kendi merkeziliğimizi keşfedişimize kadar uzanan, onceden belirlenmiş bir yolu izlemiş bulunuyoruz.” (Michael Denton, Nature's Destiny, s. 395)

Biyokimya profesoru Michael Denton'ın bilimsel terimlerle anlattığı butun bu bilgiler gercekte iman eden her insanın Kuran'dan oğrendiği bir gerceği ortaya koymaktadır:

Allah, dunyayı insanın yaşamı icin yaratmış, dunyadaki varlıkları insan icin ‘emre amade’ kılmış ve onu turlu nimetlerle zenginleştirmiştir. Kuran ayetlerinde Rabbimiz şoyle buyurur:

“Allah, gokleri ve yeri yaratan ve gokten su indirip onunla size rızık olarak turlu urunler cıkarandır. Ve O’nun emriyle gemileri, denizde yuzmeleri icin, emre amade kılandır. Irmakları da sizin icin emre amade kılandır. Guneş’i ve Ay’ı hareketlerinde surekli emrinize amade kılan, geceyi ve gunduzu de emrinize amade kılandır. Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye guc yetiremezsiniz. Gercek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankordur.” (İbrahim Suresi, 32-34)
__________________