Okunan Ă‚yet-i kerîmede CenĂ‚b-ı Hak:
“(Kur’Ă‚n’la) AllĂ‚h’a davet eden (Kur’Ă‚n’ın emirleri boyle), amel-i sĂ‚lih işleyen, «ben Muslumanlardanım» diyenden kimin sozu daha doğrudur?” (Fussilet, 33) buyuruyor.
Demek ki CenĂ‚b-ı Hak bizden boyle bir şahsiyet, bir karakter istiyor.
VelhĂ‚sıl bu merhamete Ă‚it cok şeyler var, kıssalar, Efendimiz’den.
Bizim ecdĂ‚dımız, bir Osmanlı, baktığımız zaman dĂ‚imĂ‚; yetimhĂ‚neler, eytam ve erĂ‚mil vakıfları, yetimler ve dulları koruma vakıfları. Kapalı kaplarda, yalnızlara, kimsesizlere erzak dağıtma.
Yine bir VĂ‚lide Sultan’ın Bezm-i Âlem VĂ‚lide Sultan’ın bir vakfiyesi var; bugun insanın hayali bile ona zor gider. Şam’da kurduğu bir vakıfta Sultan Mahmud’un hanımı, vakfın bir şartında diyor ki:
Hacca giden -tabi o zaman hacca gitmek cok zor, collerden gececeksin, seneler şey, meşakkat uzerine meşakkat- oraya diyor, Şam’ın tatlı suyu taşınacak. O hacılara Şam’ın tatlı suyu icirilecek.
İkincisi:
Calışan kişilerin kırdığı eşyalar, onlar tazmin edilecek ki onlar azarlanmasın, kalbi kırılmasın, bir kalbe diken batırılmasın.
Nasıl, İslĂ‚m bizden incelik, nasıl bir zarĂ‚fet istiyor. Nasıl HĂ‚lık’ın nazarıyla bir mahlûkĂ‚ta bakış tarzı…
AshĂ‚b-ı kirĂ‚mda HĂ‚ris bin MĂ‚lik el-EnsĂ‚rî var. Bu sahĂ‚bî, Allah Rasûlu’nun sohbetlerinde dolup taşardı. Feyz icinde kalırdı. Efendimiz de onu severdi. Bazen de ona sohbet ederdi. Bir gun dedi ki:
“‒YĂ‚ HĂ‚rise! Nasıl sabahladın sen bu sabah?” dedi.
O da dedi ki:
“‒Hakîkî bir mu’min olarak sabahladım yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” dedi.
“‒YĂ‚ HĂ‚rise! (Dedi.) Peki (dedi), delilin ne? (Dedi.) Bana onu anlat (dedi). ÎmĂ‚nının hakîkatinin delili nedir? (Dedi.) Nasıl sen geceleri boyle geciriyorsun?” dedi.
Dedi ki HÂrise:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Dunyadan el-etek cekince, yani dunyanın nefsĂ‚nî arzularından vazgecince gunduzlerim susuz, gecelerim uykusuz hĂ‚le geldi. Rabbimin arşını acıkca gorur gibi oldum. Birbirini ziyaret eden Cennet ehliyle, yekdiğerine duşman kesilen Cehennem ehlini gorur gibiyim yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” dedi.
Bunun uzerine Rasûlullah Efendimiz:
“‒Tamam yĂ‚ HĂ‚rise! Bu hĂ‚lini muhĂ‚faza et. Sen, AllĂ‚h’ın kalbini nurlandırdığı kimselerdensin.” dedi. (Heysemî, Mecmau’z-ZevĂ‚id, I, 57)
VelhĂ‚sıl geceleri -inşĂ‚allah-, gunduzleri susuz, oruclu: Gozumuze oruc, kulağımıza oruc, kalbimize oruc, vicdanımıza oruc. Geceleri -inşĂ‚allah- ihyĂ‚ ederek bir RamazĂ‚n-ı Şerîf geciririz. CenĂ‚b-ı Hak da -inşĂ‚allah-… Tecellilerîne mazhar oluruz -inşĂ‚allah-.
Yine Âyet-i kerimede:
“O kullar (AllĂ‚h’ın rahmetinin tecellî ettiği kullar) ne israf ederler, ne de cimrilik ederler. İkisinin ortasında bir yol bulurlar.” (el-FurkĂ‚n, 67)
Demek ki cimrilik yasak. Pintilik de yasak. Orta yol. Bu orta yol da hangi yoldur? AshĂ‚b-ı kirĂ‚mın yaşadığı yoldur işte. O yolda, o şekilde bir yaşayış tarzımızın olmasını Rabbimiz arzu ediyor.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚ma baktığımız zaman; oburluk, pintilik, israf, sahĂ‚benin tanımadığı bir hayat tarzıydı. Ve bir mu’minde de bunun, Ă‚yetler, “israf edenler”…
Maalesef zamanımızda, televizyon tahrik ediyor, internet tahrik ediyor, modalar tahrik ediyor. İnsan, ister istemez israfa gidiyor. Bu, infĂ‚ka mĂ‚nî oluyor. AllĂ‚h’a yaklaşmaya mĂ‚nî oluyor.
Nasıl infak? Onunla bitirelim sohbetimizi:
İnsan Sûresi’nin 8 ve 11. Ă‚yetlerinde, rivĂ‚yete gore, -tabi muhtelif rivĂ‚yetler var- Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- bir hurma bahcesi suladı. Bir miktar arpa aldı geldi. FĂ‚tıma VĂ‚lidemiz un hĂ‚line getirdi, ekmek yaptı.
CenĂ‚b-ı Hak Ă‚yet-i kerîmede:
“…Kendileri muhtac olduğu hĂ‚lde…” (el-İnsĂ‚n, 8) buyuruyor.
Tam o sırada fakir geldi. “LillĂ‚h” dedi: “Allah icin ver” dedi. Verin dedi, Allah icin. Allah icin butun o, -FĂ‚tıma VĂ‚lidemiz’in o gun kendileri de actı- o ekmeği verdiler.
Bir rivĂ‚yete gore oruclulardı, iftar acacaklardı o ekmekle.
İkinci gun, yahut ondan sonra, yine bir arpadan yine bir ekmek yaptılar. Bu sefer yetim geldi. Yetim “LillĂ‚h” dedi. Yetime verdiler.
Ucuncu gun, yine suyla iftar ettiler. VeyĂ‚hut da o şekilde aclıkları devam etti.
Ucuncu gun, esir geldi, kole geldi. Kole “LillĂ‚h” dedi. Koleye verdiler.
CenĂ‚b-ı Hak onların ic dunyalarını bildiriyor:
“(Verirken de dediler ki: ) Sakın bize minnet altında kalma. Biz senden teşekkur beklemiyoruz. Bunu sana Allah rızĂ‚sı icin veriyoruz.” (Bkz. el-İnsĂ‚n, 9)
Gerekce, esbĂ‚b-ı mûcibe bildirdiler:
Biz zira, o dar, o zor gunun şerrinden kurtulmak icin sana biz bunu veriyoruz derler. Allah da onların gonullerine ferahlık ve huzur hĂ‚li verir. (Bkz. el-İnsĂ‚n, 10-11)
Demek ki, en muhim CenĂ‚b-ı Hakk’a yaklaşılacak yol:
‒İbadetlerimiz duzgun olacak. Kalp ve beden Ă‚hengi uzere olacak.
‒AhlĂ‚kımız, Rasûlullah Efendimiz’in ahlĂ‚kına benzeyecek. Bunun en başında merhamet geliyor.
‒MuĂ‚şeret, beşerî munĂ‚sebetler, hak-hukuk vs. Bunların da cok ehemmiyeti var.
Efendimiz, vefatına yakın Ravza’ya geldi. AshĂ‚b-ı kirĂ‚mı topladı:
“AshĂ‚bım! Dunyada rezil olmaktan, Ă‚hirette rezil olmak beterdir.” dedi. (İbn-i Esîr, el-KĂ‚mil, II, 319)
HelĂ‚lleşin dedi. Kendinden misal vererek:
“Kimin malını aldımsa -bilmeden-, gelsin alsın (buyurdu). Kimin sırtına vurdumsa; işte sırtım, gelsin vursun.” buyurdu. (Bkz. Ahmed, III, 400)
Muhakkak helĂ‚lleşin buyurdu. HelĂ‚lleşmeden gittin; senin o kıyĂ‚met gunu sevĂ‚bını almaya başlayacak. SevĂ‚bın bitti, kendi gunahlarını (sana) yukleyecek.
Bir cenaze geldiği zaman Efendimiz; “Kefil misiniz bunun kul haklarına, borclarına kefil misiniz?” diye sorardı cemaate. “Kefiliz” diye netice gelirse cenaze namazını kıldırırdı. Gelmezse kıldırmazdı.
Borclar silinmez. Borclarla, kul hakkı, o muhakkak îfĂ‚ edilecek. İnşĂ‚allah, helĂ‚llik alalım. Bilip bilmeden birtakım yanlışlıklarımız olabilir. Affedici olalım. Hicbir mu’minle aramızda bir kin vs. olmasın.
CenĂ‚b-ı Hak yine EnfĂ‚l Sûresi’nde bizden, “aranızı duzeltin” buyuruyor. (Bkz. el-EnfĂ‚l, 1)
Nûr Sûresi’nde:
“…AllĂ‚h’ın sizi affetmesini istemez misiniz?..” (en-Nûr, 22) buyuruyor.
CenĂ‚b-ı Hak, -inşĂ‚allah- oradan bir bayram sabahına cıkalım. Hayatımız bir Ramazan hĂ‚line gelsin. Son nefesimiz bir bayram sabahı olsun.
CenĂ‚b-ı Hak zira:
وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“…Ancak muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n, 102) buyuruyor.
HidĂ‚yetle geldik, musluman olarak geldik. Fakat yalnız peygamberler garanti altında, Peygamber Efendimiz’in gosterdiği aşere-i mubeşşere emsalleri teminat altında. Diğer hicbir insan, evliyĂ‚ullah bile, teminat altında değil.
Bir hazırlık yapalım ki, CenĂ‚b-ı Hak:
“Siz, AllĂ‚h’ın dînine yardım ederseniz (yaşarsanız, yaşatırsanız), Allah da size yardım eder, ayağınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7) buyuruyor.
Yusuf -aleyhisselĂ‚m- da dĂ‚imĂ‚ duĂ‚sı:
“…(YĂ‚ Rabbi!) Benim musluman olarak canımı al. Beni sĂ‚lihlere ilhĂ‚k eyle.” (Yûsuf, 101) O duĂ‚yı yapardı.
CenĂ‚b-ı Hak -inşĂ‚allah-…
HattĂ‚ bir kişi tavaf yaparken hep bu duĂ‚yı okuyor:
تَوَفَّنِى مُسْلِمًا وَاَلْحِقْنِى بِالصَّالِحِينَ
“‒Niye başka duĂ‚n yok? Niye onu okuyorsun?” deyince:
“‒Bir kardeşim (imam mı, muezzin mi) son nefesi guzel olmadı (diyor). Ben de hep o korku icindeyim. DĂ‚imĂ‚ bu duĂ‚yı okuyorum: YĂ‚ Rabbi! Musluman olarak canımı al.”
Bu duĂ‚ya -inşĂ‚allah- devam edelim:
تَوَفَّنِى مُسْلِمًا وَاَلْحِقْنِى بِالصَّالِحِينَ
(“…Beni musluman olarak vefat ettir ve beni sĂ‚lihler arasına kat!” [Yûsuf, 101])
LillĂ‚hi TeĂ‚le’l-FĂ‚tiha!..
Osman Nuri Topbaş
__________________
Kul Nasıl “Bir Allah Dostu” Olabilir? (4)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Kul Nasıl “Bir Allah Dostu” Olabilir? (4)