Ne kadar gizli (ben) var konuşmalarımızda?

Bilmem siz de duşundunuz mu hic, konuşmalarınızda ne kadar gizli şirk manasını hatırlatan benlik duygusu bulunduğunu?


‘Ben yaptım, ben ettim, benim eserim, benim başarım’ kabilinden benlik iddiaları alıp yurumekte, Allah adına yapma niyeti bazen akla bile gelmemekte midir acaba?.. İsterseniz bu muhim konuda etkisinde kaldığım bir sohbetin yerimizin aldığı kadarını birlikte okuyalım sizinle. Kendimizi bir tartalım Hocaefendi’nin hassas ihlas terazisiyle. Bakalım kendimize verdiğimiz puan ne olacak?

“... Diyelim ki bir insan cocukluğundan beri insanlara vaaz eder, Allah Teala’yla Peygamber’imizle alÂkalı bir şeyler anlatmaya calışır. Anlattığı mevzular hep Cenab-ı Hakk’ın zatıdır, sıfatıdır, esmasıdır. Fakat o, benlikten sıyrılmamış, konuşurken hakka tercuman olma yerine kendini ifade etmeye calışmış, Allah’ı anlattığını zannettiği yerde bile cok defa kendini anlatmıştır! Bu acıdan onun bu anlatmasına, Allah’ı anlatma da denemez; cunku o nefsinin dellallığını yapmıştır!.. Bunu başka konularda da duşunebiliriz. Mesela bazıları bir yerde dine ve millete hizmetin bir faslında işin icine girerler. Cenab-ı Hakk’ın hazırladığı bir kısım imkanları ve bazı argumanları değerlendirmeye calışırlar. Zahiren yapmak istedikleri şey de guzel gibi gorunuyordur. Fakat o işin icinde zerre kadar kendilerini ifade etme (nefislerini nazara verme) duşuncesi varsa, şirke girmiş ve o işi de kirletmiş olurlar. Cunku insanın, vesile olup vasıtalık ettiği işlerde tek hedefi Allah’ın rızası olmasıdır. Sırf Allah icin olması gerekince başkası icin olmanın en kucuğu bile karışırsa bozulur, onun mahiyeti sırf Allah icin olmaktan cıkar artık. Mesela bir gazete cıkarırsınız ya televizyon kanalı kurarsınız ve bunlarla dininizi, milli kulturunuzu anlatırsınız. Cok guzel işlerdir yaptığınız bu hayırlı işler... Bu konularda ne kadar başarılı olduğunuzu anlatma mulahazalarını da katarak ‘şu programlarda şoyle bir iş evirdim cevirdim, şoyle yaptım, boyle planladım’ duyguları sararsa icinizi, hatta o mevzuda başkalarının mesaisini hic gormez, sadece kendinizi nazara verir ve her turlu başarıyı şahsınıza nispet ederseniz, dahası; cok defa kendinizi nefyediyor gibi konuşur, ama kendinizi nefyederken bile nefsiniz adına kocaman kocaman sarsılmayacak abideler dikme peşinde olursanız... İşte o zaman her şeyi kirlettiniz, şirke girdiniz demektir. Evet abidelerin en tehlikelisi, en oldurucusu, Hubel, Lat, Menat, Uzza, İsaf ve Naile putlarından da şerlisi tevazu, mahviyet, hacalet ve kendini nefiy cercevesi icinde ortaya konanlarıdır. Mahviyet edalıdır bunlar. Tevazu bohcasına sarılarak ortaya konmaktadır. Bunlarla nefsiniz adına diktiğiniz oyle abideler olur ki, onlar sizi yutar, bitirirler, fakat siz hic farkına varamazsınız. Bir gun size aklınızı başınıza almanız ve kendi ellerinizle dikip buyuttuğunuz bu putların yamacına elinizde baltanızla gecmeniz soylense de gec kalmış olabilirsiniz. Cunku surekli kendi mahiyetinizin heykellerini dikmişseniz, putlarla muhat bir insansınız artık ve diktiğiniz bu putların farkında değilsinizdir, gormuyorsunuzdur onları. Bundan dolayı Efendimiz (sas) buyuruyor ki: ‘Sizin hakkınızda en cok korktuğum husus şirki esgardır.’ Efendimiz ismi tafdille ifade ediyor ve ilk bakışta gorulmeyecek, ilk anda sezilmeyecek kadar kucukler kucuğu olan şirktir bu. Ummeti hakkında buyuk bilinen gunahlardan değil, kucuk gordukleri icin cekinmedikleri riya gibi, sum’a gibi ‘yaptım, ettim, duşundum, kurdum’ gibi şirke surukleyen soz ve mulahazalardan korkuyor. Bizi de korkutarak uyarıyor. Duygularımıza (sızarak sinen) bu kucuk şirk ‘ben ben’den Rabb’imiz hepimizi korusun...”

AHMED ŞAHİN
27.09.2005 SALI
ZAMAN

__________________