Yine Ă‚yet-i kerîmede:
"Geceyi size bir ortu yaptık." (en-Nebe 10) buyurularak gecenin bir libĂ‚s oluşundan bahsedilmesi, ayrıca zikre şĂ‚yan bir tecellî taşır.
Gercekten geceler, sıhhî, ictimĂ‚î, ahlĂ‚kî ve bediî bir libĂ‚s, yĂ‚ni ortudur. Dunya boyuna gore bicilmiş bir kudret, huzur ve nîmet elbisesidir. İzdivac kanunu bakımından da bir seĂ‚det libĂ‚sıdır. Aynı zamanda mahremiyeti koruyan bir sır perdesidir. Maddî ve mĂ‚nevî gizlenme isteyenler icin de bir sığınaktır. Bu bakımdan geceler, bir taraftan Hak Ă‚şıkları icin bir vuslat demi olurken diğer taraftan mucrim ve nefsine mağlûb olanlar icin de buyuk bir aldanıştır.
Gunduzler, gecelerin sıhhî istirĂ‚hatini vermekten uzaktır. Dolayısıyla insan, gunduz yorgunluğunun maddî ve mĂ‚nevî sıkletini gecenin sukûnetine burunmedikce uzerinden atamaz. Aksi halde nice muhteris insanlar uykuyu te'hîr ederek hırslı binicilerin altında catlayan atlar gibi nefislerini helĂ‚ke gotururlerdi. İşte şu ilĂ‚hî takdîrin netîcesindedir ki gunler, gece ve gunduz olarak ikiye taksim edilmiştir.
Musbet veyĂ‚ menfî muhim vukûat ve hĂ‚diseler gunduze nisbeten gecenin derûnunda galebe hĂ‚lindedir. Nitekim gunduzlerden emin olmamamız kaydıyla, azĂ‚b-ı ilĂ‚hî'nin ekseriyetle geceleyin vĂ‚kî olduğu muhtelif Ă‚yet-i kerîmelerde beyĂ‚n edilmiştir. Bunlardan birinde CenĂ‚b-ı Hak buyurur:
"Yoksa o ulkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azĂ‚bımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?" (el-A'rĂ‚f sûresi 97)
Bu bakımdan geceler, azĂ‚b-ı ilĂ‚hîden kurtuluş icin en muhim ilticĂ‚ vakitleridir.
Diğer taraftan vahiyler, ekseriyetle gece vakitlerinde gelmiştir. Peygamberliğin ilk mujdeleri olan ru'yĂ‚-i sĂ‚dıkalar, ilham bahşeden gecelerin rûhĂ‚niyetinde vukû bulmuştur. Bizlere bir ikrĂ‚m sadedindeki "RahmĂ‚nî ru'yĂ‚" denilen levh-i mahfuzdan istikbĂ‚le akseden pırıltılar, feyizli gecelerin sînesinde zuhûr eden hikmetlerdendir. Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-'in dunyĂ‚yı teşrifleri Rebîulevvel ayının 12'sinde ve yine bir gecenin seher vaktindedir. Tum beşerin, yuzu suyu hurmetine yaratıldığı HabîbullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in ilĂ‚hî huzûra kabul edilerek ezelî ve ebedî vuslatın hakîkatine erdiği mîrac hĂ‚disesindeki "isrĂ‚" bir gece yolculuğudur. SemĂ‚vĂ‚ta urûc (yukseliş), Recep ayının 27. gecesindedir. Kur'Ă‚n'ın dunyĂ‚ semĂ‚sına icmĂ‚len nuzûlu "Beraat Gecesi"nde, tafsîlen nuzûlu de "Kadir Gecesi"ndedir.
Olgunluğa erişmiş mu'minler icin geceler, derûnundaki sukûnet ve feyz dolayısıyla mustesnĂ‚ bir ganîmettir. Bu ganîmetin kadrini lĂ‚yıkı ile bilenler, -bilhassa gece yarısından sonra- butun mahlukĂ‚tın istirĂ‚hate cekilerek Ă‚lemi derin bir sukûnetin kapladığı hengĂ‚mda, duĂ‚, ibĂ‚det ve Hakk'a yanık ilticĂ‚ların kabûlu icin Rablerine teveccuh etmenin feyizli zemînini bulurlar. Gece ve seherleri uyanık gecirmek husûsunda CenĂ‚b-ı Hakk, kendisinden sakındıkları icin ilĂ‚hî nîmetlere mazhar olarak cennette pınar başlarında dinleneceklerini beyĂ‚n ile medhettiği o bahtiyar kulları hakkında şoyle buyurur:
"Onlar geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfĂ‚r ederlerdi." (ez-ZĂ‚riyĂ‚t, 17-18)
Gece, tatlı ve yumuşak yatakları sırf AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚'nın rızĂ‚-yı şerîfi icin terk ederek ilĂ‚hî huzûra yalnızca muhabbet ve aşk sebebiyle baş koyma zamanıdır. Dolayısıyla geceleyin herhangi bir farziyyeti olmadığı halde kılınan namazların ve yapılan tesbîhĂ‚tın AllĂ‚h'a yakınlık bakımından ehemmiyeti buyuktur. Bu itibarla gonullerde aşk ve muhabbet-i ilĂ‚hînin şiddeti ne kadarsa, gece namazına ve tesbihĂ‚ta rağbet ve riĂ‚yet de o derecede tezĂ‚hur eder. Denilebilir ki gece namazı ve tesbihleri, yĂ‚r ile buluşup sohbet etme mĂ‚hiyetini taşır. Herkes uyurken uyanık olmak, MevlĂ‚-yı MuteĂ‚l'in rahmet iklîmine girmek, muhabbet ve merhamet meclisine dĂ‚hil olan mustesnĂ‚ kullarından olmak demektir.
CenĂ‚b-ı Hakk buyurur:
"(Ey peygamber-i ekber!) O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni goruyor ve secde edenler arasında dolaşmanı da..." (eş-ŞuarĂ‚, 217-219)
Bu Ă‚yet-i kerîme hakkında KĂ‚dî BeyzĂ‚vî diyor ki:
"Ummet icin beş vakit namaz farz olup da gece namazı sunnet hĂ‚line gelince, Rasul-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, ashĂ‚bın ahvĂ‚lini muşĂ‚hede sadedinde gece vakti hucre-i seĂ‚detlerinden dışarı cıkıp ashĂ‚bın evleri arasında dolaşmış ve o evleri Kur'Ă‚n kıraati, zikir ve tesbih sesiyle arı kovanları gibi uğuldar bir halde bulmuştu."
*
Nebe Sûresi 9. Ă‚yette uykunun "subĂ‚t" kılındığı bildirilmiştir. Lugatte kesmek, ta�tîl etmek, rahat etmek, salgın, olum gibi mĂ‚nĂ‚lara gelen bu kelime, uykunun muhtelif cepheleriyle alĂ‚kalıdır. Uyku vucûda bir istirahat te'mîn ettiği gibi bedenî meşgaleleri de tĂ‚til eder. ÂdetĂ‚ bizi uyanıklık hayĂ‚tımızdan ayırıp ustumuze coken bir salgın misĂ‚li uyuşturur ve nihĂ‚yet olumun hĂ‚linden bir hisse aldırır.
Hakîkaten gunduzun maîşet manzaralarıyla yorulan gozler, gecim gurultuleriyle dolan kulaklar, hayat duşuncesiyle bunalan dimağlar, dert anlatmaktan bezgin ve bitkin dudaklar, yorgun gonuller, turlu fĂ‚nî calışmalarla durgunlaşan kollar ve bacaklar, gunun yuku altında ağırlaşan govdeler, tam bir istirahat hasretini hissederken, ufuklar loşlaşır, akşamlar tullenmeye başlar.
Gecenin girişiyle artık gunun dekor ve Ă‚hengi değişmiştir. Gunun meşgaleleriyle yorulan sinirlerimize ve coken sînelerimize mukĂ‚bil gece, serin karanlıkları, sukutu ve sanki tesellî parıltıları halindeki salkım salkım yıldızlarıyla bir ihtişĂ‚m tablosu sergiler. Muhteşem gece sarayının bu canlı, kandilli ve avizeli tavanı gulumserken bir yandan da gorunmez ve salgın bir uyku hastalığı uzerimize coker. Zarurî bir gevşeklik icinde suzulmeye başlar ve nihĂ‚yet her meşgalemizi mecburen tĂ‚til ederek, mevtĂ‚lar gibi rahat doşeklerimize uzanırız.
EşyĂ‚, kĂ‚inĂ‚t, siyah bir gecenin sukutuna rĂ‚m olarak bir adem (yokluk) manzarasını alır. Sanki Ă‚lem bir mezarlık, insanlar birer olu... Artık hapishĂ‚ne ve hastahĂ‚nedekilerin ızdırap manzaralarından eser yok. Saraydakiler ise devlet ve saltanat cumbuşlerinden mahrum halde...
Herkes gecenin umumî baskı kanunu altında zavallı bir haldedir. HattĂ‚ sırtları toprak bilmeyen zorbalar dahi bîcĂ‚reler gibi yerlere serilmişken sĂ‚lihler ve Ă‚bidler ise nefeslerini bir omur tesbihi hĂ‚line getirerek Hakk'a yaklaşmaktadırlar.
Vucûdlar muşterek bir olum tatbîkatı icinde fĂ‚nîliklerinden sıyrılmış, oluler gibi Hakk'ın hĂ‚kimiyetine acıkca teslim olmuştur. Herkes yerde, her şey uykuda... Fakat tecellîler başka başka. Şimdi maddî goruşler, yorucu muşĂ‚hedeler durmuş; buna mukĂ‚bil, uykunun istirahati icinde seyr-i temĂ‚şĂ‚lar, ruzgarlar, berzahî iklimler ve filmler, zevkler, safĂ‚lar, neşeler, azaplar, ızdıraplar ve korkuların deverĂ‚nı başlamıştır. Gun Ă‚leminden gecenin esrĂ‚rına gecişin hikmetini Ă‚yet-i kerîme şoyle acıklar:
"Gecenin ve gunduzun değişmesi onun eseridir. HĂ‚lĂ‚ akıl erdirmez misiniz?" (el-Mu'minûn, 80)
Her gecenin sabaha uzanması hakîkati bizi haklı olarak sabah umidine, pembe bir fecre bağlıyor. Alıştığımız fĂ‚nî Ă‚lem kĂ‚nunlarına gore gunumuz geceye, gecemiz de bir taraftan gunduze inkılĂ‚b ediyor. Muzdaripler:
Goz yumma guneşten ne kadar nûru kararsa
Sonmez ebedî her gecenin gunduzu vardır.
terennumundeki tesellî ile sabahları beklerken ote yandan "Hangi gunduz ki onun Ă‚hiri akşam olmaz!" hikmetiyle gecelere karışıyoruz.
Butun gece-gunduz değişmelerinin en muhim gayesi, umûmî bir kanun olan "Hayat iki gun bir geceden ibĂ‚rettir." hakîkatini tatbikî bir şekilde tĂ‚limdir. Umûmî goruşe nazaran hayat, dunya gunuyle Ă‚hiret gunu arasındaki olum gecesinden ibĂ‚rettir. YĂ‚ni dunyĂ‚ fĂ‚nî bir gun, olum muvakkat bir gece, Ă‚hıret ebedî bir hakîkat sabĂ‚hıdır.
Uyku nasıl ki maddî hayatla mĂ‚nevî hayĂ‚tın kavuşma noktasıdır, olum de oyledir. RasûlullĂ‚h Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde:
"Kabir dunya konaklarının sonuncusu, Ă‚hiret menzillerinin ilkidir." buyurmuşlardır ki kabrin dunyĂ‚ ve Ă‚hiret husûsiyetlerini cĂ‚mî bir berzah olduğunu insana tenbih eder.
Kur'Ă‚n-ı Kerîm, uykuyu bir olum, uyanışı ise kıyamet sabahında kalkış olarak şoyle misallendirir:
"Geceleyin sizi olduren (oldurur gibi uyutan), gunduzun de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gunduzun sizi dirilten (uyandıran) O'dur. Sonra donuşunuz yine O'nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir." (el-En�am, 60)
Gercekten uykuya dalan bir kişinin uzvî faĂ‚liyetleri devĂ‚m ettiği halde kalbî ve zihnî faĂ‚liyetleri ortadan kalkar. Tefekkur ve tehassus yok olur. Uykunun olumden farkı ruh-i hayvĂ‚nînin uyku esnĂ‚sında bedende bĂ‚kî kalmasıdır. LĂ‚kin ruh-i sultĂ‚nî onu terk etmiştir. Uyandığı anda uykuda gecirdiği zamĂ‚nı bilmeksizin butun hayĂ‚tî fonksiyonları -zihnî ve hissî olanlar da dĂ‚hil olmak uzere- kaldıkları yerden devĂ‚m ederler.
Bundan dolayıdır ki Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-: "Uyku olumun kardeşidir." buyurmuştur. Bunun mĂ‚nĂ‚sı, tefekkur-i mevt icin başkalarının cenĂ‚zesinde bulunmaktan daha yakînî bir sûrette, insanın kendi uykusundan olumun hakîkatini idrĂ‚k etmesidir.
Diğer bir Ă‚yet-i celîlede de:
"AllĂ‚h, oleceklerin olumleri Ă‚nında, olmeyeceklerin de uykuları esnĂ‚sında rûhlarını alır. Olmelerine hukmettiği kimselerin cĂ‚nını tutar, diğerlerini de adı konmuş muddete kadar bırakır. Muhakkak ki bunda duşunebilen zumre icin ibretler vardır." (ez-Zumer, 42) buyurulur.
Âyet-i kerîme uykunun bir olum mĂ‚hiyeti taşıdığı telkînini yapmaktadır. Her olenin kefene burunmesi kabîlinden gece de insanları siyah bir ortu altına alır. Muhim olan o ortunun altında kulun Rabbi ile berĂ‚ber olmasıdır. CenĂ‚b-ı Hak buyurur:
"Sabah-akşam Rabb'inin ismini yĂ‚det. Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bolumunde de O'nu tesbih et." (İnsan 25-26)
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh- da bir oğutlerinde, Hazret-i Omer -ra-dıyallĂ‚hu anh-'a:
"-YĂ‚ Omer! AllĂ‚h'ın, senin uzerinde gece edĂ‚ edilmesi gereken bir hakkı vardır, onu gunduz kabûl etmez; gunduz bir hakkı vardır, onu da gece kabûl etmez." diyerek bu hakîkatlere riĂ‚yet husûsunda hassĂ‚siyete dĂ‚vet eder.
Eğer mu'min, geceyi gĂ‚yeli kullanabilir ve zikrin rûhĂ‚niyetinden nasip alabilirse gecesi gunduzunden daha aydınlık olur. LĂ‚kin gĂ‚yesiz uykuya mahkûm bir gece ise taşa, denize ve cole yağan yağmur gibi semeresiz ve telĂ‚fisi zor bir kayıptır. Geceden nasip alabilmek "istiğfĂ‚r" ile başlar. İnsan nefsĂ‚niyete meyli sebebi ile fıtratında bulunan cehĂ‚let, şehvet, ihtiras, kibir, gurur, cimrilik ve ofke gibi temĂ‚yullere meyleder, ilĂ‚hî nîmetler karşısında nankorluk ederek gunah işler. Mu'min, gaflet perdesini aralayabilirse işlediği curmun ağırlığını vicdĂ‚nında hisseder, nedĂ‚metle ve ılık gozyaşlarıyla istiğfĂ‚r eder.
Hic gunahımız olmasa dahî, lutfedilen ilĂ‚hî nîmetlere şukredebilmemiz tĂ‚katimizin uzerindedir. Bu bakımdan da acziyet icinde istiğfĂ‚rımız, kulluğun zarûretindendir.
AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, gunĂ‚h işlemekten mĂ‚sum olduğu halde CenĂ‚b-ı Hakk'ın nîmetlerine kĂ‚mil mĂ‚nĂ‚da şukredememe endişesi icinde geceleri mubĂ‚rek ayakları şişinceye kadar namaz kılar ve gecelerin ihyĂ‚sı husunda da ashĂ‚bına ornek teşkil ederlerdi. AshĂ‚bı da buyuk bir vecd icinde onu taklîd edebilmenin heyecĂ‚nını yaşardı.
Hazret-i Âişe -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- vĂ‚lidemiz kendilerine sordular:
"-YĂ‚ RasulallĂ‚h! AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, Fetih Suresi'nde sizi tamamen bağışladığını bildirmiş olduğu halde nicin kendinizi bu kadar yoruyorsunuz?"
Buyurdular:
"-Şukreden bir kul olmayayım mı?"
Diğer hadîs-i şerîflerinde de şoyle buyurmaktadırlar:
"Kelime-i tevhîd ile îmĂ‚nınızı tecdîd edin."
"Nasıl yaşarsanız oyle vefĂ‚t edersiniz."
Dolayısıyla seherde başlayan tevhîdin rûhĂ‚niyeti gunlerimizi ve gonullerimizi ihĂ‚ta ederse son nefesimiz yĂ‚ni dunyĂ‚daki her şeye buyuk vedĂ‚ da, kelîme-i tevhîdin rûhĂ‚niyeti ile inşĂ‚allĂ‚h bir şeb-i arûsa donuşur.
Seherlerde getirilen salavĂ‚t-ı şerîfenin kıymeti pek yucedir. RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e karşı bir muhabbet ve heyecan vesîlesidir. CenĂ‚b-ı Hakk, Habîbini tekrîm ederek gonullerimizin Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-'in feyz u bereketiyle dolup taşması icin uzerimize duşen vazîfeyi bildirdiği Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyurur:
"AllÂh ve melekleri, Peygamber'e cok salÂt ederler. Ey muminler! Siz de ona salevÂt getirin ve tam bir teslimiyetle selÂm verin." (el-AhzÂb, 56)
Seherlerdeki zikir, yĂ‚ni gonlun Rabbi ile berĂ‚ber olması, kalbin ihyĂ‚sı bakımından cok muhimdir. Cesedimizin maddî gıdĂ‚ya ihtiyĂ‚cı olduğu gibi rûhumuzun da HĂ‚lık'ını tanıyıp kulluk yapabilmesi icin mĂ‚nevî gıdĂ‚ya ihtiyĂ‚cı vardır. Maddî gıdĂ‚lar nasıl ki tĂ‚ kılcal damarlara kadar yayılıp cesedin hayĂ‚tiyetini devĂ‚m ettirirse, mĂ‚nevî gıdĂ‚ olan zikrullĂ‚hın da butun letĂ‚iflerde mekĂ‚n bulup mu'mini intibĂ‚ha getirmesi zarûrîdir.
ÎmĂ‚nlı olmenin, ilĂ‚hî neşveler ve safĂ‚lara kavuşmanın yolu zikr-i dĂ‚imîdedir.
AbdullĂ‚h b. Mes'ûd -radıyallĂ‚hu anh-:
"Biz RasûlullĂ‚h'ın terbiyesinde oyle bir hĂ‚le gelmiştik ki, boğazımızdan gecen lokmaların tesbîhlerini duyardık." buyuruyor.
Bir aile saĂ‚deti iklîminde yaşanan, istirahatli ve ihyĂ‚ edilmiş gecenin ardından, hayĂ‚tî kıymetleri hĂ‚iz bir maîşet sabĂ‚hı gelir. Nitekim gunduzlerin bir maîşet meşgalesi olduğuna ve vakitlerin insan icin tanzîm edilmiş şekline, Ă‚yet-i kerîmede şoyle işĂ‚ret buyurulur:
"Muhakkak ki gece (ibĂ‚det icin yatağından) kalkan kişi, neş'e bakımından daha kuvvetli, (Kur'Ă‚n'ı) okuyuş bakımından da daha sağlamdır. Doğrusu sana gunduz vakti uzun bir meşguliyet vardır. Rabbinin ismini zikret. Butun varlığınla O'na yonel." (el-Muzzemmil, 6-8)
Gecenin sukûn ve bediî manzarasının cĂ‚zibesi ve sırları, onu ibĂ‚det ve tefekkurde derinleşerek gecirenlere Ă‚iddir. Bu sırra sahip olan kulların kalbî Ă‚lemleri, ulvî hasletlerle yerler ve gokler kadar genişleyip nice ilĂ‚hî tecellîlere ma�kes olur ve mĂ‚rifetullĂ‚h libĂ‚sına burunurler.
Muhterem ustĂ‚zımız MûsĂ‚ Efendi -kuddise sirruh-, rehber-i fĂ‚zılı olan sultĂ‚nu'l-Ă‚rifîn Mahmûd SĂ‚mî Ramazanoğlu Hazretleri'nin mĂ‚rifetullĂ‚h ve kulluk yolunda bizlere bir numûne-i imtisĂ‚l vasfındaki yuksek ahlĂ‚kı ile onun geceleri ihyĂ‚ hĂ‚linden bir Ă‚nını şoyle anlatır:
"Muhterem ustĂ‚zımız Mahmûd SĂ‚mî Ramazanoğlu -kuddise sirruh- Hazretleri'nin, sîmĂ‚-i Ă‚lî, vech-i mubĂ‚rekleri mutebessim olmasına rağmen, icin icin, icden icden ağlarlardı. Ummet-i muslimenin, zĂ‚limlerin elinden necĂ‚t bulmaları icin ağlarlardı. GunahkĂ‚rların kurtuluşu, afvı icin ağlarlar, yaşlarını iclerine akıtırlardı. Kur'Ă‚n-ı Kerîm tilĂ‚vet edilirken huşû icinde dinlerler, bazen goz yaşları suzule suzule yanaklarına akardı. Bilhassa hac esnĂ‚sında Medîne-i Munevvere ile Mekke-i Mukerreme arasında vasıta icinde refîklerinin uyuduğu zaman, ay ışığı altında, gozlerinden inci daneleri gibi goz yaşlarının aktığı gorulurdu. Tasvîre sığmayan bu lĂ‚hûtî manzara, şĂ‚ir ve edîblerin tarifini yapmakta gucluk cekecekleri bir guzellikte idi."
Bu cumleleri nakleden MûsĂ‚ Efendi -kuddise sirruh- Hazretleri'nin kendileri de aynı hĂ‚l ile mutehallî idiler. Bilhassa gece ibadetlerine olan iştiyĂ‚kları, Ă‚şıkın mĂ‚şuku ile buluşma anına olan arzu, hasret ve iştiyĂ‚kının tĂ‚rifsiz bir tezĂ‚huru hĂ‚lindeydi. Bedenen sıkıntılı, muzdarip olduğu hastalık gunlerinde dahî bu hĂ‚llerini muhĂ‚faza ederler, boylece dĂ‚imĂ‚ ilĂ‚hî muhabbet ufkunun zirvesinde yaşarlardı. Nitekim gecirdikleri bir goz ameliyatı sonrası narkozdan henuz uyanmışlardı ki, etrafındakilere ilk sorduğu suĂ‚lleri:
"-Saat kac oldu?" cumlesinden ibaret olmuştu.
Kendisine:
"-Efendim! Saat uc olmak uzere!" denilince:
"-Gece ibadeti pek muhimdir; ihmĂ‚l edilmez!" diyerek yanındakilerin yardımıyla hemen teyemmum almışlar, icinde bulunduğu ızdıraplı hĂ‚li Ă‚detĂ‚ unutmuşcasına gonlunu Rabbine vererek tarifsiz bir mĂ‚nevî zevk u şevk icinde îmĂ‚ ile iki rek'at teheccud namazı kılmışlar ve mûtĂ‚d zikir ve tesbîhĂ‚tlarını îfĂ‚ya koyulmuşlardı. Bu hĂ‚liyle bizlere Ă‚detĂ‚:
"Korkuyla ve umidle Rablerine yalvarmak uzere (ibĂ‚det ettikleri icin) vucutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan AllĂ‚h yolunda harcarlar." (es-Secde, 16) Ă‚yetinin sırrını anlatmışlardı.
Bu sırrı idrĂ‚k eden ehl-i gonul bilir ki, gecelerin feyzinden istifĂ‚deyi ihmĂ‚l edenler, sabaha yorgun ve uyuşuk cıkarak gunduzun bereketinden mahrum kalırlar. Gecelerin nîmetini bilmeyen boyle kimseler icin gunduzun hayrını duşunmek mumkun değildir. Dolayısıyla sabahın selĂ‚metini elde etmek isteyen her insan, ilĂ‚hî ve mĂ‚nevî manzaraların iklîmine girebilmek yolunda gecesini gĂ‚yeli kullanmak mecbûriyetindedir.
Bu itibarla AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyururlar:
"Farzlardan sonra en fazîletli namaz, gece kalkarak kılınan namazdır."
"Ummetime zor gelmese, iki rek'at gece namazını uzerlerine farz kılardım."
"Gecenin oyle bir Ă‚nı vardır ki, onu yakalayıp da AllĂ‚h'dan hayırlı bir şey dileyen muslumana, AllĂ‚h ne dilerse verir."
"Eğer kişi geceleyin uyanıp hanımını da uyandırarak birlikte iki rek'at namaz kılarlarsa, AllĂ‚h her ikisini de AllĂ‚h'ı cok cok zikredenlerden yazar."
"Geceleyin namaz kılmayı sakın ihmĂ‚l etmeyin! Cunku o, sizden evvelki sĂ‚lih kimselerin Ă‚detidir. Geceleyin ibĂ‚det etmek, AllĂ‚h'a yaklaştırıcı, gunĂ‚hlara kefĂ‚ret sebebi, vucûdu hastalıklardan koruyucu ve gunĂ‚hlardan alıkoyucudur." (Tirmizî

AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- yine buyururlar:
"CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- geldi ve şoyle dedi: "
Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, Ebû Zerr'e şoyle buyurdular:
"Yeniden dirilme gunu icin cok sıcak bir gun oruc tut. Kabir yalnızlığı icin gece karanlığında iki rek'at namaz kıl. KıyĂ‚metin buyuk hĂ‚diseleri icin bir kere haccet ve muhtĂ‚ca bir sadaka ver. Ya haklı yere bir soz soyle, yahud kotu bir soz soylemekten dilini alıkoy!"
HayĂ‚tı gun ve gece devreleri icinde gormek, ayrı bir ilĂ‚hî ihtişam ve ibret levhasıdır. Bir mu'minin gecesini tamĂ‚men uykuda harcayarak ilĂ‚hî feyz ve rûhĂ‚niyetten mahrum kalması, geceleri bir heykel donukluğu icinde uykuya kurban etmesi buyuk bir husrandır. ZîrĂ‚ bizler, fĂ‚nî lezzetleri ellerinden alınacak Ă‚hiret yolcularıyız. Bir yaz bulutu hĂ‚linde gelip gecen dunyĂ‚ hayĂ‚tı, Ă‚hiret endişesi olmadan yaşanıyor ise bu, gunduzu akşamsız telĂ‚kkî etmekten başka bir şey değildir.
YĂ‚ Rabbî! Şu kısacık omurde bizleri nefsimize zebûn eyleyerek geceleri gafletle gecirmek husrĂ‚nına dûcĂ‚r eyleme! Gecenin esrĂ‚rından bizlere bir nasîb ihsĂ‚n eyle! İhyĂ‚ edilen gecelerin feyz yağmurlarıyla gonlumuzu Ă‚bĂ‚d eyle!
YĂ‚ Rabb! Bir taraftan istirĂ‚hat iklîmiyle bedeni, diğer taraftan vuslat ve rahmet iklîmiyle rûhu engin ve mustesnĂ‚ bir lĂ‚hûtî huzûra kavuşturan geceleri kulluk vecdi icinde gecirebilmeyi nasîb eyle! Bir gece hukmunde olan şu dunyĂ‚dan bizleri de Sen'in rızĂ‚na ermiş bir Ă‚şık-ı sĂ‚dık olarak Ă‚hıret sabĂ‚hına ulaştır ve vuslatının lezzeti ile mutelezziz eyle!
__________________