Semerkand Aile
İcinde bulunduğumuz şu misafirhanede başkalarıyla az veya cok hemhal olan insanlardan isek, yola cıktığımızla yol arkadaşı, aynı apartmanda veya mahallede oturduğumuzla komşu oluruz. Birkac ortak noktada halleştiğimize arkadaş der, daha fazla kaynaştığımızı dostluğa layık goruruz. Hemcinsimizle ilişkimiz bu kadar da değildir; ailemiz icinde tek cocuk değilsek, aynı kanı taşıdığımız, aynı catı altında uyuduğumuz, yediğimiz, birlikte yetiştiğimiz kardeşlerimiz veya emzirilen sut ile sutkardeşlerimiz olur.
Daha niceleri vardır boyle gonlumuzde yer eden. Bu sebeple başlıktaki cağrı “Benim arkadaşım, dostum, kardeşim var, niye kardeş olalım?” diyebileceklere garip gelebilir. Ozellikle kardeş kelimesine en cok verilen manaya gore haklıdırlar. Lakin tum bu kişilerin yanı sıra belki de hic gormediğimiz, bizzat tanımadığımız ama ruhen ve kalben kendimize cok yakın hissettiğimiz insanlar vardır. Bir gozumuzu kapatsak diğer gozumuzun onune gelirler, zira onemlidirler. Cunku “Mu’minler ancak kardeştir…” (Hucurat, 10) buyuran Allah Teala’nın aramızda kurduğu ozel bir bağımız vardır.
“MU’MİNLER ANCAK KARDEŞTİR”
Gelip gocucu olduğumuzu bildiğimiz dunyayı imar ederken kimliklerimiz gibi mensubiyetlerimiz de farklı olabilir. Hepsi bir zenginliktir; ustunluk vesilesi yahut aşağılanmaya sebep değildir. Her birinin hukuku ayrıdır; akrabalık, komşuluk, arkadaşlık... Hak ve sorumluluklarımız gozden duşurulemez, guzel gecim esaslı insani değerlere sahip olmakla mesuluz. Hepsi can olsalar, canan da olsalar, aynı inanc ve idealleri paylaştığımız kişilerle ilişkilerimizin temeli ve tamamlayıcısı ise en sağlam bağımız olan din kardeşliğimizdir. Allah icin kardeşlik, niyetimizle başlayıp amele yansıtmamızla en yakınımızdan en uzağımıza her şeyimizi anlamlandıran, toparlayan, diri tutandır. Başka bir ifadeyle kalplerin yakınında, bedenlerin yanında durmakla bir olmak, birlikte bulunmaktır. Bu anlamda “…Parcalanıp bolunmeyin…” (Al-i İmran, 103) buyurarak emreden iman ettiğimiz, teslim olduğumuz Allah Teala’dır.
Onca kurduğumuz ilişkinin, diyaloğun arasında “Neden din kardeşliği daha onemli?” diye sorabileceklere yahut duşunebileceklere cevabı Ebu Kılabe (r.a) şoyle veriyor: “Din kardeşlerimiz, bizim icin ailemizden ve kendi cocuklarımızdan daha sevimlidir. Cunku ailemiz bize dunyayı hatırlatırken, din kardeşlerimiz ahireti hatırlatmaktadırlar.”
İnsan şaşırmaya gorsun; mensup olduğu dunya ile sınırlı kimlik ve bağlarla “Benim ailem, soyum, ırkım, dilim, partim, ideolojim… vs. ustundur” diyerek araya bir menfaat, uyuşmazlık, catışma sızdırdığı anda ya terk edilen ya da din kardeşini terk eden olur. Nitekim sahip olduğumuz malla, makamla, kullandığımız dille, tenlerimizin rengiyle, farklı duşunce yontemlerimizle bizi bize musallat etmek icin didinen şeytan ve nefsimiz varken; ucundan, koşesinden bu tur dunyevi kimliklerle kurulan ilişkilere dunya kaygısının bulaşmaması zor, cok zor… Oysa Allah icin kurulan din kardeşliğinde dunya kaygısı yerini ahiret kaygısına, gonul verdiğimiz fani olanın rızası ise yerini Allah Teala’nın rızasına bırakır. İşte imanla, takva ile karılan din kardeşliğinin ozu gibi hedefi de budur.
Hemen aklımıza Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri geliyor. Aynı kandan, aileden oldukları halde yıllarca savaştılar. Ta ki Allah Teala’ya iman edip Allah Rasulu’ne (s.a.v) biat edene dek. Allah Teala bu kardeşliği bir “nimet” olarak belirtip bizlere şoyle hatırlatıyor; “Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parcalanıp ayrılmayın. Allah’ın uzerinizdeki nimetini duşunun. Hani siz birbirinize duşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş cukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini boyle apacık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.” (Al-i İmran, 103)
İslamiyet’e sadık kalan Evs ve Hazrec kardeş olduktan sonra dağılmadılar, parcalanmadılar. Allah icin hicret eden Muhacir’e yine Allah icin sahip cıkan “Ensar”lar oldular. İman merkezli dayanışmanın, yardımlaşmanın, başkasını kendi nefsine tercih etmenin yuceliğini yaşadılar ve Peygamberimiz’in (s.a.v) “Kim bir mu’mini Yuce Allah icin kardeş edinirse; Allah Teala o kulunu cennette herhangi ameli ile ulaşamayacağı bir dereceye yukseltir” mujdesine nail oldular inşallah.
KARDEŞİZ AMA…
Sozunu ettiğimiz guzide insanlar Muslumanların kuvvetlenmesi ve dinin hakkıyla bilinmesi icin birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı. Fakat şimdilerde dayanışma, yardımlaşma, sevincte ve uzuntude ortak olmak yerini, yeni yetme genclerin diline duşurduğu ici boş “kanka” kelimesine bırakacak kadar zayıfladı. Şu halde “Kendilerine apacık deliller geldikten sonra parcalanıp ayrılığa duşenler gibi olmayın. İşte bunlar icin buyuk bir azap vardır” (Al-i İmran, 105) ikazının muhatabı olmamak icin gayret gostermeliyiz. Lakin kendimize toz kondurmuyor, niye bu kadar zaafa duştuğumuzun cevabını hazırda bekletiyoruz; “Zaman boyle” veya “Ah modernizm” deyip geciştiriyoruz. Oysa şikayet ettiğimiz zamanı yaşayanlar gibi sitem ettiğimiz modernizme kapılanlar da bizler değil miyiz? O halde, aksaklığı başka adreslere gondermeden evvel kendimizde aramak daha faziletlidir.
NİYET ETTİM KARDEŞ OLMAYA
Bizim her amelimizin kıymeti niyetimize gore anlam kazanmıyor muydu? Oyleyse once niyet edelim veya niyetlerimizi tazeleyelim. Sozgelimi şoyle diyebiliriz; “Niyet ettim Allah icin sevmeye, O’nun rızası icin kardeş olmaya.” Şimdi sıra amel etmeye geldi ama nasıl? Efendimiz’in (s.a.v) mubarek sozleri yetişiyor imdadımıza ve buyuruyor ki; “Muslumanlar birbirlerine karşı sevgi, şefkat ve merhamette tek bir vucut gibidir. Vucudun bir uzvu rahatsız olunca butun vucut rahatsız olur.” Tek vucut olup, bu kardeşlik ipine sıkı tutunun, duşmeyin diyerek kulağımızı ceken, aynı zamanda duşurmeyin demiyor mu? Farz edelim ki, “kardeşim” deyip bağrımıza bastığımız biri kardeşlik hukukuna riayet etmedi. “Sen bu ipi tutmayı hak etmiyorsun” deyip yuz cevirmek yerine hatasını bağışlasak, hayır duada bulunsak, gunaha duşmuşse tovbeye davet etsek ne kaybederiz? Hicbir şey. Aksine nefsimizin ustune bastığımız gibi kardeşlik zincirini de kuvvetlendiririz. Demek ki boburlenerek, suizan ederek, aldatarak, aşağılayarak, duşene bir tekme de ben vurayım diyerek, verilen sozden cayarak, kem gozle bakarak, ofkemize yenik duşerek, alay ederek… vs değil, sevgi ve merhametle yardımlaşarak, iyi niyetle, guzel sozle, sıkıntıda olanın sıkıntısını sahiplenerek tek vucut olabileceğiz.
Din kardeşliğinin neyi gerektirdiği hakkında Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde daha pek cok nasihat bulunmakta fakat mesele nasihat dinleyenlerden olabilmekte. Bir an hayal edin; Rasulullah (s.a.v) yanımıza gelip, “Mumin, kendisiyle rahat gecinilen ve hemen kaynaşılan kimsedir. Kimseyle kaynaşmayan ve kendisine de yanaşılmayan kimsede hayır yoktur” hadis-i şerifini tek tek hepimize soylemiş olsa irkilmez miyiz?
Ne caresiz ne de umitsiziz; etrafımıza iyi niyetle bir bakınabilsek sevilmeye, kardeş edinilmeye layık o kadar cok insan goreceğiz ki “Bizi birbirimize kardeş edene şukurler olsun” diyeceğiz.
__________________
Haydi, KARDEŞ olalım
Dini Bilgiler0 Mesaj
●21 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Haydi, KARDEŞ olalım