KUR'AN–I KERİM'DE CARŞAF GECİYOR

Efendim, tesettur emri ile alÂkalı olarak Nur sûre'si 31. Âyette gecen "başortusu" (hımar–humur) ve Ahzab sûresi 59. Âyette gecen "Dış giysi" (cilbab–celÂbîb) ifadeleri birlikte mutalaa edilince, kadın icin iki parcalı bir giysi şekli ortaya cıkıyor. Birincisi; sac, boyun ve goğusleri orten ve omuzlara doğru yakaların ustune serbest bırakılan "başortusu"dur. İkincisi ise: "Dış giysi" olup, bunun şekli de iki turlu tarif edilmiştir. Başortusunun ustunden, bedeni aşağıya kadar orten buyuk parca bir giysi veya başortusunun altında, boyundan aşağı topuklara kadar orten dış giysi… Peki, ulem bu konuda ne diyor ve hangisini tercih ediyor?
UlemÂnın bu konudaki beyanlarına gecmeden once, hazır yeri gelmişken bazı Musluman kardeşlerimizin sıkca sorduğu "Kur'an–ı Kerim'de carşaf geciyor mu?!" sorusuna acıklık getirelim.

Evet, Kur'an–ı Kerim'de carşaf geciyor!
Carşafın adresi ise, Ahzab sûresinin 59. Âyet–i kerimesidir. Şayet, "Bu Âyet–i kerime carşaftan değil, cilbabdan bahsetmektedir." derseniz, şoyle acıklayayım. Evet, Âyette "cilbab" kelimesi gecmekte ve "celÂbîb" diye zikrolunmaktadır. "CelÂbîb" kelimesi "cilbab"ın coğuludur. Cilbab ise, Turkce'de carşaf mÂnasına gelir. Bu arada, "Kur'an'da carşaf gecmiyor." diyenler, şayet birebir "carşaf" kelimesinin gecmesini kastediyorlarsa, o zaman doğru soyluyorlar, Kur'an'da "carşaf" kelimesi gecmez! Cunku "carşaf" Farsca bir kelimedir. Ama Turkcemizde de kullanılmaktadır. Oysa Kur'an–ı Kerim Arapca indirilmiştir. Yani bu mantığa gore, yanlış anlaşılmasın ama, Kur'an'da "namaz" kelimesi de gecmez, "oruc" kelimesi de… Ya nasıl gecer? "SalÂt ve savm" şeklinde gecer.

TEFSİR ÂLİMLERİ CARŞAF İCİN NE DİYOR?

Bazı tefsirler ise "cilbab" kelimesini "milhafe" diye tefsir ederler ki, "milhafe" lugatta car ve carşaf mÂnasına gelir. Şimdi ulemÂnın bu Âyetle alÂkalı yaptıkları tefsirleri zikrettiğimizde, tariflere en uygun kıyafetin carşaf olduğu gorulecektir.
Ulem Âyet–i kerimede "cilbab" diye gecen, bu tesetturun nasıl olacağı hususunda birkac goruşe ayrılmışlardır. İnşallah şimdi bizler kenara cekilip onların goruşlerine yer verelim.

Son devrin Âlimlerinden Elmalılı, bu Âyeti tefsir ederken "cilbab"ı şoyle tarif etmiştir:
"Baştan aşağı orten carşaf, ferace, cÂr gibi dış elbisenin adıdır."
"Tepeden tırnağa orten giysidir."
"Carşaf ve pecedir."

Âyet–i kerimede gecen "İDNÂ" kelimesi: Yaklaştırmak demek ise de, Âyette "AlÂ" harf–i cerri ile kullanılması, kapsamak sûretiyle sarkıtmak mÂnasını da ifade ettiğinden, uzerinden sıkıca ortmek demek olur. "Cilbab ortmek" tabirinde de iki şekil vardır. Bunlardan birincisi; cilbablarından birisiyle butun bedenini ortmek; diğeri ise, cilbabın bir tarafıyla başından yuzunu ortmek demek olur.

Elmalılı, Âyet–i kerimede gecen "cilbab idnÂsını", bu şekilde tarif ettikten sonra şoyle devam ediyor: "Bu beyanda da iki sûret vardır. Birisi kaşlarına kadar başını orttukten sonra bukup, yuzunu de ortmek ve yalnız tek bir gozunu acık bırakmak." Elmalılı bunu soyledikten sonra, "Bizler yetiştiğimiz zaman memleketimizde validelerimizin tesettur tarzı bu idi." der. İkincisi de alnının uzerinden sıkıca sardıktan sonra, burnunun uzerinden dolayıp gozlerin ikisi de acık kalsa bile, yuzun buyuk bir kısmını ve goğsu tamamen ortmuş bulunmaktır. Bu acıklamadan sonra da, "Hicri 1310'da İstanbul'a geldiğim zaman İstanbul hanımlarının bir pece ilave edilmek ve elde acık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettur tarzları bu idi." demektedir.(1)
Evet, Elmalılı merhum "cilbab"ı boyle tarif ediyor.
Yine bu konuda Konyalı Mehmet Vehbi Efendi "Hulasatu'l–Beyan" isimli tefsirinde: "Kadınların ziynetlerini ortmeleri icin carşafa burunmelerinin lazım ve vacip olduğunu zikretmektedir."(2)
Omer Nasuhi Bilmen Efendi de kendi tefsirinde "Cilbab"ı carşaf olarak tefsir etmişlerdir.
__________________