

İnsanın ruhundaki bu sevme ve sevilme eğilimi, bazı kişilerde diğerlerine gore cok daha gucludur. İnsanların bir kısmı, varlıklardaki sevilmeye layık ozellikleri detaylı olarak teşhis edebilirler ve bu ozellikler onların ruhuna derin bir zevk verir. Sevgi, şefkat ve coşku meydana getiren yonleri goremeyen ya da bunlara kayıtsız kalan kişiler ise daha donuk ve katı bir ruh hali icindedirler. Diğer bir deyişle, insandaki sevgi duyarlılığı, insanın ruh hali ve yaşadığı ahlak ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla sevgiyi algılama ve yaşama şekli, insanın samimi olarak iman etmesine ve imanın getirdiği birer nimet olan gercek anlamda iyi, şefkatli ve merhametli, akılcı ve guvenilir oluşuna bağlıdır.
Gercek sevgiyi yaşayabilmek, dunya uzerinde insana verilmiş en buyuk ve en guzel nimetlerden biridir. Ve bu nimet, Allah'ın samimi ve derin olarak iman eden kullarına bir lutfudur.
Allah'ın Rızası icin Sevenler ve Kendi Nefisleri icin Sevenler
Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda gercek sevgiyi bulanlardan cok, bulduğunu zannedip yanıldığını anlayanların yakınmalarına ve pişmanlıklarına rastlanır. Bu yanılma ve pişmanlıkların sebebi, insanların bircoğunun farkında olmadıkları bir gercektir. Sevilecek varlıkları yaratan Allah'tır ve insana bu varlıkları sevme yeteneğini veren de yine ancak Rabbimiz'dir. Dolayısıyla sevgi gibi buyuk ve eşsiz bir nimete layık olmak icin sevginin esas sahibi olan Allah'a samimi olarak iman etmek, O'nu herşeyden cok sevmek, O'na gonulden bağlanmak ve O'nu razı edecek şekilde davranmak gerekir.
Hayatları boyunca Allah'ın rızasını arayanları, iman etmeyenlerden ayıran ozellik, onların Allah'ı herşeyden cok sevmeleri ve Rabbimiz'e duydukları derin sevgi ve icli korkularından dolayı guzel ahlakı yaşıyor, iyi davranışlarda bulunuyor olmalarıdır. Muminler severken de, sevdikleri tum varlıkları Allah'ın yarattığını, onlara sevilecek ozellikleri verenin Allah olduğunu, Allah dilediği icin sevgiyi hissettiklerini bilerek ve yine sevgilerini asıl olarak Rabbimiz'e yonelttiklerini unutmadan severler. İman etmeyenler ise nefislerinin kotu telkinlerine aldanırlar ve sevginin esas sahibi olan Allah'ı bırakıp, O'nun yarattığı varlıkları kendilerince O'ndan bağımsızlaştırarak sevme yanılgısına duşerler.
Samimi olarak iman edenlerin sevgileri her zaman Kuran'daki sevgi kavramına uygundur. Muminler bu konuda son derece titiz davranırlar. Bu titizlik, onları kendi nefisleri icin sevgi arayışında olanlardan ayırt eden temel farklardandır.
Allah'tan Başkasını O'nu Sever Gibi Sevenlerin İcine Duştukleri Yanılgı
Allah'a samimi olarak iman eden bir insan, vicdanına uygun olarak sever. Vicdanlarının gosterdiği sevgi şeklini reddeden inkarcıların yol gostericileri ise nefisleridir. Dolayısıyla iman edenlerle inkar edenlerin sevgi konusundaki olculeri de farklılık gosterir.
Allah bu insanların, O'nun rızasını gozeterek sevenlerden farkını Kuran'da şoyle bildirir:
"(İbrahim) Dedi ki: "Siz gercekten, Allah'ı bırakıp dunya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz…" (Ankebut Suresi, 25)
Ayette haber verilen putlar, herşeyi yaratanın Yuce Allah olduğunu unutarak veya goz ardı ederek sevilen herşey olabilir. Guzel bir insan, luks bir ev, iş yerinde edinilen başarı, zekadan ileri gelen yetenekler… Oysa iman eden kişilerde seven taraf, sevdiği guzelliğin aslında Allah'a ait olduğunu bilir ve bunu asla aklından cıkarmaz. İnsan guzelliğindeki fiziksel mukemmellik, ruhun hoşuna giden sozler, gozlerdeki anlam dolu ifade, dinlemekten zevk alınan muzik, lezzetli bir yemek ya da parıltılı bir mucevherin goruntusundeki goz alıcılık, tum bunlar Allah'ın insan ruhuna verdiği algılama yeteneğiyle değer bulmaktadır. Allah sevgisini kalplerine yerleştirememiş olanların ruhları ise tum bu saydığımız nimetlerden iman edenlerin alabildiği zevki almaktan yoksun bırakılmıştır. Bu kişiler icin coğunlukla, nefislerindeki ilk heyecan gectikten sonra, guzel bir insan artık sıradan bir insan, bir iltifat yalnızca bir soz, gozdeki derin ifade sadece bir bakış, bir muzik notası yalnızca bir ses, lezzetli bir yemek yalnızca pişmiş bir et ve sebze karışımı, goz alıcı bir mucevher ise yalnızca bir cam parcasından ibaret hale gelir.
Bahsettiğimiz bu "zevklerin tukenişi", ruhlarını Allah'ın istediği gibi eğitmeyenlerde sıkca gorulen bir durumdur. İş yerlerinde, gazete haberlerinde ya da dost cevrelerinde her turlu guzellikten bıkmış ve artık hicbir şeyden zevk almayan ceşitli insanlar bulunur. Bu kişiler, Allah'ın yarattığı sonsuz ceşitlilikteki guzelliklere karşı duyarsız hale gelmiş, hatta bunlara karşı nefret duymaya dahi başlamışlardır. Guzellikleri sevememelerinin sebebi, Allah'ı da gereği gibi tanımıyor ve sevmiyor oluşlarıdır. Allah sevgisini unutmuş bir insanın, Allah'ın yarattıklarını sevmesine de imkan yoktur. Bu kişilerin ortak ozelliği, Allah'tan saygıyla korkmaya ve O'nu yucelterek sevmeye karşı direnmeleri ve kendilerini buyuk gorme hastalığına kapılmış olmalarıdır. Allah bu kişilerin durumunu bir ayette şoyle haber verir:
"İnkar edenler ateşe sunulacakları gun, (onlara şoyle denir

Allah'a icli bir sevgiyle ve saygı dolu bir korkuyla bağlı olan insanlar ise gercek sevgiyi bilen ve yaşayanlardır Allah'ın her yerde apacık gorulen buyukluğunu ve tek Yaratıcımız olduğunu gereği gibi takdir edebilen Muslumanlar, hicbir gucu, insanı ve varlığı O'na ortak etmezler. Yaratılıştaki mukemmelliğin sahibi yalnızca Allah'tır ve herşey O'na muhtactır. Bu olağanustu ve harikalarla dolu yaratılışı gordukleri halde Allah'a kul olmaktan kacınan insanlar ise, guzellik ve guc sahibi gibi gorunen her varlığı Allah'a ortak koşabilirler. Guzelliğin, gucun, yeteneğin ya da zenginliğin gercek sahibinin kendilerini de yaratan Allah olduğunu gormezden gelirler. Hic şuphesiz bu cok buyuk bir hatadır. Bu hataya duşen insanlar, tavırlarını değiştirmezlerse, yaptıkları yanlışın karşılığını hem dunyada hem de ahirette almaktan korkmalıdırlar. Kuran'da samimi olarak iman edenlerle etmeyenlerin sevgi anlayışındaki fark bir ayette şu şekilde bildirilir:
"İnsanlar icinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha gucludur. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak butun kuvvetin tumuyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gercekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi." (Bakara Suresi, 165)
Her an her yerde karşılarına cıkan bu gerceği unutmaya calışanlar icin -ayette bildirildiği gibi- dunyada da bir sıkıntı ve ceza vardır:
"Şuphesiz zulmedenlere bundan once de bir azap vardır; ancak onların coğu bilmiyorlar." (Tur Suresi, 47)
Bu insanların, Allah'ın verdiği en buyuk nimetlerden biri olan samimiyetle sevmek ve sevilmekten yoksun oluşları da ayette bahsedilen azap şekillerinden biri olabilir. (En doğrusunu Allah bilir) Kendisinden başka hic kimseyi ve hicbir şeyi samimi olarak sevemeyen bir insan icin artık dunyada herşey son derece anlamsızdır. Ruhları aslında sevgiye acık yaratılan, fakat bu yaratılışı, Allah'a isyan ve şirkle bozan bu kişiler de sevgiyi ararlar. Fakat karşılarındaki kişi de, iman ahlakını yaşamadığı ve kendileri gibi bencil ve egoist olduğundan aradıklarını bulamazlar. Gercek sevgiyi bulabilmeleri icin Allah'ın kendilerinden istediği gibi yaşamaları ve O'nun beğeneceği ahlaktan odun vermemeleri gerekir. Oysa nefislerinin isteklerini tatmin etmeyi hedef edinenlerin, samimi sevginin oluşabileceği ortamın şartlarını yerine getirmelerine imkan yoktur.
İman Etmeyenler Samimi Sevgiyi Neden Yaşayamazlar?
Daha once de belirtildiği gibi, gercek sevginin kaynağı, Allah'a saygı dolu bir korku ve icli bir sevgi duymaktır. Cunku ancak Allah'tan korkan ve bundan dolayı O'nun istemediği ahlaktan titizlikle kacınan bir insan sevilmeye layık olabilir. Allah'tan gereği gibi korkan bir insan, nefsinin oyunlarına ve kotuluklerine karşı her zaman dikkatli olur. Cunku Kuran'da Hz. Yusuf'un soylediğinin bildirildiği ayetteki gibi insanın nefsi durmak bilmeksizin kendisini kotuluğe cağırmaktadır:
"(Yine de) Ben nefsimi temize cıkaramam. Cunku gercekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gucuyle kotuluğu emredendir…" (Yusuf Suresi, 53)
Buna karşılık, Allah korkusu olmayan ya da Allah'tan gereği gibi korkmayan, Allah'ın olumden sonra dunyadaki davranışlarının hesabını soracağını gormezden gelen ve nefsi her ne isterse ona boyun eğen kişi ise, kotulukte sınır tanımaz. Nefsin sınırsız kotuluk telkin ettiği, onu arındıran muminlerin felah bulduğu, onun telkin ettiği kotulukleri savunanların ise helak olacağı Kuran'da şoyle bildirilir:
"Sonra ona fucurunu (sınır tanımaz gunah ve kotuluğunu) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gercekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla gunahla bozulmalarla) ortup-saran da elbette yıkıma uğramıştır." (Şems Suresi, 8-9-10)
Durmaksızın kotuluğu emreden nefsine sınır koymayan bir insana guvenmek mumkun değildir. Boyle bir insanın, vereceği soze sadık kalması beklenemez, zira bu kişinin sozunden donmemesi icin hicbir neden yoktur. Sevginin gercekliği, zor gunlerde, fakirlikte ve hastalık zamanlarında ortaya cıkar. Nefsani davranan bir kişinin ise sevdiğini soylediği insana vefa gostereceğinden asla emin olunamaz. Cunku kendi nefsini seven bir insan, fedakarlıkta bulunma konusunda tahammulsuzdur. Boyle bir insan, karşısındaki insanın doğal acizliklerini gormezden gelemez, en basit hatalarını dahi coğu zaman tolere edemez. Hatta hata bile sayılamayacak olaylar yuzunden hic yoktan kavga cıkarabilir. Onemli olan kendi keyfidir ve keyifsiz olduğunda sevdiğini iddia ettiği insanların dahi mutlu olmalarını istemez.
Tum bunlara karşılık, diğer insanların guzel ozelliklerini takdir edebilmeyi ve bunlara daha guzeliyle karşılık verebilmeyi ancak Allah'tan korkan bir insan başarabilir. Samimi bir Muslumanın hayatındaki her davranışın amacı, Allah'ı razı etmektir ve guzel davranışların karşılığını karşısındaki insandan değil yalnızca Allah'tan bekler. Allah'ın Kuran'da tarif ettiği ahlakın ozu, fedakarlığa, zorlukta vefa gostermeye, her zaman durust olmaya dayanır. Samimi bir Musluman, karşısındaki insanın dunyadaki imtihanı gereği pek cok acizlikle yaratıldığını bilir ve sevdiklerini bu yonlerine şefkat duyarak sever. İnsanın guzel ahlaklı olma konusunda nefsine ve şeytana karşı mucadele verdiğini bilir ve vazgecilen anlık hataları gonul rahatlığıyla affedebilir. Sevdiklerinin keyfi ve huzuru, kendisininkilerden onde gelir ve zaten ancak boyle mutlu ve huzurlu olabilir. Hırs yapmadan paylaşabilmeyi, herşeye rağmen affedebilmeyi ve yalnızca nefis istediği sure boyunca değil her koşulda sevmeyi başarmanın yolu, bunları yalnızca Allah icin yapmaktır. Bahsettiğimiz bu ozellikler olmadan gercek sevgiyi yaşamak imkansızdır ve bundan dolayı da gercek sevgiyi ancak tum bunları Allah icin yapanlar yani gonulden iman edenler yaşayabilir.
Gercek ve Kalıcı Sevgiyi Elde Edebilmek
Kitaplarda, gazetelerde, televizyon programlarında, şiirlerde, şarkılarda ve dost sohbetlerinde sevgiden bu kadar cok bahsedilirken, bircok kişi gercek ve kalıcı sevginin bir turlu elde edilememesinin nedenini hic duşunmez. Bu kişiler zaman zaman duşunseler dahi, Kuran ahlakını tam olarak bilmedikleri ya da yaşamadıkları icin, gercek sevgiyi nasıl elde edeceklerini veya yaşayacaklarını bulamazlar. Hayatını Allah icin yaşayanlarla nefisleri icin yaşayanların sevgi olculeri karşılaştırıldığında, ikinci grubun neden sevgiden yoksun kaldığı da daha net gorulecektir.
Bu insanlar herşeyden once sevecekleri kişi seciminde ahlak guzelliği yerine fiziksel guzelliğe oncelik verirler. Oysa bir insanı fiziksel ozelliklerine gore sevmek demek, onu ancak birkac sene sevmek ve yaşlanmaya başladığında artık sevmekten vazgecmek demektir. Muslumanlar ise kimi seveceklerine karar verirken, bu kişinin Allah'a olan sevgisinin delillerini gormek isterler. Allah'ı seven bir insanın doğal olarak ahlakı da guzel olacaktır. Ayrıca şu da bir gercektir ki; ahlakı guzel olmayan bir insan fiziksel olarak ne kadar mukemmel olursa olsun, o insana karşı kalpte gercek bir sevgi ve muhabbet oluşması mumkun değildir. Allah, sevgiye duyarlılığının takva sahibi olmakla yani Allah rızasını gozetmekte titiz davranmakla bağlantılı olduğunu Hz. Yahya peygamberin ahlakını ovduğu şu ayetle bildirir:
"Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, cok takva sahibi biriydi." (Meryem Suresi, 13)
Biraz once bahsettiğimiz bu farktan dolayı, ahlak guzelliği surdukce iman edenlerin birbirlerine duydukları sevgi de artarak devam eder. Ote yandan en derin sevgi olarak niteledikleri duyguların bile cok kısa surduğu, iman etmeyenlerin sık sık dile getirdiği bir durumdur. Dunyevi şartlara ve nefse bağlı bir sevgi kısa surede bitmeye mahkumdur, cunku nefis eninde sonunda en etkileyici guzelliklerden bile bıkacak şekilde yaratılmıştır. Allah korkusuna ve sevgisine bağlı bir sevgi anlayışı yerine, nefsani sevgiyi tercih edenlerin birbirlerini gercek anlamda sevmediklerini anlamaları icin aslında uzun bir sure gecmesi de gerekmez. Bu insanlar birbirlerinin acizliklerini gordukleri anda, karşılarındaki kişinin aslında zihinlerinde buyutup hayran oldukları insan olmadığının farkına varırlar. Bu tur bir sevgi, daha en başından curuk temellere oturtulmuş ve biteceği baştan belli bir anlaşma gibidir. Guzellik bir kaza ya da yaşlanma sonucu kaybedildiğinde, ya da maddi bir krizle zenginliğin sağladığı rahatlık ve guven sona erdiğinde, kişilerin birbirlerine olan "sevgi" isimli anlaşmaları da bitmiştir. Bu ahlaktaki insanların aslında birbirlerinin bencil ve hırslı ahlakını sevebilmeleri imkansızdır. Dolayısıyla asıl sevdikleri ancak birbirlerine sağladıkları cıkarlar olabilir. Bu yuzden hayat boyu bağlanıp sevecekleri insanı ararken once guzel ahlak, sadakat, guvenilirlik değil; maddiyat, eğitim durumu ve fiziksel ustunluk ararlar. Bir sure sonra da artık birbirlerinin bencil davranışlarına ve kotu ahlaklarına dayanamayan insanlar, birbirlerinin neredeyse en buyuk duşmanı haline gelirler.
İnsan, gercek sevgiyi Allah'ı sevmeyen ve Kuran'da anlatılan guzel ahlaka uymayan insanlardan bekledikce, her arayışta aynı sonla karşılık gorecektir. Sevilmeyi sevginin gercek sahibi olan Allah'tan istemek yerine, aracıları ilahlaştırıp (Allah'ı tenzih ederiz) onlardan bekleyen kişiler, tum hayatları boyunca gercek sevgi yerine onun taklidiyle karşılaşıp husrana uğrarlar. Cunku nefsi icin seven bir insan, gercek sevginin değil kıskanc ve bencil tutkularının peşinden gitmektedir. Nefsin bu ozelliği, Kuran’da şoyle haber verilmiştir:
"…Nefisler ise 'kıskanclığa ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır..." (Nisa Suresi, 128)
Gercek ve kalıcı sevgiyi elde edebilmek, oncelikle sevgiyi kalplere ilham eden Yuce Rabbimiz'in hoşnutluğunu elde etmeye calışmakla mumkun olabilir. Allah'ı herşeyden cok seven ve O'nun istediği guzel karakteri her yerde odun vermeden surduren insanlar, birbirlerini de icli bir sevgi ve saygıyla severler. Dunya hayatında Allah sevgisini nefsani sevgiye ustun tutan samimi muminler de ahirette, Allah'ın izniyle, sonsuza kadar sevdikleriyle birlikte yaşayacakları cennet bahcelerinde olmayı umarlar:
(O gun) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken gorursun; o (yaptıkları) da ustlerine cokuvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet bahcelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte buyuk fazl (nimet ve ustunluk) budur. (Şura Suresi, 22)
__________________