İnsan, ne buyuktur ne kucuk... Yalnızca insandır; yaratılmış ve Yaratanına muhtac bir insan. Butun guzelliği de muhtac oluşundadır, tıpkı bebekler gibi. Oyleyken, olmayan bir buyukluğun peşine neden duşer ve kendini bu yanılgıya, bir hastalık haline hapseder?

İnsan hic kendi kendisini tutsak eder mi? Ovunen ve dolayısıyla cevresindeki insanlar tarafından ovulmeyi bekleyen kişi, kendi kendisini ihbar ediyor demektir. Bu zavallı insan, engin ruh dunyasını bir hapishane hucresi haline getirmiş ve kendisini bu hucrede zincirlemiştir. Nasıl ozgur olabilir ki bu tutsak? Ruhunu zincirleyen de kendisi, bu zinciri acabilecek anahtarı elinde bulunduran da kendisi...

Kendisine ve yaptıklarının kalitesine, guzelliğine guvenemeyen insanın ozelliğidir ovunme. Kendisinden bahsettikce, cevresinde bulunanlara yaptığı yardımlarından, hizmetlerinden anlattıkca, kendisini dinleyenlerin kesinlikle kalıcı olmayan anlık ilgi ve takdirleri, ona sahte bir guven duygusu vermektedir. İlginin devam etmediğini hissedince tekrar ovunme yoluna gitmekte ve boylece bir turlu kısır dongusunden cıkamamaktadır. Cunku kendisini sıklıkla oven insana guvenen olmaz. Belki henuz hayat tecrubesi olmayan bazı kişiler bu insanı ciddiye alıyor gibi gorunseler de, zamanla bu ilginin omru genelde fazla surmez.

RuzgÂrla karın doyurmak

İmam-ı Buharî Hazretleri’nin şu sozu ne kadar yerindedir: “Kendini ovmek, ruzgÂrla karın doyurmaya benzer.” Ovunme budalası, ancak ruh hapishanesinin diğer hucrelerinde kendisi gibi olan insanlarla karşılıklı ovunerek tatmin olabilir ama karşısındakinin ovunmesi rekabet duygusunu pekiştireceğinden, bu mutluluğu da gecici olacaktır. Yani ovunen insan, başkalarının ovunmesinden de rahatsız olur. Onun hedefi kendisinin dinlenilmesi, kendisine inanılması ve kendisinden bahsedilmesidir.

Oysa ovunmekten hoşlanan insan bilmez mi ki ovundukce ondan iyi bir kişi olarak bahsedilmeyecektir. Kendisini cok seven ve bunu belli eden kişi, cevresi tarafından fazla sevilmez. Cunku “insanda kendini yuksek gorme, hırs ve şehvet, soz soylerken soğan gibi kokar” (Hz. MevlÂnÂ) ve ziyadesiyle rahatsız eden bu kokudan insanlar kacar. Aksine herkesin sizden iyi bir şekilde soz etmesini mi istiyorsunuz? Oyleyse kendinizi ovmeyin uyarısı unutulmamalıdır.

Kendini beğenmiş mağrur insanın en buyuk ozelliği, daima onde olma isteğidir. On saflar onun mekÂnıdır. Mağrur insan, vitrinde olmayı seven insandır. Gercekte vitrinde sergileniyor olmak, icine duştuğu derekesini ortaya koymaktadır. Bu durumuna rağmen o, kendisine bakılıyor olmayı hic bakılmamaya yeğlemektedir.

Kendisini ayakta tutacak guclu payandalara sahip olamayan ama her zaman herkesten yukseklerde olmak isteyen insan, kendisini ovunulecek şeyler yapmak zorunda hisseder. Başkalarının beğeneceği sozleri, davranışları, iyilikleri olmalıdır ki onların takdirleriyle gururu okşansın. Basiret sahibi olmayan birisi, nereden bilebilir ki o kişinin gozuken gayretleri, riyasının bir sonucudur...

“Her kim duyulsun diye dunyada bir iş yapar da riyakÂrlık ederse, kıyamet gununde Allah da onun kusurunu duyurur.” (Edebu’l-Mufred, 555-556)

Kotu icyuzu ortme cabası

“Kendini olduğundan fazla gostermek, coğu kez gururdan değil budalalıktandır. Bu kendini beğenme illetinin esası, kendinden pek fazla hoşlanmak, kendi kendine hayÂsızca aşık olmaktır. (...) Gurur insanın duşuncesidir; soze dokulen onun pek kucuk bir parcasıdır. Bu adamlar oyle sanıyorlar ki insanın kendi uzerinde durması, kendinden hoşlanması, hep kendisiyle uğraşması, kendine fazla duşkun olması demektir. Oysa ki aşırı benciller, kendilerini pek ustunkoru bilenler, kendilerinden once işlerine bakanlardır. Onlara gore kendi kendisiyle başbaşa kalmak, sırtustu yatıp vakit oldurmektir; ruhunu zenginleştirmeye, kendini adam etmeye calışmak, boş hayaller kurmaktır. Sanki kendimiz bizden ayrı, bize yabancı birisiymiş gibi... Kendinden aşağıya bakıp da kendi kafasına hayran olan adam, kendinden yukarıya, gecmiş yuzyıllara gozlerini kaldırsın; o zaman yuzlerce devin ayakları altında kalacak ve burnu kırılacaktır.” (Montaigne, Denemeler)

Eleştiri, kendini beğenmiş insanın en etkili silahıdır. Kendi varlığına guveni olmayan, sağlam dayanaklardan yoksun kişiler surekli eleştirmektedirler. Kendisinin emri ve kontrolu dışında yapılanları beğenmeme, kucumseme, mağrur insanın en belirgin karakteridir.

Onun butun dunyası kendisidir. Hayat, onun kendi tecrubelerinden, bildiklerinden ibarettir. Bu cercevenin dışında kalan tecrubeler, duygular, bilgiler, gururundan, hasedinden, kucuk hesaplar peşinde koşmasından dolayı bir turlu ulaşamadığı varoluşun derinliklerini, guzelliklerini kendisine hatırlattığından rahatsız edici olmaktadır. Yaşadığı ruhî bunalımlar sonucu, kendisi dışındakileri ya yok saymakta ya da kucumsemektedir ama başkalarının kendisini kucumsemesine ise hic dayanamamaktadır. Oysa o kişi diğer insanları aşağı gormeseydi, başkalarının yuksekten bakmalarından yakınmazdı.

Ciddi tehlike, ciddi uyarılar

Hadis-i şerifteki şu uyarı kendisini beğenmiş insan icin dikkat cekici olmalıdır: “Kişi kendisini halktan buyuk gorup uzak tuta tuta cebbarlar arasına kaydedilir de, onların başına gelen musibete ducar olur.” (Tirmizî, Birr 61)

“Ovunerek yaşayanlar, dovunerek olurler.” der Ali Suad. İnsan kendisini başkalarından ustun gorerek, onları duşuncelerinden, davranışlarından dolayı kucumseyerek yukseleceğini mi sanır? Oysa nefsinden gelen guduyle gercekleştirdiği bu tavrından tevbe etmezse, gunun birinde kendisi de eleştirdiği duruma duşebilir ve gururu dolayısıyla soylediği buyuk sozlerinin cezasını ağır bir şekilde ceker.

İbn Omer r.a.’dan gelen rivayetle Rasulullah s.a.v. buyurmuşlardır ki: “Allah, Kıyamet gunu, buyuklenerek elbisesini suruyenin yuzune bakmayacaktır.” (Buharî, Muslim, Tirmizî, Ebu Davud, Libas bolumleri)

“Bir adam, nefsinin hoşuna giden bir takım elbise icinde, sacları da yapılmış olarak giderken yurume sırasında kibre duşmuştu ki, birden yere battı. Kıyamet kopuncaya kadar orada zorlukla batmaya devam edecek.” (Buharî, Libas 5; Muslim, Libas 49)

Bu hale duşmemek icin Halife Hz. Omer r.a. gunun birinde kırbasını sırtına yuklemiş, Medine’nin kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Oğlu Abdullah kendisine yetişip sordu: “Baba sen ne yapıyorsun! Koskoca halife, sırtında kırba taşır mı?” Hz. Omer; “Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beğenir gibi oldum. Sırf onu kucultmek icin bu yola başvurdum.” demişti.

“Kucuk olanı hor gorme; dağlar, cakıllardan yapılmıştır.” (Fethi Yeken) Kucukluğun veya buyukluğun olcusunu nefsimize gore belirlemeye calışırsak buyuk bir hataya duşmuş olmaz mıyız? Maddi anlamda kucuk diyebileceğimiz nice varlıklar, gercek buyukluğun simgeleri olabilirler veya buyuk dediğimiz nice insanlar, Allah katında cuce olabilirler.

Hic kimseye gururla bakamayız. Herkesin yeryuzunde kendisine gore bir değeri vardır. Kendini beğenmişlik bataklığına duşup cırpındıkca batmakta olan kişi, nicin kendisini diğer insanlarla karşılaştırır? Andre Gide’ye gore bu sorunun cevabı, kendini beğenen insanlardaki hayal eksikliğidir; bu insanların ufuklarının olmamasıdır. Dar goruşlu olmalarından ve kendilerini yapmacık bile olsa takdir edenlere karşı yuksek duzeyde minnet duymalarından dolayı, kendilerini beğenenler, başkalarının tuzaklarına da kolay duşerler.

Gercek ovgu yalnız O’nun katındandır

Kendini beğenme ve cevresinden ovulme talebi olan insanlar, genelde bir şeyleri başarabilmiş ancak başardıklarını hazmedememiş ve şukurden yoksun insanlardır. Bu kişiler az bir motivasyonla değişik amaclarda kullanılmaya uygundurlar. Yaptıkları işlere yuksek değer bicerler ve kısa surede karşılığını almak isterler.

Bayezid Bistamî’ye gore kişi, insanlar arasında kendisinden daha kotu kimse bulunduğuna inandıkca gururlu demektir. Kendimizi beğenmişlikten bu duzeyde kurtulamadıkca Allah katında gercek mumin olmamız ve cennete adım atmamız mumkun değildir. Hadis-i şerifte; “Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” (Muslim, İman 147; Ebu Davud, Edeb 29; Tirmizî, Birr 61) buyrulmaktadır. Bunun sebebi, Allah’a ait bir kul olmamıza ve O’nun sonsuz kudreti karşısında aczimize rağmen, kibir ile kendimize bir rol bicmemiz ve şeytanın ortağı olarak şirke duşmemizdir.

Ali Havas Hazretleri’nin ifade ettiği uzere, kibir, gurur ve ovunme gibi duygular insanın icinde cuvaldız gibi saplıdırlar. İnsanın kibirlenmesi, kendinde gorduğu faziletlerden ileri gelir. Son cumlenin ısrarla vurgulanması gerekiyor. İbadetleriyle, iyilikleriyle, guvenilir bir insan olarak tanınmasıyla bir takım faziletlere ulaşmış insanların bu tehlikeye duşme ihtimalleri yuksektir.

“Kendini olgun sanan zavallı bu zannı yuzunden, CelÂl sahibi Allah’a doğru yukselemez.

Ey kendini olgun goren kişi, senin ruhunda kendini olgun sanmaktan daha kotu bir illet olamaz.

Senden bu kendini beğenme, kendini olgun gorme hastalığı gidinceye kadar gonlunden, gozunden cok kanlar akar.

Bu hastalık, İblis hastalığıdır. İblis, benliğine kapılmıştı da, ‘Ben Âdem’den daha hayırlıyım’ demişti. Aslında bu hastalık, her mahlukun, her insanın nefsinde vardır.” (Mesnevi-i Şerif, 3213-3216. beyitler)

Ahmed er-RifÂî’ye gore, kendisinden daha fazla ilmi olan bir kimseyi gorup de ondan kibir ve gururundan dolayı istifadeye calışmayan kimse, en buyuk cahildir. Bir başka ifadeyle, ovunen insan, alim olduğunu duşunup kendi varlığıyla gurur duyarken ve herkesi kendisine muhtac gorurken, bu tavırlarıyla belki de cehaletin en beterini yaşamaktadır.

Bediuzzaman Hazretleri bu cehaletin sebebinin insanda hakim olan umitsizliğe bağlı olduğunu belirtir: “Ye’se duşen adam azaptan kurtulmak icin istinad edecek bir noktayı aramaya başlar. Bakar ki bir miktar hasenat ve kemalÂtı var, hemen o kemalÂta bel bağlar. Guvenerek der ki, ‘bu kemalÂt beni kurtarır, yeter’ diye bir derece rahat eder. Halbuki a’male (amellere) guvenmek ucubdur (kendini beğenmişliktir). İnsanı dalalete atar. Cunku insanın yaptığı kemalÂt ve iyiliklerde hakkı yoktur; mulku değildir, onlara guvenemez.” (Mesnevi-yi Nûriye)

Zehirin tadına aldanmak

MevlÂna Hazretleri de paralel bir yaklaşımla, insana gelen hikmetlere, hissedilen manevi zevklere guvenerek kendini bir şey sanmanın buyuk bir gaflet olacağını soyler:

“Kardeşim, gonlunde buldukların, sana akıp gelen hikmet, guzel duygular, manevi zevkler senin değildir. Abdalın yani bir velînin himmetidir. Bu duygu sana eğreti olarak verilmiştir.

... Yuzlerce yazıklar olsun, yuzlerce eyvahlar olsun; kendisine akseden bu eğreti hali, bu eğreti hikmeti kendinden bilmiş ve Hak kapısından uzaklaşmış kişiye, ummetlere…” (Mesnevi-i Şerif, 3255, 3258. beyitler)

Kendisinin cevresindekiler tarafından beğenilmesini bekleyen insanın, bir kişiye iyiliğinin soylenip ovulmesinin kusurlarının soylenmesinden daha beter olduğunu bilmesi gerekir. Cunku ovulme ile insanın firavunlaşacak kadar kendisini guclu hissetmesi mumkundur:

“Otekinin berikinin ovuşune ben kulak verir miyim? Onlar benden bir şey umdukları icin beni ovuyorlar, deme!

Seni oven, goklere cıkaran kişi, halk arasında kusurlarını soylerse, seni kınarsa, o kınayışın ateşinden gonlun gunlerce yanar.

Gerci o, sende umduğunu elde edemediği icin aleyhinde bulunur. Sen bunu bildiğin halde tesiri altında kalırsın.

Aynı hal ovgu icin de boyledir. Tecrube edersen bilirsin ki ovgunun tesiri gunlerce devam eder; icindeki kibir ve aldatmayı besler.

Fakat ovme tatlı olduğu icin tesiri derhal gorunmez. Halbuki kotuleme, kınama, acı olduğundan tesiri gorulur.

Kınama, kaynatılmış, hap haline getirilmiş bir ilaca benzer. İcer yahut yutarsan uzun bir zaman icini karıştırır, elem verir.

Nefis cok ovulme yuzunden firavunlaştı. Sen, alcakgonullu ol; hor, hakir ol; ululuk taslama!” (Mesnevi-i Şerif, 1857-1867. beyitler)

Peki, nasıl kurtulabiliriz bu hastalıktan? İnsan ancak evliyadan bir mubarek zatı tanıdığı zaman, kendisindeki butun faziletlerin asıl sahibinin Allah Celle Celaluhu olduğunu anlar. Kendisinde bulunan her şeyin Allah tarafından emanet olarak verildiğini gorur. İlmiyle, ibadetlerini yerine getiriyor olmasıyla, hatta bazen ihlÂsına bile guvenerek veya bazı manevi zevkleri yaşamasından dolayı diğer insanlara gore ustun olduğu iddiasından vazgecer.

Boylece, bir zamanlar kucumsediği, culsuz diyerek goz ardı ettiği, gorduğu veya duyduğu bir gunahından dolayı hemen yargılayıp cehenneme gonderdiği kişinin, Allah nezdinde kendisinden cok daha değerli olabileceğini idrak etmeye başlar.
__________________