Hedefe kilitlenmiş adam, değerler adamı derler ya, işte oyle bir adam... İman etmiş, yola baş koymuş, budaktan gozunu sakınmamış bir adam, Osman b. Maz’un r.a.

Peygamber s.a.v. Efendimiz’in akrabası. İlk muslumanlardan. Habeşistan’a hicret eden ilk kafilede bulunanlardan. Bir ara Kureyş’in İslÂm’a girdiği haberini almışlardı da, muhacirlerin bir kısmı dayanamayıp ta Habeşistan’dan geri Mekke’ye donmuşlerdi. İşte Osman b. Maz’un r.a. onlardan.


Mekke’deki cileli yılları, Rasul-i Ekrem s.a.v.’le birlikte gecirmişti. İbadetine duşkun mu duşkun, Efendimiz s.a.v.’e sevgi ve itaatte engin mi engin bir hali vardı.

Hicret emri verilince hazırlığını yapıp, ev halkıyla birlikte hemen yola koyuldu ve nihayet Medine’ye varıp yerleşti.

Medine, artık muşrik baskısının bulunmadığı, gonullerince kulluklarını yapabildikleri guzel bir memleketti. Doyasıya Efendimiz s.a.v. ile beraber olabiliyor, birlikte namaz kılıyor, sohbetlerini dinliyorlardı. Anlatılması imkansız manevi bir atmosferi soluyorlardı.

Kulluğa yemin

Osman b. Maz’un, Hz. Ali, İbn Mesud ve Mikdad (Allah hepsinden razı olsun) gibi bazı Sahabiler, aralarında sohbet ediyorlardı. Kendilerini beğenmiyorlardı. Dunyaya aldandıkları kanaatini taşıyorlardı. Buna dur demenin zamanının geldiğini duşunuyorlardı. Geceleri ibadetle gecirmek, gunduzleri ise devamlı oruc tutmak... Bunun yanında, layıkınca kulluk yapmalarına engel olduğunu duşundukleri et yemekten uzak durmak, eşleriyle beraber olmamak ve iyi elbiseler giymemek...

Osman b. Maz’un ve arkadaşları, aldıkları bu kararı bir de yemin ederek iyice percinlemişlerdi. O gunden sonra da dediklerini hayata gecirmeye başlamışlardı. Hepsi zaten ibadetlerine duşkun oldukları halde artık gecelerinin tamamını ibadetle geciriyor, gunduzleri oruc tutuyorlardı. Hanımlarıyla ilgilenmiyor, et yemekten uzak duruyorlardı.

Gizli karar acığa cıkıyor

Bir gun Osman b. Maz’un r.a.’ın hanımı, Hz. Aişe r.a. validemize uğradı. Genellikle derli toplu giyinir, ellerine kına yakardı. Hz. Aişe validemiz onun her zamanki halini gormeyince sebebini oğrenmek istedi. O da kocasının dunyayı ve kadınları arzulamadığını soyleyerek ilgisizliğinden şikÂyet etti. Aişe r.a. validemiz bu durumu Efendimiz s.a.v.’e bildirdi. Bundan sonraki gelişmeleri Hz. Aişe r.a. validemiz şoyle anlatıyor:

Nebi s.a.v., Osman b. Maz’un’a haber saldı. O da cıktı geldi. Efendimiz s.a.v. ona dedi ki:

- Ey Osman! Benim sunnetimden (yolumdan) yuz mu cevirdin?

Osman:

- Hayır, vallahi ya Rasulallah! Benim tek isteğim senin yolundur.

Efendimiz s.a.v. buyurdu:

- Ben hem uyurum, hem namaz kılarım, hem oruc tutarım, hem de tutmam. Hanımlarımla da beraber olurum. Allah’a karşı takva sahibi ol ey Osman! Bilesin ki ailenin senin uzerinde hakkı var, misafirinin uzerinde hakkı var, vucudunun senin uzerinde hakkı var. Oruc tut, ama bazen tutma; namaz kıl, uykunu da al!

(Ebu DÂvud, SalÂt 317; Ayrıca bkz: Ahmed b. Hanbel, Musned, c. 6, s. 268, el-Mektebetu’ş-Şamile CD.)

Osman b. Maz’un ve arkadaşları aldıkları kararın yanlış olduğunu anladılar ve hemen vazgectiler. Ama bir şey daha vardı; yemin etmişlerdi.

Yemin ne olacak?

İşte Yuce Mevl tam bu sıralarda şu ayetleri inzal buyurdu:

“Ey iman edenler!

Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) olculeri aşmayın. Allah, olculeri aşanları sevmez.

Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helÂl, iyi ve temiz olarak yiyin; kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı takv sahibi olun (O’nun olculerini aşma konusunda icinizde derin bir endişe bulunsun).

Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisinden on fakiri yedirmek yahut onları giydirmek ya da bir kole azat etmektir. Bunları bulamayan uc gun oruc tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefareti budur.

Yeminlerinizi tutun. Allah, size ayetlerini işte boyle acıklıyor ki şukredesiniz.” Maide, 87–89.

Peygamber’in gozyaşları

Osman b. Maz’un r.a. ve arkadaşları ayetlerdeki hukumleri harfiyen yerine getirdiler. Rasul-i Ekrem s.a.v. ile birlikte Bedir savaşına katıldılar. Osman b. Maz’un r.a., bu savaş esnasında bir hastalığa yakalandı, bir turlu iyileşemedi. Hicretten otuz ay sonra Medine’de vefat etti.

Hz. Aişe r.a. validemizin anlattığına gore Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Osman b. Maz’un r.a. vefat edince yanına geldi ve onu optu. O esnada Efendimiz s.a.v.’in gozyaşları yanaklarından akıyordu. (Ebu Davud, CenÂiz 40; Tirmizî, CenÂiz 15). Osman b. Maz’un r.a.’ın cenazesine hitaben şoyle buyurdu:

“Dunyadan bir şeye burunmeden gittin!” (Muvatta, CenÂiz 16)

Cenaze namazını Efendimiz s.a.v. kıldırdı. Baki kabristanlığına defnedildi.

Allah ondan razı olsun ve muhabbetini gonlumuze yerleştirsin…

Yemin ve Kefareti

Yemin, sozu pekiştirmek veya karşı tarafı ikna etmek icin edilir. En guzel olanı, sozu yerli yerinde soyleyip yemine ihtiyac duymamaktır. Bu anlamda yemin dinimizde hoş gorulen bir şey değildir. Ama bir yerde de yemin edilmişse, bu sefer yemin hukumlerine uymak gerekir.

Ayette Yuce MevlÂmız, boş bulunarak veya kasıtsız olarak dil alışkanlığıyla yapılmış olan yeminlerden sorumlu tutmayacağını ifade buyurmuştur. Bu tur yemine kaynaklarımızda “lağv yemini” adı verilir.

Bilerek yapılan yeminler ise ya gercekleşmiş olan olaylarla ilgilidir veya gercekleşecek olan olaylarla ilgilidir.

Gercekleşmiş olan olaylarla ilgili yemin edilirse, bu yemin olayın ya gercekleştiği hale uygun bir yemindir veya gerceğe aykırı bir yemindir. Gerceğe uygunsa mesele yoktur. Gerceğe aykırı bir yemin yapılmışsa yalan yere yemin yapılmış demektir. Boyle bir yemin buyuk gunahlardandır ve alimlerimizin coğunluğuna gore bunun kefareti yoktur. Cunku boyle bir yemin sahibini gunaha ve ateşe sokmuştur. Bile bile yalan soylemiştir. Yalanın da kefareti soz konusu değildir.

Şafiî alimleri ise boyle bir yemine de keffaret gerektiğini ifade buyururlar. (Şirbinî, Muğni, c.4, s.325). Kaynaklarımızda boyle yemine, sahibini gunaha ve ateşe sokan yemin anlamında “gamûs yemini” denilmiştir.

Gelecekte gercekleşecek olaylarla ilgili yemin edilmesi halinde ise, kaynaklarımızda “munakid yemin” denilen yemin soz konusu olmaktadır. İşte bu tur yeminler yerine getirilmediğinde kefaret gerekir.

Gelecekte gercekleşecek olaylarla ilgili yeminlere uymanın hukmu konusunda şu ayırıma da dikkat etmek gerekir:

1. Yeminin konusu, yerine getirilmesi farz veya vacip olan bir yukumluluk ile ilgili olursa, buna uymak farz veya vaciptir. Mesela farz olan namazlarını kılmaya, zekÂtını vermeye ya da icki icmemeye yemin eden bir kimsenin bunlara riayet etmesi zaten farzdır. Boyle bir yemin etmişse sadece gorevini yerine getireceğini yeminiyle pekiştirmiş olur. Yeminine uymadığı takdirde bir taraftan zaten haram işlemiş olur; diğer taraftan yemin kefaretini de yerine getirmesi gerekir.

2. Yeminin konusu, yapılmaması gereken bir şeyin yapılmasıyla ilgili olursa, bu sefer de yeminini bozması farzdır. Mesela icki icmeye yemin eden bir kimsenin yeminini bozması ve yeminin kefaretini yerine getirmesi farzdır.

3. Yeminin konusu, yerine getirilmemesi daha hayırlı olan bir işle ilgiliyse, yemini bozmak mustehaptır. Mesela bir muslumanla kus duracağına yemin eden kimse yeminini bozar ve kefaretini yerine getirir.

4. Yeminin konusu, uyulması ile uyulmaması birbirine eşit olan mubah konularda ise, yeminin gereğini yerine getirmek daha iyi gorulmuştur. Mesela bir kimse herhangi bir yemekte sadece mercimek corbası iceceğine yemin etse, buna uygun hareket etmesi daha iyi gorulmuştur. Cunku o kimsenin o yemekte corba icmesi de mubahtır başka yemek yemesi de… Madem mubahlardan birisini sececeğine dair yemin etmiştir, ona uyması ayette gecen “yeminlerinizi tutun” emrine daha uygun bulunmuştur. Yeminini bozduğu takdirde de kefaretini verecektir.

Yemin kefareti, on fakiri yedirmek veya giydirmekten ibarettir. Bunlardan birisini yapmak yeterlidir. Kole azadı gunumuzde soz konusu değildir.

Kefareti yerine getirmesi gereken kişi, kendi ailesine yedirdiğinden sabah ve akşam olmak uzere iki oğun fakirleri yedirmesi gerekir. Giydirme konusunda da gunun şartlarını esas almak icap eder. Bir insanı yaşadığı yerin şartlarına gore ust ve alt elbise olmak uzere giydirmek tercihe değer gorulmuştur.

Yeminini bozan kişi, on fakiri yedirme veya giydirme imkanına sahip değilse, uc gun oruc tutması icap eder. Hanefî mezhebine gore bu oruc peş peşe tutulmalıdır.


MEHMET IŞIK
__________________