Hz. Âdem’in (a.s.) vefatından bir muddet sonra Şit’e (a.s.) peygamberlik verildi ve kendisine elli sayfalık bir suhuf vahiy edildi.
Şit’in (a.s.) babası Âdem (a.s.), annesi Hz. Havva’dır.
KÂbil’in HÂbil’i oldurmesinden beş sene sonra Hibetullah olarak Şit (a.s.) ihsan buyruldu.
Hz. Havva Şit’e (a.s.) hÂmile kalınca Cebrail (a.s.) gelerek:
-Ey Havva! Bu cocuk HÂbil’in yerinedir. O Hibetullah’tır dedi.
Hibetullah’a Şes, Şas, Şis ya da Şit denir.
Hz. Havva Şit’e (a.s.) hÂmile kalınca Âdem’in (a.s.) alnındaki nur ona gecmişti. Fakat bu nur Hz. Havva’da bir emanetti. Nitekim Şit (a.s.) doğunca bu nur Ona gecti.
Âdem (a.s.) bunu gorunce:
-Muhakkak ki şu oğlum yerime gececek olandır dedi.
Hz. Havva o zamana kadar her batında biri erkek, biri kız olmak uzere ikiz doğurduğu halde Şit’i (a.s.) tek olarak doğurmuştu.
Âdem (a.s.) vefat edeceği zaman Şit’i (a.s.) yanına cağırarak:
-Oğulcuğum! Sen benim halifemsin. Yerime Sen gececeksin. Kardeşlerini gosterdiğim yoldan gotur dedi. Sonra şunları ilÂve etti.
-Ey Şit! Oğullarına soyle:
Hic ayrılmayacaklarmış gibi dunya’ya sarılmasınlar. Hayatın gelip gecici olduğunu unutmasınlar. Bir gun buradan gocup gideceklerini duşunsunler. Zira ben Cennet’i ayrılmayacak gibi baktım da sonunda olanlar oldu. Husrana uğrayanların ilki oldum.
İnsanlara soyle de hanımlarının sozlerini hakikat sanıp hemen kabul etmesinler. Biraz duşunsunler, araştırsınlar; isabet derecesini incelesinler; kabul edeceklerse ondan sonra kabul etsinler. Zira ben hanımımın sozunu duşunmeden kabul ettiğim icin yasak ağacın meyvesinden yedim, sonunda uzun ve yakıcı pişmanlıklara maruz kaldım.
Oğulların yapacakları işin sonunu iyice duşunsunler de oyle yapsınlar. Eğer ben yasak ağacın meyvesinden yerken bu işin sonunu iyice duşunseydim bu işler başıma gelmeyecekti.
Rabbim kulları kotu bir iş yaparken iclerine bir burkuntu verir. Bir işe başlarken iclerinde o işe ait bir endişe ve isteksizlik olursa; tekrar, bir daha duşunup, yeniden tetkik etsinler.
Şayet Ben yasak ağactan yiyeceğim sırada icimdeki endişe ve isteksizlik uzerinde durup, kararımı yeniden gozden gecirseydim sonunda bu pişmanlığa duşmeyecek, zelleye maruz kalmayacaktım.
Doğruluk ve isabet derecesini kesin bilmedikleri konularda birbirleriyle istişare etsinler, birbirlerine danışsınlar.
Durustlukleri konusunda şuphe etmedikleri kişilerle yapacakları danışmanın sonucundaki karara gore hareket etsinler.
Eğer Ben meleklerle istişare edip işimin sonucunu onlarla muzakere etseydim de ondan sonra bir karara varsaydım başıma gelenlere mustahak olmayacak, musibetlere maruz kalmayacaktım dedi.
Hz. Şit (a.s.) 912 senelik omrunu Mekke’de gecirdi ve Allah’ın (c.c.) emirlerini insanlara bildirdi.
Vefat ettiğinde Onu babası ve annesinin yanına defnettiler.
Âdem’in diğer oğullarının soyları tukenmiş olup, insanoğlu Şit (a.s.) oğullarından turemiştir.
= = =
Şit oğulları onceleri gelir, Âdem’in (a.s.) Ebu Kubeys dağındaki mağarada bulunan cesedini ziyaret ederler, Ona tazimde bulunurlar, kendisi icin Allah’tan (c.c.) rahmet dilerlerdi.
KÂbil b. Adem oğullarından bir adam kavmini toplayarak:
-Ey Kabil oğulları! Şit oğulları Âdem’in (a.s.) tabutunun etrafında dolanarak Ona tazimde bulunuyorlar, onunla teberruk ediyorlar, onunla bereketleniyorlar.
Fakat sizlerin buna benzer bir şeyiniz yoktur. Siz bundan mahrumsunuz. Ben size bir put yontayım da sizlerde Şit oğulları gibi ona tazimde bulunun, ona tapın, teberruk edin. Belki de onunla bereketlenirsiniz dedi ve bir put yonttu.
KÂbil oğulları bu puta tapmaya başladılar.
Tarihte ilk put yontan, kavmini putlara tapmayı tavsiye eden bu adamdır.
Vedd, Suva, Yağus, Yauk ve Nesr putları (Nuh 23) gercekte Âdem oğullarından iyi hÂlli, iyi amelli; sevilen, sayılan kişilerdi.
Bunlar birbirleri ardına oluverdiler. Adem oğulları artlarından ah vah ettiler, gozyaşları doktuler.
Âdem oğullarından birisi:
-Keşki şu iyi kişilerin suretlerini yapan birisi olsa da bizim icin suretlerini yapsa? Biz o suretlere bakarak onları hatırlasak, onlara tazimde bulunsak, onları hic unutmasak, oldukten sonra da onlardan yararlansak, faydalansak? Onlar bizlere ibadete teşvik ederler, doğru yolu hatırlatırlardı dedi.
Kabil oğullarından birisi ortaya cıkıp:
-Ben onlara can vermeye guc yetiremem ama benzer suretlerini yapabilirim. Ben onlara benzeyen beş put yontsam, sizler de onlara tazimde bulunsanız olur mu? dedi.
Onlar da:
-Olur dediler.
Bunun uzerine Kabil oğullarından put yontucusu bu iyi huylu beş kişiye benzeyen beş put yonttu ve dikti. Adlarını bu beş kişinin isimlerini verdi.
Putu dikilenlerin kardeşleri, amcaoğulları, hısım ve akrabaları sık, sık buraya gelirler, onları tavaf ederler, tazimde bulunurlar, onları hayırla anarlar, başuclarında ağlaşırlardı.
Zamanla bu ziyaretler, tazimler maksadı aştı, tapınmaya donuştu. İnsanlar tevhit dinini unuttular. Kendilerine hatırlatıldıklarında:
-Bizler babalarımızı, atalarımızı şu putlara taparken, onlara tazim ederken bulmuşuzdur. Bu tapınmaları, tazimleri ancak Allah (c.c.) katında şefaat etmelerini umdukları icin yapmaktaydılar.
Sizler atalarımızdan daha iyisini, daha guzelini mi bilmektesiniz? Derlerdi.
♦ ♦ ♦
Adem oğulları gun gune coğaldı. Hicaz ve dolayları onlara yetmez oldu. Bir kısmı kuzeye goc etti. Adem oğullarının ikinci vatanı Hicaz’ın kuzeyinde bulunan bu gun Mezopotamya diye anılan yer oldu. Burası Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasında cok verimli ve guzel bir yerdi.
Seneler gecti. Adem oğulları gerek sayılarının hızla coğalması nedeniyle yeterli yiyecek bulamama, gerekse yaratılışlarında var olan derin ve guclu merak duygusu, gerekse diğer nedenlerle gruplar halinde dort bir yana dağıldılar.
Bu gruplardan bir kısmı kuzeye giderek Anadolu’ya geldi. Bir kısmı doğuya giderek orta Asya’ya, diğer bir kısmı da batıya giderek Filistin, Mısır yorelerine yerleştiler.
Her grup gittikleri yerlere yerleşip ilk medeniyetlerin tohumlarına attılar. Bu arada ateşin ve tekerleğin bulunması Adem oğullarının bu yolculuklarını cok uzaklara kadar yapabilme imkÂnı verdi ve butun dunyaya yayıldılar.
Bu gruplardan bir kısmı buz tutmuş olan Bering boğazını gecerek Amerika’ya ulaştılar. Gidenler gittikleri yerlerde kendilerine gore medeniyetler kurdular.
Ozelikle Mezopotamya, Filistin, Mısır ve Anadolu dolaylarına yerleşenler burada oldukca ileri medeniyetler kurmuşlardı. Mısır’da yerleşenler papirusten yaptıkları basit fakat sağlam teknelerle denizlere acıldılar.
Bu ufak, basit fakat sağlam gemilerle okyanusları aşmayı başardılar. Bunlardan bir kısmı bu geziler sırasında rastladıkları adalara yerleştiler. Boylece Adem oğulları dunyanın dort bir yanına dağıldılar.
Fenikelilerde denizcilikte cok ileri gitmişlerdi.
Adem oğulları başlangıcta, ufak farklılarla anne ve babalarından aldıkları tum ozellikleri butunuyle taşıyorlardı. Gittikleri ve yerleştikleri yorelerin iklim ozelliklerine gore saclarına, gozlerine ve tenlerine renk veren pigmentlerin sayılarında azalmalar ya da coğalmalar oldu.
Guneşin daha az, daha etkisiz olduğu kuzey yorelerinde yaşayanların pigmentleri azalıp, sac ve goz renkleri acıldı. Sarı saclı, yeşil ya da mavi gozlu insanlar turedi.
Guneşin daha cok ve daha etkili gorulduğu ekvatora yakın bolgelerde yaşayanlarınsa pigmentleri coğaldı, zamanla burada yaşayanlarda siyah veya sarı derili insanlar haline geldiler. Boylece değişik renklerde insan ırkları meydana gelmiş oldu.
İnsanlar gittiklere yerlere yerleşince Adem’in (a.s.) basit dilini kullanıyorlardı.
Zamanla başka kelimelere ihtiyac duyulunca her grup, her ırk kendine gore bir dil geliştirdi. Ve boylece dunya yuzunde aynı kaynaktan gelmelerine rağmen ayrı renklerde, ayrı diller konuşan ceşitli milletler oluştu.
Bu yolla ceşitli milletler, ceşitli diller ortaya cıktı. Zamanla insanlar tek kaynaktan geldiklerini, birbirlerinin kardeşleri olduklarını unuttular.
__________________
Nur Damlaları (Şit a.s)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Nur Damlaları (Şit a.s)