
Allahu Teala, icinde yaşadığımız bu dunyayı ve icerisindeki butun varlıkları, gecici bir zaman icin yaratmıştır. Bir gun dunya ve dunyadaki butun insanlar, canlı ve cansız varlıklar yok olacaklardır. Dağlar, taşlar, yerler, gokler parcalanacak (Karia-4,5), Allah’tan başka tum alem son bulacak, (Rahman-27) kıyamet kopacaktır.İnsan icin uc hayat vardır;
2. Berzah hayatı: Ruhların dunyada iken, icinde bulunduğu cesedden ayrılıp,azab yahutta nimet icinde mustakil hale geldiği, kabir hayatı
3. Ahiret hayatı: Ruhların dunyada iken icinde oldukları cesetlere donmesi ile meydana gelen son hayattır. Berzah hayatı dunya ile ahiret hayatı arasındaki, beklemekten ibaret olan hayattır.
Berzah hayatının birinci kapısı olumdur. Olum anında, ruhlar cesedden ayrılırken, rahmet veya azab melekleri vasıtasıyla, onlara hallerine (dunya yaşantılarına) uygun durumlar gosterilir
Ahmed ibn Hanbel’in Musned’inde yer alan bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Mu’min kul, dunyadan ayrılmak uzere ve ahirete yoneldiği anda o’na semadan beyaz yuzlu melekler iner. Yuzleri sanki guneş gibidir. Yanlarında cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun gorebileceği yere otururlar. Olum meleği gelir, baş tarafına oturur ve şoyle der: “Ey guzel Ruh! Cık ve Rabbinin rızasına ve mağfiretine gel” O da, ağızdan damlayan bir damla gibi cıkar.
Kafir kul dunyadan ayrılmak ve ahirete yonelmek uzere olunca, yanında, kaba bir elbise olan, siyah yuzlu bir melek gelir. Onun gorebileceği bir yere oturur ve şoyle der:
“Ey cirkin Ruh, haydi cık. Rabbının ofkesine ve gazabına gel. Ruh cesedden, korkarak ve guclukle ayrılır.” (IV/288-397)
Olumden sonra berzah aleminin ikinci kapısı olan kabir hayatı başlar. Kabirde ilk zamanlarda ruh cesetle birlikte bulunur, beraber azap ve mukafat gorurler. Daha sonra ruh cesedden ayrılır ve mustakil olur.
Ruhun cesetle birlikte kabirde azab veya mukafat gormesinin bir benzeri, hepimizin zaman zaman gorduğumuz acı veya tatlı ruyalardır ki ancak uyanınca sona erer.
Ruh, kabirde Munker ve Nekir’in soracağı suallere verdiği cevaplara gore ya “illiyyîne” ya da “siccîn”e gonderilir.
Burada yeniden diriltilecekleri kıyamete kadar emaneten dururlar. Yeniden dirilme gununde ise Allah’ın emri ile tekrar cesetlere girerler.
Berzah hayatından sonra insanlar yeniden hayat bulup, kabirlerinden kaldırılacak ve mahşer denilen duz bir sahada (Hicr/25) hesabı suratle goren Allah’ın (Al-i İmran/19) huzurunda, dunyada yaptıklarının hesabını (Hakka/19-37) vermek uzere toplanacaklardır.
“De ki; Allah sizi diriltir (dunyaya getirir) sonra oldurur. Sonra şuphe goturmeyen kıyamet gununde sizi bir araya toplar. Fakat insanların coğu bunu bilmezler.” (Casiye/26)
İnsanların hesap vermek icin toplanacakları mahşer gunu guneş, insanların başları uzerine iyice yaklaşır, sıcaklık cok şiddetlenir. Ve insanlar gunahları nisbetinde tere batarlar. Bir kısmı topuklarına, bir kısmı diz kapağına, bir kısmı gobeğine ve bir kısmı da ağzına kadar tere batar. (Muslim-8/135; Buhari 6/137) Hararetin en şiddetli olduğu bu gunde, adil devlet reisi, gonlu mescidlere bağlı genc, sadakayı gizli veren comert kişi, guzel bir kadının zina davetini Allah’tan korkusu nedeniyle kabul etmeyen muttaki, sevgileri Allah icin olan iki dost, Allah’a ibadetle buyuyen genc ve tenha yerde Allah’ı zikrederek gozleri yaşla dolup taşan insanı, Allah, lutfuyla Arş’ının golgesinde golgelendirecektir.” (Buhari/Ezan, 36, Hudud/19)
İnsanların dunyada yaptıkları amellerin tartılması icin teraziler kurulur.
Hesaplaşma yapılır. Bu hesaplaşma “mizan” denilen keyfiyetini Allah’ın bildiği adalet terazileri ile gercekleşir. İnsanlar teker teker hesaba cekilir. Bir kısmının ki kolay bir kısmının ki ise cok cetin gecer. Buyuk kucuk herşey hesaba dahil edilir. Diller, eller ve ayaklar kişinin aleyhinde şahitlik ederler. Yalan soylemek mumkun olmaz. (Nur/24-Yasin/65)
“Kıyamet gunu, doğru teraziler kurarız, hicbir kimse, hicbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap goren olarak biz yeteriz.” (Enbiya/47)
Her insan icin Kiramen Katibin meleklerinin bir dosya tanzim ettikleri bu dosyanın ahirette acılacağı, butun teferruatıyla insanın amellerinin ortaya konacağı, zerre miktarı hayrın veya şerrin karşılığının goruleceği, amel defteri sağından verilenlerin hesabının kolay, arkasından ve solundan verilenlerin ise cok zor bir hesaptan gececeği Kur’an ve sunnette bize haber verilmektedir.
Amellerin tartılması sonucu, kimin iyiliği ağır gelirse o, gercekten ahiret sıkıntılarından kurtulmuş olur. Kimin de iyilikleri hafif kotulukleri ağır gelirse bu da husrana duşenlerden, zarara uğrayanlardan olur.
Amellerin tartılmasından ve iyilerle kotulerin belli olmasından sonra insanlar sırat koprusunden gecmeye zorlanırlar. Cehennem uzerinde kurulan bu kopru cok ince olup uzerinde durulması ve yurunmesi kişinin iman ve ameline gore mumkun olan bir koprudur. Buradan geciş gayet tehlikeli olduğu icin Rasulullah (s.a.v.) kenarına durup;
“Ya Rab! Selamette kıl, selamette kıl.” diye dua eder. (Muslim/129-Buhari-1/193)
Bazı insanlar, cakan şimşek gibi suratli bir şekilde karşıya gecerken, bazıları da dizleri ve elleri uzerinde zorlanarak gececekler. Ama bazı insanlar da vardır ki o kopruden gecemeyerek cehenneme duşer, perişan olurlar. (Muslim-1/129-130)
İşte insanoğlu icin kacışı mumkun olmayan, mutlaka uğranılacak olan, ba’s, mahşer, mizan ve sırat. Sonra da, son durak ya cennet, ya da cehennem
Cennet
Allah’ın uyarıcı olarak gonderdiği Peygamberlerin davetine uyarak, iman edip, dunya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar guzel bir şekilde yapan, temiz ve muttaki kişiler icin hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur.
“Cennet, takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte, size va’dolunan, gorduğunuz şu cennettir ki, o, Allah’ın taatına donen, O’nun (hudud ve ahkamına) riayet eden, cok esirgeyici Allah’a butun samimiyetiyle gıyaben, saygı gosteren, Hakk’ın taatına yonelmiş bir kalble giden kimselere aittir.” (KÂf 50/31-33)
Kur’an’da cennetin niteliklerinden bazıları şoyle tasvir edilir:
Altlarından ırmaklar akan, birbiri uzerine bina edilmiş yuksek koşkler, guzel meskenler.
• Turlu ağac ve meyvelere, akar kaynaklara, gorunuş ve kokusu guzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından, koparılması kolay, turlu bol meyvelere sahip ağaclar.
• Gonlun cekeceği her turlu yemek ve etler. Turlu kokulu icecekler, temiz coraplar, ceşit ceşit tukenmez nimetleri iceren bir mekan.
• Orda hayat sonsuz, kin yok, boş laf ve gunaha sokacak soz yoktur. İşitecekleri en guzel soz Rablerinden “selam”dır.
• Cennet nimetleri insanın hayalinin erişemeyeceği guzelliklerdedir. Dunya olculeriyle tarif etmek mumkun değildir.
• Orada ipekler, kadifeler, koltuklar, ne sıcak ve soğuk, golgeler, gumuş kaplar, billur kaseler, zencefil karışımlı şarap, selsebil isimli pınarlar, ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler, huriler, gılmanlar, sutten, baldan, şaraptan ırmaklar, yaslanılan koltuklar... Cenneti tasvir konusunda soylenecek son soz şu kudsi hadisin ifadesidir:
“Salih kullarım icin ben, cennette; hicbir gozun gormediği, hicbir kulağın işitemediği ve hicbir insan gonlunun hatırlamadığı birtakım nimetler hazırladım.” (Tãc)
Cennet nimetlerinin en guzeli hic şuphesiz Cemalullah’ı gormektir.
Cennetlikler
• Peygamberlerin davetlerine uyan, iman eden ve ameli salih işleyen kimselerdir.
• Namazı eksiksiz kılan, malından bir kısmını yoksullara ayıran. (zekat ve sadaka)
• Ceza, hukum gunune inanan.
• Allah’ın gazabından korkan ve korunan.
• Irzlarına sahip olan.
• Sozlerine ve emanete sadık olan.
• Doğru şahitlikte bulunan kimselerin cennete gideceğini Kur’an bildirmektedir.
• Kufur ve isyandan temizlenenler.
• Allah yolunda cihad edenler...
Kısaca Allah ve Rasulunun emrettiklerini yerine getiren, menettikleri yasaklardan uzak duran kimselerin yurdudur orası. Orası ya Firdevs, ya Adn cenneti, ya NÂim cenneti, ya dar’ul Huld, ya Me’va cenneti, ya Dar’us Selam ve İlliyûn’dur.
Yeter ki bizi oraya goturecek, kılavuz olan, Kur’an’a ve rehber olan Rasulullah’a uyulması gerektiği gibi uymuş, tabi olmuş olalım. Yani iyi bir musluman olalım.
Cehennem
Ahirette, kÂfir ve gunahkar kimselerin azap cekecekleri ceza yeri. KÂfir, munafık ve muşriklerin ebedi kalacakları, yerdir orası. Onlar orada olmezler ve azapları hafifletilmez.
Tevbe etmeden, gunahkÂr olarak olen ve Allah’ın kendilerini affetmediği gunahkÂr mu’minler ise cehennemde ebedi kalmazlar. Gunahları nisbetince azap gorurler, sonra kurtulup cennete girerler ve orada ebedi kalırlar. (AlÂuddin Abidin, el-Hediyetu’l AlÂiyye-468)
Cehennemin en acık vasfı ateş olduğu icin “NÂr” diye de adlandırılır.
Cehennem Kur’an’da Nar, buyuk fırın, kor ateş, tamu, azab, sakar, ceza, sair, hutÂm ve hÂviye isimleriyle de isimlendirilir.
Cehennemde gorulecek azabın miktarı, şiddet ve şekillerinin mahiyetini ancak Allah ve Rasûlunun bize bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz. Kur’an’ın ifadesiyle cehennem;
- Kafirleri cepecevre kuşatır. (Tevbe/49)
- Ateşi hic sonmez. (İsra/97)
- Dolmak bilmez. (KÂf/30)
- Kaynarken uğultu cıkaran sesi var. (Mulk/6-9)
- Ateş onların yuzunu yalar, dişleri sırıtıp kalır. (Muminun/104)
Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya surulur, sonra ateşte yakılırlar. (Mu’min/70-72)
- İnkarcılara ateşten elbise kesilmiştir. Başlarına kaynar su dokulur de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar icindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman cıkmak isterlerse, her defasında oraya geri cevrilirler ve kendilerine “yakıcı azabı tadın” denilir. (Hac/19-22)
- Derileri yandıkca azabı tatmaları icin yeniden başka derilerle değiştirilir. (Nisa/56)
- Olumu isterler fakat azabları devamlıdır, olmezler. (Zuhruf/74-77, Fatır/361)
Hz. Peygamberimizin ifadesine gore; Cehennem ateşi (miktar ve sayıca) dunya ateşleri uzerine 69 derece fazla kılınmıştır. Bunlardan her birinin harareti butun dunya ateşinin harareti gibidir. (Terc. Sarih Terc. 9/50)
Cehennemdeki yiyecek ve iceceklere gelince. Kur’an’ın tasvirine gore: Allah buyurdu: “İkamet yeri olarak cennet ehli icin anılan o nimetleri mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu) zalimler icin bir fitne kıldık. (Dunyada kÂfirler bunu inkÂr ederler) Ateşin icinde ağac olur mu? dediler. Zira o cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağactır. Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. Cunku (cehennem ehli) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar. Sonra zakkum yemeğinin uzerine onlar icin, kaynar su karıştırılmış bir icki vardır.” (Saffat/62-67)
Yedikleri zakkum boğazlarını yakar, yanan boğazlarını dindirmek icin icecek ararlar. Ama kaynar su katılmış kusuntu ve irinden başka icki bulamazlar.
- Su istediklerinde onlara erimiş maden gibi yuzleri kavuran bir sıvı verilir. (Kehf/29)
- Orada onların hakkı dehşetli hırıltılarla inleyip durmaktır. (Enbiya/99)
- Hamîm (cehennem suyu) insanların başına dokulur, başlarını deler, karınlarına gecer, ic organlarını eritir, ayaklarının altından cıkar, sonra aynı şey devam eder.
Cehennemin dehşetini, ne kotu bir yer olduğunu ne kadar anlatırsak anlatalım, tam olarak tasvir etmiş olamayız.
Rabbimiz “Ne kotu, bir gidiş yeridir.” diyerek bize oranın dehşetini bildirmiştir.
Orada cezalar işlenilen suc cinsinden olacak dilleriyle suc işleyenlerin cezaları dillerine, elleriyle işleyenlerin cezası ellerine vs. tatbik edilecektir.
“Yakıtı insanlar ve taşlar olacaktır.” (Tahrim/6)
Cehennemin iki derin kuyusu vardır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şoyle buyuruyor:“Eğer on deve buyukluğunde bir taş cehennemin ağzından atılsa, dibindeki Gayy ve Esam kuyularına yetmiş senede ulaşamaz.”
Gayy ve Esam nedir? diye sorulunca:
“Cehennemde iki kuyudur. Oraya cehennem ehlinin yanık derilerinden suları akar. Allah’u Teala bunları şu iki ayette bildirdi.” buyurdu ve Meryem Suresi 59. ayeti ve Furkan Suresi 68. ayeti okudu.
Cehennemliklerin en buyuk cezası ise; Cemalullah’ı gormekten mahrum kalmalarıdır.
Cehennemlikler
Allah’ın zÂtını kabul etmeyen, sıfatlarına ve isimlerine şirk koşan, gonderdiği Peygamberlerini yalanlayan, gonderilen kitapları inkar eden, Kur’an’a inanmayıp hukumlerini inkÂr eden (bir hukum dahi olsa) ayetleriyle alay eden, kendi kafalarından uydurdukları kanunları, hukumleri Allah’ın kanunları yerine ikÂme eden, Allah’ın hakimiyetini kabullenmeyen ve Şeriatı Garrayı inkar eden, munafık olan kimselerin ehli cehennem olduklarını Kur’an-ı Kerim ve hadisi şerifler bize haber vermektedir.
Allah’a ve Peygambere kafa tutanlar Allah’ın gonderdiği her iki dunyada da saadet olan, İslam dinini kabul etmeyenler, Allah’ın cizdiği hududları pervasızca ciğneyen, diğer insanların temel hak ve ozgurluklerine pranga vurarak zulum yapan, kainatın yaratıcısına adeta kafa tutan, O’nun CelÂl, Cebbar, Kahhar, Azîzun zuntikam sıfatlarını inkar etmelerinin yanısıra kustahca “Bizi kimse cezalandıramaz” diyerek davrananların cehennem ehlinden olduklarını dinimiz bize bildirmektedir ki bilelim ve ona gore hayatımızı tanzim edelim diye.
Allah’u TeÂl cehennemde kimseye zulmetmez. “Allah kullarına asla zulmedecek değildir.” (Enfal/51)
“Kim Allah’ın cizdiği hududları, aşarsa kendi nefsine zulmetmiş olur.” (Bakara/57) Herkes cezasını veya mukafatını bu dunyadan goturur oraya.
Ahirette kimi, neyin beklediğini anlatmaya calıştığımız bu bilgilerin tumu, duyularımızla elde edilen bilgiler değil, ancak ayet ve hadisler ışığında ortaya konulan bilgilerdir. İman esaslarından biri olan “Ahirete iman” konusu, butun bu bilgilere de inanmayı icine alan bir konudur.
Dolayısıyla ahirete inanan bir mu’min, aynı zamanda da bu bilgilerinde gercekliğine inanmak mecburiyetindedir. Cunku kaynağı ilahi vahiy ve ilahî vahye dayanan Peygamberî bilgilerdir.
İnananlar icin selamet, inanmayanlar icin sefalet hayatı olan Âhiret Âlemi, her tur insana, geleceği duşunmede en buyuk etkendir.
Sosyal hayatın duzene girmesi, zulmun yok olmasıyla mumkundur. Zulmun yok olması da Allah’a ve ahirette yaptıklarından dolayı hesap vereceğine iman etmeye bağlıdır. Yaptığının yanına kÂr kalacağı duşuncesinde olan insanın zulmunden herkes nasibini alır. Ancak bir gun Allah’ın huzurunda hesap vereceğine inanıyorsa, o zaman daha sorumlu davranır, zulum ve her turlu kotulukten vazgecer, insanca yaşamaya başlar.
Cunku inanan insan ahiretteki azığının iman, ibadet ve guzel ahlak olduğunu bilir.
“Dunya ahiretin tarlasıdır. Ne ekersen onu bicersin.”
__________________