Cağımızda gayrimeşru ilişkiler o kadar alenileşti ki, en uc seviyede birliktelikler bile sıradanlaştı. Avucumuzun icine sığacak kadar kuculen dunyanın diğer ucunda neler olup bittiğini anında bilmemizin mumkun olduğu bir zamanda medya tarafından onumuze sunulan dejenere hayatlar ve carpık ilişkiler, bizi biz yapan edep, haya, mahremiyet gibi kutsal değerleri itibar edilmez hale sokuyor. Cunku değerlerimize aykırı unsurlar seyredile seyredile, kotu ve yanlış bulunsa bile artık normalleşmeye, sıradanlaşmaya başlıyor.

Kız-erkek ilişkilerindeki carpıklıklar da bu anlamda gerek muzik klipleri, gerek reklam filmleri, gerekse yerli ve yabancı diziler yoluyla her gun adeta damarlarımıza kuvvetli bir zehir gibi zerk edilmeye devam ediyor. Eskiden aile yanında seyredilemeyen bu yuz kızartıcı yapımlar, artık maaile gayet rahat bir şekilde izlenebiliyor.

MEDYA GENCLERE “EVLENMEYİN, FLORT EDİN” DİYOR

İnsanın romantizmi hayatının merkezine koyduğu donem genclik yıllarıdır. Tv’de gorduğu allı pullu aşklara bakıp “Ben de bundan istiyorum” diye duşunen gencler adeta aşık olmak icin yaşamaya başlar. Oyle ki dizilerde beğendiği tiplerin bir benzerini gercek hayatta da arar veya kendini o populer karaktere benzetmeye calışır. İzlediği romantik komedilerdeki gibi her şeyin yolunda gideceği, mutlu sonla bitecek bir aşkın duşunu kurar. Ancak bir cok genc icin mutlu son sadece kavuşmaktan ibarettir, evlenme mevzusu neredeyse hic akla getirilmez. Cunku medyada gosterilen romantik aşkların nikahsız birliktelikler olması ve ancak cocuk sahibi olmak icin evlenilebileceği kodlaması ister istemez aşkı sadece flort alanına hapsetmektedir. Ayrıca evliliğin aşkı olduren, kişiyi ozgurlukten mahrum bırakıp mutsuz eden bir kurum gibi zihinlere kazınması da bu algıya buyuk katkı sağlar.

Sevmek ve sevilmek insanın yaradılışında olan ozelliklerdir, dolayısıyla boyle romantik hayallerimizin olması son derece doğaldır aslında. Doğal ve normal olmayan, helal dairenin dışına cıkmak ve hayatımızı, karakterimizi, kişiliğimizi sadece ve sadece bu beklentiye odaklayarak gencliğimizi harcamaktır. Evliliği oteleyip, helal ve haram sınırlarını aşarak flort yanlışına duşmektir.

FLORTUN YAŞI DUŞUYOR AMA EVLİLİĞİN YAŞI YUKSELİYOR

Gencliğin flort tarzı ilişkilere meyletmesinin bir diğer korukleyicisi de, son yıllarda toplumumuza empoze edilmeye calışılan “gec evlenme” duşuncesi. Evlenme yaşının 30’lara cıkması, zaten erken yaşlarda uyarılmış olan genc zihinlerin daha da bocalamasına sebep oluyor. Sevmek/sevilmek isteği ve doğru insanı bulma adına ceşitli yanlış ilişkilere girilmesi, gayri ahlaki yaşam tarzlarının benimsenmesi, hem erken yaşta duygusal ve fiziksel anlamda kişiyi yıpratıyor, hem de bircok onemli değerin kaybedilmesine yol acıyor. Zaman gectikce de genc, evlenmek icin ne kimseyi beğenebiliyor, ne de kendisini beğenip evlenecek bir kişi bulabiliyor.

Bedenen ve ruhen sağlıklı, iffetli bir genc neslin yetişebilmesi icin gerek ailelere, gerek eğitimcilere, gerekse genclerin kendisine onemli gorevler ve sorumluluklar duşuyor. Rehber oğretmen Esra Karabacak flort meselesinde bereketli bir memba gibi algılanan sosyal medyaya ozellikle dikkat cekiyor. Bu mecranın doğru kullanımının onemini, ailenin cocuğunu bu konuda izlemesi ve sınırsız bir kullanım izni vermemesi gerektiğini belirtiyor. Karabacak, ayrıca genclerin duyguların ağır bastığı zamanlarda bu konunun olası sonuclarını, doğabilecek sorunları gercekci olarak duşunmelerini tavsiye ediyor. Hayal dunyasına kapılmadan mantıklarını calıştırmalarının onemli olduğunu ifade ediyor.

“Boşluğa duşmek, bir işle meşgul olmamak da gencleri yanlış ilişkilere veya zararlı alışkanlıklara itebilir. Bu yuzden gencler olumsuzlukların hayatlarını doldurmaması icin spor, sanat, hobi gibi ceşitli aktiviteler, faydalı hizmetlerle meşgul olmalılar” diyen Karabacak sozlerine şoyle devam ediyor: “Genclerin hedeflerinin olması lazım. Burada hedeften kasıt sadece universiteye girmek, kariyer edinmek değildir. Ne yapıyor olursa olsun onu en iyi şekilde gercekleştirmeye, kendini geliştirmeye, ‘Bugun daha iyi ne yapabilirim?’ diye duşunmeye calışmalıdır. Ozeleştirisini objektif bir bicimde yapabilen, kendisini değerlendirerek olumlu-olumsuz yanlarını yakalayabilen gencler kazanclı cıkacaklardır. Bir de cevre desteği ve doğru arkadaş secimi bilhassa karşı cinsle yaşanabilecek yanlış ilişkilerin onune gecmede fayda sağlayacaktır. Guvendiği, sevdiği, sorunlarına cozum getirebileceğine, kendisini doğru yonlendireceğine inandığı bir yakınıyla halini, derdini paylaşabilmeli.”

ZİNAYA YAKLAŞMAMAK

Yarattığı kullarını en iyi şekilde bilen Rabbimiz bizi ne guzel uyarmış “Zinaya yaklaşmayın!” (İsra, 32) diye buyururken. O cirkin fiile giden yolları tıkayarak kendimizi korumamızı emretmiş. Eskiler “Ateşle barut bir arada olmaz” derlerdi. Bu, karşı cinsten biriyle surekli bir arada, yakın ortamlarda, başbaşa bulunmanın sakıncalarını ortaya koyan doğru bir benzetme. Beraber buyumuş olunsa da, iki tarafın kalbinden kotu bir niyet gecmiyor olsa da kural acık. Nefsimizin ve şeytanın ne oyunlar oynayabileceğini biz bilemeyiz ama onları yaratan elbette cok iyi bilir. Allah Rasulu de (s.a.v) bu konuda bizleri şoyle uyarıyor: “Kim Allah’a ve ahiret gunune iman ediyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın; cunku boyle bir durumda ucunculeri şeytandır.” (Muslim)
Farklı cinslerin birbirinden etkilenmeyeceğini iddia etmek imkansızdır. Cenab-ı Hak kadını ve erkeği imtihan icin boyle takdir etmiştir. Bu yuzden aşık olup da gayrimeşru yollara sapmadan iffetini muhafaza etmek hakikaten zordur ancak unutmayalım ki kazancı da boldur.

Semerkand aile dergisi
__________________