1- Kanun ve sebepler, madde ile kaimdir

Kanun ve sebepler, madde ile kaim olduklarından maddeden ayrı duşunulemezler. Maddesiz mevcudiyetleri mumkun olmayan kanun ve sebepleri, maddenin menşei, esası ve yaratıcısı gormek, tam bir aldatmaca ve diyalektik hezeyanıdır. Maddeyi ve hareketleri doğuran, kanun ve sebepler değildir. Tam aksine, kanun ve sebepler, var olan maddeden ve onun hareketinden doğarlar.

Yıldızlar ve gezegenler, yorungelerinde ve belli bir denge icinde donup duruyorlar. Fakat bunu Newton bulup keşfetti diye yapmıyorlar. Belki sonradan yaratıldıkları ve o istikamette sevk edildikleri icin deveran ediyorlar. Newton ve benzerlerinin yaptığı ise, kÂinata madde ile beraber konmuş bir kanunu ortaya cıkarıp, ona bir ad koymaktan ibarettir.

2- Kanunlar ve sebepler, mumkinÂttandır

Kanunların ve sebeplerin var olup olmamaları aynı derecede musavidir. Varlıkları maddeye bağlı olduğu icin aynen maddeyi cevreleyen şartlar, onlar icin de gecerlidir. Nasıl madde, tercih ettiren bir sebep olmadan vucuda gelemiyorsa, sebep ve kanunlar da tercih ettirici bir sebep olmadan vucuda gelemezler. Bu, mumkun olmanın zarurî neticesidir. Kendisi boyle bir tercihe muhtac olanın ise, yaratıcı olması kat'iyen soz konusu değildir; cunku kendisi yaratılmaya muhtactır.

3- Kanunlar ve sebepler hÂdistir. Dolayısıyla, ebedî olmayan, ezelî de olamaz

Kanun ve sebepler hÂdistir. Bu sebeple, "Ebedî olmayan ezelî de olamaz." sozumuz, sebep ve kanunlar icin de gecerlidir. Bir hÂdisin başka bir hÂdis tarafından yaratıldığını duşunmek ise, teselsulu kabul etmek olur. Teselsul ise bÂtıldır.

Kanun ve sebepler de, madde gibi yokluğa doğru gitmektedir. İlim adamları, maddenin dağılması, yıldızların sacılması ve kıyametin kopmasını netice verecek pek cok sebep beyan etmektedirler. Sonlu olup, yıkılıp gitmeye mahkûm bulunanlar, yaratıcı olamazlar.

4- Kanunlar ve sebeplerin varlığı, başka sebeplere muhtactır

Kendilerinin var olmasına bizzat kendileri sebep olamayan ve bu yuzden de birer netice olan kanun ve sebepler, zincirleme olarak her zaman başka sebeplere muhtactır. Sonsuza kadar zincirleme uzanıp gitmesi mumkun olmayan sebeplerin bir noktada durması mecburî ve zarurîdir. Meseleyi muşahhaslaştırmak bakımından şoyle bir misal verebiliriz: Ağaca sebep cekirdektir; ya cekirdeğe sebep nedir? Tavuk, sebep olarak yumurtaya bağlıdır. Ya yumurta hangi sebebe bağlıdır?.. Veya bir elmayı ele alalım: Elma, sebepler plÂnında diyelim ki ciceğe ve tomurcuğa; cicek ve tomurcuk dal, kok ve govdeye; onlar, cekirdeğe; cekirdek de toprağa, toprağın ihtiva ettiği elementlere, ısı, ışık ve havaya, dunyaya ve dunyanın belli bir olcudeki eğilimine... muhtactır. Bu şekilde sora sora varıp cekim kanununa dayanırız ama sorular yine bitmez ve hep "Ya o?" diye sormaya devam ederiz. Fakat neticede son bir noktada durma ihtiyacı hissederiz ki, işte bu son nokta, başlangıc itibarıyla ilk sebeptir.. ve o da hic şuphesiz, artık "Ya o kime?" diye soramayacağımız bir ZÂt olacaktır. Aksi takdirde, her sebebe bir ilÂhlık isnat etmek gerekir ki, bu da, zerreler adedince muhali kabul etmek demektir.

5. Kanunlar ve sebepler, hakikî ve zatî bir vucuda sahip olmayıp itibarî şeylerdir

Bazı kanun ve sebepler, hakikî ve zatî bir vucuda sahip olmayıp, itibarî ve hayalîdirler. Yukarıda bahsi gecen 'yercekimi kanunu'nu ele alalım. Bu isim, sadece vÂki olan bir meseleyi izah icin konulmuş bir namdan ibarettir. Yoksa, gozle gorulur, elle tutulur, laboratuvarda incelenir bir nesne değildir. Gorulen ve duyulan ise sadece neticelerdir. Yani kanunlar, mucerret faraziyelerden ibaret mevhum kuvvelerdir. Cekirdekteki gelişme kanunu, suyun kaldırma kanunu, DNA'daki şifre kanunu ve mıknatıstaki cekme kanunu hep bu turdendir. Oyleyse hemen soralım: Gorunur, maddî, hakikî ve zatî bir varlığı olmayan hayalî ve gorulmeyen bir kuvvet, yani kanun ve sebepler, nasıl olur da, muazzam kutleleri bulunan milyonlarca ton ağırlığındaki milyarlarca gok cismini son derece ince hesaplarla, muvazeneli ve dengeli bir şekilde, dehşet veren keyfiyetiyle dondurebilir? Gormemeyi inkÂra sebep yapanların, varlığa ilk sebep kabul ettikleri bu hayalî kanun ve mevhum sebeplere, gormedikleri hÂlde inanmaları ve Yuce Yaratıcı'ya veremedikleri guc ve kuvveti bu hayalî sebeplerde tasavvur etmeleri, bir duşunce ve fikir olarak değil, olsa olsa bir duşunce kuflenmesi olarak değerlendirilebilir.

6. Kanunlar ve sebepler, muhtac oldukları diğer kanun ve sebeplerle omuz omuza vererek, neticelerin meydana gelmesine sebep olurlar

Kanun ve sebepler, muhtac oldukları başka kanun ve sebeplerle bir araya gelerek, neticelerin meydana gelmesine sebep teşkil ederler. Yoksa, yoktan var etmek gibi bir fonksiyonları olamaz. Bir hucreyi meydana getiren butun kanun ve sebepleri bir araya toplamak mumkundur; ancak ondan canlı bir hucre vucuda getirmek asla mumkun değildir.. zaten ısrarla soylediğimiz gibi, bir canlının vucuda gelmesi icin binlerce sebebin şuurlu ve olculu bir şekilde bir araya toplanması gerekir ki, bu da bizzat bu sebeplerin yapabileceği bir iş değildir.

7. Kanunlar ve sebeplerle neticeleri arasında uygunluk ve tenasup yoktur

Kanun ve sebeplerin kendileri gayet Âciz, zayıf, basit, fakir, ilimsiz ve iradesiz olmalarına karşılık, neticeleri son derece mukemmel, sanatlı, kıymetli ve onemlidir. Demek oluyor ki, sebeplerle neticeler arasında illet-malûl, sebep-netice munasebeti gorulse bile, uygunluk ve tenasup yoktur. Nasıl ki elli kiloluk bir adam, beş yuz kiloyu kaldırsa veya bir cocuğun, parmağına taktığı bir iple bir otobusu cekip goturduğu gorulse hayrete duşulur ve boyle bir şey şaşkınlıkla karşılanır. Aynen oyle de, cevremizde cereyan eden eşya ve hÂdiselere, taşıdıkları sebep-netice tenasubu ve uygunluğu zaviyesinden baktığımız zaman, muazzam bir farklılık ve insanı hayrete gark eden bir dengesizlik muşÃ‚hede ederiz. MeselÂ, parmağımızı bir kompresor gibi kullanıp taş ve kayaları delmek istesek, parmağımızı parcalamaktan başka bir netice elde edemeyiz. Cunku taş ve kayayı delmekle elimizin ve parmağımızın sertliği arasında bir munasebet yoktur. HÂlbuki, ipek gibi ince ve nazik damarlarıyla minicik bitkiler, taş ve kayaları şak edip yararlar. Sigara kÂğıdından daha ince yapraklar, o şiddetli hararet karşısında dayanır ve yemyeşil kalırlar. Meyve, cicek ve dallarıyla kocaman bir ağacın programını bunyesinde saklayan bir cekirdeğin basitliğine ve kucukluğune bakın! Ve en mukemmel yaratık olan insanı, butun istidat ve kabiliyetleriyle birlikte cekirdek hÂlinde ihtiva eden ve şeriat dilinde necis kabul edildiği icin, bulaştığı yerin yıkanması şart olan spermleri duşunun!.. Tatlı ve lezzetli şeker konservesine benzeyen meyvesiyle incir ağacının cekirdeğini ve bir de bu cekirdeğin o ağaca nisbetle, nerdeyse gozle gorulmeyecek kadar kucukluğunu ibret gozuyle inceleyin!.. Evet, bunlar gibi bircok meseleyi sıralayarak anlıyor ve kabul ediyoruz ki, kanunlar ve sebepler, o muthiş zayıflık ve basitliklerine rağmen daima mukemmel neticeler vermektedir. Bu kadar mukemmel ve muhteşem neticelerin menşei, menbaı, var edeni ve Yaratıcısı, bu Âdi, basit, zayıf ve gecici kanun ve sebepler olamaz.

Hele, sebeplerin kendilerinde olmayan bir vasfı başkasına vermeleri hic mi hic duşunulemez. Biraz sonra yok olup gittiğini gorup dururken, insandaki ebed duygusunu bir damla hakir ve kerih suya bağlamak, hezeyan değil de nedir?

8. Kanunlar ve sebepler, zıdlarının varlığına muhtac bulundukları icin yaratıcı olamazlar

Kanunlar ve sebepler yaratıcı olamaz, cunku zıdları vardır. Zaten kÂinatta her varlığın bir zıddı vardır. Zira bir bakıma eşya, zıddıyla bilinir. Cekme-itme, eksi-artı kutuplar, sıcak-soğuk, guzel-cirkin, gece-gunduz, madde-mÂn hep birbirinin zıddı oldukları icin bilinmektedirler. Bilinmesi icin zıddının varlığına muhtac olan ise, yaratıcı ve ilÂh olamaz.

SanatkÂr, sanatı cinsinden değildir. Evi yapan ustayla ev aynı cinsten olamaz. Aksi hÂlde, bir şeyin hem kendisi olması hem de olmaması gibi, mantıkla bağdaşması imkÂnsız bir hezeyana sapılmış olur.

9. Bazen butun sebepler toplandığı hÂlde netice hÂsıl olmaz, bazen de sebepler teşekkul etmeden hÂsıl olur

Bazen butun sebepler toplandığı hÂlde neticenin hÂsıl olmaması da gosteriyor ki, neticeyi meydana getirme gucu, bizzat sebeplerin kendisinden değildir. Bazen de sebepler teşekkul etmeden neticeyi gormek mumkun olmaktadır. Butun bunlar, yapıp yapmamada ihtiyar ve irade kendi havl ve kuvvetinde olan bir ZÂt'ı ilÂn eden hususlardır. O zÂt ise başka değil, ancak Allah'tır (celle celÂluhu).

10. Sebepler arasında en ustunu ve kabiliyetlisi olan insanın ihtiyacları ebedlere uzanırken, iktidarı ise hic hukmundedir

Sebepler arasında en ustun ve kabiliyetlisi insandır. Eşya ve hÂdiseler ona musahhar kılınmıştır. O, akıl, şuur ve iradesiyle mumtaz bir varlıktır. Butun bunlara rağmen en Âciz, en zayıf ve en muhtac da yine insandır. Yerinde bir mikroba mağlup olur, yerinde en kucuk sebep karşısında pes eder. İhtiyacı ebedlere uzanmakta, buna karşılık iktidarı ise, hic hukmundedir. Şimdi, keyfiyeti ve mahiyeti bu olan insan, elini hangi sebebe acıp yalvaracak ve hadsiz ihtiyaclarını kimden talep edecektir; hele, sebepler arasında en ustunu de o ise..?!

Evet, onun da el acıp muracaat edeceği bir ZÂt vardır. O ZÂt ise, sebepleri Kudret Eli'nde tesbih taneleri gibi evirip ceviren Hz. Allah'tır (celle celÂluhu).

__________________