Huzurdadırlar.
Alınlarında secde izleri,
Rukûda kıyamdadırlar.
Tekbir, salÂt ve selamlarda...
Huzurda oldukca huzurdadırlar.
Huzur ve emniyettedir cevreleri.
Cunku taş toprak secde yeridir.
Zikirdir namaz, duadır...
Şukurdur, teslimiyettir, tevazudur...
‘Sana geldik’ demektir.
Her ne ki bize lazım, hepsi namazdadır.
Dunya ve ahiretten tum nasibimiz ondadır.
Hollandalı siyahi bir genc vardı. Cehresi temiz, yuzu nurlu, bakışı aydın, alnı pırıl pırıl. Huzur ve itimat telkin eden simasını belli belirsiz bir huzun, kalın dudaklarını hafif bir tebessum susluyordu. İc alemindeki berraklık dışına aksetmiş gibiydi. Muhabbetle bağrınıza basıp kucaklamak hissine kapılıyordunuz.
Bu gencin tam yanında oturan bir adam da en az onun kadar dikkat cekiciydi. Elli, elli beş yaşlarında, hafif kambur bu adam da yanındaki gencle aynı ten rengini taşıyordu.Fakat buyuk bir fark vardı. Sanki gecelerin karanlığı bu adamın yuzune cokmuştu. Sağa sola donen gozleri korku filmlerindeki karanlık tipler kadar urkutucuydu. Yuzunun her yerine sinmiş kasvet, bakanın yureğini sıktıyor, daraltıyordu.
Ak alınlı aydın bakışlı bu gencle daha sonra babası olduğunu oğrendiğimiz diğer adamın farkı neydi? Niye biri muhabbet sacarken diğeri kasvet dağıtıyordu? Cok gecmeden mesele anlaşılmıştı. Genc iman etmiş, musluman olmuş, bir de tasavvufa gonul vermişti. Secde izleri bir nur olarak alnında parlıyor, kalbinden yansıyan imanın aydınlığı, Allah’ın boyasıyla boyanmış esmer cehresini nur topu haline getiriyordu.
Babası ise henuz kabuğunu kıramamış, hidayet ufuklarına doğru bir iki adım atmışsa da gerisini getirememişti. Bir sosyologdu. Duşunen bir beyindi, ama henuz aşamadığı noktalar vardı. Konuşmaya kapalıydı. Tek acık bir noktası vardı o da hÂl ve gonul dili idi.
Yuzdeki secde nişanı
Bu nasıl olabilir? İmanla kufur, secde ile secdesizlik nasıl olur da bu kadar dışa akseder? Her halde soz konusu aydınlıkla karanlığın “misal alemi”ne yansıyan, bir de fotoğrafı olsa gerektir.
Allah Teal muminleri tarif ederken bu inceliğe dikkat cekerek şoyle buyuruyor: “Yuzlerinde secde izinden nişanları vardır.” (Fetih, 29). Onları her yerde tanırsınız. Ozellikle teheccud namazına devam edenlerin yuzleri her zaman ay gibi parlar. Onların pırıl pırıl yuzlerini gordukce icinizden ister istemez bir muhabbet, bir mehabet ve bir hurmet hissedersiniz. Hatta kılık kıyafetinden hic belli etmediği halde yolda, otobuste karşılaştığınız bu insanlara “hocam” diye hitap edersiniz. “Yuzlerinde nimetin parıltısını tanırsın.” (Mutaffifîn, 24)
Şuurlu ve olabildiğince gafletsiz namaz kılan mumin, her yerde farklıdır. Ahirette “Bir takım yuzlerin ağardığı gun” (Âl-i İmran, 106) ışıl ışıl parlayan abdest uzuvları ve secde emareleriyle ondekilerden daha ondedir. Belki de herkese parmak ısırtırcasına “Cekilin Hz. Muhammed s.a.v.’in ummeti geliyor” dedirtecek saffetiyle melekleri dahi imrendirecektir.
Namaz gunahları siler
Kılınan her namaz temizliktir, aydınlıktır. Kalpte yanan ışıktır. Karanlığı yakıp yok eden bir nurdur. Yaprakları doken guz ruzgÂrı gibi gunahları doken bir mubarek esintidir.
Sahabilerden biri iki buklum vaziyette Allah Rasulu s.a.v.’in huzuruna gelmişti. İşlediği gunahın utancıyla sanki eriyip bitmişti. “Ya Rasulallah, mahvoldum. Gozum bir kadına ilişti” veya “ona dokundum” diyordu.
Onun bu kırık gonlu sanki Arş’ı titretmiş ve Cebrail Aleyhisselam’ı şu ayetle imdadına yetiştirmişti: “Gunduzun iki tarafında (sabah, oğle ve ikindi) gecenin de yakın saatlerinde (akşam ve yatsı) namaz kıl. Cunku iyilikler kotulukleri (gunahları) giderir.” (Hûd, 114)
Hadis-i şerifte acıklandığı uzere beş vakit namaz arada işlenen gunahları, Cuma namazları da kendi aralarındaki gunahları temizler. Tıpkı bir nehirde gunde beş defa yıkanmış gibi manevi temizlik verir. Biz de Rabbimizin rahmetinden buyuk gunahlarımızı da kucuk gunahlarımızın arasına katıp affetmesini diler ve umarız.
Namaz ve Elest Bezmi
İnsan denen varlığın asıl vatanı melekler topluluğunun da vatanı olan Melekût Alemi’dir. Ruhumuz burada (Elest Bezmi’nde) Allah TealÂ’nın cemalini seyretmiş ve O’nun tecellileriyle mest olup kendinden gecmiştir. Bu aleme inip ete kemiğe burunduğunde nefsle beraber olmuş, zehirli yemlerle beslenen kuşcağız gibi, dunyanın mahmurluğuyla hakiki sevgiliyi unutmuştur. Daha doğrusu unutmamış fakat bu sevginin uzeri başka sevgilerle kullenmiştir.
Her insanın bilincaltında Cenab-ı Hakk’ın hakiki sevgisi gizlidir. Bu muhabbet unutulacak bir muhabbet değildir. İnsanın mayasına işlemiştir. Ancak bu hakikati bilinc ustune cıkaracak bir tesir lazımdır. En guclu tesir ise evliyanın nazarıdır. O nazarlar ruhun bulanıklığını gidererek aslî saflığına yaklaştırır. Boylece ruhun aşkla boyalı asıl karakteri zuhur eder. Cenab-ı Zu’l-Cemal Hazretleri bir kimsenin hidayetini dilerse, başka bir kısım tesirler de ruhta gizli olan aşkı meydana cıkarır.
Amerika’da yaşayan, belki de bir kere bile alnı secdeye değmemiş bir hanım vardı. Havaalanında anne babasını hacca uğurluyordu. Bembeyaz ihramları icinde hacı adayları, mahşer meydanının provasını yaparcasına tekbir ve telbiye getiriyorlardı. Bu manzara omrunun coğunu Amerika’da gecirmiş olan hanımın ruhunda fırtınalar estirmeye yetmiş ve onu gunlerce ağlatmıştı. Belli ki bilincaltı faaliyete gecmiş ve Elest Bezmi’yle farkında olmaksızın bağlantı kurmuştu.
İşte namaz, ruhu uyanışa gecirip en cabuk bicimde Allah sevgisine ulaştıran tesirlerden biri ve belki birincisidir. Vuslat yolcusunun bineği, yakınlaşma yolunun azığıdır. Gaflet bulutlarını darmadağın eden en etkili ruzgÂrdır. Cunku namaz tam bir zikirdir. Diğer ibadetlerdeki zikir, namaza nisbetle geri planda kalır. Onun her ruknu, her kelimesi Allah TealÂ’yı hatırlatır. “Beni hatırlamak (zikir) icin namaz kıl.” (TÂhÂ, 14) ayet-i kerimesi buna işaret eder.
Namaz kılan bir insan hayat macerası icinde her varlıktan Allah’a ait bir mesaj alır. Asıl vazifenin, dunyaya geliş gayesinin Allah’a kulluk etmek olduğunun idrakiyle yaşar. Yoğun işlerinin arasından namazı cıkarmaz. Namazdan yoğun işlerini cıkarır. Yani “Allahu Ekber” dediği zaman “En buyuk sensin Allahım, senden gayri her şey kucuktur” manasının idrakiyle dunya işlerini namazdan arka plÂna iter.
Namaz Arz’dan Arş’a yukseliştir
Ruh ve kalp gibi sır, hafÂ, ahf lÂtifelerimiz de oteki alemdendir. Rabbini ve asıl vatanını arayan ruh, dertli dertli inleyen bir ney gibi vatan hasretiyle yanıp tutmektedir. Altın kafese konsa da bulbul gul bahcesinin hasretiyle binlerce nağme okur. Kafesin kapısı bir acılıverse pır diye ucup gitmek icin can atar. Hz. MevlÂna k.s. o yuzden sevgiliye kavuşma anına “şeb-i arûs” yani duğun gecesi demiştir.
Ruh ve diğer lÂtifeleri en cabuk şekilde geldiği aleme yukselten ibadet Allah’ın zikridir. O yuzden ayet ve hadislerde zikir kadar teşvik edilen her halde başka bir şey yoktur. Zikrin belirli bir zamanı yoktur. “Onlar ayakta, otururken, yan uzeri yatarken (her vakit) Allah’ı zikrederler” (Âl-i İmran, 191) buyrularak bu hakikat ifade edilmektedir. Ayrıca zikir, cihattan oruca kadar butun ibadetlerin ruhu ve canı kıymetindedir.
Allah’ı zikretmekle lÂtifeler vucuttan ayrılıp asıl makamına doğru yukselmeye başlarlar. Işıktan daha hızlı hareket eden lÂtifeler, Arş-ı AlÂ’nın uzerindeki makamlarına yaklaştıkca muhabbet aşka donuşerek şiddetlenir. Muminin her bir zerresi aşk ile dolar. Yolculuk ilerledikce gaflet bulutları dağılır. Hatta oyle bir noktaya gelir ki, istese de Allah’tan gafil olamaz. Yakıp kulunu savursanız her bir zerresi Allah der. Tevhidin hakikati acılır. Omrunde ilk defa tevhitten, namazdan hÂl, zevk ve marifet itibariyle bir şeyler anlamaya başlar. Bundan onceki ibadetleri icin tevbe ve istiğfar eder. Bu halini dunyanın hicbir nimetine değişmez.
İşte bu yukselmenin en mukemmeli namazdadır. Cunku namaz muminin miracıdır. LÂtifeler Arş’a doğru yukseldikce insan namazdan ve sair ibadetlerden buyuk zevk alır. Haramlardan ve kotuluklerden nefret eder. AhlÂkı değişir ve guzelleşir. Bayağı işleri yapmaktan sıkılır. Bir ayet-i kerimede şoyle buyrulmaktadır: “Muhakkak namaz hayÂsızlıktan ve kotulukten alıkoyar.” (Ankebut, 45)
Hz. Rasulullah s.a.v. namaz vakti girdiğinde hane halkını bile tanıyamaz hale gelirdi. Bilal-i Habeşî’ye: “Ey Bilal bizi ferahlat.” buyurur, Hz. Bilal ezanı okuduğunda Allah Rasulu s.a.v. namazla mirac ederdi. Yani mubarek ruhları o alemle munasebete gecer, ilÂhi huzurla şereflenirdi. O belki dunyadaki butun canlıların butun zevklerinin toplamından daha fazla namazdan zevk alırdı. Namaz icin “gozumun nuru” ifadesini kullanır, icinde yaşadığı nura, mubarek ruhlarını saran manalara doyamadığı icin farz namazlarla yetinmez, nafilelerle Rabbine iltica ederdi. Bu aleme donmek istediklerinde ise, Hz. Aişe r.anha validemizle sohbet eder ve “Ey gul yuzlu, benimle konuş..” buyururdu.
Zikir ve namaz ile mirac eden muminlerin kalplerindeki nur kolaylıkla kaybolmaz. O yuzden sekerat anında imanlarını şeytana kaptırmadan ruhlarını teslim etmeleri umulur. Diğerleri imansız gider diyemeyiz. Fakat bir muminin hayatında namaz, kalbinde zikir ne kadar az olursa, o kadar fazla risk taşır. Cenab-ı Erhamu’r-Rahimîn bizleri de o salih zumrenin arasına katsın.
Namaz dinin direğidir
KÂinatta en yuksek hakikat imandır. İmandan sonra da namaz gelir. Cenab-ı Hak Kur’an’da yuzden fazla yerde namazı emretmiştir. Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz İslÂm’ın beş şartını sayarken kelime-i şehadetten yani imandan sonra namazı zikretmiştir. Şayet daha onemli bir ibadet olsaydı Allah Teal Hazretleri ondan bahseder, meleklerini de o ibadetle sorumlu kılardı. Oysa Hz. Peygamber s.a.v.’in haber verdiği uzere yaratıldıkları gunden beri Allah’ın azameti karşısında kimi rukûda, kimi secdede ve kimi de kıyamda ibadet eden melekler vardır.
Yine bir hadis-i şerifte beyan edildiği uzere, kıyamet gunu kul ilk olarak namazdan hesaba cekilecektir. Eğer duzgun hesap verirse diğer işleri duzene girecek, yok eğer aksi zuhur ederse diğer amellerdeki hesabı da ağırlaşacaktır. Namazla ilgili hesap duzgun olursa, Cenab-ı Hakk’ın diğer ameller hakkında lutuf ve keremiyle muamele etmesi umulur. En iyisini O bilir.
Bir vakit namazı terk etmek buyuk gunahlardandır. Namazı hafife almak veya inkÂr etmek ise dinden cıkarır. Namaz kılmayan bir insanın şayet muslumanlıkla bir bağı kalmışsa, o da her an kopma tehlikesiyle yuz yuzedir. O yuzden hadis-i şerifte: “Namaz dinin direğidir. Onu terk eden (bir kimse) muhakkak dinini yıkmış olur.” buyrulmaktadır.
Allah’a ve ahiret gunune yakînen iman eden bir mumin tek bir vakit namazını dunyalara değişmez. Bir namaz karşılığında dunyanın butun serveti ve krallığı verilse hakiki bir mumin boyle bir teklife başını cevirmeye bile tenezzul etmez.
Allah Teal Hazretleri şoyle buyuruyor: “Oyleleri vardır ki, ne ticaret, ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekÂt vermekten alıkoymaz; onlar, kalplerin ve gozlerin kıvranacağı gunden korkarlar.” (Nur, 37)
Devrin mana sultanının bir sohbette buyurduğu gibi, denizin ortasında gemi batsa, bir mumin tahta parcalarına tutunarak hayatta kalma mucadelesi verseydi, yine o vaktin namazından mesul olacaktı. Allah’a ve ahiret gunune gercekten inanan kÂmil bir mumin, boyle durumlarda bile, “namazım, namazım” diyecek, ima ile mi kılsam, işaretle mi kılsam diye sancısını cekecekti.
Sahabe-i Kiram Hazretleri -Allah onlardan razı olsun- cephede carpışırken bile namazı ve cemaati terk etmemişlerdi. Muşrikler onların gafil bir anını bekliyor, namaza durmaları icin sabırsızlanıyorlardı. Halbuki onların en gafletsiz anı namazla başlıyordu. Bir grup sahabi duşmanla carpışırken diğer grup Allah Rasulu’nun ardında saf tutup namaz kılıyor, sonra geri cekilip duşmanla carpışıyor, bu esnada Hz. Peygamber s.a.v. onları oturarak bekliyordu. Sonra ateş hattında bulunan diğer grup geliyordu.
Farz, nafile ve kazalar
Hic şuphesiz nafile ibadetlerin kıymeti pek buyuktur. Mesela zikir manevi kalbi calıştırmaya vesile olmaktadır. Manevî ilerleme, Allah’ın emirlerine uymaya vesile olma, ibadetleri gafletsiz yapma ve imanı takviye noktasında son derece onem arz eder. Nafile namaz, nafile oruc gibi ibadetler de kalbi nurlandırır ve sevap kazandırır. Fakat bunlar farzları gozeterek, sunnet ve adaba uygun olarak yapılırsa guzel olur. Aksi halde zarar verir.
İmam Rabbani Hazretleri farzların bin senelik sunnetten, sunnetlerin de bin senelik nafileden daha onemli ve faydalı olduğunu belirtmektedir. Bir farzın kacmasına, mesela bir vakit namazın kacmasına sebep olan şey, nafile hac bile olsa hicbir işe yaramaz. Cahil sofilerin cemaatle namazı terk edip kırk gun cile, riyazet vs. ile uğraştıklarını belirten İmam Rabbanî Hazretleri, bir farz namazı cemaatle kılmanın binlerce gunluk cile ve riyazetten daha hayırlı olduğunu belirtir. Farz namazın icindeki sunnetlerin de asla kavuşturmaları itibariyle farzlardan sayılacağını ilave eder.
Gecmişte gafletle namazı kazaya bırakan veya namaza gec başlayanlar butun borclarını hesap edip kaza etmeli, kazaya bıraktıkları icin de tevbe ve istiğfarda bulunmalıdırlar. Kılınmayan namazları kaza etmek de farzdır. Hanefî mezhebinden olanlar sunneti terk etmemeliler. Kaza borclarını ayrıca eda etmelidirler.
Tamamı kulluk olan hayatımızın temeli namazdır. Namaz olmazsa diğer amellerimizin de boşa cıkmasından korkarız. Cunku once namazdan sorulacak. Oyleyse gunde beş kez bizi salaha, felaha cağıran davete icabet edelim. Ki ebedi saadete goturen yolumuz kapanmasın, hep acık kalsın.
__________________
GOzUmUn Nuru Namaz
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- GOzUmUn Nuru Namaz