Ne zamana kadar tovbe?..

Gunluk hayatımızı surcmelere, gunahlara duşmeden surdurmek istiyoruz. Hatta gunahsız, tertemiz bir hayat yaşamayı, yaratılış gayemiz, varlık sebebimiz olarak biliyoruz.
Buna rağmen surcme ve hatalardan yine de kurtulamıyor, vicdan azabı cektiren yanlışlara yine de maruz kalıyoruz. Bu durumda donuş icin başvuracağımız tek care kalıyor geriye. Bağımlı hale gelmeden yapacağımız tovbe, istiğfarlarımız... Ancak, bu defa da şu soru akla geliyor:
- Ne zamana kadar bu tovbe, istiğfar?
Evet, bugunun tekrar edilen sorusu bu: Ne zamana kadar bu tovbe, istiğfar?..
Aslında bu soru bu gunun sorusu da değildir. Ta zaman-ı saadette sorulmuş, halen de sorulmaya devam edilmektedir. Demek ki insanın yapısında yok edilemeyen surcmelerin sebep olduğu sorudur bu. Nitekim bir grup insan İmam-ı Ali Efendimize gelip bu soruyu sormuşlar. Demişler ki:
- Ya İmam, butun dikkat ve titizliğimize rağmen yine de bazen gunahlara maruz kalıyoruz. Ne yapmalıyız boyle gonul yakıcı, vicdan sızlatıcı surcmelerde?..
Tereddutsuz cevap vermiş:
- Tovbe edin, pişmanlık duyun, vicdan azabı cekin, gozyaşı dokun!.
- Yine hata ediyoruz, yine surcmelere maruz kalıyoruz, demişler. O da cevabını tekrarlamış:
- Yine tovbe edin, pişmanlık duyun, vicdan azabı cekin, gozyaşı dokun!.
Sorularına devam etmişler:
- Ne zamana kadar bu tovbe, istiğfar ya İmam?
Hazreti İmam da son noktayı koymuş:
- Tovbe ettiğiniz gunahları terk edinceye kadar!.
Evet, umitsizliğe kapılmak, pes etmek yoktur bizim lugatimizde. Hata ve surcmeleri terk edinceye kadar devam edeceğiz tovbe, istiğfarımıza. Başka caremiz de yoktur zaten.
Ancak hemen ifade edelim ki, boyle anlarımızda şeytan derhal sinsi telkinini yapar ve der ki:
- Hem boylesine gunahlara, surcmelere duşeceksin, tovbe, istiğfarında sebat edemeyeceksin, hem de kendini samimi bir Musluman ve hizmet insanı bileceksin. Olmaz boyle şey...
- Oyleyse ne yapmalı?
- Ne yapacaksın, vazgec bu tovbe, istiğfardan. Bu hayat sana gore değil. Hayatını yaşa, ileride donuş yapar, tovbe, istiğfar edersin. Biraz ara ver hizmet ve himmetine...
Boyle duygu ve duşuncelerin hayale hucum ettiği anlarda:
-Aman dikkat, diyorum. Ayağınız kaymak uzeredir, aman dikkat!
Bu turlu duşuncelerin kafanızda belirdiği anlarda hemen terazinizi alıp bu duşunceleri tartın.
Rahmani bir ilham mı, yoksa şeytani bir telkin mi bunlar, hemen tespit edin!
Şayet sizi dinî hayattan, İslami hizmetten soğutmaya sebep oluyorsa, bilin ki şeytani bir telkindir bu. Eğer Rahmani bir ilham olsaydı diyecektiniz ki: Benim hata ve surcmelerim cok, oyle ise tovbe, istiğfarım da, hizmet ve himmetim de cok olmalıdır. Cunku bunca hataları, surcmeleri ancak bunca hizmet ve ibadetlerimle affettirebilirim. Yoksa busbutun dinî hayattan cekilip tovbe, istiğfardan uzaklaşarak kambur ustune kambur yuklenmekle değil...
Nitekim savaşlarda hep en on safta carpışan Ebu Cehil’in oğlu Hz. İkrime’ye, ‘Neden herkesten onde kendini tehlikeye atıyorsun? Sen de herkes gibi arka saflarda dursan ya!’ denilince şoyle cevap vermiş:
- Ben herkes gibi değilim. Benim gunahlarım herkesten cok. Oyle ise sevap ve hizmetlerim de herkesten cok olmalı ki, bunca gunah ve surcmelerimi bunca hizmet ve sevaplarla silip yok edeyim.
Demek ki hata ve surcmelerden sonra umitsizliğe kapılıp geriye cekilmek değil, aksine daha ileriye atılmak, daha cok himmet ve hizmete yonelmek gerekiyor ki, hatalarımızı, coğalttığımız sevaplarımızla silelim. Yoksa cekilme, umitsizlik, şeytani bir telkin olan kambur ustune kambur yuklenmekten başka bir manaya gelmemektedir...

Ahmet Şahin
__________________