BİZ insanoğlu gelip gectiğimiz bu fani Âlemi yurt edinmede ve unsiyet kurmada ne kadar da mahiriz. Gunun birinde toprağın bedenimizi sarıp sarmalayacağını bilsek de hic aldırmadan dort elle sarıldığımız ne kadar da cok şey var! Sadece sarılmakla kalmıyor, elde ettiğimiz ne varsa ondan kendimize hic de azımsanmayacak payeler devşirmekten de geri kalmıyoruz. Allah’ın nasip etmesi icin dua ettiğimiz ve kavuşmayı arzuladığımız isteklerimiz gun geliyor bizi tehlikeli ucurumların kenarına savuruyor.

Tehlikenin ne olduğunun cevabını Yuce Yaratıcı “Hayır; gercekten insan, azar. Kendini mustağni gorduğunden.” (Alak, 96/6-7.) Ayetiyle veriyor.

Nisyanla malul insan nasıl da unutur muhtac olduğunu; hacetlerini karşılayanın, nimet ve rızıklarıyla lutuf ve ikramda bulunanın, O’na yaklaştıracak vesileler halk edenin, sıkıntılara karşı iltica edilecek yegÂne melcenin O olduğunu… Rabbimizin bahşettiği imkÂnlara kavuşunca nimetin asıl sahibini goz ardı edip sahip olduklarımıza sıkıca sarılarak “benim” der dururuz: benim malım, benim işim, benim başarılarım, benim toprağım, benim cabam, benim amellerim… Ucup hastalığı diyor buna ehligonul. İşte o gonul erlerinden Muhasibi, nefsin bin turlu marazını nazara verdiği Riaye isimli eserinde ucup illetine dikkat cekerek ilimle, amelle,doğru veya yanlış goruşle ucuba suruklenebileceğini soyluyor.

Muhasibi insanı helake goturen ucubun kalp korluğune sebep olduğunu; bunun neticesinde ise kişinin yaptığı her turlu amelini kendine izafe ederek gozunde buyutup cok gorduğunu soyluyor. Ve şoyle resmediyor ucuba kapılan kulun hÂlini: “Gercekten guzel yaptım, uğraştım, anladım vs. diyerek ovunursun. Bunu nefsinin gucuyle, basiretiyle yaptığını soyleyerek ovunur, buyuk bir şey sanırsın. Bazen de ‘şoyle namaz kıldım, şu kadar zamandır iftar etmedim (hep oruc tuttum). Cok sıcak bir gunde oruc tuttum’ dersin ve bu arada Allah’ın nimetlerini hic hatırına getirmezsin.” İşte bu, yaptıklarını cok buyuk gormek ve nefsine izafe etmektir. Muhasibi kulun kendi gucune guvenerek tum bunları başardığı yanılgısına kapıldığını ve Allah’ın ihsan ve iyiliklerini unuttuğunu ifade ederek şu soruları soruyor enesini buyuten kimseye:

“Allah sana ihsan etmese, bu gucu bulacak mıydın? Kalbinde kendinle boyle konuşacak mıydın? Bundan daha guclu ve etkili olduğunu bilebilir miydin?”

Ameline guvenen ve onunla boburlenenler coğu kere hata icerisinde olduklarını anlamazlar. Bir nevi basiret tutulması yaşayan bu kimseler kotuluk yaparken iyilik yaptıklarını, kurtuluşa erdiklerini zannederken nasıl bir helake doğru suruklendiklerinin farkında bile olmazlar. Bazen de yaptıkları en kucuk bir hatadan dolayı da umitsizlik cukurlarının en dibine duşuverirler.

Hatalardan dolayı Allah Teala’nın rahmetinden umidin azalması, amele itimat ve guvenin işaretidir.
İbn Ataullah İskenderî


İbn Mesud, boburlenme ve umitsizliğin insanı helake goturduğune dikkat cekerken isabetli bir uyarıda bulunuyor. Zira boburlenen kişi amelini gozunde o kadar cok buyutur ki, gunahlarını gormez ya da cok kucuk gormeye başlar.

Gunahlarını kucuk gorduğu zaman ise onlardan dolayı korku ve pişmanlık duymaz ve gunah işlemeye devam eder. Bu da onun helaki demektir. Diğer taraftan bunun tersi bir durum da soz konusu olur ki; İbn Ataullah İskenderi’nin hikmetinde dikkat cektiği durum tam da bunu ifade ediyor. Ameline cokca guvenen ve onunla boburlenen kişi en kucuk bir gunahı dahi gozunde buyutur ve umitsizliğe duşer. İşlediği hata ve gunahın affedilmeyecek kadar buyuk olduğunu ve Allah’ın tovbesini kabul etmeyeceğini, amelinin kendisini kurtaramayacağı yanılgısına kapılır.

HÂlbuki: “Allah’ın rahmetinden umit kesmeyin, Allah butun gunahları bağışlar.”
(Zumer, 39/53.)

buyurarak ayetin başında nefislerine haksızlık yapmakta aşırı gidenler vurgusuyla bu kimselere sesleniyor Yuce Allah. İnsan bu umit verici ayete kulak verse yese duşmekten ve nefsinin iğvasına kapılmaktan kurtulacak, kendisinin gunah ve hata yapabilecek bir kul olduğunu anlayarak yaratanın sınırsız ve sonsuz rahmeti karşısında kusur ve hatalarının silineceğini gorecektir.

“Her insan hata yapabilir. Fakat hata yapanların en hayırlısı cokca tovbe edendir.” (İbn Mace, Zuhd, 30.) buyuran Rasulullah, insana kul olduğunu ve hatadan hÂli olamayacağını da işaret etmiyor mu? Seni yaratan seni bilmez mi! Ebette Rabbimiz bize gucumuzden fazlasını yuklemez ve kimseye haksızlık etmez!

İnsanı aşırılığa surukleyerek saptıran her iki yol da yanlıştır; gunahına bakıp affedilmeyeceği ve helak olacağı duşuncesi ne kadar yanlışsa; ameline guvenip onu gozunde buyutmek ve kendini mustağni gormek de o kadar yanlış bir yoldur.

İmam-ı Gazali, ucup afetinden kurtuluşun caresi olarak; kişiye hicbir hakkı olmadığı hÂlde tum nimetleri verenin Yuce Allah olduğu idrakine varmasını tavsiye ediyor. Zira ucuba sebep olan cehalettir ve ondan kurtuluş da onun zıddıyla yani marifetle mumkun olur, diyen Gazali:

“O senin varlığını, sıfatlarının varlığını, amellerinin varlığını ve sebeplerini sana ihsan etmiştir. Durum bu iken abidin ibadetiyle, Âlimin ilmiyle, guzelin guzelliğiyle, zenginin zenginliğiyle ucuba kapılmasının hicbir mÂnÂsı yoktur. Cunku butun bunlar Allah’ın lutfundandır.”

Biz seni hakkıyla bilemedik sen bildir Allah’ım!


MART 2016 / DİYANET AYLIK DERGİ


__________________