“İşte boylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını duşman kıldık. Bunlar aldatmak
icin birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O hÂlde onları iftiralarıyla baş başa bırak.”
(En’am, 6/112.)


Kuresel ya da yerel planlı butun teror faaliyetri, hedef secilen ulkelerde cıkan ic savaşlar, kitlesel olumler ve sınır otesi gocler, insanlığın geleceği pahasına yurutulen uyuşturucu kacakcılığı, başkalarına ait zenginliklerin akıl almaz yollarla somurulmesi ve daha nice ahlak dışı iş hep insan şeytanlarının marifeti. Bunları tarihteki ornekleri olan Firavun, Şeddat, Karun ve Nemrut gibilerinden daha ileri konuma yerleştiren fark, başvurdukları kotuluk yontemlerinin hesap edilemeyecek kadar ceşitlenmesi ve yaygınlaşmasıdır.

Kur’an-ı Kerim insanları iman edip etmemeleri acısından Allah merkezli ve şeytan merkezli olmak uzere iki yarı sınıflandırmaya tabi tutar. Buna gore muminler, “Allah’ın taraftarları/Hizbullah” (Mucadele, 58/22.) ve “Allah’ın dostları/evliyaullah” (Yunus, 10/62.)tırlar. KÂfirler ve onların davranış bicimlerini benimseyenler ise, “Şeytanın taraftarları/hizbuşşeytan” (Mucadele, 58/19.) ve “şeytanın dostları/evliyauşşeytan” (Nisa, 4/76.) dırlar.

Şeytanın, insanda sufli duyguları harekete gecirip onu kulluktan uzaklaştırmaktan başka hedefi yoktur; kotuluğu bilerek ve kendi iradesi ile secmiştir. O bu yolda yalnız yurumez. Kendine yardımcı olacak tıynetteki insanları vesvese yani kotu fısıltılar ve telkin yoluyla şeytanlaştırır ve emrine amade kılar. Boyle kimseler insan suretinde fakat şeytani davranışlar ve faaliyetler icinde oldukları icin ne tam şeytan, ne de tam insan kategorisinde yer alırlar. Belki ikisi arasında “insanımsı şeytanlar” diyebileceğimiz bir konumda bulunurlar. Zulum, haksızlık, ahlaksızlık gibi kotu davranışlar ile bunların ortaya cıkacağı ortamları hazırlayan, on ayak olan butun birey, kuruluş, toplum, devletler tarafından temsil edilirler.

Yazının başında yer verdiğimiz ayetin (En’am, 6/112.) temel mesajı cinni olanıyla, insanımsı olanıyla şeytanın insan icin duşman olduğu ve şeytanlıklarını icra etmede başvurdukları temel arac olarak suslu, goz boyayıcı, gonul celici soz ve telkinlere başvurduklarıdır. Aynı mesaj “Bir de (şeytanlar) ahirete inanmayanların gonulleri bu yaldızlı sozlere meyletsin, onlardan hoşlansınlar ve işleyecekleri gunahları işlesinler diye (fısıldarlar)”. (En’am, 6/113.) ayeti ile de veriliyor.

“Eğer yeryuzundekilerin coğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.” (En’am, 6/116.) buyrulmuş. İman hakikatinden mahrum kalan ya da imanı etkisizleşen insanın şeytanlaşma eğilimi guc kazanıyor. Şeytanlaşan insanın arka planında nefis ve şeytan gibi iki “ust akıl” var. Bunlardan birincisinin ussu insanın bizzat kendi icinde diğeri ise “serbest meslek” sahibi ve “seyyar” olmakla birlikte hedef sectiği insanın damarlarına nufuz edebilecek, ruhunun derinliklerine inerek onu etkisi altına alabilecek ozelliğe sahiptir. (Ebu Davud, Sunnet, 18.) Şeytanın ele gecirip kendisine benzettiği insanlar kanlı, canlı, gozle gorulur şeytanımsılar olarak aramızda dolaşırlar. Bu kimseler hakikat zannettikleri pek cok batıl inanc ve duşunceyi başkalarına da bulaştırmak icin var gucleriyle calışırlar. Fesadın yeryuzunde hayat bulması bu insanımsıların eli ile oluyor.

Hasımlarını yanlış duşunce ve anlayışlara goturmek, ozguvenlerini sarsmak icin akla hayale gelmeyen yollara başvuruyorlar. Bir olcu ve meşruiyetle kendilerini sınırlı hissetmedikleri icin, yalan soylemek, iftira atmak, desisede bulunmak temel silahlarıdır. Kılıktan kılığa girmekte cok ustadırlar. İnsanların mahremlerine saygı duymazlar. Genellikle hasta ruhludurlar. Temel soylemleri iyilik peşinde olduklarıdır. (Bakara, 2/11.) Munafıklığın butun temel karakter ozelliklerine sahiptirler. Kendileri gibi şeytan ruhlularla bir araya gelince birbirlerine karşı guven tazelerler. (Bakara, 2/14.)

Sahabi Ebu Zer el-Gifari diyor ki: “Bir gun Mescide girdim, Rasulullah da oradaydı. Gidip yanına oturdum. Bana ‘Ebu Zer, cin ve insan şeytanlarının şerrinden Allah’a sığın’ buyurdu. Ben de ‘İnsan şeytanı da var mı?’ diye sordum, ‘Evet’ dedi.” (Nesai, İstiaze, 48.)

Mushaf tertibine gore Kur’an’ın en son (114. Nas) suresi, cin şeytanları gibi, insan şeytanlarından koruma konusunda Allah’a sığınılmayı oğutler. Cunku butun cabalarımızın uzerinde, bizi onların kotuluklerinden koruyacak olan O’dur. Kotulu-ğun her yanı sardığı dunya insanımsı şeytan zengini bir dunyadır. Shakespeare, “Fırtına” adlı tiyatro oyununun kahramanlarından, hava ve ruzgÂrı kontrol edebilen pozitif guclu “Ariyel” isimli periye şunu soyletir: “Hell is empty, and all the devils are here!” “Cehennem boş; tum şeytanlar burada.”
(William Shakespeare, The Tempest, Act 1, Scine 2, Page 11.)


Cin şeytanları mı daha tehlikelidir, yoksa insan şeytanları mı? Bakış acısına ve duruma gore cevaplandırılabilecek bir sorudur bu. Ancak biz insan şeytanlarını merkeze alan bir yaklaşımla diyelim ki; bizim turumuzden olanlar daha tehlikelidir. Cunku cin şeytanları fiziki gorunum, vucut dili, “bizden” olmalarının sağlayacağı guven duygusu gibi avantajlara sahip değildirler. Onların desise ve telkinden başka silahı yoktur. İnsan şeytanları ise her iki silahla donanmışlardır. Rasulullah Efendimizin “Hikmetli konuşanların ayağınızı kaydırmasına karşı sizi uyarıyorum. Cunku şeytan bazen dalalete goturecek sozu hakîm kimsenin dili ile ortaya koyar.” (Ebu Davud, Şerhu’s-Sunne, 9.) hadisi ile bu tehlikeye dikkat cekmiştir. İnsan suretinde olmak şeytanlık icin oyle avantajlıdır ki, cin şeytanı bile bazen insan suretine girerek calışır. O, “insan kılığına girerek karşısına cıktığı bir adama yalan haber soyler. Adam da bu haberi birilerine anlatır. Kendisine, “bunu sana kim soyledi?” diye sorulduğunda “tanımadığım bir adam” diye cevap verir.”
(İbn Vehb, el-CÂmi’ Fi’l-Hadis, I. Baskı, Riyad, 1995, sayı 647)

Şeytan, kılmakta olduğu namazı fesada uğratmak icin Rasulullah’a insan şeklinde gorunmuş fakat başarılı olamamıştır. (Buhari, Kitabu’l-Amel fi’s-Sala, 10.) Rasulullah’ın suretine girmesine ise izin verilmemiştir. Buyurur ki Allah Rasulu, “Kim beni ruyasında gorurse gercekten beni gormuştur. Cunku şeytan benim suretime giremez.” (Buhari, Ta’bir, 10.) Eğer şeytan boyle imkÂnı elde etmiş olsaydı , insanlar cok daha guclu bir duşmanla karşı karşıya bulunmuş olacaklardı.

Nuzul sebebini de dikkate alarak belirtelim ki Kur’an şeytanca işler yapan insanlara, hicbir kayıtlayıcı ifadeye yer vermeksizin doğrudan “şeytan” diye atıfta bulunmuştur. Tefsir kaynaklarının bildirdiğine gore gore Mekkeli muşrikler Medineli Muslumanlar arasında kendilerinin cok guclu olduğu yonunde yıkıcı propaganda yapmak uzere “Nuaym” adlı birini gorevlendirmiştir. Bu zatın gorevini icraya başlaması uzerine Muslumanları bu propagandaya karşı uyarak ve onlara nasıl davranacaklarını gosteren şu ayet indi: “O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mumin iseniz, benden korkun.”(Âl-i İmran, 3/175.)

Şeytanın varlığını kabul etmeyen maddeci goruş sahipleri, onun kotuluğu sembolize eden hayal urunu bir varlık olduğunu soyler ve sonucta şeytan denilen şeyin insanın icindeki kotuluk olduğunu, dolayısı ile şeytan diye bir şey varsa bunun “şeytanlaşmış” insan olduğunu soylerler. Bu bakış acısını desteklemek icin epeyce kitap da yazılmıştır. Konu uzerine kalem oynatan yazarlardan biri kendince şoyle diyor: “Şeytanın varlığının bulunup bulunmadığı kişinin dunya goruşune bağlıdır. Hıristiyan dunya goruşunde acıkca bir anlam ifade etmesine karşılık maddeci dunya goruşune gore eşit derecede anlamsızdır.” (Jeffrey Burton Russel, Mephistopheles-Modern Dunyada Şeytan, [Cev. Nuri Plumer, Birinci Baskı, Kabalacı, Ocak, 2001] s. 451.) Bu goruşun yerli surumlerinden biri de şoyle: “İsteyip istemediğimi doğru durust bilmediğimi fakat neticesi aleyhime cıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi soz ve fiillerin daimi bir mesulunu bulmuştum: Buna icimdeki şeytan diyordum, mudafaasını uzerime almaktan korktuğum butun hareketlerimi ona yukluyor ve kendi suratıma tukureceğim yerde, haksızlığa, tesadufun cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık goruyordum. HÂlbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İcimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kacamak yolu… İcimizdeki şeytan yok… İcimizdeki aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunc bir şey: hakikatleri gormekten kacmak itiyadı var…” (Sabahattin Ali, İcimizdeki Şeytan’dan)

Boyle duşunenler gercekte kendilerini ne kadar ikna edebildi de bu sozleri ettiler, bilemiyoruz. Ama onların yok dediğine biriler tapınıyor bile. Şeytanlaşmakla yetinmeyip, fiilen şeytana taparak doğrudan şeytan olmaya yeltenen “Satanistler”den soz ediyorum.

EKİM 2016 / DİYANET AYLIK DERGİ



__________________