Gozleri Var Gormezler, Kulakları Var Duymazlar

İNSANIN doğumuyla başlayan dunya surgunu onu yeryuzunun garibi yapar. Tekrar cennete rucu etmek ozlemiyle cırpınan Âdemoğlunu bu donuş yolunda cile ve meşakkat beklemektedir. Kaybetmiş olduğu hakikatin peşine duşen insanın en buyuk dayanağı yine kendisidir. Cunku akıl ve vahiy aracılığıyla kendisine bahşedilmiş butun imkÂnları bir merdiven olarak bizatihi kendisine yaslamak durumundadır. Bu acıdan insan hem yolcu hem de yolun kendisidir.

Hidayete erişip ve istikamet uzere kalma hususunda insana bahşedilen en onemli nimet akıldan sonra goz ve kulaktır. Kur’an-ı Kerim’de bu uzuvların ehemmiyetinin altını cizen pek cok ayet vardır. (En’am, 46; Hac, 18; Mulk, 10.) İnsan muhatap olduğu vahyi layıkıyla kavramak icin goze ve kulağa muhtactır. Bu ayet-i kerimeler, imtihan sahasında en etkili yardımcılarımızın gozumuz ve kulağımız olduğunu acıkca ortaya koymaktadır. Rabbimiz tabiatı ve diğer varlıkları bir gosterge olarak onumuze koyar. Cennete giden yolda varlık Âlemi butunuyle yoldaki işaretlerle doşelidir. Bu işaretleri ‘anlamak’ icin de goz ve kulak fevkalade muhim bir gorev ifa eder. Ote yandan yine Kur’an-ı Kerim bize gozun ve kulağın biyolojiden ote bir mana ihtiva ettiğini carpıcı ifadelerle hatırlatır. “Gozleri olduğu hÂlde gormezler, kulakları olduğu halde duymazlar.” (A’raf, 7/179.) ifadesi hakikat arayışında bu uzuvların diğer butun nimetler gibi insana tabi olduğunu belirtir. Butun nimetler gibi bu nimetler de insanı cennete goturebileceği gibi cehenneme de goturebilir. Boylece anlıyoruz ki, bu iki algı organı hayatımızda esaslı bir yer tutuyor. Onlar sayesinde ritimleri ve renkleri ya yakalıyor ya da kaybediyoruz. Gozunu ve kulağını layıkıyla kullanamayanların hayat yolculuğunda ‘engelli’ durumuna duşmesi kacınılmaz oluyor.

Bu iki uzvun varlığı ve yokluğu uzerine en hararetli kurcalamaları yapan ve muadilleriyle arasını acan Hint yapımı Black filminde (2005), doğumundan birkac ay sonra gecirmiş olduğu ateşli hastalık sonucu aynı anda kulaklarını ve gozlerini kaybeden genc bir kızın trajik hikÂyesi ele alınır. Michelle sekiz yaşına geldiğinde dış dunyadan gelen anlaşılmaz tepkileri hÂl kavrayamayan, zaman ve mekÂn duygusundan yoksun, yargılamadan yoksun, zihnini bicimlendirmekten yoksun bir haldedir. Cevresiyle uyumlu iyi bir insan olması mumkun değildir. Kendini guvende hissedememektedir. Cevresinde bulunan varlıkların işlevini ve adlarını bilmemektedir. Babası tarafından ruh ve sinir hastalıkları hastanesine gonderilmek uzeredir.

Ruhu bir karanlığın icinde tamamen savruluş icindedir. Ruh her daim mananın peşinde koşmaktadır. Bu noktada yazının merkezi yapmak istediğimiz bazı sorular ortaya cıkmaktadır. Acaba bu durumda bir insanın kendisine soru sorma kabiliyeti var mıdır? Acaba diğer insanların gozlerinden ve kulaklarından haberdar mıdır? Acaba konuşmak fiilinin ne demek olduğunu bilebilir mi? Acaba ruya gorur mu? Zamanı ve mekÂnı, ritmi ve rengi kaybeden bir insan cennetin yolunu da kaybetmiş mi olur?

Gercek bir hayattan esinlenerek kurgulanan filmde genc kız tutunduğu rehber eşliğinde başarıya ulaşır. Hayatı ve onda mundemic anlamı algılamada bir rehberin goz ve kulak kadar onem arz ettiğine dair kurgu, dini diyalektiğe fevkalade onemli alan acar. Bu surec bizi hakikatin goz ve kulağın fizyolojisini aşan niteliğine goturur.

Mukaddes Kitabımızda, “Gozu olup gormemek, kulağı olup dinlememek” ifadesi uzuvların maddi işlevselliğine değil manevi imkÂnlarına gonderme yapar. Halk irfanında bu durum “bakar kor olmak” diye hulasa edilir. Asıl olan bakmak değil hakikati gormektir. Basiret sahibi olmak icin gozden fazlasına ihtiyac vardır. Bakmak ve duymak insana mahsus değildir, dunyadaki butun canlılara ozgu davranışlardır. Gormek ve dinlemek insana hastır. Duymak, dışarıdan gelen titreşimlere organizmanın tepki vermesidir. Dinlemek ise duyulan şeyin ic dunyada anlamlara tekabul etmesidir. Aslında insan, goren ve dinleyen canlıdır, dersek abartmış olmayız. “Gozu olup gormeyenlerin, kulağı olup duymayanların” A’raf suresinde “hayvandan daha aşağı” olarak nitelendirilmesi de bu gerceği ortaya koyar.

Gercek bir hayat hikÂyesinden uyarlama olan filmde genc kız universiteyi kazanır. Derste, “Gorduğun şey duşlediğindir.” diyen hocasına itiraz ederek, kendisinin gormediğini, duymadığını ama buna karşılık duşlerinin olduğunu anlatır. Gormediği hÂlde mezun olma duşu gorebilen genc kız, duş gormenin gozlerle değil akıl ve inancla ilgili olduğunun altını cizer.

Kişinin dunyayla kurduğu ilişkinin en onemli yapılarından biri bilimdir. Ahlak felsefesi, davranışları incelerken; estetik guzel olan yargılarımızın kaynağını bulmaya calışır. Dil felsefesi ise dil sayesinde duşunceyle, duşunce sayesinde de dunyayla kurulan ilişkiyi merkeze alır. Engelli Michelle oğrenme surecine taklitle başlar. Cocukluğunda evin icinde kaybolduğunda bulunabilmesi icin ailesi tarafından yakasına zil takılırdı. Oğretmeniyse bu davranışa şiddetle karşı cıkmıştır. Cunku insanı eğitmek icin insani araclar kullanmak gerekir. Babası oğretmenine, “Onu insan yapmak sizin işiniz” derken de insan olmanın şartı bilmeye, bilmenin farkındalığına bağlanmış olur. Oğrendiğinin farkında olan tek canlı insandır. Yine universite mulakatında kendisine yoneltilen, “Senin icin bilgi ne ifade eder?” sorusuna Michelle, “Bilgi her şeydir. Bilgi ruh, bilgelik, cesaret, ışık ve sestir.” diye cevap verir.

Dil Denen Mucize’nin muellifi Walter Porzig, dil bilimiyle ruh biliminin ikili bir ilişki icinde olduğunu savunur. Filmde engelli kahramanın cıkış yolu bu merkezden hareketle belirlenir. Evvela rehberi vasıtasıyla cevresindeki butun nesnelerin bir adı olduğunu oğrenir. Bilmek, karanlıktan cıkışı temsil eder. Kor ve sağır bir insan icin eşyayı anlamlandırma sureci gercekten guctur. Lakin bunun yanında dil ediniminin kişinin hayatında hayati bir rol oynadığı da ortadadır.

Nesnelere isim vermek, onları imlemek ya da sembolize etmek Allah’ın bir mucizesidir. Goz ve kulak bu mucizenin ontik kapısıdır. Nitekim filmde nesnelerin isminin oğrenilmesi doğa ustu bir gelişme olarak gercekleşmiştir. Bu da bize Bakara suresinin 31. ayetindeki carpıcı ifadeyi hatırlatır: “Allah, Âdem’e butun isimleri oğretti.”

Diyanet Aylık Dergisi / Aralık 2016 / Kultur Sanat



__________________