Munafıklık bir hastalıktır. Kalbe bulaşan manevi bir hastalık… Bulaştığı insanın hem maddesini, hem de manasını perişan eder; dunyasını da ahiretini de mahveder. Bir de, munafıklık sadece muslumana bulaşır. Bu anlamda, munafıklığa ‘musluman hastalığı’ da diyebiliriz.
Bir yerlerde ne zaman munafık veya munafıklık kelimesi kullanılsa, bu sıfatı asla kendimize yakıştırmayız. Başkaları olabilir ama biz munafık olmayız, diye duşunuruz. Gercekten de munafıklık gibi alcakca bir hale hicbir zaman duşmek istemeyiz. Ama bu bir hastalık olunca, biz istemesek de mikrobu barındıran ortamlara girdiğimizde veya mikrobun bulunduğu işleri yaptığımızda, munafıklık mikrobunu taşıyan kişilerle temas kurduğumuzda bulaşma riski yok mudur?
Hz. Omer’in endişesi
Bu ummetin en faziletlilerinin ikincisi olan Hz. Omer r.a.’ın, munafıklık hastalığına yakalanma konusunda omrunun sonuna kadar buyuk bir endişeyi taşımış olması bize bir şeyler anlatmaz mı?
Tebuk seferi donuşundeydi. Efendimiz s.a.v., Huzeyfe r.a.’a bazı munafıkların isimlerini soylemişti. Onları sır olarak saklayacaktı ve kimseye soylemeyecekti. Huzeyfe r.a. da bu sırrı olunceye kadar muhafaza etti.
Hz. Omer r.a., Rasul-i Ekrem s.a.v.’in vefatından sonra bir cenaze olduğunda Huzeyfe r.a.’ı takip eder, eğer cenaze namazını kılarsa kendisi de kılardı, kılmazsa o da terk ederdi. Cunku Huzeyfe r.a. munafıkları bildiği icin olduklerinde cenazelerini kılmazdı. Hatta Hz. Omer r.a., Huzeyfe r.a.’ın isimlerini bildiği munafıklar arasında kendi isminin de bulunmuş olmasından endişe eder, bazen dayanamayıp Huzeyfe r.a.’a onların arasında olup olmadığını bile sorardı.
Hz. Omer r.a.’ın endişe duyduğu bir konuda biz nasıl kendimize bu kadar guvenebiliriz?
Kur’an-ı Kerim’de munafıklık hastalığıyla ilgili bircok ayet vardır. Hatta ozel bir sure bile mevcuttur: “Munafikûn” yani munafıklar suresi… On bir ayetten oluşan sureyi duşune duşune okuyup anlamamız gerektiğine inanıyoruz.
“Duvara dayalı kutukler”
Yuce Mevl şoyle buyuruyor:
“Munafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah’ın peygamberisin, derler. Allah da bilir ki, sen elbette O’nun Peygamberisin. Bununla birlikte Allah, munafıkların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik etmektedir.
Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolundan yan cizdiler. Gercekten onların yaptıkları ne kotudur!
Bunun sebebi, onların once iman edip sonra inkÂr etmeleridir. Bu yuzden kalpleri muhurlenmiştir. Artık onlar hic anlamazlar (fıkh etmezler).
Onları gorduğun zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sozlerini dinlersin. Onlar sanki duvara yaslanmış kutukler gibidir. Her gurultuyu kendi aleyhlerinde sanırlar. Duşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın! Nasıl bu hale geliyorlar?”
Ayetlerde sozu edilen ozellikler, kıyamete kadar kalbinde munafıklık bulunan butun insanlar icin gecerlidir.
Munafıkların dış gorunuşleriyle makbul insanlar gibi algılanabilecek tavır ve davranışlarının olduğuna dikkat cekilmektedir. Allah’ın muradı olan anlayışa yani fıkha sahip olmadıkları halde, Allah’ın ayetlerini ve Peygamber s.a.v.’i gorunurde dinliyorlar, iman ettiklerini soyluyorlar, namaza geliyorlar ve muslumanların gorebilecekleri alanlarda inanmış bir insan gibi davranıyorlar. Dışarıdan bakan bir musluman icin Allah’ın muradı olan anlayışa sahip insanlar olarak gozukuyorlar. Ama Yuce Mevl onlar icin “Artık onlar hic anlamazlar (fıkh etmezler).” buyurmaktadır. Cunku onlar samimi değildirler.
Demek ki fıkh edebilmek icin sadece sozu anlamak veya sadece gereğince davranmak yetmiyor; bunları yaparken samimi olmak da gerekiyor. Samimiyet yoksa insan munafık oluyor. Bunların ucu bir arada olmayınca kişi fıkh etmiş olmuyor.
Ayetlerin nazil olduğu gunlerde Rasul-i Ekrem s.a.v.’in etrafında, bu ozelliklere sahip insanlar vardı. Tasdik ettiklerini dilleriyle soyledikleri halde, kalpleriyle inkÂr eden bu munafıkların cusseli, iri yarı ve yakışıklı kişiler oldukları ifade buyurulmaktadır.
Efendimiz s.a.v.’in zamanında yaşayan ve munafıkların reisi olan Abdullah b. Ubey, Muğîs b. Kays gibi kişilere işaret edilmiştir. Gercekten bu insanlar, gosterişli vucut yapılarıyla Efendimiz s.a.v.’in meclisine gelir, duvara dayanır, akıcı ve tesirli konuşmalar yaparlardı. Bu tutum ve davranışlarıyla bu insanlar elbise giydirilmiş kutuklere veya duvara dayatılmış kerestelere benzetilmişlerdir. Kalıpları var, fakat kalp ve idrakleri yoktur. Allah’ın muradını fıkh edememişlerdir. İkiyuzluluklerinden dolayı cok korkaktırlar. Buna rağmen onlar en tehlikeli duşman bilinmelidirler.
Allah’ın maksadını anlamayanlar
Yuce MevlÂ, munafıklarla ilgili hususlara devam ediyor ve şoyle buyuruyor:
“Onlara: Gelin Allah’ın Peygamberi sizin icin mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını cevirirler ve sen onların buyukluk taslayarak uzaklaştıklarını gorursun.
Onlara mağfiret dilesen de dilemesen de birdir. Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Cunku Allah yoldan cıkmış topluluğu doğru yola iletmez.
Onlar: Rasulullah’ın yanında bulunanlar icin hicbir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler, diyen kişilerdir. Oysa goklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat munafıklar anlamazlar (fıkh etmezler).
Onlar: Eğer (Benî Mustalik gazvesinden) Medine’ye donersek, ustun olan zayıf olanı oradan mutlaka cıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki asıl ustunluk ancak Allah’ın, Peygamberi’nin ve muminlerindir. Fakat munafıklar bunu bilmezler.
Ey iman edenler! Mallarınız ve cocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar gercekten husrana uğrayanlardır.
Herhangi birinize olum gelip de: Rabbim! Beni yakın bir sureye kadar geciktirsen de, sadaka verip iyilerden olsam, demeden once, size verdiğimiz rızıktan infak edin.
Allah, eceli geldiğinde hic kimseyi ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
Munafıkların kalpleri muhurleniyor ve Allah’ın muradını anlayamıyorlar. Kalplerin muhurlenmesi nasıl bir şey? Kalbi muhurlenmiş bir insan, kalbinin muhurlendiğini anlar mı? Muhurlendiği halde hÂl anlayışının gayet iyi olduğunu iddia eder mi?
Kalpler, Yuce MevlÂ’nın kudreti altındadır. Onları acan da kapatan da Allah’tır. Kul, Allah’a yonelirse onun kalbini İslÂm’a acar; yonelmez de inkÂrda ısrar ederse onun da kalbini muhurler. Muhurlenen kalpler, ayetlerde ifade buyurulduğu gibi hakikatleri anlayamazlar. Bu anlayışsızlık sebebiyle hÂl anlayışlarının iyi olduğunu ve doğru bir yolda bulunduklarını sanırlar.
Yuce MevlÂ, kalplerin hassas olmasını istiyor, takv hassasiyeti… Bir taraftan munafıklık ve inkÂr hastalığının bulaşmasından endişe edip titreyen, obur taraftan Rabbinin rahmetinden hic umidini kesmeyip surekli O’na yonelen kalpler istiyor. Boyle kalpler uyanık kalplerdir, mumin kalplerdir, Allah’ın İslÂm’a actığı kalplerdir.
Munafıklık halleri
Kalplerin muhurlenmesi meselesine gelince, bu manevi bir iştir ve insanın bu manevi işi tespit etmesi oldukca zordur. Bunun icin Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, munafıklık hastalığının davranışlarda acığa cıkan belirtilerine dikkatlerimizi cekmiştir:
“Dort şey vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi tam munafık olur. Kimde de bu huylardan biri bulunursa, onu terk edinceye kadar o kişide munafıklıktan bir ozellik bulunmuş olur:
• Kendisine bir şey emanet edildiği zaman ihanet eder.
• Konuştuğunda yalan soyler.
• Soz verince sozunden doner.
• Bir konuda taraf olduğunda, haddi aşar ve haksızlık eder.”
“Munafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hicbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar cok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.”
“Kim gaz etmeden ve gonlunde gaz etme arzusu taşımadan vefat ederse, bir tur munafıklık uzere olur.”
“Munafık, iki suru arasında gidip gelen oğursek koyun gibidir; kÂh koşar bu suruye gelir, kÂh koşar otekine gider.”
Sahabeden İbn Mesud r.a., cemaatle namaz konusunu anlattığı bir sohbetinde şunu soylemiştir:
“Vallahi ben, munafıklığı bilinen bir munafıktan başka namazdan geri kalanımız olmadığını gormuşumdur. Allah’a yemin ederim ki, bir adam (takatsizliğinden dolayı) iki kişi arasında sallanarak namaza getirilir ve safa durdurulurdu.”
Yuce MevlÂ, munafıkların en bariz ozelliklerinden birisinin akrabalık bağını kesmek olduğunu şoyle ifade buyuruyor:
“(Ey munafıklar!) Siz iş başına gececek olsanız yeryuzunde fesat cıkarır, akrabalarla ilginizi kesersiniz, değil mi? İşte Allah’ın lÂnete uğrattığı, kulaklarını sağır, gozlerini kor ettiği kimseler bunlardır.”
Diğer bir ayette ise Yuce Rabbimiz munafıklık hastalığına tutulanların başka bir yonune dikkat cekiyor:
“Munafıklar, insanlara gosteriş yaparlar, Allah’ı da cok az zikrederler (Allah’ı cok az hatırlar, O’nun buyukluğunun farkında genellikle olmazlar)”
Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in munafıklar hakkında; “Oruc tutsa da, namaz kılsa da, musluman olduğunu soylese de (o yine munafıktır)...” buyurması, başka bir rivayette “Kendisini mumin zannetse de (o yine munafıktır)...” ifadesi oldukca dikkat cekici değil mi?
Munafık olmaktan Yuce Rabbimize sığınırız. Munafıkların duştuğu anlayışsızlıktan da sığınırız. Bu anlayışsızlık yani fıkıhsızlık, ancak Allah’a ve gonderdiklerine iman, samimiyet ve imkan nispetinde emredilenlere imtisal etmekle ortadan kalkabilir. Bunlardan bir tanesi olmayınca insan Allah’ın muradını fıkh edenlerden yani derinlemesine anlayanlardan olamaz.
İşte munafıklık hastalığı boyle tehlikeli...
__________________
MUnafiklik MUslUmana BulaŞir
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- MUnafiklik MUslUmana BulaŞir