Yol odur ki, Hakk’a vara...
Yol odur ki, gonulden başlaya, gonullere ulaşa...
Hani iki kişi Mekke’den cıkar yola, iki kişidirler.
“Allah bizimledir.” dedikten sonra iki kişi midirler?
Yolda mıyız?
Kiminle cıktık yola?
Katıldık mı Medine’ye varan yola?
O yoldaysak, azığımız sadakat, azığımız acı lokma sabır, azığımız emanet.
Yol bize emanet, yolcu bize emanet.
Tek başımıza kalmak belki, ama yalnız olmamak.
Kimse inanmadığında inanmak yola, yola birlikte cıktığımız dosta.
El ayak cekilirse bir gun yoldan, yapayalnız kalırsa dost, orada olmak, adımlar eklemek yola hicret yollarından...
Yolda belli olur
Bir gun Hz. Omer r.a.’ın huzurunda bir adam methedildi. Hz. Omer r.a. sordu:
- Bu adamla bir işiniz, alışverişiniz var mı?
Methi yapan adam:
- Hayır, dedi. Hz. Omer:
- Beraber yolculuk ettiniz mi, diye sordu. Adam:
- Hayır, dedi. Hz. Omer şoyle buyurdu:
- O halde siz hic tanımadığınız bir kişiden bahsediyorsunuz.
. . .
İnandık, teslim olduk, yola koyulduk.
Yolda belli oldu ne kadar sadığız? Ne kadar inandık? Ne kadar teslim olduk?
Duşunur muyuz yolda olanı, yolda kalanı, adımları zayıf olanı, dizinde derman kalmayanı?
Koşar koşar da, tezce yorulur muyuz?
Ağır aksak da olsa yolun sonuna dek yurur muyuz?
O soyluyorsa doğrudur!
Allah Rasulu s.a.v. bir gecede aşılmaz nice mesafeler kat etmiş, gitmediği yerlere gitmiş, gormediği yerleri gormuştu. İsra ve mubarek Mirac...
Mescid-i Aksa’yı gormuştu ki, bir mubarek beldeydi, ne mubarek beldeydi.
Sabah olduğunda yaşadıklarını anlattı. Kureyş, hani ona “emin” diyen, guvenen, inanan Kureyş yalanladı:
- Hic oyle şey olur mu? Bir gecede! Muhammed aklını iyice yitirdi.
- Soylediklerin doğruysa bize Mescid-i Aksa’yı anlat, dediler. Mescidin ayrıntılarını sordular.
Allah Rasulu s.a.v. o gece gorduklerinin etkisinden bu gibi ayrıntılarla pek fazla ilgilenmemişti. Canı sıkıldı ki, hic boyle sıkılmamıştı. Bunun uzerine Allah Teal perdeleri kaldırdı, Mescid-i Aksa’yı Rasulu’nun gozlerinin onune getirdi. İşte şimdi Kureyş soruyor, O da karşındaymış gibi anlatıyordu.
Kureyş şaşırdı. Zira kesinlikle biliyordu ki, Hz. Muhammed s.a.v. oralara hic gitmemişti. Şaşkınlığı kısa surdu, toparlandı, hemen reddetti:
- Bu bir buyu! Muhammed’e buyu yapılmış!..
Sonra deliler gibi koşarak Hz. Ebu Bekir r.a.’ın yanına vardılar, olanları anlattılar. Hz. Ebu Bekir:
- O soyluyorsa doğrudur. Anlattıklarına inanıyorum. Siz de inanın, dedi.
Ve Hz. Ebu Bekir r.a.’a “sıddîk” denildi. Sıddîk, yani doğru olan ve doğru olanı tasdik eden... Canıyla, malıyla gonulden doğrunun yanında olan...
Onu her halinde anlayan…
İnanmak yolda olmaktır.
“Cenab-ı Hak beni size gonderdi. Bana, ‘yalan soyluyorsun’ dediniz. Yalnız Ebu Bekir ‘doğru soyluyorsun’ dedi ve bana canıyla, malıyla yardım etti.”
Boyle diyordu Allah Rasulu s.a.v. Kureyş buyuklerine...
Hani bir gun muşrikler Allah Rasulu s.a.v.’i KÂbe’de yakalamışlardı. Hepsi birden uzerine cullandılar, vurmaya başladılar. Hz. Ebu Bekir r.a. yetişti, hepsini bir kenara iterek yuksek sesle haykırdı:
- Rabbim Allah dediği icin bir insanın canına mı kastedilir?
. . .
İnanmak yola cıkmaktır.
Sağına soluna bakmadan inandılar, yolda oldular. Gun geldi anadan babadan, gun geldi evden barktan, gun geldi candan gectiler.
Gun geldi Mekke’den gectiler.
İşte iki arkadaş Medine’ye gidiyorlar.
Sevr mağarasının yolunu tuttular. Ebu Bekir r.a. bazen Efendimiz s.a.v.’in peşinden, bazen onunden gidiyor. Efendimiz s.a.v. sordu:
- Nicin boyle yapıyorsun?
- Ey Allah’ın Rasulu, arkadan bir saldırıya uğramandan endişelenip arkandan geliyorum. Sonra, ileriden bir hucum olur diye endişe edip onunden yuruyorum.
Mağaraya vardıklarında Ebu Bekir r.a., Efendimiz s.a.v.’e “Dur!” diyor. “Once ben mağarayı bir yoklayayım.”
Bakıyor ki, mağarada bocek ya da yılan cıkması muhtemel delikler var. Etrafta bulduğu bir şeylerle tum delikleri kapatıyor. Bir tek delik kalıyor. O deliği de ayağıyla kapatıyor. Yeter ki Allah Rasulu’ne bir zarar erişmesin...
Kureyşliler Rasulullah s.a.v.’in canına kastetmeye kararlı. İki arkadaşın izlerini takip ede ede Sevr’e kadar geliyorlar. O kadar yaklaşıyorlar ki, başlarını eğip baksalar iki yolcuyu gorebilecekler. Ebu Bekir r.a. telaşlanıyor, ızdırap ve umitsizlik icinde Efendimiz s.a.v.’e bakıyor: “Ya Allah Rasulu’ne bir şey olursa..” Efendimiz s.a.v. huzurlu sakin bir halde arkadaşını teskin ediyor:
- Ebu Bekir, ucunculeri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun? Korkma, uzulme! Allah bizimledir!
İnanmak yolda olmaktır.
Yoldan ote yolda olmak, kendini unutmaktır.
Uzağında bile onunla
Habeşistan muhacirlerinden Umeys kızı Esma r.a., Hz. Omer’in kızı Hafsa r.a. ile oturuyorlardı. Bu arada Hz. Omer r.a. geldi, kızına Esma’nın kim olduğunu sordu. Hafsa r.a.:
- Umeys kızı Esma’dır, dedi. Hz. Omer:
- Vay!.. Bu kadın Habeşli Esma mıdır? Deniz yolcusu Esma mıdır, diyerek lÂtife etti. Zira Habeşistan’a hicretten dolayı muslumanların bir gemi yolculukları olmuştu.
Sonra Hz. Omer r.a. Habeşistan muhacirlerini kastederek:
- Medine’ye hicret faziletinde biz sizi gectik. Zira biz Allah Rasulu ile her daim birlikteydik. Biz O’na sizden daha layık ve daha yakınız, dedi.
Cunku Habeşistan muhacirleri Medine’ye hicretten cok sonra gelebilmişlerdir.
Hz. Esma r.a. titizlenerek mudafaada bulundu:
- Hayır, siz hic de oyle değilsiniz! Vallahi, Rasulullah ile hicret eden sizlerin aclarını Allah Rasulu doyurdu, cahillerini okutup adam etti. Biz ise Habeşistan’da, Allah Rasulu’nden uzaklarda, muslumanlara kin ve duşmanlıkla dolu bir muhitte ızdırap icindeydik. Butun bu zulumlere biz Allah ve Rasulu’nun rızası uğruna katlandık. Ey Omer! Gidip bu soylediklerini Rasulullah’a arz edeceğim. Ve bu sure icinde ne bir lokma yemek yiyeceğim, ne bir yudum su iceceğim. Ey Omer! Biz uzak illerde azap icindeydik ve korkuyla yaşıyorduk. Siz ise Peygamber’in yanında, onun yakınlığı altındaydınız.
Sonra, Hz. Esma r.a. dediği gibi bu konuşmaları Rasulullah s.a.v.’e aynen aktardı. Rasulullah s.a.v. şoyle buyurdu:
- Bu hususta Omer bana sizden daha layık ve yakın değil. Hakikat şu ki, Omer ve Omer’le hicret eden arkadaşları icin bir hicret sevabı vardır. Siz, gemiyle gidenler, emin olun ki sizin icin iki hicret fazileti vardır. Biri Habeşistan’a, oburu Medine’ye…
. . .
Maksat Allah ve Rasulu’nun rızasıdır ya, yol ister Mekke’ye varsın, ister Medine’ye…
Aynı yolda yolcudurlar.
İster yanında, ister uzağında…
Cile birdir, telaş bir, sevinc bir...
. . .
Nebi s.a.v. Tebuk gazasına cıkarken Hz. Ali r.a.’ı Medine’de vekil olarak bıraktı. Fakat Hz. Ali r.a.:
- Ey Allah’ın Rasulu! Beni cocukların ve kadınların icinde mi bırakıyorsunuz, deyince Nebi s.a.v. şoyle buyurdu:
- Ya Ali! Bana nispetle sen, Musa’ya nispetle Harun gibi olmaya razı olmaz mısın? Nasıl ki Musa Tûr’a cıkarken kardeşi Harun’a; “Kavmime sahip ol, onları gor, gozet.” demiştir...
. . .
İlla yanında, yoresinde mi olmalı?
Yol arkadaşlığı yoldan ote olmalı!
Omrumuz boyunca
Muslumanlar Hendek Muharebesi oncesinde hendeği kazıyorlardı. Mevsim kıştı. Efendimiz s.a.v. de bizzat calışıyordu. Muhacir ve Ensar yeri kazıp toprakları taşıdıkca hep birlikte şoyle derlerdi:
“Muhammed’e biat edenleriz bizler,
Omrumuz boyunca cihat etmek uzere...”
Ve muhabbet turkusu tatlı tatlı devam ederdi:
“Allah’ın lutfu olmasaydı hidayet bulamazdık,
ZekÂt veremez, namaz kılmazdık.
Rabbimiz, bizi huzur ve sukûnete kavuştur;
Duşmanla karşılaştığımızda bize sebat ver...”
Vakit kuşluk vaktidir, hava soğuktur, toprak zorludur ve sahabiler actır. Bir yanda zorluklar, bir yanda duğune gider gibi bir coşku…
Allah Rasulu s.a.v. sahabilerinin haline duygulandı ve şoyle dua buyurdu:
“Ya Rab; mutluluk, ahiret mutluluğudur. Ey Rabbim! Sen Ensar ve Muhacirini mutlu kıl!”
Sahabiler Âmin dercesine devam ettiler:
“Omrumuz boyunca cihat etmek uzere,
Muhammed’e biat edenleriz bizler.”
Sonuna kadar
Rasul-i Ekrem s.a.v. ashabıyla Mekke’ye gitmeyi, KÂbe’yi tavaf etmeyi diliyordu. Silahsız, ihramlı vaziyette yola cıktılar. Hz. Osman r.a. da bu ziyareti bildirmek uzere Mekke’ye elci gonderildi.
Hz. Osman, Ebu Sufyan ve Kureyş’in diğer ileri gelenleriyle goruşup, Rasul-i Ekrem s.a.v.’in niyetini anlattı. Onlar:
- KÂbe’yi tavaf etmek istersen sen git, tavaf et! Fakat hepiniz olmaz, diye cevap verdiler. Hz. Osman r.a. da:
- Rasulullah tavaf etmedikce ben de etmem, diyerek tekliflerini reddetti.
Bu tavırdan hoşlanmayan muşrikler Hz. Osman’ı Mekke’de alıkoyarak goz altına aldılar. Fakat bu hadise muslumanlara Hz. Osman’ın oldurulduğu şeklinde ulaştı. Rasul-i Ekrem s.a.v. ashabına şoyle buyurdu:
- Artık bunlarla vuruşmadıkca buradan ayrılmayız!
Ve halkı biate davet etti. Şimdi sahabiler, ya Allah Rasulu ile birlikte her ne şekilde olursa olsun yola devam edecekler, ya da gerisin geri doneceklerdi, belki kuru kuruya bir can sevdası uğruna...
Ve Rasulullah s.a.v.’in kadın-erkek butun ashabı Kureyş’in yaptığını yanına bırakmamak, gerekirse İslÂm uğruna canlarını feda etmek ve sonuna kadar Allah Rasulu ile birlikte olmak uzere soz verdiler.
Bu biat Semure adlı bir ağacın altında yapıldı. Ve o gun oradakilerle ilgili olarak Rabbimiz şoyle buyurdu:
“Allah, hakikaten o muminlerden razı oldu. Onlar o ağacın altında sana biat ederken kalplerindekini bildi de, uzerlerine sekine ve huzur indirdi. Ve onları yakın bir fetihle mukÂfatlandırdı.” (Fetih, 18)
Ben, Ebu Bekir ve Omer...
Halife Hz. Omer r.a. vefat etmişti. Muslumanlar tabut icindeki naaşın etrafına toplanmışlar, dua ve niyazda bulunuyorlardı.
Bu arada birisi yuksek sesle şoyle diyordu:
- Ey Omer! Allah sana rahmet etti. Ben Allah’ın muhakkak ki seni, iki dostun Rasulullah ve Ebu Bekir ile birlikte bulunduracağına inanıyorum. Cunku ben, şu yer uzerinde cok defalar Allah Rasulu’nden şu sozleri işittim: ‘Ben Ebu Bekir ve Omer’le şuraya gittim. Ben, Ebu Bekir ve Omer’le şunu yaptım. Ben, Ebu Bekir ve Omer’le filan yerden cıktım...’ Bunun icin ben Allah’ın seni Hucre-i Saadet’te iki dostunla birlikte kılacağını umarım.
Sahabiler baktılar ki, bu sozleri Hz. Ali r.a. soyluyor...
Yol O’nun olduktan sonra...
“Allah Teal bir kulunu dunya ile kendi nezdinde olan ahiret arasında muhayyer bıraktı. O da Allah katındakini tercih etti.”
Allah Rasulu s.a.v. son hastalığında hutbeye cıktı ve cemaate bunları soyledi. Hz. Ebu Bekir ağlamaya başladı.
“Atalarımız analarımız sana feda olsun ey Allah’ın Rasulu!” diyerek ağlıyordu.
Ashab-ı Kiram, Hz. Ebu Bekir r.a.’ın ağlamasına bir anlam veremedi. Zira, Allah TealÂ’nın bir kulunu kendi katında olan ahiret ile dunyayı tercih hususunda serbest bırakmasında; o kulun da Allah katında olanı, ahireti tercih etmesinde ne vardı ki? Ebu Bekir boyle ici yanarcasına nicin ağlıyordu ki?
Oysa o kul Allah Rasulu idi.
Allah katını tercih etmişti. Kim bilir, belki bu sozler ashabına hitaben son sozleriydi.
Ve Hz. Ebu Bekir, bir tek o anlamıştı, ayrılık cok yakındı.
Allah Rasulu s.a.v. dostunu teskine calıştı:
- Ağlama Ebu Bekir. Dostlukta da, malını feda etmede de bana en yakın sensin. Senin malından istifade ettiğim kadar hicbir maldan istifade etmedim.
Sıddîk olan anlardı.
Bir sozden, bir bakıştan, bir boyun bukuşten…
“Kederlenme ey Ebu Bekir, Allah bizimle beraberdir..”
İki kişinin ikincisi idi o.
Mağara dostuydu, yol arkadaşıydı.
Birlikte cıkmışlardı yola. Yol akıyordu, akacaktı.
O’nsuz. O’nsuz mu?
“Kim Allah’a tapıyorsa, bilsin ki Allah bakidir! ”
. . .
Sevdik ya seni, ey Allah'ın Rasulu, elbet bir gun buluşacağız.
Yola cıktık karınca misali.
Adımlarımız zayıf, dizimizde derman yok.
Karnımız tok belki, sırtımız pek.
LÂkin devir zulum devri.
Devir oyle bir cokuyor ki uzerimize, ağları kavi...
O zaman oyle uzak ki Mekke, o kadar uzak Medine.
Seninle cıktık yola ey Allah'ın Rasulu!
Duşersek bir gun, sevincinden bir tebessum, kederinden bir damla yaş gelir, bulur mu bizi?
Dostlarından bir dost, yol arkadaşı bilir de bizi, tutar mı elimizden?
__________________
Bİrlİkte Yola Cikmak
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Bİrlİkte Yola Cikmak