“Rabbin meleklere şoyle demişti: ‘Ben camurdan bir insan yaratacağım. Onu yaratıp ruhumdan ona uflediğim zaman ona secdeye kapanın!’ İblis’ten başka butun melekler topluca secde etmişlerdi. O, buyukluk taslayıp kÂfirlerden olmuştu. Allah: ‘Ey İblis! Benim kendi ellerimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Bu yaptığın buyukluk taslamak mı, yoksa sen ululardan mısın?’ İblis: ‘Ben ondan daha ustunum. Beni ateşten yarattın, onu ise camurdan yarattın.’ dedi. Allah: ‘Cık oradan. Sen artık kovulmuş birisin. Ceza gunune kadar lanetim senin uzerinedir.’ buyurdu. İblis: ‘Rabbim! Dirilecekleri gune kadar beni beklet.’ dedi. Allah: ‘Sen bilinen gune kadar bekletileceksin.’ dedi. İblis: ‘O halde senin kudretine and olsun ki onlardan sana icten bağlı olan kulların mustesna onların hepsini azdıracağım.’ dedi.” (Sad 71-83)
Buyukluk taslamasından dolayı cennetten kovulan şeytan, kendi gunahını unutup kovuluşuna sebep olarak gorduğu Âdem aleyhisselam ve nesline kıyamete kadar surecek bir azdırma harekÂtını başlatmıştır. Şeytan ilk olarak Âdem aleyhisselam ve Havva validemizin cennetten dunyaya gonderilişine sebep olmuştur. Ardından, onların neslinden gelip de Allah’a icten bağlı olmayanları azdırıp sapıtmakta ve onları kendisinin de gideceği yer olan cehenneme suruklemektedir.
Rabbimiz şeytanın vesvesesinden kendisine sığınmamızı bize oğutlemektedir.
“Cin ve insan şeytanlarından, insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin şerrinden insanların Rabbine, insanların melikine, insanların ilahına sığınırım, de!” (Nas 1-3) buyurarak Allah celle celaluhu, iman eden kullarını bir taraftan şeytanın azdırmasına karşı uyarırken diğer taraftan da insanların kalplerini Allah adına fethe teşvik ediyor. Şeytan da kendi taraftarlarını insanların kalplerini azdırmaya teşvik etmektedir.
Âdem aleyhisselamdan gunumuze kalelerin, şehirlerin, ulkelerin fethi gibi gorulen futuhat, aslında kalplerin fethine yol aralamaktır. Esas hedef kalplerdir, gonullerdir.
Şu farkla ki nebiler silsilesi ile başlayıp Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ve O’nun gonul erleriyle kıyamete kadar devam edecek olan maddî ve manevî futuhatta zulum ve haksızlığa asla musaade edilmemiştir.
Şeytan ve taraftarları ise bu mucadeleyi, şeytan ve nefisleri adına hicbir kural tanımadan taş ustunde taş, kalp ustunde baş koymayarak gercekleştirmektedirler. Tarihte olduğu gibi bu zulumler, gunumuzde de artarak devam etmektedir.
Cengiz Han’dan başlayarak torunu Kubilay Han da son bulan insanlık tarihinin eşine rastlamadığı Moğol istilası ve zulmu, şeytan ve taraftarlarının korkunc bir fitnesiydi. Gunumuzde de bu şer gucler tum imkÂnlarını İslam’ın ve muslumanların tahribine yoneltmişlerdir.
Ne zaman ki muslumanların İslam isminden başka belirtileri kalmamış, şeytan ve taraftarları sahne almış ve her şeyi alt ust etmiş, zulum ve haksızlığı yaygınlaştırmışlardır.
Bununla birlikte Moğol istilasında olduğu gibi, muslumanları yok etme cabası icerisinde olanlar İslam’a teslim olmak zorunda kalmışlardır. İnşallah tarihte olduğu gibi gunumuzde de bu gercekleşecektir. Thomas Arnold “The Preacking of İslam” adlı eserinde bu garip tabloyu şu şekilde değerlendiriyor:
“İslam dini butun zor şartlara, ceşitli engellemelere rağmen bu harabelerin enkazı arasında yeniden yukselmeye, yucelmeye ve vahşi yapıdaki bu insanlara kendilerini kabul ettirmeye başlamıştır. Bircok ustun meziyetlere sahip bu davetci insanlar, bu kişilerin ruhlarında İslam’ı hÂkim kıldılar ve onları İslam dinine soktular.”
Her insanın yapmaktan zevk aldığı bazı meşgaleleri vardır. Gonul erlerinin de zevkle yaptığı meşgale Allah’ın dinine davettir, kalplerin fethidir. Cunku Allah ve Rasulu, inananları surekli bu hizmete teşvik etmiştir.
“Rabbinin yoluna hikmetle guzel oğutle cağır.” (Nahl 125)
“Rasulum şimdi sen guzelce sabret.” (Mearic 5)
“Sen ancak bir uyarıcısın.” (Rad 7)
“Ey Rasulum! Onlar iman etmiyor diye neredeyse kendine kıyacaksın.” (Şuara 3)
Rasulullah Efendimiz de:
“Allah’ın senin vasıtanla tek bir kişiye hidayet vermesi, Allah’a yemin ederim ki o senin icin kızıl develere sahip olmaktan daha iyidir.” (Buhari- Muslim)
Bu gonul erleri, işte boyle bir Rasulun, insanlar iman etmiyorlar diye neredeyse uzuntuden kendini helak edecek duruma gelen o Yuce Onderin yolunu takip etmektedirler. Ashabdan, tabiinden ve daha sonraki nesillerden o kadar kalp fatihleri var ki bunların sadece isimleri ciltleri doldurur.
Bunlardan Abdulkadir Geylanî kuddise sırruh şoyle der:
“Bazı insanlara nasihat etmem gereğini oğreten, kalbime nasihat etme şevkini koyup onu benim icin en buyuk şeref ve gaye kılan Cenab-ı Allah’ı tenzih ederim. Ben Allah davasının tebliğcisi, nasihatcisiyim.
Ben gayretimin karşılığının Cenab-ı Allah’ın yanında mahfuz olduğunu bildiğimden, kimseden bir şey de beklemiyorum. Borc da talep etmiyorum. Ben dunya ve ahiretin kulu değilim. Ben Allah’tan başkasına kulluk etmem. Biliniz ki sizlerin doğruya tÂbi olarak kurtuluşa ermeniz, beni cok sevindirir. Helakiniz ise uzer.” (Fethu’r-Rabban&#238
Omer el-Keysanî Abdulkadir Geylanî kuddise sırruhun meclisini şoyle anlatmaktadır:
“Onun meclisinde, yaptığı kotuluklerden tevbe eden, nadim olan yol kesiciler, katiller, fÂsıklar, itikadı bozuk sapkınların yanı sıra, coğu kere orada musluman olan yahudi ve hıristiyanlara da rastlanırdı.”
Kalp fatihleri, kalplerin o andaki durumunu teşhis etmekten geri kalmazlar. Ve ona gore tedavi uygularlar. KÂh hikmetle kÂh guzel oğutlerle, kÂh tatlı kÂh sert ama ozden, sadece sozden değil. Ozden gelenler oze gider, kalpten kalbe yol bulurlar, onların sozleri bir kulaktan girip diğerinden cıkmaz.
Irak valisi İbn-i Hubeyre, Hasan Basri, İbn-i Sirin ve ŞÃ‚bi’yi huzuruna cağırarak Yezid’e itaat konusunu sorar.
İbn-i Sirin ve ŞÃ‚bi yumuşak bir şekilde cevaplarken, Hasan Basri:
“Ey İbn-i Hubeyre! Yezid hakkında Allah’tan kork, Allah hakkında Yezid’den korkma. Allah seni Yezid’den korur. Yezid ise seni Allah’tan koruyamaz. Allah sana oyle bir melek gonderir ki, seni makamından kaldırır atar. Sarayından cıkarır, kabrini dar ve sıkıntılı kılar. Orada sana yardımcı olacak yalnızca guzel amelindir. Ey İbn-i Hubeyre! Eğer sen Allah’a isyan edersen bil ki, Allah bu gucu sana yalnızca O’nun dinine ve kullarına yardım etmen icin verdi ve sen bu gucu Allah’ın dinine, kullarına karşı buyukluk ve zorbalık vasıtası kılma. Unutma ki Yaratıcıya isyan olacaksa yaratılana itaat edilmez.” diyerek veciz bir ifadeyle cevap verir.
Onlar hak ve hakikati soyleme hususunda kimseden korkup cekinmezlerdi.
Dun de, bugun de, yarın da ihlÂs ve samimiyetle Allah’a davet edenlerden Allah razı olsun ve bizleri şefaatlerine nail eylesin.
Allah’a davet kimsenin tekelinde değildir. İşin ehli olan, bildiği kadarıyla insanların kalbine bir yol bulmaya calışmalıdır. Meslekî, mezhebî veya meşrebî gayretleri one cıkararak kimseye celme atmaya kalkışılmamalıdır. Aksi halde hic kimse bunun hesabını Allah’a veremez. Boyle bir şeyin de aklıselimle izahı mumkun değildir.
Yunus’umuz ne guzel der:
Ben gelmedim davi icin
Benim işim sevi icin
Dost evi gonullerdir
Gonuller yapmağa geldim.
Kalplere ne yazıyoruz, ne yazdırıyoruz buna cok dikkat etmeliyiz. Kullara gosterdiğimiz tazim ve hurmet, Allah muhafaza buyursun, Allah’a gosterdiğimiz tazim ve hurmetin onune geciyorsa, bir kulun huzurundaki tazim halimiz, namazdaki halimizden daha tazimkÂr ise yahut bir kulun sozu, ayetler ve hadislerden daha cok kalbimize yol bulabiliyorsa bu bir sapmadır.
Abdulkadir Geylanî, gununun idarecilerine yaranmak icin onların sozunu Allah’ın sozunun onune geciren Âlimlere şoyle sesleniyordu:
“Siz neredesiniz, gercek ahiret Âlimleri nerede! Ey ilim ve amel hainleri! Ey Allah ve Rasulunun duşmanları! Ey Allah’ın kullarının yolunu kesenler! Sizler acıkca zulum ve nifak icindesiniz. Bu icinde bulunduğunuz nifak ne zamana dek surecek? Ey Âlim ve zahid gecinenler! Dunya ****sının zevk ve lezzetini alıncaya kadar sultan ve yoneticilere munafıklık mı yapacaksınız?” (Fethu’r-Rabban&#238
Goğuslerde bulunan kalpleri kor edecek her turlu davranıştan sakınmalıyız. Pek cok kişinin hidayetine vesile olsak bile asla gurur ve kibre kapılmamalı, buna bizi vesile kılan Rabbimize teşekkur etmeliyiz.
Rabbimizin sevgili Habibine hitabını hatırlayalım:
“Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Bilakis Allah dilediğini hidayete erdirir.” (Kasas 56)
“Allah onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryuzunde bulunan her şeyi verseydin, yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah onları birleştirdi.” (Enfal 63)
Kalplerimize sahip olmalıyız. Yoksa Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluruz, Allah korusun. Cunku kalpler cok hareketlidir. Her şeyden etkilenir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz:
“Kalp ruzgÂrın boşlukta dondurup durduğu bir tuy gibidir.” (İbn Mace) buyurarak onun değişkenliğine dikkat cekmiştir. Her ne kadar onu imanla, ihlÂsla sabitlemeye calışsak bile Allah’tan yardım dilemeliyiz. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz:
“Ey kalpleri evirip ceviren Allah’ım! Kalbimi dinin uzere sebat ettir.” (Tirmiz&#238
“Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, urpermeyen kalpten, doymayan nefisten ve kabul olmayacak duadan sana sığınırım.” (Muslim, Ebu Davud, Tirmiz&#238 buyurarak Rabbinden yardım diliyor. Biz de sevgili Habibinin dilinden, kalplerimiz hususunda Rabbimize yalvarıyor, dualarımızın kabulunu diliyoruz.
__________________

__________________