Rasulullah (s.a.s.) şoyle dedi:
Sehl b. Huneyf’in Hz. Âişe’den rivayetine
“Sayma, sayarak verme! Yoksa Allah da sana sayarak verir.”
(Nesai, ZekÂt, 62.)


Kimsenin geri cevrilmediği peygamber kapısına bir dilenci gelmişti. Medine’nin en bereketli evinden verilecek sadakanın getirilmesini bekliyordu. Cok gecmeden sadaka getirildi. Muminlerin annesi Hz. Âişe dilenciyi yanına cağırarak ona ne verildiğine baktı. O sırada Allah Rasulu de oradaydı. Hz. Âişe’ye,“Evine senin haberin olmadan hicbir şeyin girip cıkmasını istemiyorsun oyle mi?” dedi. Hz. Âişe de “Evet.” diyerek cevap verdi. Bunun uzerine Hz. Peygamber sevgili eşine şu uyarıda bulundu: “Ey Âişe, yavaş ol! Sayma, sayarak verme! Yoksa Allah da sana sayarak verir.” (Nesai, ZekÂt, 62.)

Hz. Peygamber muminlerin annesi Hz. Âişe’yi sayarak vermemesi konusunda uyarmıştı. Cunku sayarak vermek cimrilere mahsus bir davranıştı. Kullarına sayısız nimetler bahşeden, hesapsız lutuf ve ikramda bulunan, mulkun gercek sahibi Rabbinin comertliği karşısında bu dunyaya imtihan icin gonderilen in- sanın sahip olduğu mal ve servetle şımararak hesap yapıp cimrilik etmesi yakışık almazdı. Allah (c.c.) kullarına nasıl ihsanda bulunduysa O’na iman eden kullarına duşen de aynı şekilde ihsanda bulunmaktı. (Kasas, 28/77.) İmanla dolu bir kalpte cimrilik asla yer bulamamalıydı. (Nesai, Cihad, 8.) Rasulullah’ın ifade ettiği uzere onceki ummetleri gunaha iterek helake goturen cimrilik sakınılması gereken bir hastalıktı.(Ebu Davud, ZekÂt, 46.)

İnsanların en comerdi olan Allah Rasulu, kendisinden bir şey istendiği zaman asla “yok” demezdi. (Muslim, Fedail, 50, 56.) Oyle ki sırtındaki hırkasını isteyen bir sahabiyi kırmayıp ona hediye gonderecek kadar duşunceli ve merhametliydi. (İbn Mace, Libas, 1.) Evinde kesilen bir koyunun on kolu haric etinin tamamının komşularına dağıtıldığını oğrendiğinde, “(Demek ki) on kolu haric tamamı (bize sevap olarak) kalmıştır.” diyebilecek kadar erdemliydi. (Tirmizi, Sıfatu’l-kıyame, 33.) Comertliğiyle insanları kendine hayran bırakır, imandan yoksun en katı kalpleri bile İslam’a ısındırırdı. (Buhari, ZekÂt, 50; Tirmizi, ZekÂt, 30; İbn Hanbel, III, 107, 303.) Yuce Allah’ın kullarına karşı cok comert olduğunu hatırlatır (Tirmizi, Edeb, 41.), cimrilik illetinden de yalnızca O’na sığınırdı. (Buhari, Deavat, 37.)

İnfakın yani Allah rızası icin yapılan harcamaların olcusu bellidir. “İnfak et, ben de sana infak edeyim.” buyrulur kutsi bir hadiste. (Buhari, Tefsir, (Hud) 2; Muslim, ZekÂt, 36.) Bu takdirde verdiğinin hesabını yapma gafletine duşmemek gerekir. Zira Yuce Allah hayır olarak verilen ne varsa yerine bir başkasını vereceğini (Sebe’, 34/39.) ya da karşılığının tam olarak verileceğini ve infakta bulunan kimsenin asla haksızlığa uğratılmayacağını vaat eder. (Bakara, 2/272.) Hatta mallarını Allah yolunda harcayanların durumunu, yedi başak bitiren ve her başağında yuz tane bulunan bir tohuma benzeterek dilediğine kat kat vereceğini mujdeler. (Bakara, 2/261.)

İnsanların en comerdi olan Allah Rasulu, kendisinden bir şey istendiği zaman asla “yok” demezdi.(Muslim, Fedail, 50, 56.)
Oyle ki sırtındaki hırkasını isteyen bir sahabiyi kırmayıp ona hediye gonderecek kadar duşunceli ve merhametliydi.
(İbn Mace, Libas, 1.)


Malını Allah yolunda harcamakla yukumlu kılınan insanoğlu karşılığında kat kat mukÂfatla mujdelense de kimi zaman zorlanır sahip olduklarını başkalarıyla paylaşmaya. Nitekim yaratılıştan kıskanclık ve bencilliğe elverişli kılınan insan (Nisa, 4/128.) buyudukce beraberinde mal sevgisi de buyumektedir. (Buhari, RikÂk, 5.) Bu sevgi dizginlenemez bir hÂl alıp Allah sevgisi, comertlik, paylaşma ve ikram gibi ulvi duyguların onune gectiğinde ise cimrilik hastalığına yakalanmak artık kacınılmazdır. HÂl boyle olunca Yuce Allah’ın, “De ki: Rabbimin rahmet hazinelerine eğer siz sahip olsaydınız, tukenir korkusuyla cimrilik yapardınız.” (İsra, 17/100.) uyarısında bulunması oldukca manidardır. Bu durumda infak erdemini kazanmak insanın hem kendi iyiliği hem de nefsinin cimriliğinden korunması icin gereklidir. (Teğabun, 64/16.) Buna rağmen cimrilik yapan ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. (Muhammed, 47/38.) Cimriliğin kendileri icin hayırlı olduğu yanılgısına kapılanlar, cimrilik ettikleri şeyin kıyamet gunu boyunlarına dolanacağı (Âl-i İmran, 3/180.) uyarısını da unutmamalılardır.

Allah Rasulu mal hırsının comert ile cimri insan psikolojisi uzerindeki etkisini demir zırh benzetmesiyle şoyle ifade eder: “Cimri ile Allah yolunda harcama yapan kimsenin hÂli, uzerlerinde demirden birer zırh bulunan iki adamın haline benzer: Comert olan bir hayırda bulunmaya niyet ettiğinde uzerindeki zırh oyle genişler ki (onceki dar hÂlinden kalma) izler bile silinir gider. Cimri bir hayırda bulunmak istediğinde ise uzerindeki zırh buzuşur, elleri koprucuk kemiklerine yapışacak gibi sıkışır ve zırhın her halkası yanındaki halkayı sıkıştırır.” (Muslim, ZekÂt, 77.) Comert, malını başkalarıyla paylaşmanın verdiği ic huzuruyla rahatlar ve insanlar uzerinde bıraktığı olumlu intiba sayesinde de başka bir kusuru varsa bile artık gizli kalır. Buna karşılık cılız da olsa hayırda bulunma isteği hisseden cimri her defasında bundan vazgecer ve insanlar uzerinde bıraktığı olumsuz intiba nedeniyle kusuru daha da belirgin hÂle gelir. Vicdanen icinde bulunduğu cıkmazın ve mal hırsının dayanılamaz ağırlığı altında ezildikce ezilir.

Sadaka verirken, yardımda bulunurken verdiğinin hesabını yapmak ve hesapcılığı alışkanlık hÂline getirmek insanı malının kolesi eder. Malına kole olan kişi artık iflah olmaz bir hastalık olan cimriliğin pencesine duşmuş demektir. HÂlbuki mulkun gercek sahibi Allah’tır. İnsan ise O’nun bahşettiği sayısız nimetin yalnızca emanetcisi konumundadır. Bu durumda insana duşen, emanetin gercek sahibi karşısında haddini aşmadan malını O’nun rızasına uygun şekilde harcamaktır.

Diyanet Aylık Dergi / Ocak 2016

__________________