Rasulullah Efendimiz varlıkların ozu, aslı ve cekirdeği olmuştur. İlÂhi nur ve feyz O’nun uzerinden diğer varlıklara intikal etmiştir. Şeref li ruhu ve bedeniyle butun Âlemlere rahmet yapılmıştır.
Varlığın başlangıcı cok merak edilen bir konudur. Temel soru şudur: Bu varlık aleminde ilk yaratılan nedir ve yaratılış şekli nasıl olmuştur? Bu konuda hak dinler ve ozellikle İslÂm insanlara gerekli olan bilgiyi ozetle vermiştir; ayrıca felsefî ekoller de bu soruya cevap aramıştır.

Doğru Kaynak, Doğru Bilgi
Hemen şunu hatırlatalım: Bu soruya, akıl, tefekkur, tecrube ve deney ile değil, ancak vahiy kaynağından oğrenilecek ilimle doğru bir cevap verilebilir. Aslında şunu bilmek yeterlidir: Yuce Allah’ın dışındaki butun varlıklar sonradan yaratılmıştır; hepsi yuce Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle varlık alemine gelmiştir. Yaratıcımızın tek ilÂh yuce Allah olduğunu bilmek farzdır; fakat varlıkların yaratılma sıra ve seyrini bilmek zorunlu değildir. Bu konuda bilgi alabileceğimiz tek sağlam kaynak Kur’an ve Sunnet’tir.
Kur’Ân ve Sunnet, bizlere varlığın yaratılış seyri ve evreleri hakkında ozet bilgi vermiştir. Ozellikle hadislerde ilk yaratılan şeyle ilgili bazı bilgiler verilmiştir. İlk yaratılan şeyin, kalem, akıl, su, arş ve Nur-i Muhammedî olduğu hakkında rivayetler vardır. (Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-BÂrî, 6/430; Aynî, Umdetu’l-KÂrî, 543)
Biz bu yazımızda ozellikle Nur-i Muhammedî hakkındaki rivayet uzerinde duracağız. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bir hadisinde şoyle buyurmuştur:
“Ben yaratılışta peygamberlerin ilki, gonderilişte sonuncusuyum.”1

Varlığı Varlıkların Ozu
İslÂm alimleri bu konuda şu acıklamaları yapmışlardır:
Rasulullah Efendimiz varlıkların ozu, aslı ve cekirdeği olmuştur.2 İlÂhi nur ve feyz O’nun uzerinden diğer varlıklara intikal etmiştir.3 Şerefli ruhu ve bedeniyle butun Âlemlere rahmet yapılmıştır.4 Mubarek ismi Levh-i Mahfuz’da peygamberlerin ilki olarak yazılmıştır.
İmam Rabbanî k.s., Mektubat isimli eserinde Allah Rasulu s.a.v. hakkında cok guzel ve orijinal bilgiler vermiştir. Bir mektubunda ozetle der ki:
“Allah Rasulu s.a.v. kainatta yuce Allah’ın muhabbet tecellisidir. Âlemin yaratılış sebebi bu ilÂhi sevgidir. Yuce Allah cemali ve celaliyle bilinmek istemiş ve bunun icin mahlukatı yaratmıştır. Varlıkların yaratılışında bir zorlama yoktur, sadece sevgi vardır. Bu sevgiye ilk mazhar olan da en sevgilidir. Yuce Allah’a varlıklar icinde en sevgili olanı habibi Hz. Muhammed s.a.v.’dir. O ilÂhi takdirde ilk sırayı aldığı gibi, varlık Âlemindeki tecellide de ilk sırayı almıştır. O’nun nuru butun varlıklardan once yaratılmıştır. Bunu haber veren hadisler mevcuttur.

Ayrıca bu nur ve o yuce ruh, butun peygamberlerin, velîlerin ve muminlerin nur, marifet, ilim, sevgi ve feyz kaynağı yapılmıştır. O’nun aracılığı olmadan kimseye bir nur, marifet, ilim, sevgi ve feyz gelmez. O’nun aracılığı ile ilim, feyz ve nur almaları peygamberlerin faziletini duşurmez, peygamberliklerine bir noksanlık getirmez.
Butun peygamberler O’nun ummeti olmaktan ve kendisine tabi olmaktan şeref duyarlar. Zaten ahirette hepsi O’nun sancağı altında toplanacaktır. Yuce Allah bu işe O’nu tercih etmiş ve kendisini butun Âlemlere rahmet yapmıştır. Allah buyuk lutuf sahibidir; onu dilediğine verir.”5

İlk Yaratılış Mahiyeti
İmam Gazalî rh.a., hadiste bahsedilen ilk yaratılışın vucut olarak değil, ilÂhi takdir ile Levh-i Mahfuz’a yazılması şeklinde olduğunu belirtmiştir.6 Molla Aliyyu’l-KÂrî rh.a. ise, peygamberler icinde ilk olarak Allah Rasulu s.a.v.’in ruhunun yaratıldığını belirttikten sonra ayrıca şunları ekler:
“Bu hadiste, Allah Rasulu’nun zerreler Âleminde ilk olarak yaratılması, yahut ilÂhi takdirle Levh-i Mahfuz’a ilk olarak yazılması veya meleklere ilk olarak gozukmesi de kastedilmiş olabilir.”7

Diğer hadislerde şoyle buyurulmuştur:
“Âdem henuz yaratılış camuru icinde yoğrulmakta iken, ben Allah katında peygamberlerin sonuncusu olarak takdir edilmiştim.”8
“Âdem ruhu ile cesedi arasında iken ben peygamber olarak yazılmıştım.”9
Cafer-i Sadık k.s. demiştir ki: “Allah Teal her şeyden once Hz. Muhammed s.a.v.’in nurunu yaratmıştır. Allah TealÂ’nın birliğini ilk ikrar eden O’nun nuru ve ruhudur. Allah Teal Kalem’e ilk olarak ‘L ilÂhe illallah Muhammedu’r-Rasulullah’ yazdırmıştır.”10

AllÂme Takiyuddin Subkî rh.a.’in şoyle dediği nakledilir:
“Hz. Rasulullah s.a.v.’in peygamberliği Hz. Âdem a.s. yaratılmadan once sabit olmuştur. Bu hadisi Hz. Rasulullah’ın sadece Levh-i Mahfuz’a ileride gelecek bir peygamber olarak yazılması şeklinde anlamak uygun ve doğru değildir. Cunku butun peygamberler aynı şekilde Hz. Âdem yaratılmadan once Levh-i Mahfuz’a peygamber olarak yazılmışlardır. Hz. Rasulullah s.a.v.’in kendisine has bir ozellik olarak zikrettiği bu durum, ozel bir hali anlatmak icindir. O da Hz. Rasulullah’ın ruh-u şerifiyle ve hakikatiyle mevcut olup, peygamber olarak ilan edilmesidir. O butun peygamberlerin ilkidir ve hepsinin peygamberidir. Bunun icin yuce Allah butun peygamberlerden O’na iman ve yardım etmeye dair soz almıştır.

Bu işin hakikatini ancak yuce Yaratan ve ilÂhi nur ve bilgi ile kendisini desteklediği kimseler bilir. Yuce Allah Hz. Rasulullah s.a.v.’i bu sıfatıyla hazırlamış, O’nu lutuflarına gark etmiş, ismini Arş’a yazmış, kendisini butun meleklere ve Âleme tanıtmış ve boylece katındaki şeref ve kıymetini gostermiştir. Hz. Rasulullah o zamanda bu sıfat ve hakikatiyle mevcuttu, şerefli bedeniyle daha sonra gelmesi buna mani değildir.”11

Alemin Rahmet Pınarı
Allame İbn Receb Hanbelî rh.a., Hz. Rasulullah s.a.v.’in ruhu ile Âlemi şereflendirmesi hakkında der ki:
“Hz. Rasulullah s.a.v., Hz. Âdem yaratılmadan once kendisine peygamberliğin verildiğini haber vermiştir. Bu durum ilÂhi ilimde olan bu hukmun Levh-i Mahfuz’a yazılmasından sonra ucunce mertebede gercekleşmiştir. Bu mertebe, saadetli ruhunun yaratılması ve varlık alemine intikal etmesidir. Boylece O’nun peygamberliği kesinleşmiş ve başlamıştır. Hic şuphesiz insan cinsinin yaratılmasındaki asıl maksat, Allah’ın habibi Hz. Muhammed s.a.v.’dir. O, insanlığın ozu, cekirdeği, en seckini ve varlık Âlemine intikalinin en guzel vasıtasıdır.”12

İmam Abdulgani Nablusî rh.a. der ki:
“Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v. herkese fayda verir; butun peygamberlerin ruhları, Âriflerin ve salihlerin kalpleri, elde ettikleri ilimleri, ilÂhi hikmetleri, rabbanî marifetleri ve Melekût Âlemi’nin sırlarını Rasulullah Efendimiz’in ruhundan alırlar. Bunun icin O’na, ‘Ruhların Babası’ denir. Yukarıda saydığımız butun ilimler O’nun ilminden, hikmet ve marifetinden alınmadır. Yuce Allah Rasulullah s.a.v. Efendimiz’i zatı ile insanlar arasında bir gecit ve tecelli mahalli yapmıştır. Bunun icin Hz. Âdem a.s. Rasulullah Efendimiz’le miracta karşılaşınca O’na; ‘Ey vucuduyla evladım, maneviyatıyla babam olan (varlık alemine geliş sebebim olan) zat’ demiştir.”13
Ustad Bedizzaman rh.a.’in belirttiği gibi, Allah Rasulu s.a.v.’in bu hali akılla değil, iman nuru ile anlaşılır ve gorulur. Efendimiz bu Âlemin cekirdeğidir. Aynı zamanda en guzel meyvesidir. İlÂhi ilimde varlık O’nun nuru ile başlatılmış, O’nun saadetli vucuduyla da insanlık kemale erdirilmiştir. Bu yuce Allah icin kolay bir iştir. Bir kimse guzel bir ikrama once dostundan başlar. Yuce Allah da cemalini ve kemalini, kudret ve azametini gostermek istedi, bunun icin varlık Âlemini ve insanı yarattı. İşte yuce Allah bu muazzam tecelliye dostu Hz. Muhammed s.a.v.’in nuru ile başladı.14

O Nura Ulaşmak İcin
Muhammed SenÂullah Mazharî k.s., Tefsiru’l-Mazharî adlı tefsirinde der ki:
“Allah nurunu Âleme yaymıştır. Bu nuru alma yolu, Âlemlere rahmet yapılan Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz’dir. Kim kalbini O’na cevirir ve O’nun kalp aynasında parlayan nura yonelirse, yoneliş derecesine gore o nurla kalbi aydınlanır. Bazıları O’ndan imanın suretini alır; dunyada kufurden, ahirette ateşten kurtulur. Bazı kalpler O’ndan farklı derecelerde imanın hakikatini alır, kÂmil insan olur. Bazı insanlar da O’ndan hic nur alamaz, kufur icinde kalır, sapıtır.”15

O nurdan bolca nasiplenen kÂmiller, yeryuzunde nurun taşıyıcısı olurlar. Bu konuda Rasulullah s.a.v. Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Allah TealÂ’nın yeryuzundeki insanlar icinde (feyz ve nur) kapları vardır. Rabbinizin kapları salih kullarının kalpleridir. Bu kalplerin O’na en sevgili olanları da en yumuşak ve en ince olanlarıdır.”16
İmam Busurî rh.a., Kaside-i Burde adlı meşhur eserinde, Âlemlere rahmet Efendimiz’i tanıtırken, şoyle der:

“O, guneş gibidir; goz O’na uzaktan bakınca kucuk gibi gozukur, fakat O’na yakından bakınca, şuasından bakmaya guc yetiremez.
O’nu en guzel tarif eden soz şudur: Hz. Muhammed s.a.v. yaratılmış bir beşerdir; fakat Allah’ın yarattığı butun varlıkların en hayırlısıdır.
Butun peygamberlerin getirdiği ve gosterdiği mucizeler, O’nun nurundan aldıkları kuvvet ve feyizle olmuştur.

Hz. Muhammed s.a.v. fazilette bir guneştir; diğer peygamberler ise O’nun yanında birer yıldız gibidir, O’ndan aldıkları ışığı karanlıklarda insanlara yansıtmaktadırlar.”

İbn Hacer-i Heytemî rh.a. bu beyitleri acıkladıktan sonra der ki:
“Butun peygamberler ışıklarını Hz. Muhammed s.a.v.’den alırlar, cunku O hepsinin en buyuk sultanı, ovulmeyi hak eden en şerefli reisi ve en yuce imamıdır.”17

Efendimiz s.a.v. maneviyat aleminin guneşidir. Bu guneşin ışığı sureklidir; O, dunyada olduğu gibi ahirette de en parlak şekilde nur vermeye, ışık sacmaya devam edecektir. Cunku O butun Âlemlere rahmet yapılmıştır.
Bu rahmet, bizim icin gonderilmiştir; şukur ki, bizler ummet olarak O’nun payına duştuk; buna razı olalım, sevinelim, bu rahmeti tanımaya ve ışığıyla aydınlanmaya bakalım.



1 Taberî, CÂmiu’l-BeyÂn, 19/23; Beyhakî, DelÂilu’n-Nubuvve, 1/42; Suyûtî, ed-Durru’l-Mensûr, 6/570; Deylemî, Firdevsu’l-AhbÂr, no: 4883.
2 Bkz: İbn Acibe, el-Bahru’l-Medîd fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Mecid, 6/34.
3 NebhÂnî, CevÂhiru’l-BihÂr fî FedÂili’n-Nebiyyi’l-MuhtÂr, 3/376-377.
4 Bursevî, Rûhu’l-BeyÂn, 5/630; NebhÂnî, CevÂhiru’l-BihÂr, 3/34, 376, 377.
5 Bkz: İmam Rabbanî, Mektubat, 121. Mektup.
6 KastalÂnî, el-MevÂhibu’l-Ledunniyye, 1/42.
7 Aliyyu’l-KÂrî, Şehu’ş-ŞifÂ, 1/109.
8 Hakim, Mustedrek, 2/453; Ahmed, Musned, 4/127, 128; İbn Hıbban, Sahih, no: 6404; el-Muttakî, Kenzu’l-UmmÂl, no: 32114.
9 Tirmizî, Menakıb, no: 3609; Hakim, Mustedrek, 2/665; Ahmed, Musned, 5/59; TaberÂnî, el-Kebir, 20/353.
10 Bkz: İbnu Acibe, el-Bahru’l-Medid, 7/38.
11 ŞÃ‚mî, Subulu’l-HudÂ, 181; NebhÂnî, Huccetullahi ale’l-Âlemin, 1/41; Hafacî, Nesimu’r-RiyÂd, 1/379-380; Suyûtî, HasÂisu’l-KubrÂ, 1/4.
12 İbn Receb, LetÂifu’l-MeÂrif, 159-162.
13 Abdulgani Nablusî, Şerhu’s-Salati’l-Meşişiyye, (Ataullah İskenderî’nin, UnvÂnu’t-Tevfik fi Âdabi’t-Tarik kitabıyla birlikte) s. 70.
14 Bkz: Saîd Nursî, Sozler, 31. Soz.
15 SenÂullah Mazharî, Tefsiru’l Mazharî, 6/411-412.
16 Ebû Nuaym, Hilye, 6/97; Abdullah b. Ahmed, Zevaidu’z-Zuhd, 153; Suyûtî, es-Sağîr, nr. 2375.
17 Heytemî, el-Umde fî Şerhi’l-Burde, s. 281-292.
Yrd. Doc. Dr. Dilaver SELVİ –
Semerkand Dergisi , Mart 2007

__________________