Bugun, yıllar once ayrıldığım ve pek az hatırladığım bir arkadaşımla karşılaştım. Onu aramıyordum, karşılaşmayı tasarlamamıştım, benim yaşadığım kente geldiğini de bilmiyordum. Bir sure konuşup ayrıldıktan sonra kendi kendime sordum:

Bu bir tesaduf mu, yoksa tevafuk mu?

"Tevafuk," uygunluk, başka bir tabirle birbirine uyma hÂli anlamına geliyor. Bir olay onceden tasarlanmışsa, gerekli tedbirler alınıp, sonuca goturucu sebepler bir araya getirilmişse ve netice onceden biliniyorsa, olay meydana geldiği zaman, tevafuk etti, diyebiliriz. Bu soz, tasarı gercekleşti, olay beklediğimiz gibi gelişti manasındadır. Tevafuk, bir ilim, irade ve kasıt işidir.

Tesaduf ise, onceden plÂnlanmayan, duşunulmeyen, tedbirleri alınmayan, bilgimiz ve irademiz dışında gercekleşen olaylar icin soylenir. Bu tur olaylarda ilim, irade ve kasıt devre dışı kalmıştır.

Arkadaşımla karşılaşma olayı, onceden tasarlamadığım icin, benim acımdan bir tesaduftur.

Ama arkadaşım bu karşılaşmayı plÂnlamışsa, meselÂ, benim o şehirde yaşadığımı biliyorsa ve belli bir saatte her zaman aynı yerden gececeğimi oğrenmişse, benimle goruşmek icin bilerek ve isteyerek oraya gelmişse, bu olay arkadaşım icin bir tevafuktur.

Bu misÂli biraz daha geliştirelim. Diyelim ki, bu karşılaşmayı ne ben tasarladım, ne de arkadaşım. Bir ucuncu kişi, bizi karşılaştırmak istedi, oyle ustaca bir plÂn yaptı ki, biz o plÂna bilmeyerek uyduk ve beklenen sonuc gercekleşti. Bu durumda olay, bizim icin tesaduf, fakat o ucuncu kişi icin tevafuk olacaktır. Cunku gelişmeler, onun bilgisine ve iradesine uymuştur.

Bu misÂlde adım adım ilerlememizin bir sebebi var, aradığımız hakikata ulaşmak istiyoruz. Bu hakikat, kaderdir.

Butun olmuşlar, olanlar ve olacaklar kader levhasında yazılıdır. Allah icin, bilinmeyen yoktur. Butun olaylar Onun ilmine uygun bicimde gelişir. Her atom, her insan, her yıldız... her hareketinde alınyazısını gercekleştirir.

Genetik ilminin ilerlemesiyle, canlıların, var olmadan once tasarlandığı, atomların belirlenen sınır cizgilerine gore bir araya geldikleri gun gibi ortaya cıkmıştır. Her biri, icinde ayrıntılı birer plÂn taşıyan tohumlar ve cekirdekler, ancak ilimle yaratılabilir.

Anlaşılması bile ileri duzeyde bilgi isteyen bu şifrelerin duzenlenmesi akılsız, şuursuz ve cahil tesadufe verilebilir mi hic?

Damlalar buluttan haber verdiği gibi, bu kucucuk plÂnlar da bir buyuk programı gosterirler.

Dikkatle bakınca her yerde gorduğumuz "nizam ve mizan ve intizam ve tasvir ve tezyin ve imtiyazlar" kader hakikatının şahitleridirler. Duzenli, olculu, tartılı, suslu, butun parcaları yerli yerinde, bicimleri ve ozellikleri birbirine benzemeyen varlıklar, ancak sonsuz bir ilimle bu hÂllerini kazanabilirler.

Bilgisiz, kor, şuursuz ve iradesiz tesaduf bu harika varlıklara parmak karıştıramaz. KÂinatta tesadufe tesaduf edilemez.

Kader diyen, ilim demektedir.

Kader, Allahın ilminden bir kısımdır. Maddeyi, mekÂnı, hareketi ve zamanı yaratan Allah, elbette bu eserlerini bilerek yaratmaktadır.

Yaradan icin zamanda once, sonra, şimdi yoktur, yalnız zaman vardır. Zamanı dilimleyen, dakikaları sırasıyla yaşayan biziz. Once, sonra ve şimdiye esir olan yine biziz.

Kaderimizi yaşaya yaşaya oğreniriz. Biz, kaderde nelerin yazılı olduğunu bilmeyiz. Bilmediğimiz icin de tesaduf der, geceriz.

Oysa her olay, kader acısından bir tevafuktur.

Sozun kısası, kÂinatta tesadufe yer yoktur. Olaylar ve varlıklar bir ilim ve iradenin sonucudur. Her olay kadere tevafuk eder, bir başka deyişle ilÂhî ilme uygun bicimde gelişir.

şuurlu bir mumin, bu gerceği bildiği icin, dışarıdan tesaduf gibi gorunen olayların, aslında bir tevafuk olduğuna inanır.

Bu sebeple, onceden tasarlamadığı hÂlde bir arkadaşıyla karşılaþtığı zaman "ne guzel tesaduf," demez, "ne guzel tevafuk," der, imanını ifade eder.

FELSEFİ KAVRAMLAR UZERİNE kitabından alıntı

yazarı : Omer SEVİNCGUL
yayınevi :zafer yayınları

__________________