BİSMİLLAHİRRAHMANİRRRAHİM
UMMETİN YİTİK HAZİNELERİ
“ EHL-İ BEYT ”
Bazı kardeşlerimiz soruyorlar, neden bazıları tarafından Ehl-i Beyt olgusu bu kadar onemseniyor, uzerinde duruluyor, surekli gundemde tutulmaya ve on plana cıkarılmaya calışılıyor? Hatta bazıları bunu Muslumanların vahdetini helal getirecek bir durum alarak değerlendirip karşı cıkıyorlar.
Aziz kardeşim, Ehl-i Beyt'i biz değil Allah-u TeÂl ve Allah'ın Yuce Resulu on plana cıkarmıştır. Bizim yaptığımız ise onlara lebbeyk demekten başka bir şey değildir. Biz aşağıda Kur'Ân ve Sunnet'ten bunun en onemli ve en carpıcı delil ve şahitlerine kısaca değinmeye calışacağız. Ancak once onemli bir hususun altını cizerek gecmek istiyoruz:
Maalesef bir coğumuz coğu zaman neyin doğru, neyin yanlış, neyin onemli, neyin onemsiz olduğunu Kur'Ân ve Sunnet olculerine gore değil, kendi kafamıza gore ve bir takım on yargılara dayanarak değerlendirmeğe calışıyoruz. Oysa Kur'Ân ve sahih Sunnet'e muracaat ettiğimizde durumun hic de oyle olmadığını pekala goruruz. İşte uzerinde durmak istediğimiz mevzuda da maalesef aynı durum soz konusudur.
Biz inanıyoruz ki Kur'Ân ve Sunnet'i, ciddi, tarafsız, on yargılardan uzak bir şekilde ve değişik kanal ve kaynakları dikkate alarak tetkik eden bir kimse, bize hak vererek soz konusu eleştirilerden vazgecip, aslında asırlardır ummet arasında tam tersi bir durum yaşandığını ve surekli Ehl-i Beyt'in birileri tarafında arka plana itildiğini, muslumanların fikri ve ictimai sahalarından uzaklaştırıldığını ve alternatif olarak hep başkalarının ileri surulduğunu, kısaca Ehl-i Beyt'i ummete tam anlamıyla unutturmak istediklerini ve maalesef buyuk olcude de bunu başardıklarını buyuk bir hayret ve şaşkınlık icerisinde gorecek ve neden boyle olduğuna teessuf edecektir.
Evet kardeşim, şimdi sizi Rabb'imizin Kitabı ve Resul'unun vahye dayanan nurlu sozleri ve kendi akıl ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum:
Allah-u TeÂlÂ'nın "Tathir ayetinde" [1] Ehl-i Beyt'in her turlu kotuluk ve fenalıktan uzak tutulduğunu ilan etmesi, onlara ayrıcalık kazandırmak, onlar hakkında kesin bir ilahi garanti vermek icin değil de nedir? Başka herhangi bir gurup veya şahıs hakkında boyle acık ve kesin bir ilahi referans gosterilebilir mi?
"Meveddet ayetinde" [2] Resulullah'ın 23 yıllık risaletinin karşılığı olarak Ehl-i Beyt'inin sevgi ve muhabbetinin ummete farz kılınışı, Ehl-i Beyt'in on plana cıkarılması, o ilahi insanların daima ummetin gundeminde tutulması, unutulması ve takip edilmesini sağlamak icin değil de nedir?
Hak TeÂla'nın "MubÂhele ayetini" [3] indirerek, Necran Hıristiyanlarıyla lanetleşmek ve Resul'un dualarına Âmin diyebilmek icin o kadar sahabenin ve mu'minlerin arasından, sadece Hz. Ali'yi, o kadar sahabenin ve mumine kadının (Resullah'ın muhterem zevceleri de dahil) arasından, sadece Hz. Fatıma'yı, o kadar sahabi cocuklarının arasından sadece Hz. Hasan ve Hz. Huseyin'i kendisiyle o hassas ve ilahi sahneye cıkarılmasını Resulu'ne emretmesi ve en onemlisi, bu ayette Hz. Ali'yi Resullah'ın canı ve ozu gibi tanıtması, Ehl-i Beyt'i on plana cıkarmak, butun ummetin arasında onlara ayrıcalık kazandırmak ve kimsenin ulaşamadığı bir ustunluk ve fazileti onlara atfetmek icin değil de nedir?
"SalavÂt ayetini" [4] tefsir ederken Allah Resulu'nun, ebter (sonu kesik) salavat getirilmemesi ve kendisiyle birlikte Ehl-i Beyti'ne de salat ve selam edilmesi gerektiğini onemle vurgulayarak ummetine emretmesi, ote yandan namazlarda yine Resulullah ile birlikte Ehl-i Beyti'ne de salat ve tahiyyat okunmasının farz kılınışı, Ehl-i Beyt'i ilelebet yaşatma, onlara orneklik ve onderlik konumu kazandırma maksadıyla değil de nedir? Buna, bunun dışında bir yorum getirmek, Hekim olan Allah'a ve Resulu'ne abesi isnÂd olmaz mı?
Resulullah'tan mutevatiren nakledilen "Sekaleyn" hadisinde [5] Allah Resul'u Ehl-i Beyti'ni Kur'Ân'la eşleştirip kıyamete kadar ummetine emanet olarak bırakırken neyi amaclıyordu? Aynı hadiste ummeti, Kur'Ân ve Ehl-i Beyt'e birlikte sarılarak dalaletten korunmalarını emrederken neyi kastediyordu acaba?
Ehl-i Beyti'ni "Nuh'un Gemisine" [6] benzetip ona binenlerin kurtulacağını, binmeyenlerin helak olacağını buyururken, ummetine hangi mesajı vermek istiyordu acaba?
"İslam'ın temeli, beni ve Ehl-i Beyt'i mi sevmektir" [7] buyurduğunda, insanın hayatında hicbir rol oynamayan ve başka sevgilerden hicbir farkı olmayan, hatta Ehl-i Beyt'in dışında, hatta bazan karşısında olan kimselere beslenen muhabbetin aynısı veya daha aşağısı, kupkuru bir sevgiyi mi İslam'ın temeli olarak nitelemek istiyordu?! Peygamber'i sevip de onun yolunu takip etmeyenin, onu kendisine ornek ve onder edinmeyenin sevgisi gercek bir sevgi olabilir mi? Dinin temeli olarak nitelendirilebilir mi? Buna paralel olarak zikrettiği Ehl-i Beyti'nin sevgisi nasıl?!
"Benim Ehl-i Beyt'i mi kendi aranızda bedenden bir baş ve baştan iki goz yerine koyun" [8] buyruğunu duşunelim. Acaba başsız bir bedenin yaşadığını ve gozsuz bir başın aydınlık ve nuru gorduğunu goren, iddia eden var mı?
"Hicbir kimse biz Ehl-i Beyt'le kıyaslanamaz" [9] buyurduğunda, başka birileriyle farkı olmayan, hatta amelen onlardan daha aşağı gorulen, tutulan bir Ehl-i Beyt'ten mi soz ediyordu, Allah'ın hikmet sahibi Resulu?
Fahri Kainat Efendimizin şu hadislerini hic okuduk mu? Okuduysak uzerinde hic duşunduk mu? Duşunup de hayatımıza yansıttık mı?:
"Yıldızlar yer ehlinin boğulmaktan kurtulma guvencesi olduğu gibi, benim Ehl-i Beyt'im de ummetimin ihtilaftan korunma guvencesidir. Şu halde Arap'tan herhangi bir topluluk onlara karşı gelirse, ihtilafa duşup İblis'in hizbinden olurlar." [10]
"Kim benim gibi yaşamayı, benim gibi olmeyi ve Adn cennetinde yerleşmeyi seviyorsa, benden sonra Ali'nin velayetine girsin ve onun veli kıldığı kimseyi veli kabul etsin ve benden sonra imamlara uysun; zira onlar benim Ehl-i Beyt'imdirler; benim tıynetimden yaratılmış, (ilahi bir) ilim ve idrak nasiplenmişlerdir. Ummetimden onların ustunluğunu inkar eden, onlarla benim aramdaki yakınlık bağını koparanlara yazıklar olsun; Allah onları benim şefaatime nail etmesin." [11]
Evet okyanustan damla misali verdiğimiz bu ayet ve hadisler uzerinde Allah rızası icin biraz duşunelim. Sonra ummetin gecmişten gunumuze dek surup gelen durumunu bir gozden gecirelim. Acaba ummet Ehl-i Beyt'i bu ayet ve hadislerin istediği yere koydu mu? İlim ve irfanı mı onlardan aldı, fıkhını mı, tefsirini mi, hadisini mi, hangisini?!
Ebu Hureyre'den altı bine yakın hadis nakledenler, Hz. Hasan'dan altmış tanesini nakletmiş midir? İbn-i Omer'den iki binden fazla hadis nakleden kaynaklar Hz. Huseyin'den yirmi tanesini nakletmiş midir? Umm-ul mu'minin Aişe'den iki bini aşkın hadis nakleden hadiscilerimiz Hz. Fatıma'dan nakledecek kırk hadis bile bulamamışlardır herhalde? Diyelim ki bunlar kendi babalarının ilim ve irfanından gereği gibi istifade edememişlerdir (haşa); ama Resulullah'ın ilim şehrinin kapısı olan, [12] kucuk yaştan risalet elinde yetişen, gece gunduz onun yanından ayrılmayan Hz. Ali'den kac hadis nakletmişlerdir acaba? İlim hikmetin dokuz payına sahip olan ve iki yıl (naklettiklerine gore) Resulullah'tan istifade edebilen Ebu Hureyre'ye nazaran kıyaslanamayacak kadar azdır.
İbn-i Mulcem'in Hz. Ali'ye vurduğu darbeyi insin ve cinsin ibadetine bedel bilen harici İmran bin Hattan'dan, valiliği zamanında işlediği cinayetlerle tanınan ve Umeyyeoğulları'ndan aldığı altın keselerine karşılık fabrika gibi hadis ureten Semure bin Cundeb'ten Kerbela'da Emevi ordusun başında Peygamber evlatlarını hunharca katlettiren Omer bin Sa'd'dan hadis nakleden hadiscilerimiz, neden Ehl-i Beyt imamlarına gelince ihtiyatlı davranmayı yeğliyorlar?
Neden bugun diğer mezhep imamlarının yanı sıra, Ehl-i Beyt imamlarının, ozellikle dort mezhep imamının direk veya dolaylı olarak ustadı sayılan İmam Cafer'i Sadık (a.s)'ın goruşleri de ilmihaller de, fıkıh kitaplarında zikredilmiyor? Bu mu Ehl-i Beyt'in gemisine binmek? Onları bedendeki baş ve baştaki goz mesabesinde gormek?
Belki bazıları, bunlar gecmişte yapılan ve gecmişte kalan bazı hatalardır; bu yuzden bunları tekrar gundeme getirmenin ne anlamı var diyebilirler. Fakat aynı hatalar yine yapılıyorsa ne yapmalı? Bu gun sozleri itibar goren bazı sozde araştırmacı yazarların bunca ayet ve hadislere rağmen: "Bir milleti Ali'ye, Fatıma'ya, Hasan ve Huseyin'ne endekslerseniz, o millete yazık etmiş olursunuz" buyruğuna ne demeli? Acaba kim kendine ve ummete yazık etmiştir? Kur'Ân ve sunnete lebbeyk diyerek, Ehl-i Beyt'i kendilerine rehber ve mihver edinenler mi, yoksa başkaları mı? Gecmiş tarihimizi basiret gozuyle irdeleyen kimseye sorunun cevabını bulmak zor olmasa gerek.
Evet bizler, muslumanlar olarak artık bir an evvel bu buyuk gafletten uyanıp, Resulullah'ın ummetine emanet olarak bıraktığı, ama tarih boyunca ummet arasında hep garip ve mechul kalan veya bırakılan ve hicbir zaman hakkıyla tanınmayan bu gizli hazineyi, bu tertemiz ilim ve marifet pınarını ve bizi kesintisiz, katıksız ve mutmain bir kanalla Resulullah'ın ilim ve marifet deryasına bağlayan bu altın silsileyi, imkanlar ve kaynaklar elverdiği olcude tanımaya ve keşfetmeye ve insanımıza tanıtmaya calışmalıyız ki boyle bir şey gercekleşirse, o zaman bir yandan muslumanlar, asırlardır ne kadar buyuk ve onemli bir hazineden mahrum kaldıklarını fark edip gecmişi telafiye calışırlar; diğer yandan bir grup garez sahibi veya cahil kimseler de bir takım uydurma rivayete dayanarak işi t sunneti inkara kadar goturemezler.
Burada yeri gelmişken bazıları tarafından ortaya atılan bir diğer soruyu da cevaplandırmak istiyoruz. Deniliyor ki: "Evet bu anlattıklarınızda haklı olabilirsiniz; verdiğiniz Kur'Ânî ve nebevi referanslara da diyeceğimiz yok. Ancak sorun bununla bitmiyor; zira bugun Ehl-i Beyt'e isnad edilen şeylerin doğru olup olmadığı bizlere mechuldur. Eğer bunların gercekten Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Huseyin , İmam Cafer-i Sadık veya Ehl-i Beyt imamlarından herhangi birisine ait olduğuna kanaÂt getirirsek, ona uymakta tereddut etmeyiz. Ancak gercekten onlara ait olup olamadığında şupheliyiz; onların dillerine de uydurulmuş olabilir.
Evet bu, ilk etapta haklı ve yerinde bir itiraz olarak gorulebilir, ancak biraz dikkat edilirse goreceğiz ki evvela aynı sorun diğer şahsiyetler hakkında da soz konusudur; orneğin bir İmam Eş'ari'ye, İmam Maturidi'ye, Ebu Hanife'ye vb. . şahsiyetlere isnad edilen goruşlerin gercekten onlara ait olup olmadığını nereden ve nasıl anlıyorsunuz? Onların doğru olduğuna dair birisine vahiy mi inmiştir yoksa? Bunlara karşı ne yapıyorsak, onlara karşı da aynısını yapmalıyız; zira bugun elde bulunan kaynaklara muracaat etmekten başka bir caremiz ve alternatifimiz bulunmamaktadır. Elbette kimse, "Onune cıkana koru korune sarıl" demiyor. Mutlaka bir takım aklî ve naklî olculere, kıstaslara dayanıp hangisinin doğru, hangisinin yanlış, hangisinin guclu, hangisinin zayıf olduğunu tespit etmeye calışmalıdır.
Bugun artık Ehl-i Sunnet arasında en muteber kaynaklar olarak bilinen ve hatta sahih adı verilen kaynaklarda dahi (Buhari, Muslim, vb. gibi), bir cok zayıf, yanlış, akıl ve mantık dışı rivayetler, bir cok Âlim tarafından tespit edilerek apacık bir şekilde ortaya konmuştur. Kısaca bu tur sudan bahanelerle Ehl-i Beyt'e isnad edilen kaynaklardan ve goruşlerden uzak durmaya calışan kimse, ancak kendisine yazık eder ve eşi emsali bulunmayan bir ilim, irfan ve nur kaynağına acılan kapıyı yuzune kapatmış olur. Sonra boyle bir tavır icerisine giren kimse bir anlamda kendisine guvenmiyor demektir.
Ayriyeten şunu da acık bir şekilde soylemeliyiz ki Ehl-i Beyt yolunda olduğunu, onları imam ve onder olarak kabul ettiğini dilde soylemekle iş bitmiyor; gercek anlamda ve her konuda, hayatın butun sahalarında Ehl-i Beyt'i ornek alan ve gercekten Ehl-i Beyt'ce yaşayan bir kimse ancak iddiasında sadık olabilir. Bu yuzden bizim Ehl-i Beyt yolunu takip ettiklerini ileri suren Alevi, Bektaşi, Caferi, vb. isimleri kullanan kardeşlerimize de acizane cağrımız, herkesin kendisini ciddi bir oz eleştiriye tabi tutması ve ister fikri, isterse ameli olarak Ehl-i Beyt'i ne kadar tanıdıklarını, anladıklarını ve yaşadıklarını gozden gecirmeleridir. Evet, once Ehl-i Beyt'in nasıl duşunduklerini ve nasıl yaşadıklarını sahih, senetli ve birinci el kaynaklardan tanımaya calışmalı, sonra da bizim onlara ne kadar benzeyip benzemediğimizi değerlendirmeğe tabi tutmalıyız.
Kısacası bugun ister Sunni, isterse Alevi veya diğer musluman grupların hepsinin birleşme noktası olan ve bir anlamda ummetin yitik ve gizli hazineleri konumunu taşıyan Ehl-i Beyt'i hep birlikte yeniden keşfetmeye, tanımaya calışmalı ve tarih boyunca yaşayan bu yanlışa son vermeli ve Resulullah'ın emanetine sahip cıkmalıyız.
Allah-u TeÂl cumlemizi kendisini, Resul'unu ve onun Ehl-i Beyt'ini gercek anlamda seven ve itaat eden, onların dostlarıyla dost, duşmanlarıyla duşman olan salih ve saÂdetli kullarından eylesin. Amin!
__________________
Yitik Hazine
Dini Bilgiler0 Mesaj
●15 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Yitik Hazine