Musluman bir kişinin, tum yaşamı ve duşunceleri Kuran ahlakına gore şekillenir. Bir kişinin Allah’a iman etmesi, Allah’ın imanı o kişinin kalbine yerleştirmesi ve o kişinin butun hayatı boyunca imanlı bir şekilde yaşaması Musluman icin mutluluğun kaynağıdır. Bunun uzerine yaşadığı herşey, Allah’tan kendisine verilen ayrı birer nimet ve mutluluk vesilesidir. Bu Muslumanların yaşadığı onemli bir sırdır. Bunun dışında kişi ne yaparsa yapsın mutlu olamaz. Ne kadar zengin olursa olsun, en guzel manzaralı bir evde de otursa, dunyanın en luks yerinde yaşayıp, son model arabası da olsa, en pahalı, en kaliteli kıyafetleri de giyse yine de gercek anlamda mutlu olamaz.
Mutluluk ancak Allah’a iman etmek, imandan kaynaklanan cok buyuk bir sevincle birlikte Allah’ın emirlerini titizlikle yerine getirmekle yaşanır. Kişinin eğer vicdanı temizse o kişi mutludur. Aksinde kişi Allah’ın yarattığı fıtrata ters davrandığı icin; istediği formulu uygulasın hicbir zaman mutlu olamaz; dunyanın hangi ulkesine giderse gitsin vicdanen duyduğu rahatsızlık da o kişi ile birlikte her yere gidecektir.
Mutsuzluğun Cozumu Dunya Hayatındaki Tum Zevkleri Tuketmek Değildir
Gunumuzde insanların buyuk bir kısmı bir turlu gercek huzuru yakalayamadıklarından, onca cabaya, calışmaya ve yorgunluğa rağmen bir turlu mutlu olamadıklarından şikayetcidirler. Boyle bir sonucla karşılaşmalarının sebebi ise, insanların mutluluğu yanlış yerde, yanlış kimselerde bulacaklarına inanmış olmalarıdır. Kimisi icin sozde mutluluk elde edeceği maddi zenginliktedir; boylece parasını istediği gibi harcayacak, elde etmek istediği şeylere sahip olabilecek ve her gecen gun bir oncekine gore daha fazla şey tuketebilecektir. Bu insanlar icin tuketmek, dunyadaki tum guzellikleri ve zevkleri tatmak hayatlarının en buyuk mutluluk kaynağıdır. İstekleri ise dipsiz bir kuyu gibidir; hicbir zaman sonu gelmez. Bunun sonucunda da ortaya, elde ettikleri hicbir şeyden memnun olmayan, surekli daha fazlasını, daha iyisini isteyen ve bu sayede mutlu olup daha rahat bir hayat surebileceklerini zanneden ama bu emellerine hic ulaşamayan insanlar cıkar. Bu gibi kişilerin, mutluluğa ulaşma yolundaki butun cabaları sonucsuz kalır.
Allah’a ve Kuran’a Kesin Bilgiyle İman Etmek En Buyuk Mutluluk Vesilesidir
Bir insanın kesin bir bilgiyle inanarak gayba iman etmesi cok değerli, yuksek akıl ve vicdan gerektiren bir ahlaktır. Allah’ın varlığının delillerini vicdani kanaati gelerek kesin olarak gormesi, bilmesi ve durustce bu kesin bilgiyle yaşamını surdurmesi kişinin dunyada ve ahirette kurtuluşu ve mutluluğu olacaktır.
Muminler ahiret hayatına, Allah’ın Kuran’da iki kişinin arasındaki konuşma kadar gercek olduğunu bildirdiği şekilde kesin olarak iman ederler:
“İşte, goğun ve yerin Rabbine andolsun ki, şuphesiz, o (size va’dedilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gercektir.” (Zariyat Suresi, 23)
Allah maddi olarak da Muslumanlara nimet verir ancak mutluluğun asıl sırrı maddi imkanlar değil, vicdani rahatlığın getirdiği huzur, kadere iman etmenin konforu, Allah’a teslim olmanın ferahlığıdır. İnsan Allah’ı razı etmek amacını taşıyor ve bu umutla yaşıyorsa en mutlu olan odur. Bazıları yemek yaparak, alışverişe cıkarak, kimisi mac seyrederek, kimisi bilgisayarla butunleşerek, kimisi kendisini işine vererek mutlu olmaya calışır, ama bunlar mutluluk değildir, bunlar insanı oyalayan meşgalelerdir. Kucuk mutluluklar diye tabir edilen şeyler de; yağmurda koşmak, cıplak ayakla kumsalda yurumek gibi; samimi olarak yaşanılan, tatmin edici mutluluklar değildir. Gercek mutluluğun ne olduğunu bilmek onemlidir; gercek anlamda mutluluk sadece Allah’a iman etmenin getirdiği ic neşesiyle yaşanır.
Bazı insanlar da “benim sınırım yoktur, sınırlanmak istemem” gibi bir mantık geliştirmişlerdir, boyle bir duşunce ile mutluluğa ulaşacaklarını sanırlar, oysaki bu da mutluluk değildir. Sınırsızlık mutluluk getirmez; boyle bir ruh halindeki kişi yine arayış icinde olacak ve gercekten de ne yaparsa yapsın bir turlu mutlu olamayacaktır. Mutluluğu bulmak icin yaşadığını iddia ettiği dejenerasyon da kendisine maddi-manevi zararlar ve sıkıntılar getirecektir.
Muslumanlarla Birlikte Olmak Mutluluk Vesilesidir
Bir insan Muslumanlarla bir arada ise mutludur, Allah yolunda gayret gosteriyorsa mutludur. Karşısındaki insanın mutlu olduğunu gormek, fedakarlık, incelik icinde yaşamak, herkesin yanında rahat ettiği hoş insan olmak mutluluktur. Cunku boyle bir insanı en başta Allah beğenir, sever. Muslumanın en sevdiği olan Allah’ın sevgisini kazanmak ise onun icin en buyuk mutluluktur. İşte boyle bir insanın tum hayatı guven duygusu ve huzur icinde gecer; Allah’ın kendisi icin yarattığı hayatın her saniyesinde hikmet olduğunu bilir, onun sevinciyle yaşar; cunku Allah’ın yarattığı her şeyde hayır vardır, kaderin her aşaması guzeldir. Hastalıkta da, zorlukta da Musluman hep mutludur; başına olumsuz bir olay geldiğinde, asla umitsizliğe kapılmaz kendisi icin hayırlara vesile olacağını kesin bildiği bu olayları guzel bir sabırla karşılar. Elbette ki boyle bir insan dunyada da ahirette de guzel bir hayatla yaşamını surdurur.
Ahiret hayatı hicbir eksikliğin, acizliğin olmadığı yepyeni bir yaratılışla sonsuza kadar devam edecek olan mutluluklar yurdudur. Bu gercek Kuran’da şoyle bildirilmiştir:
“Mujde, dunya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sozleri icin değişiklik yoktur. İşte buyuk ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Yunus Suresi, 64)
“Allah, mu’min erkeklere ve mu’min kadınlara icinde ebedi kalmak uzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde guzel meskenler vadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en buyuktur. İşte buyuk kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe Suresi, 72)
Sabırlı olmak, cesaret, sevecenlik gibi butun guzel huyların kokeninde hep Allah aşkı vardır. Ruhtaki derinlik ve aklın kaynağı da Allah aşkına dayanır. İmanın gucu, coşkusu, Allah’ın tecellilerine olan sevgi kısacası gercek sevgi, derinlik ve tutkunun kaynağı Allah aşkıdır. Bu aşk insan ruhunda tarifi mumkun olmayan cok şiddetli bir haz oluşturur ve kişinin iman ve akıl gucuyle orantılı olarak ruhunu cok şiddetle sarsan bir zevke donuşur. Allah’ın mumin kullarına bu duyguyu yaşatması cok buyuk bir nimettir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Gercek Kazancın Ahirette Olduğunu Haber Vermiştir
Bazı insanlar kendilerini yaratan Allah’ın emirlerine uymaz ve kendilerini yaratan Rabbimiz’i unutarak dunyayı yaşarlar. Allah da onların mutluluğa ulaşma cabalarını her defasında boşa cıkarır. Bu gibi kişilerin durumuyla ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.v.) dunyanın gecici bir kazanc yeri olduğunu, gercek kazancın ise dunyaya değil ancak ahirete yonelmekle olacağını hatırlatmıştır:
“Ey insanlar! Dunya peşin verilen bir metaıdır. İyi de kotu de ondan nasibini alır. Ahiret ise sadık bir vaaddir. Orada Kadir olan Melik hukmeder. Hak yerini bulur. Batıl ise zail olur. Ey insanlar, ahiret evladı olun, dunya uşağı olmayın. Zira evlat anaya tabidir. (Yani dunya cocuğu olursanız, dunya gibi mahvolmaya layık olursunuz.) Allah’tan korku uzerine amel ediniz. Biliniz ki amelleriniz sizinle yuzleşecektir. Ve yine sizler mutlaka Allah’a mulaki olacaksınız (kavuşacaksınız). Kim zerre miktarı hayır yaparsa onu gorecek ve kim de zerre miktarı şer yaparsa onu gorecek.” (G. Ahmed Ziyauddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 184/4)
Gercek ve Surekli Mutluluğu Muminler Yaşar
İster genc, ister yaşlı olsun, insanların coğunun bu dunyadan beklediği, yalnızca başarılı, guvenli, konforlu ve luks bir hayat değildir; elbette ki herkes bunlara sahip olmaktan zevk duyar. Fakat herşeyin ustunde insanlar yaşamlarının bir anlamı ve amacı olmasını isterler. İşte muminlerle iman etmeyenler bu onemli noktada birbirlerinden ayrılırlar. Dunyadaki yaşam Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmeleri icin tek fırsattır, muminler bunun bilincinde olduklarından, hayatlarının sonuna kadar kendilerine Allah’ın rızasını kazanmayı amac edinirler.
İman etmeyenler ise, gecici olan dunyadan olabildiğince faydalanmak telaşındadırlar ve hayatlarının sonuna kadar dunyayı elde etme arzusuyla yaşarlar. Bu yuzden, muminlerin yaşadığı gercek mutlulukla, din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda hakim olan sahte mutluluk arasında cok buyuk farklılıklar vardır. Mumin bu dunyanın gercek mahiyetinin, kendi yaratılış amacının, Allah’ın kendisini denediğinin ve O’na kulluk etmekle sorumlu olduğunun bilincindedir. Bu yuzden, hayatı boyunca gercek yurdu olan cenneti umar ve Allah’ın rızasını kazanıp, Allah’ın rahmetine ve mukafatına daha cok layık olmaya calışır.
Mutluluk ise, Allah’ın salih kullarına bu samimi imanlarından ve bağlılıklarından dolayı, hem dunyada hem de cennette verdiği cok buyuk bir nimettir. Muminlerin mutluluklarının ve huzurlarının kaynağı sadece imanlarıdır. Allah, samimi imanlarına karşılık, onların kalplerine mutluluğu ve huzuru bir nimet olarak koymaktadır. Muminlerin yaşadığı, şartlara bağlı bir mutluluk değil, imanın getirdiği manevi mutluluktur. İman etmeyenler ise, iman etmedikleri surece hep mutsuz olacaklardır. Allah inkarlarına karşılık bu insanların kalplerini mutsuz ve sıkıntılı kılacağını bildirmiştir:
“Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun goğsunu İslam’a acar; kimi saptırmak isterse, onun goğsunu, sanki goğe yukseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin ustune işte boyle pislik cokertir.” (Enam Suresi, 125)
Allah imtihanın bir gereği olarak iman etmeyen insanlara da dunya nimetlerinden verebilir; bu kişi dışarıdan bakıldığında bircok nimet ve guzellik icinde gibi gorunebilir. Ancak ruhu surekli ozlemini cektiği mutluluğu yaşamaz. Allah Kuran’ın Rad Suresi’nin 28. ayetinde “Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” buyurmaktadır. Allah’ın bildirdiği gibi, kalplerin mutmain olması ancak Allah’ın zikri, derin ve coşkulu bir Allah sevgisi ile mumkundur. Mutluluğun samimi imandan başka bir yolu yoktur.
Asıl Mutluluk Yurdu Cennettir
İman etmeyenler, dunyaya karşı olan tutkulu sevgilerini terk etmedikleri surece, imanın kendilerine vereceği huzuru ve mutluluğu, asla yaşayamayacak ve bilemeyeceklerdir. Allah bu kimselerin ahiret gunu bu yuzden duyacakları pişmanlıklarını “Ve derler ki; “Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu cılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık.” (Mulk Suresi, 10) sozleriyle dile getireceklerini bildirmiştir. Bu kişiler iman etmemelerine gerekce olarak kendilerince dunya hayatlarındaki mutsuzluklarını one sureceklerdir. Ayetlerde şoyle buyrulur:
“Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz? Dediler ki; “Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı ustun geldi, biz sapan bir topluluk imişiz.”” (Muminun Suresi, 105-106)
Muminler ise, Allah’ın rızasına uygun bir yaşam surdukleri icin, Allah ahiret gunu onları icinde sonsuza kadar kalacakları, nimetlerle donatılmış cennetlere sevk edecek ve muminler cennet bekcileri tarafından şu şekilde karşılanacaklardır:
“Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete boluk boluk sevk edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları acıldı ve onlara (cennetin) bekcileri dedi ki; “Selam uzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin.”” (Zumer Suresi, 73)
Mutlulukları daha dunyada başlayan muminler, cennete girmeleriyle birlikte, mutluluğun ve kurtuluşun en buyuğune kavuşacaklardır. Allah’ın kendileri icin hazırladığı cennetlerde, Rabbimiz’in rızasını, sevgisini ve rahmetini kazanmanın verdiği mutluluk ve sevinc ile sonsuza dek eşsiz nimetler icinde yaşayacaklardır.
Bazı insanların istedikleri her şeyi elde edip de mutluluğa ulaşamamalarının nedeni cok acıktır. Bunda Allah’ın cok buyuk bir sırrı gizlidir. Allah Kuran-ı Kerim’de mutlu olabilmenin sadece samimi bir iman ile, Allah’a derin bir bağlılık, guclu bir Allah korkusu ve Allah sevgisi ile mumkun olduğunu bildirir. Bu nedenle Allah’a yonelmeyen, Allah’ın rızasına yonelik bir hayat yaşamayan bir insanın –kendisi aksini iddia etse dahi– mutlu olması imkansızdır.
__________________
“Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler...” (Hud Suresi, 108)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●22 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- “Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler...” (Hud Suresi, 108)