Yeryuzunde yaşamış en muhteşem beyin ve insan, Allah Rasûlu ve son Nebîsi Muhammed (aleyhisselÂm)’ın acıkladıklarını anlamamış insanların, hayallerinde tasavvur ettikleri “elci peygamber” anlayışı yuzunden, nelerden mahrum kaldıklarını biliyor musunuz?.. Hayallerinde oluşturdukları “tanrı” anlayışına, “Allah”ın ismini etiketledikleri icin, kozaları icinde nasıl boğulup gittiklerini goruyor musunuz?
“Allah ahlÂkıyla ahlÂklanın” uyarısı yapıldığı hÂlde, bunu duymazlıktan gelip; aklımızı kullanmayıp, anlamını duşunmeyip; “tanrı fermanları ve elcisi” masallarıyla; bir daha ele gecmeyecek bir omru nasıl boşa gecirdiğimizi bir farkedebilsek!
Kolaylaştırılmamışsa, ne yazsak boş!.. Taşın ustunden akıp giden su gibi, bu bilgiler de okunup gecilecek…
Oysa… Kolaylaştırılmış olsa da… Nasibimizde olsa da…
Biraz kıpırdatsak kendimizi…
Yer değiştirsek, duşunce dunyamızda cağ atlasak da, oradan yeniden bakabilsek olaya…
Beş duyunun gozuyle değil, “Basîr” olarak; beş duyunun kulağıyla değil “Semî” olarak, “LÂtif, Habîr” olarak evrensel varlıkla iletişimde olabilsek!. Hic olmazsa, yargılamadan, yorumlamadan, şartlanmasız yonelebilsek Âlemlere!
Turk’un, Arab’ın, Cinli’nin, Hintli’nin, Avrupalı veya Amerikalı’nın tanrısı, anlayışından gecip… Dunyanın, Ayın, Marsın, Guneşin tanrısı kavramından gecip… Galaksinin, gokadaların, paralel veya evren icre evrenlerin tanrısı anlayışından gecip; “Âlemlerin Rabbi” olanı farketmeye calışsak…
Sonra da Alemler ve Rabbi şeklindeki ciftlik anlayışından arınıp; Âlemlerin hakikatinde, “esm mertebesi”ndeki “tecellî-i vahid” denen boyutsal tekilliği hissedebilsek… De!..
“RASÛLLUĞUN”un hakikatinin, “esm mertebesi”nin ilk tecellisi olan “RUH” adlı melek veya “Hakikati Muhammedî” veya “Mumin” olduğunu anlayabilsek!..
“Esm mertebesi”ndeki ilim ve ozelliklerin acığa cıkması iradesiyle, “her an yeni bir şanda” olarak meydana gelmiş “tecellî-i vahid” denilenin, “RisÂletin hakikati”olduğunu bir kavrayabilsek!.. “İRSÂL”in hakikatinin bu mertebede gercekleşmiş olup, bununla “tecellî-i vahid”in meydana geldiğini anlayabilsek!.
İşte o zaman farkedeceğiz “Rasûl”un ahlÂkı”, “Rasûlu olduğu Allah adıyla işaret edilenin ahlÂkıdır” işaretinin anlamını! Tanrının değil!.
Bu “RisÂlet hakikati”nin, yeryuzunde acığa cıkmış en muhteşem beyine inzal oluşuyla, O yuce ZÂt’ın “Allah Habibi ve en kapsamlı ahlak sahibi” oluşunun bağlantısını; ve dahi ne demek olduğunu duşunebilsek…
“Rasûlullah’ın ahlÂkı Allah’ın ahlÂkı idi” işaretinin anlamını işte o zaman farkedebileceğiz.
Ama biz, oylesine şartlanmış, oylesine kilitlenmiş; oylesine bloke etmişiz ki duşunme sistemimizi şartlandırmalar yuzunden; Dunya ustundeki toplumların kendilerine ozgu; kendileri gibi duşunen “tanrı” anlayışından oteye gecemiyoruz!.
Zor, cok zor geliyor kapsamlı ve derinlikli duşunmek!
Kolayımıza geliyor goze, kulağa dayalı bir tanrı bir dunya ve de ozel ulak postacı elci peygamber kabulu!.
Sonra da diyoruz, “tanrı Turku korusun”; “tanrı Arabı korusun”, “tanrı Yahudiyi, Hinduyu , İngilizi korusun!..” “God bless America”!.. Bolgesel tanrı!!!
İnsan gibi duşunen ve insanî duygularla dunyayı yoneten bir tanrı!.
“Allah” ismiyle işaret edileni kavrayamadık ama, hic olmazsa tanrıyı insanlaştırdık ya!!!
YENİLEN dostum!.
Yenilenmen icin Dunya’nın tum bilgileri şu an elinin altında, klavyenin ucunda…
DeccÂliyetin akı kara, karayı ak gosteren televizyonları varsa; Mehdiyetin de sana her doğruyu bulduracak, kavratacak interneti var!.
Kendini duşun, Dunyayı duşun, Galaksiyi duşun; varsa kapasiten, evren icre evrenlerde bir dunya mesabesinde olan bu evreni duşun!
Butun bunlardaki her tur ve yapıyı yaratan o korkunc azamet sahibi muhteşem varlığı duşun!.
Bunu okuyup da bir şey hissedemiyorsan, gozunu yorma!.
Tum bu evren icre evrenlerdeki her şeyi yaratanın “ahlÂk”ı ne ola, bir duşun Allah rızası icin! En sevdiğinin hatırı icin!.. O’nu bir insan ya da tanrı gibi tasavvur etmekten kacınarak duşunmeye calış!
Bir duşun lutfen!
O basit gorduğun, beş harf olarak algıladığın “ALLAH” adının ardındaki sonsuz yaratılmışları var eden Yaratıcının, “RASÛL” ismiyle işaret ettiği ne olabilir?
“RASÛL”un, “RİSÂLET”in hakikati, ozu, aslı nedir?
Bizden de…
“ALLAH RASÛLU”nun ahlÂkıyla ahlÂklanmamız isteniyorsa; acaba bu ne demektir?
Allah Rasûlu, evrensel insandır!
“İnsan”da acığa cıkan bilinc, gercekte “evrensel bilincin”, beyinden “fıtrat”ına (programına) gore acığa cıkmış hÂlidir!.
“Sen kendini kucuk Âlem sanırsın, oysa buyuk Âlem sensin” diyen “ilmin kapısı”, velÂyetin zirvesi Hazreti ÂLİ, acaba sana neyi fark ettirmek istiyordu ki!.
Ama oylesine bir vurdumduymazlıkla yaşıyoruz ki; bilincimiz, genlerimize sinmiş “tanrı” anlayışından arınıp sınırlılıktan dışarı cıkamıyor!.
“Tanrımızı”, “HAK” yapıp, “HAK”lığı da bedenimize, beşeriyetimize verip, işin icinden cıktığımızı sanıyoruz!!!.
Kısacası, “bilinen kişiliğimizi” tanrı yapıyoruz!
Oysa bunun yerine…
Kendini Tanı!
Bilincini Arındır!.
TEK’in Seyri ile seyr sahibi ol; deniyor!.
YENİLEN artık!.
Allah’ın gecmişte olmamış olcude buyuk lûtfu olan cağdaş bilimler ışığında; dunde mecazlarla işaret edilmiş olan muazzam hakikati fark etmeye calış!
Senin kabul ettiğin gibi madde diye bir şeyin gercekte hicbir zaman varolmamış olduğunu farket, anla artık!
Bak unlu Alman Fizik Profesoru Hans Peter Durr, ne diyor PM magazinde Mayıs 2007 sayısında:
“Soru: P.M: Sayın Profesor Durr madde dediğimiz aslında nedir?
Cevap: Aslında madde diye bir şey yok; en azından kabullendiğimiz anlamdaki şekli ile mevcud değil. Sadece bir oluşum var ki, surekli bir değişim ve canlılıktan oluşmaktadır. Biz bunu tahayyul etmekte zorlanıyoruz! Asıl olan, madde bağı olmadan, sebep-sonuc ilişkisi gerceğidir!. Biz buna 'RUH' da diyebiliriz. Oyle bir 'şey' ki biz bunu ancak spontane yaşayabiliriz, dokunulacak bir şey değildir. Madde ve Enerji dediğimiz olgu, ancak ikincil olarak ortaya cıkmaktadır… Bir nevi ağır akışkan, sabitleşmiş RUH şeklinde GİBİ. Albert Einstein'e gore, madde, enerjinin sadece inceltilmiş şeklidir; temeli ise, daha ince (latif) bir enerji değil; cok daha farklı bir şey, CANLILIKtır. Bu olguyu bilgisayarlardaki software'e benzetebiliriz.
Evet dostum!..
Deniz bitti!.
Artık bitti bilim dunyasında, beş duyunun sana var sandırdığı kısır sığ anlayış!. Ve dahi bu cağdışı anlayış ustune bina edilmiş her duşunce sistemi!
Bir cağ kapandı ve yeni bir cağ başladı bile… Hic farkında olmasan bile!
Bu cağ da, KurÂn ve Rasûlullah altın cağını yaşayacak deşifre edebilenleriyle!
Bilincini cıkar artık kozasından!
Evrene bak!.
Hucrelerine, DNA’larına, molekuler yapına, atomik katmanına-katmana, quarksal katmana “BASİR” olarak yonel!... “SEMΔ ile algıla!.. Seyreyle!.
Dunya yaşamında bunu gercekleştiremezsen, boylece devam edecek boyutsal yolculuğuna ve sonsuza dek “a’m” olarak kalacaksın!.
Bu gerceklerden sonra duşun bakalım devletinin rejimini, siyaseti, hukumleri, fermanları!. Turkiye’de, Cin’de, Brezilya’da, İspanya’da İslÂmi kurallara gore yonetilmeyen devletlerde yaşayanların hÂlini!..
Namazını ikame edip mi’rÂcını yapıp, Rasûl’un hakikatine ulaşabiliyor musun? Rabbi’ni tanıyor musun?... Hacca serbestce gidip KÂbe’nin suretinden Hakikatine yolculuk edip amacına ulaşabiliyor musun?... Orucunu yaşayıp, bedenselliğinin istekleriyle kayıtlanmaktan arınıp, şuur boyutunda “Samediyet” hakikatine ulaşabiliyor musun? Sen mirasını istediğin gibi dağıttın da sağlığında elini bağlayan mı oldu!. Dilediği kadarıyla zekÂtını, sadakanı istediğine verebiliyor musun?
ZekÂt, karşılıksız verilir. Karşılık beklenmez ve alınmaz!. Ben de takdirimde olan bilgilerimin zekÂtı kadarını yazarak dağıtıyorum… Kimseden karşılık olarak bir şey beklemeksizin… Ne pÂye, ne unvan, ne etiket, ne de mertebe… “Allah kulu” olmak yeter bana.
Dunyanızdaki, hicbir unvan, etiket, mertebe kabulunun benim indimde değeri yok!. Boyle bir beklentinin olmasını bile duşunemem yaşadığım dunyamda…
Cıplak ve tek geldim herkes gibi, cıplak ve tek gideceğim bu dunyadan; bilincine, muşahedelerine, seyirlerine hayran olduklarımın yanına… “Seviyorum onları”, demek haddime değil!.
Bak dostum…
“Hic kimse ameliyle cennet boyutuna gecemez”! Duymadın mı bu gerceğin vurgulanmasını?
“Âhir zamanda “La ilahe illallah” gerceğini dillendiren cennete girer” acıklamasının neye dayandığını hic duşunmedin mi; duşunemiyor musun?
Tanrı yoksa… Tanrı cehenneme atmayacaksa, Tanrı cennete sokmayacaksa!..
“Herkes elleriyle yaptıklarının sonuclarını” yaşayacaksa…
“Hesap gorucu olarak nefsin yeter” diye uyarılmışsan…
“Cennetlik” veya “cehennemlik” olan anasının rahmindeyken tesbit olunur uyarısı varsa…
Bedenselliğinin getirisi bencilliğini yaşayanlar varken yeryuzunde, “halife” meydana gelmişse… “Şuur”lu, yani “kalp” sahibi olarak yaşayan bir tur, acığa cıkarılmak istenmişse...
“Mumin muminin aynası” ise… Birinci “Mumin” esma mertebesindeki “Mumin” isminin hakikati, ikinci “Mumin” de “Rasûl un hakikati” ise…
“Kalp kalbe karşı ise”… İkisi birbirini yansıtıyorsa…
“Muminin kalbinde, esma mertebesi mevcut” ise…
Kalpsiz, kalbindekinden “bîhaber” olan ise…
“Nasıl secde etmezsin ol kalbe ki icin de Allah var”! diyen bu nukteye işaret etmişse…
Ve o kalp, senin kalbin ise!..
Sen ise, kalbindekiyle yaşamak varken, onun yerine, gokte var sandığın tanrı uğruna bir şeyler yapacağını duşunuyorsan!..
Rasûlullah’ın nefsi mudafaa sadedinde savaşmasını, KÂbe’yi ziyaret hakkı uğruna savaşmayı goze almasını gozardı edip; silah yoluyla insanları zorla Musluman yapmak uğruna omrunu harcıyorsan… Artık ne diyebilirim…
“Deccalin eşeği vardır kırk gunde dunyaya dolaşır” şeklindeki sembolik anlatımı, uzun yıllar once yaşamış ZÂt, yaşadığı devrin anlayışıyla yorumlayıp şimendifer olabilir derken; onu okuyanların coğu şimendifer veya tayyare anlayışında sabitlendi oyle dedi diye! O ZÂt, kendini yaşadığı gunlere gore guncellerken, takipcilerinin coğu hÂl asırlar oncesinin din anlayışıyla kilitlenmiş durumda!. Bize de, “Ahmed Hulûsi, Allah enerjidir diyor” şeklinde iftira ederek, insanları bu bilgilerden uzak tutmaya calışıyorlar; yuklendikleri vebÂlin bilincinde olmaksızın!
(“On Yedinci Mesele:
Rivayette var ki, "Deccal cıktığı gun butun dunya işitir ve kırk gunde dunyayı gezer ve harikulÂde bir eşeği vardır."
Allahu a'lem, bu rivayetler tamamen sahih olmak şartıyla tevilleri şudur: Bu rivayetler mucizÂne haber verir ki, "Deccal zamanında vasıta-i muhabere ve seyahat o derece terakki edecek ki, bir hadise bir gunde umum dunyada işitilecek. Radyo ile bağırır, şark-garp işitir ve umum ceridelerinde okunacak. Ve bir adam kırk gunde dunyayı devredecek ve yedi kıt'asını ve yetmiş hukûmetini gorecek ve gezecek" diye, zuhurundan on asır evvel telgraf, telefon, radyo, şimendifer, tayyareden mucizÂne haber verir. Hem Deccal, deccallık haysiyetiyle değil, belki gayet mustebit bir kral sıfatıyla işitilir. Ve gezmesi de her yeri istil etmek icin değil, belki fitneyi uyandırmak ve insanları baştan cıkarmak icindir. Ve bindiği merkebi ve himarı ise, ya şimendiferdir ki bir kulağı ve bir başı cehennem gibi ateş ocağı, diğer kulağı yalancı cennet gibi guzelce tezyin ve tefriş edilmiş. Duşmanlarını ateşli başına, dostlarını ziyafetli başına gonderir. Veyahut onun eşeği, merkebi, dehşetli bir otomobildir veya tayyaredir veyahut -sukût lÂzım!”)
Uyanın ve yenilenin!.
Bir gunde dunyayı dolaşabilirsiniz… Aynı anda dunyanın her yerinde kendinizi gosterip, dunyanın her yerindeki insana aynı anda konuşabilirsiniz!.
En saydığınız, sevdiğiniz buyuk adamı size vahşi bir cocuk katili gibi gosterebilirler ekranlarda… Ya da sıradan bir adamı supermen gibi!.
Uyanın ve duşunmeye başlayın!... Aklınızı kullanarak, sorgulayarak, cağdaş bilimleri edinerek, duşunerek yenilenin!
Eski bilgileri birbirinden kopuk şekilde yenilerle harmanlayarak calışırsanız, cok uyumsuzluklar cıkar; ve işin icinden cıkamazsınız!. Konuyu kokten ele alarak, sistemli, birbiriyle bağlantılı ve mantıksal butunluk icinde değerlendirmeye calışın.
Şems, MevlÂna’ya kitaplarını terkettirmişti!. Niye dersiniz?
“Tanrı” anlayışınızı geliştirip, guncelleyip, ona “Allah” ismi takmakla, hayalinizde tasavvur ettiğiniz “tanrı” anlayışından arınıp; “Allah Rasûlu”nun, anlatmaya calıştığı “ALLAH” ismiyle işaret edileni kavrayamazsınız!
Duşunce ve anlayışınız, “tanrı” kavramı kurgusu ustune kurulu ise, onu guncellemekle, RASÛLULLAH’ın acıkladıklarını anlayamazsınız!.
Kişinin, DİN konusunda icine duşeceği en buyuk felÂket, kokeninde “tanrı-ilah” kavramının olduğu DİN anlayışıdır!.
Bu anlayıştır ki, sizi sonucta, yeryuzunde “tanrı hoparloru peygamber” anlayışına surukler!
Bu anlayıştır ki, sizi “bedensellikten ibaret benlik” kabulune surukler; bu anlayıştır ki beden - beşer anlayışını doğurur!.
Oysa duşunun bir…
“Ene beşerun mislikum” (Ben sizin misliniz olan beşerim) Âyeti ne demek istiyor?
Senin, kendini sandığın uzere, “kalp”siz, yiyip icen ureten uyuyan bedensel varlığım mı demek istiyor?
Yoksa…
“Sen de benim gibisin, dolayısıyla benim varlığımdaki hakikat aynıyla sende de var, gel sen de kendindekini keşfet ve onu yaşa; bunu başarabilirsin takdirinde varsa… Gel bir dene” mi; denmek isteniyor?
Âhir zaman!.. Bu neslin kıyÂmeti cok uzak değil işÃ‚retlere gore!
Deccaliyet sizi her yandan bedensellik ve tanrı anlayışıyla boğmaya, şuurunuzu bulandırmaya, kalbinizi karartmaya calışıyor!. Ona hizmet verenler, –kimi bilincli, kimi bilgisizlikten– sizi maddeci, tanrı ve peygamberi sanısına dayalı DİN anlayışı icinde “ALLAH”tan ayrı hissettirmeye calışıyorlar. “Kalb”inizdeki yerine, goklere, belki de sonucta gokten geleceklere yonlendirmeye calışıyorlar...
Oysa…
Tek kurtuluş yolu, yeryuzunde acığa cıkmış en muhteşem şuur, hakikatin dili, Allah Rasûlu Muhammed Mustafa (aleyhisselÂm)’ı cağdaş bilimler eşliğinde YENİDEN anlamaya calışmaktır!.
Tek Kurtuluş yolu, KURÂN’ı, gokten inmiş ciltli kitap değil; evrensel hakikatin bize actığı BİLGİ KAYNAĞI olarak YENİDEN değerlendirip; işaret yollu bildirdiklerini deşifre etmektir.
Bilin ki, kendi kendinizesiniz!.
Olumu tadıp, gectiğiniz boyutun gerceklerini yaşamaya başladığınızda, Rabbim kimmiş, Nebi kimmiş neymiş niyeymiş, yaşamın bu boyutuna hangi evrensel bilgilerle işaret edilmiş diye sorgulama yaşadığınızda, gerekli hazırlıkta değilseniz, sınav sonucu size azap verici olabilir… Beş parasız lisan bilmez cırılcıplak halde, Cinli’lerin arasına duşmuş gibi hissedin bakalım bir…
Dostlarım…
Evren icre evrenlerde her ne varsa hepsi kendi boyut ve yapısına gore bilincli ve hedefi olan, amacı olan bir yaşam icindedir!.
En basitiyle, spermin hedefine ulaşma hareketindeki bilincine bir bakın!. Onda ne tur bir bilinc ve anlayış ve amac var acaba?
Rahman, yuzbinlerce sperm yaratır, o boyutta; kalemle ulaştırır hedefinin kapısına!... Yuzbinlercesi yarışa cıkar; biri hedefine ulaşır; diğerleri helÂk olur!.
Her bir katmanda mevcut birimlerin amacı, bir ust yapıya veya katmana cıkmaktır!. “Fatır”ın programı, boyle acığa cıkartır birimleri.
Her bir birim, kendi derûnundaki (noktasından gelen) hakikatin ozellikleriyle, varoluş amacı doğrultusunda yolculuğa koyulur.
Evren icre evrenlerin hakikati olan kuvve (melek), yeraldığı boyuttaki işlevine gore isim alır.
Coğu zaman, veri tabanına veya şartlanmÂn gore oluşmuş kavramlar dolayısıyla bir kısım kelimelerin gercekte ihtiva ettiği anlamlardan perdelenir; yanlış fikirlere saplanırsın; bunun hic de farkında olmazsın!.
“Yağmur damlası iki melekle yeryuzune iner” diyen Rasûlullah’ın işaretini anlayamazsın ilmin olmazsa, sacma bulursun. Yağmur damlası denen suyun, Hidrojen ve Oksijen olarak adını koyduğumuz iki kuvveden (melekten) meydana geldiğini bilmiyorsan!.
Beyin, kendi derûnundan gelen meleki kuvve (?) ile programlanır (fıtrat)…
İşlevi ve geleceği bellidir!.
Yaşamsal devamını sağlamak uzere, daha dorduncu ayda, bizim ruh adını verdiğimiz ışınsal (dalga) bedenini uretmeye ve tum zihinsel veri tabanını oraya yuklemeye başlar.
İnsan beyni madde olarak algılanan yapıda ulaştığı en mukemmel yapıdır!. Yeryuzunde ondan daha mukemmel ve muhteşem bir yapı yoktur!.
Esm mertebesinin, yaşamakta olduğumuz boyuttaki aynasıdır beyin!.
“Esmaul husna”daki butun isimlerin işaret ettiği ozellikler, kapasitesi kadarıyla beyinde acığa cıkmaktadır.
Beyinle de, ruhu oluşturmaktadır Allah!.
“RUH’umdan nefhettim”in anlamı, “esma mertebemizdeki mÂnÂların acığa cıkma ozelliğini bahşettik beyne” demektir. Yoksa tanrının ciğerinden gelen hava dudağından uflenmemiştir insanın toprak bedeninin icine!!! Burada “ruh” kelimesi, “bu işin ruhu” veya “KurÂn’ın ruhu” tanımlamalarındaki anlamda kullanılmıştır. Dalga (wave) beden anlamına değil!
“Esma mertebesi”nden oluşmuş mutlak RUH’un hakikatinden (alÂyı illîyin), yani sembolik anlatımla dairenin en ustunden başlayan katmansal algılama, beyinde esfeli safiline inmiş; beynin urettiği ruh (dalga) bedendeki şuurla da tekrar yaratıldığı noktaya “alayı illiyine” doğru daireyi tamamlamak uzere yolculuğa başlamıştır.
Her insan, bu yolculukta, gidebildiği yere kadar gider, yaratılış amacına gore… Tıpkı spermler gibi…
“Dunya duzdur, herşey maddedir, gormediğim şey yoktur. Gokte tanrı vardır yeryuzune de peygamberlerle fermanname yollamıştır” diye inanan gecmişte boğulmuş kozalıların bunu anlaması elbette imkÂnsızdır… Cunku onlar da o basamaklar olarak yaratılmışlardır!.
Fe tebÂrekallahu ahsenul hÂlikiyn!.
Evet, beyin hakkında bir hususa daha dikkatinizi cekip, yazıyı ve de “YENİLEN” isimli bu son yazılardan oluşan kitabımı tamamlamak uzere devam edelim.
Bildiğiniz gibi, beynin icinde goruntu veya ses yoktur!.
Beyin goruntuyu kendisi oluşturur… Sesi de!
Dışarıda gorduğunuzu sandığınız HER ŞEY, gercekte beynin kendi icinde oluşturduğu şeylerdir. Madde veya mÂnÂ, cin veya melek!. Hangi isimle neyi kastederseniz edin, hepsi de beynin kendi oluşturduğu kendine gore olan suret veya sestir!.
Beyin, biyoelektrikle calışır biyokimyasal faaliyetlerin oluşturduğu elektriksel sinyal paylaşımı bu faaliyetleri meydana getirir.
Beynin veri tabanının derununda “cok boyutlu tek kare resim” vardır! Burada gecmiş ve gelecek kavramı bulunmaz. Dejavu’nun kokeninde bu derinlikle iletişim yatar. Holografik gerceklik, bunun temelini anlatır.
Ayrıca beyin, dışardan yani icinde yaşadığımız dalga (wave) Âleminden dahi kendisine ulaşan dalgaları, calışma programına gore değerlendirir.
Siz bu beyinde oluşan goruntu veya sese, ister halusinasyon deyin, ister hayal, ister gercek… Sonucta hepsi aynı tek şeydir. Beynin oluşturduğu goruntuler!
Goruntu ve sesin ardındaki gercek ise tektir: Algılama ve değerlendirme (Semî-Basîr)!
“Kalp” diye tarif edilmiş olan “şuur”, ne kadar kapsamlı ve derinlikli değerlendirme yaparsa, ona gore adı da değişir… “Sır”, “hÂfi”, “ahf” gibi…
İnsan hissettiği boyutu yaşar…
Beyni olmayan canlılarda acığa cıkan bilinc ise, “Fatır”ın programlamasına gore, oluşunda yer alan amac ve işlev doğrultusunda, fiiller ortaya koyması şekliyledir…
Spermin veya ceviz ağacı tohumunun nasıl kendi programı varsa “beyin”lerinde… Tohumun neresinde gizliyse program…
Bilgisayardaki software’i (yazılımı) duşunun… Yazılım madde midir, ruh mudur? Ya da nedir? TV’deki goruntuyu ulaştıran dalgaya yuklu goruntuyu duşunun...
Cin denilen gorunmez biyolojik bedensizlerin dahi, kendi yapılarını oluşturan boyuttaki “beyin”lerinde gizlidir programları ve bilincleri… Evrendeki yapıların coğu da boyledir kanÂatimizce...
Beyin, “B” sırrı şuurunu acığa cıkarabilecek kemÂliyle, “halife”olmuştur yeryuzunde!... “İNSAN” adı ve vasfıyla…
Gorebilene… Değerlendirebilene!..
AHMED HULÛSİ
23 Nisan 2007
www.ahmedhulusi.org
__________________
Yenilenin Artık
Dini Bilgiler0 Mesaj
●18 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Yenilenin Artık