Deki: “Şuphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve olumum alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam Suresi 162)

Muslumanlarla diğer insanlar arasındaki fark nedir? Muslumanlar Allah'ın varlığının ve buyukluğunun farkına varan, O'ndan "korkup-sakınan" ve hayatlarını farkına vardıkları bu buyuk gerceğe gore duzenleyen insanlardır. Diğerleri ise, ya Allah'ı inkar edenler, ya da Allah'ın varlığını De ki: "Goklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gozlere malik olan kimdir? Diriyi oluden cıkaran ve oluyu diriden cıkaran kimdir? Ve işleri evirip-ceviren kimdir?" Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Oyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız? İşte bu, sizin gercek Rabbiniz olan Allah'tır. Oyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala cevriliyorsunuz?" (Yunus Suresi, 31-32) ayetinde tarif edilen kişilerinkine benzer bir tarzda tasdik etmesine rağmen Allah'tan "korkup-sakınmayanlar"dır. Bu ozellikteki insanların yaşamları, kendilerini yaratmış olan Allah'ın farkında olmadan kurulmuş yaşamlardır. Bunlar hayatlarının, kim tarafından, nasıl ve neden başlatıldığını goz ardı ederler. Kendi zihinlerinde, Allah'a ve O'nun dinine yer olmayan yeni bir hayat kurmaya calışırlar. Kuran'da ise, boyle bir yaşamın boş ve curuk bir temele dayandığını, yıkımla bitmeye mahkum olduğunı Rabbimiz şu hikmetli benzetmeyle anlatır:

Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu uzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini gocecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi icine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 109)

Allah'ın ayette de haber verdiği gibi, Kuran'da tarif edilen şekilde bir imana sahip olmayanların yaşamları, "yıkılacak yar"ların kenarlarına kuruludur. Onların hayattaki tek amacları "bu dunya"da mutluluğu ve rahatlığı elde etmektir. Bu insanların kimi, kendine "zengin olmak" gibi bir hedef belirler. Bu hedefine ulaşmak icin elinden geleni yapacak, tum fiziki ve beyinsel gucunu zengin olmak icin kullanacaktır. Kimisi de hayattaki amacını "itibar sahibi ve unlu bir insan olmak" olarak saptar. Bunu elde etmek icin de elinden gelen herşeyi yapar. Her turlu zorluğa katlanır, ceşitli fedakarlıklarda bulunur. Ama bunların hepsi, olumle birlikte yok olacak olan, yalnızca dunya hayatına hedeflerdir. Hatta bircoğu henuz hayattayken de kaybedilebilir.

Oysa mumin, Allah'ın varlığının ve gucunun farkındadır. Allah'ın onu nicin yarattığını ve ondan neler istediğini bilir. Bu nedenle de dunyadaki asıl amacı Allah'ın razı olduğu bir kul olmak icin calışmaktır. Kendisini amacına ulaştıracak her yolu dener, bunun icin ciddi bir caba gosterir. Bu sayede -diğer insanlar icin kesin bir yıkımdan başka bir şey olamayan- olumun de sırrını cozer: Olum bir yokoluş değil, asıl hayata geciş aşamasıdır. Bir tesaduf ya da kaza değil, Allah'ın ozel olarak yarattığı, zamanı ve yeri belirlenmiş bir olaydır. Bu gerceklerin farkındayken de, elbette diğerleri gibi hayatını "yıkılacak bir yarın kenarına" kurmaz. Hayatın, olumun ve olum-sonrası gercek hayatın asıl sahibinin kim olduğunu ve kendisini kimin yarattığını bildiği icin, Allah'a yonelir. Paranın, makam ve mevkinin, fiziki guzelliğin Allah'ın yarattığı ve yaratılmakta olan bu sistem icinde asıl kurtuluş yolu olmadığını gorur. Bunlar ancak, Allah'ın koyduğu kurallar sayesinde kısa bir sure işleyecek olan "sebep"lerdir. Allah'ın yaratmış olduğu sistemin anahtarı ise Allah'ın rızasıdır. Cunku Allah sadece rızasına uyanları doğru yola iletecektir:

Allah, rızasına uyanları bununla Kuran'la kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura cıkarır. Onları dosdoğru yola yoneltip-iletir. (Maide Suresi, 16)

Musluman, Allah'ın rızasını aradığı icin Muslumandır. İşte Muslumanı, diğerlerinden ayıran en onemli fark buradadır. Muslumanlar, dini Allah'ın rızasını kazanmak icin izlenecek bir yol olarak gorurken, bircokları icin din, birtakım inancları iceren kurallar butunudur ve hayatlarında onemli bir yeri yoktur.

Zaten gercek Muslumanlarla, Musluman taklidi yapan ikiyuzluler (munafıklar) arasındaki ayrım da burada ortaya cıkar. Muslumanlar, dini Allah'ın rızasını kazanmak icin izlenecek bir yol olarak kabul ederken, munafıklar bunu kendi cıkar ve isteklerini tatmin etmeye yarayacak bir arac olarak gorurler. Muslumanlar namazı "huşu" (Allah'a karşı saygı dolu bir korku) icinde kılarken (Muminun Suresi, 1-2), munafıkların bunu insanlara "gosteriş" olsun diye (Maun Suresi, 6)yapmaları da bundandır. Aynı şekilde munafıklar, Allah yolunda yapılan harcamayı (infak) da gercekte Allah rızası icin değil, yine insanlara gosteriş olsun diye yaparlar:

Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gunune inanmayıp, insanlara karşı gosteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı gecersiz kılmayın. Boylesinin durumu, uzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; uzerine sağnak bir yağmur duştu mu, onu cırılcıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hicbir şeye guc yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez. (Bakara Suresi, 264)

Gorulduğu gibi Allah'ın Kuran'da tarif ettiği mumin modeli son derece acık ve nettir. Allah'a ve ahirete "kesin bir bilgiyle" (Lokman Suresi, 4) iman edip, sonra da Allah yolunda "ciddi bir caba" gosterenlerin yurdudur cennet. Allah'a ancak "bir ucundan ibadet" edip, Allah'ın rızasının yanında kendi basit dunyevi cıkarlarını korumaya calışanların durumunu ise, Rabbimiz Kuran'da şoyle acıklamaktadır:

İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yuzu ustu donuverir. O, dunyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apacık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)
__________________