O Rabbin ki seni yarattı, duzene koydu,
sana kendi dilediği gibi bir şekil verdi.
İnfitar Sûresi, 6-8

BİR YUZUN macerası iki yarım hucreyle başlar. Bunlardan birisi insan vucudunun en kucuk, diğeri de en buyuk hucresidir.
İki hucrenin buluşma Ânı, bir insan yaratılışının başlangıcını işaretler. Bu, bir Âlemin yaratılışından pek de aşağı duşecek bir hadise değildir. Cunku ortaya cıkacak eser, Âlemde guzellik namına bildiğimiz ne varsa hepsinin temel olculerini getirip gozumuzun onune serecektir. Onun icin, gunlerden herhangi bir gun, herhangi bir anda, yeryuzunun herhangi bir koşesinde bir insan vucudunun inşası başlar başlamaz, hemen oracıkta bir esrarlı donuş başlar. Zerrelerin, molekullerin, gezegenlerin, yıldızların, galaksilerin, galaksi kumelerinin donuşudur bu. Bir Mevlevî semÂı, boylece, bir insanın yaratılışını mujdeler.
Doner de doner başlangıctaki insan hucresi. Sonra bolunmeler başlar. Hucre hızla coğalır. Bir iken iki olur, iki iken dort. Sonra katlana katlana hucre nufusu artar. Saatler ve gunler birbirini kovalarken, binlerce, milyonlarca, milyarlarca Âlem kurulur bir anne vucudunun derinliklerinde. Âlemler birbiriyle irtibatlıdır. Hepsi birden bir vucudu, kÂinatın en ustun eserini ortaya cıkaracak şekilde coğalır ve duzenlenir.
Bir hafta ya gecer ya gecmez; ici boş bir kure gibi, yeni insan adayı, anne rahmine doğru bir yolculuktadır. Buraya varır, duvara yapışır. Aynı anda, akıl almaz bir hızla, yeni Âlemler kurulmaya devam etmektedir. Bu arada farklı farklı hucre cinsleri ortaya cıkar. Nasıl farklılaştıkları anlaşılmaz. Farklılaşırlar. Sonra yer değiştirirler. Kimi o tarafa, kimi bu tarafa gocer değişik hucrelerin. Bir heykeltraşın elinde yoğrulan camur gibi, hucreler topluluğu da halden hale girer ve şekil almaya başlar. Gorunurde tesadufî, karma karışık, alabildiğine yoğun bir faaliyettir surup gider. Fakat atılan her adım birbiriyle bağlantılıdır ve henuz gorunmeyen bir hedefe yoneliktir.
Embriyonun yuzeyine bakan bir uzman, nereye neyin isabet edeceğini size tek tek gosterebilir. Şurası goz olacak, buraya burun gelecek, şurada kulaklar belirecek. Ustelik butun bu bolgeler, merkezî sinir sistemine ozel hatlarla bağlanacak, ayrıca dolaşım sisteminden kas sistemine, iskeletten deriye kadar herşey, herşeyle irtibatlandırılacaktır. Şekilsiz hucre yığını icinde ilk saatlerden itibaren cereyan eden buyuk kucuk hangi hadise varsa, hepsinde bu hesapların izi vardır. Ama, ucuncu haftada, embriyonun boyu 2 milimetreye ancak erişmiştir; şekli ise, insandan ziyade suluğu andırmaktadır.
İnsan adayı anne karnındaki dorduncu haftasına eriştiğinde, vucudun ortasındaki iki tane boru birleşip kalb şeklini almaya başlamış ve ilk organ olarak faaliyete gecmiştir. Yarım santim boyundaki bu yaratık, her ne kadar insana benzemese de, bir yuzunun olacağı şimdiden belli olmuştur; goz ve kulakların yoğrulmaya başladığı gorulmektedir.
Bir hafta sonra ise, gozlerde lens cukurları biraz daha belirginleşmeye başlar. Altıncı haftaya gelindiğinde, ağız ve burun boşluklarındaki faaliyetler goze carpmakta, kafa iyice secilmektedir. İleride goz halini alacak olan belirtiler, şu anda kafanın yan taraflarındadır. İnsan adayının boyu 13 mm.ye ulaşmıştır. Yine de o, başparmağımızın altında kolaylıkla eziliverecek, kucuk, Âciz, onemsiz bir yaratıktan başka bir şey değildir henuz!

Yedi haftalık ceninde, henuz var olmayan gozlerin kapakları inşa edilmeye başlamıştır. Goz her ne kadar mevcut değilse de, birgun var olacak, ustelik hem kendisi insan yuzunde bir guzellik sergileyecek, hem de dunyanın guzelliklerine o yuzden bir kapı acacaktır. Yuzun belki de en can alıcı unsurunu teşkil eden bu organın korunması da yaratılması kadar onem taşır. Cunku bu son derecede nazik organ, bakımsız ve savunmasız bırakıldığı takdirde iş goremez hale gelir. İşte o korunmanın bircok unsurundan birini teşkil eden gozkapakları, birkac milimlik bir ceninde şimdiden kendisini belli etmektedir. Fakat, Âşin olduğumuz son haline varıncaya kadar, bu kapaklar daha şekilden şekle girecektir. Bir hafta kadar sonra iki gozkapağı birleşir ve birbirine kaynamaya başlar. Bu arada, one doğru yatık durumda bulunan kafa, hafifce yukarıya kalkmıştır. Fakat vucudun butunune gore oldukca buyuk bir kafadır bu. Bir insan yuzune benzer tarafı da pek yoktur. Şu haliyle dunyaya gozunu acacak bir varlık, olsa olsa, bilim kurgu filmlerindeki cirkin uzaylılardan biri olarak uykularımızı kacırırdı.
Onuncu haftaya erişildiğinde yuz hatları belirmeye başlar. Bu sıralarda ceninin siması bir insan yuzunu andırmaya başlamıştır. Ama hÂl bu yaratığın gorunuşu, bir annenin sımsıcak duygularla goğsune bastıracağı bir yavrunun sevimliliğinden o kadar uzaktır ki! Bir estetik cerrahî uzmanı, sadece yuzdeki bir iki ayrıntıyı rotuşlayınca ortaya nasıl bir simanın cıkacağından emin olamazken, birkac haftalık bir ceninin korkunc goruntusunu bir bebek yuzunde dunyanın en sevimli manzarasına ceviren bir operasyonun kusursuzluğuna şahit mi aranır? Besbelli ki, her hucrenin vucuda gelişi ve sima uzerindeki yerini alışı, cok ayrıntılı bir planın parcasıdır. Ve şu anda, şu vucutta yer değiştirmekte olan herbir zerre, aylar sonra neticesini verecek olağanustu bir operasyonun icinde bir rol sahibi olarak hareket etmektedir.
Yuzun inşası, sadece onun dış gorunuşune bir şekil vermekten ibaret bir operasyonu teşkil etmez. Gozlerimizin onune bir insan yuzunun sayısız şiire konu olmuş guzelliğini seren derinin altında, birbiriyle ve bedenin geri kalan kısmıyla bağlantılı olarak faaliyet gosteren sistemler vardır. Kaslar da bunlardan biridir ve on dorduncu hafta civarında şekillenmeye başlar. Ondan yaklaşık bir ay kadar sonra da bu faaliyetler sonucunu yavaş yavaş vermeye başlayacak ve ceninin ağzını oynatmakta olduğu gorulecektir.
On beşinci haftada, 130 mm.ye ulaşmış olan ceninin kafası artık iyice dik duruma gelmiştir. Gozler her ne kadar kafanın on tarafına doğru kaymış ve asıl yerlerine yaklaşmış olsalar da hÂl bir insan yuzune gore aşağıda yer almaktadırlar. Yuzu ve vucudu kaplayan deri saydam haldedir ve altında olup bitenleri karaltı halinde gostermektedir. Yirmi ikinci haftaya eriştiğinde deri saydamlığını kaybeder. Bu arada, ceninin sadece bir yuze kavuşacağı anlaşılmakla kalmamış, farklı bir yuze sahip olacağı da belli olmuştur. Farklı cizgiler, farklı bir şekil ve farklı bir kişilik, yuzun genel heyetinde belirtilerini vermektedir. Bununla birlikte, hic kimse, ceninin şu anki haline bakarak onun hayata nasıl bir sima ile gozunu acacağını tahmin edemez. Gorunmeyen kalem farklı hatlar cizmeye başlamıştır; resmin son hÂli ise, kalem sahibinin henuz kimseye acmadığı bir sırdan ibarettir.
Aradan birkac hafta daha gecer. Yuzun en onemli unsuru, yapısını buyuk olcude tamamlamış olur. Bunlar gozlerden başkası değildir. Retinasıyla, diyaframıyla, ceşit ceşit hucreleriyle, akılları hayretten hayrete duşuren bağlantılarıyla, kendi başına bir olağanustu yapıyı teşkil eden ve tek başına butun evrimci dunyaya meydan okuyan bu organ, şimdilik gozkapaklarının altında, onune Âlemlerin acılacağı Ânı beklemektedir. Otuzuncu haftaya erişmiş bir ceninin yuzunde, gorunmez kalemin kaşları da resmetmiş olduğu gozlenir. Bu arada gozkapakları birbirinden ayrılmış ve acılmıştır. Kasların icinde olup biten herşey, henuz bu faaliyet alanından gorunmeyen aydınlık bir dunyaya yapılacak bir yolculuğun işaretlerini vermektedir.
İki tane yarım hucreyle başlayan macera, aylar sonra yeni bir insan şeklinde noktalanır. Butun bu olup bitenleri hızlandırılmış bir film haline getirdiğinizde, bir bakıma, insanın Âcizliğini dile getiren bir hikÂye elde etmiş olursunuz. İnsana benzeyinceye kadar şekilden şekle giren bu yaratığın butun bedeni bir yana, sadece yuzunde olup bitenler, bu hikÂyeyi butun belÂgatiyle gorenlere anlatır. Orasında burasında yumrular beliren, cukurlar acılan, cizgiler cizilen, eğilen, bukulen, şişen, buyuyen, bir nokta halinde başlayıp adım adım buyuyen ve buyudukce halden hale donen bu yuz, kendisini cekip cevirene butunuyle teslim olmuş durumdadır. Kimse onun ne hal aldığını veya alacağını bilemediği gibi, o da kendi uzerinde olup bitenlerden habersizdir, bu olaylar karşısında Âciz ve caresizdir.
Ustelik, butun bunlar, herbiri yuz binlerce ışık yılı genişliğindeki yuz milyarlarca galaksiden bir tanesinin yuz milyarlarca yıldızından birisinin peşindeki bir kucuk gezegenin uzerinde, onun 4,5 milyar senelik omrunun dikkate bile alınmayacak bir fraksiyonunda nefes alıp veren milyarlarca insandan bir tanesinin bedeninin karanlıklarında olup bitmektedir. HikÂyenin ozeti: caresizlik icinde, hiclik icinde, Âcizlik icinde yokluk icinde, caresizlik icinde, hiclik, onemsizlik, Âcizlik, hiclik, onemsizlik, Âcizlik...
Yine de bu macera, icinde Âlemler barındıran bir hucrenin semÂa kalkıp galaksilerin diliyle kutladığı bir yaratılış hikÂyesidir. Yaratılanın bu konuda hicbir tercih hakkı olmamış, yaratılışının hicbir aşamasında kimse ona fikrini sormamıştır.
İyiki oyle olmuştur.
Aksi takdirde, bizi biz yapan kÂinatın en guzel eserini biz yuzumuzde taşıyamazdık.
Bugun birbirimizin yuzunde yahut aynada bize gulumseyen, işte bu caresizliğimizin guzelliğidir.
alıntıdır
__________________