
Emanet, birine gecici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya, kimse, vedia ve benzeri anlamlara geliyor.
Emanet maddi olabileceği gibi; dilimizde can ve ruh gibi manevi değeri bulunan şeyler de “Allah’ın emaneti” olarak isimlendirilmektedir.
Tarife gore emanetin en onemli iki hususiyetini soyleyebiliriz: Bunlardan biri, emanetin gecici olarak birine bırakılmış olması; diğeri de teslim edilen kişice korunmasının gerekliliğidir.
İslam hukukunda da “vedia akdi” olarak ifade edilen emanet akdi vardır ve onemli bir konudur. "Emanet", "vedia"dan daha geniştir, denilir. Coğunlukla tefsirciler bunu "yukumlulukler" ve "farzlar" diye tefsir etmişlerdir. (Hamdi Yazır)
Emanetin genel anlamda insanın yuklendiği sorumluluk potansiyeli olduğunu kabul edersek insanoğlu Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği gibi belki de sorumluluğu, elest bezminden (kalû belÂda), “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.” diyerek almış olabilir. (Araf, 7/172.)
Yine Kur’an-ı Kerim’den, “Sonra sizin icin bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır.” (En’am, 6/98.) ayetiyle dunyanın insan icin gecici bir emanet yeri olduğunu, insanın indiği yeri indiğinden itibaren emanet olarak almış olduğunu anlayabiliriz.
Ahzap suresinde ise gokler, yer ve dağların kendilerine arz edilen emaneti yuklenmedikleri fakat insanın onu ustlendiği acıkca ifade edilmektedir:
“Biz o emaneti goklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yuklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yuklendi. O, gercekten cok zalim ve cok cahildir.” (Ahzap,33/72.)
buyurur. “Yani: Onlar ya Cenab-ı Hakk’ın verdiği bir kabiliyetle boyle bir teklifle karşı karşıya kalmışlar, boyle bir mazerette bulunmuşlardı. Yahut onların mahiyetleri bakımından boyle bir teklife karşı lisanı halleriyle bu şekilde acizlik gosterecekleri temsil yoluyla beyan buyurulmaktadır.” (Omer N. Bilmen,Kur’an-ı Kerim’in Turkce Meali Alisi ve Tefsiri)
Yuce Rabbimiz burada bize, emanetin ehemmiyetini, emanete riayetin ne kadar zahmetli olduğunu temsili bir şekilde anlatıyor Âdeta. Cunku yer, gok ve dağlar insana oranla son derece azametli varlıklardır fakat ne kadar azametli olurlarsa olsunlar gorevlerini akıl etmeden ve iradeye dayalı olmadan ancak yaratılışları doğrultusunda yerine getirebilirler.
İnsana gelince, emaneti ustlenmek insanın yaratılış sebebi ve kabiliyeti ile ozdeştir; “Biz Âdemoğullarını ustun bir izzet ve şerefe mazhar kıldık” (İsra, 17/70.) “Sizi dunyada halifeler yapmış olan O’dur.” (Enam, 6/165.) kavlince Allah (c.c.), insanı emaneti yuklenecek kabiliyette yaratmıştır. Oyle ki, insan bu donanımıyla ayette kendilerine teklifte bulunulan koskoca dağlar, gokler ve yerleri kullanıp şekillendirebilecek, imar edebilecek akıl, irade ve kavrama gucundedir. Pek cok ayette de ifade edildiği gibi insan duşunebilir, aklını kullanabilir, akıl erdirebilir, dolayısıyla akıl sahibidir.
Omru kısa, gucsuz ve muhteris olan insan bu sorumluluk emanetini boylece yuklenmiş olmaktadır. HÂlbuki yuklendiği bu sorumluluk emaneti cok ağırdır. İnsan eğer ustun ozelliklerini iyi bir şekilde kullanır, aldığı emaneti gerektiği şekilde korursa gorevini yerine getirmiş olur. Ama aksi olursa emanete ihanet etmiş gorevini yerine getirememiş olacaktır ki, bu ihtimalle ve emanetin onemi dolayısıyla insan ayette ifade edildiği gibi gercekten cok cahildir ve zulum edebilmektedir.
Emanet, bir şeyi bir sureliğine korumak ve kollamak amacı ile elde tutmaktır. Kur’an’da ifade edilen, “insanın emaneti yuklenmesi” ise daha kapsamlıdır. Cunku insanın yuklendiği bu emanet hem bir sure korunması hem de yerli yerinde sarf edilmesi gereken bir emanettir. O, kendisine verilen emaneti korumakla ve yerli yerinde kullanmakla yukumludur. Mesela, akıl ve beden insana verilen emanetlerdendir. İnsanın onları koruma konusunda tedbirli olması ve akıl ederek, calışarak insanlığın yararına kullanması gerekir. Evlatlar emanettir; korunmaya, ihtiyaclarını temin ederek iyi yetiştirilmeye ihtiyacları vardır. Vatan kutsal bir nimet ve emanettir, pek cok emanet vatanında ozgur yaşamakla korunabilir.
Tekrar edilecek olursa emanet genel anlamda insanın yuklendiği sorumluluk, yeryuzune halife olma kabiliyeti; ozel anlamda da, sorumluluğunu yuklendiği, Allah’ın kendisine tevdi ettiği her şey ve insana ihsan edilen her nimettir. Kısaca; insana bahşedilen akıl ve irade; nesil ve evlatlar; can (nefs), beden ve uzuvlar; din, dinin emirleri farzları ve butun mukaddes değerler; maddi varlıklar, mal, dunya, ozellikle vatan ve milletimizle ona bağlı kutsal değerler, makam-mevki, verilen sozler, ahitler ve kabiliyetler tek tek her biri insana verilen emanetler cumlesindendir. Bir de ‘zaman’ var ki, o da hem emanet hem de emanetlerin surecidir diyebiliriz.
Diğer taraftan da emanet sadakate muhtactır. Emanete sadık olmamak ihanet ve nankorluk etmek, emanet edenin istediği gibi değil de kendi istediği gibi tasarrufta bulunmaktır. Emanet edilen şeylere ihanet, Allah’a ve Rasul’e ihanettir. (Enfal, 8/27.) Emanetin insanın ehil elinde korunup kollanması istenmektedir. (Nisa, 4/58.) Dolayısıyla Kur’an’da muminlerin vasıfları anlatılırken, “O muminler ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.” (Mu’minun, 23/8.) buyurularak emanete ve ahitlere -verilen sozlere- riayetin imanın gereği olduğu ifade edilir. Başka bir ayette de Rabbimiz, “Onlar emanetlerini ve ahitlerini gozetirler.” (Mearic, 70/32.) buyurur.
Yine Rabbimiz Kur’an’da, “Ey iman edenler, Allah’a ve Rasulu’ne hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.” (Enfal, 8/27.) buyurur ve emanete ihanet edenlerin kıyamet gunu ihanet ettiğiyle geleceğini, her nefsin bunun hesabını vereceğini ifade ederek emanetin hem onemine hem de emanete riayet etmemenin Allah katındaki hesabına vurgu yapmaktadır. (Âl-i İmran, 3/161.) Emanete ihanet peygamberimizin de ifadelerinde yerini bularak; iyi bir ahlak olmadığı icin sakındırılan “munafıklık alameti” olarak kabul edilmiştir.
Neredeyse elest bezminden itibaren emaneti yuklenen ve İslam’a teslim olarak bu ahdini yenileyen insanın rabbine verdiği sozlerde durmaması emanete ihanettir. Emanete ihanet en başta kişinin Allah’a isyanı ve kendisine zulmu sonra da yaşadığı dunyada oluşan kargaşanın en buyuk nedenidir. Kur’an’da da ifade edildiği gibi insanın yeryuzunde fesat cıkarıp bozgunculuk yapması ve kan dokmesi emanete riayet etmemesi anlamına gelmektedir. HÂlbuki insan kendisine yuklenen kabiliyetin ve emanetlerin farkında, “emin” bir insan olarak hayatını idame etmelidir. Aksi takdirde cahilce hareket eden bir zalim olur.
Peygamberler ise “emanet” sıfatına haizdirler. Hz. Muhammed (s.a.s.) ise bizatihi emanet ahlakının zirvesinde “el-Emin” adı ve şanı ile maruf en guzel ve ornek şahsiyettir. Rabbim bizleri onun o guzel ahlakı ile ahlaklananlardan eylesin!
Diyanet Aylık Dergi / Nisan 2017
__________________