Tefekkur
Duşunme, insanlığın en mumeyyiz vasfıdır. İnsana "duşunen canlı" derler. Ya duşunmeyen insana?.. Bilginin, gorgunun ulaşamadığı noktalarda hep tefekkurun bayrağı dalgalanmaktadır. Sınırlarla kayıtlı insan, onda sınırsızlığa erer ve zamanın ustune cıkar. Tefekkur, insan melekelerinin ulvîleşmesi ve onun melekler Âleminin esrarına ermesi icin ileri surulen sebeplerin buyuklerindendir. Nubuvvetin ruhunda bir inci gibidir. Vahye dayanacağı ana kadar her Nebî ilk dersini tefekkur edeceği cevreden alır. Buyuk Hakk dostları tefekkur sayesinde sonsuzluğa erer, eşyanın hakikatini yakalamağa calışır.
Sokratesten Paskala kadar, tefekkur sayesinde insanlık nice kıymetler kazanmıştır. Bu tefekkur, mucizevî imkÂnlar bekleyen beceriksizin, işsizin, gucsuzun kara kara duşunmesi değildir. Caresiz, hÂdiseler altında ezilen, elleri boynunda, bitkin ve bedbinin duşuncesi de değildir. Hele sistemsiz duşunce hic değildir. Nereden başlayıp, hangi maksada doğru duşunulmesi gerektiğini hesap etmeden, piste ortadan girer gibi işe başlamak, avÂmca bir duşunce tarzıdır.
Bir de; meseleleri karanlıkta, el yordamıyla halletmeye calışan, sozlerinde tefekkur ağırlığı bulunduğu hÂlde gercekten hicbir fikir hamlesi olmamış bir kadro vardır ki, yukarıda sayılanlara nazaran en bedbaht ve en zararlı olan işte bunlardır. Bunların hayatları, başkalarına ait fikirlerin, cazip gorunen nazariyelerin lÂklÂkcılığını yapmakla gecer. Duşunce dunyaları adaptasyonculuk ve fikir ithalinden ibaret olması itibariyle, millî ruhu ve temel unsurları tefessuh ettirmesi bakımından bunlar, duşunurlerin en koksuz ve en soysuzudur. Şartlanmış kafaları, yıkanmış beyinleri ile yeni neslin bir kısım beyin merkezlerine oturtulmuş bir tumor gibi, onların hayatını felce uğratmakta ve neticesi mechul bir kısım zikzaklara itmekteler. İşte yıllardan beri, baştan atılmaları başarılamayan bu baş belÂları, tutundukları ve hÂkim oldukları nispette bir cok dimağlara hulûl etmiş, bir cok kimseleri melekleştirici melekelerden mahrum bırakmışlardır. Bu turden nice yuksek okul hocaları, nice yazarlar vardır ki, hepsi de fikir dunyasının en talihsiz esirleri ve yirminci asrın yuz karasıdırlar. Butun ilim Âleminin reddettiği bu nesebi gayr-i sahih ilimciler, ne gercekci duşunurden, ne de yakın gelecekten iltifat ve itibar goremeyeceklerdir.
Bergson, tefekkurle aklı yendi. Bu sayede ilmin luzumsuz kîl u kalini arkaya atıp dupduru hislerle ebediyet ufkuna erme yolunu gosterdi. Buna, "aklın aklîliğe hÂkimiyeti" demek sezadır.
Duşunmekten kacmak, onu gunah saymak, dini bilmezlik olduğu gibi; dinsiz icin de bir ceşit yobazlıktır.
Tefekkurden kacan dindar; dinin ruhundaki tefekkure hurmetsizliği bir tarafa, Hıristiyanlığa reaksiyon olarak meydana gelen butun fikir cereyanlarının kendi oz dininin de teşniine ( kotulenmesine) eli bağlı seyirci kalmış olacaktır. ZÂt-ı BÂri hakkında kemiyet ve keyfiyet ifadeleri mustesna, İslÂmda hangi mesele vardır ki, şimdiye kadar munakaşası yapılmamış olsun.
Evet, işte Batılı bir sefÂlet tasvircisinin Sefillerinin ve herkes gibi yaşamak, eğlenmek ve sevmek istediği hÂlde kaderin, sırtına yuklediği bir kamburdan ve gozunun ustune koyduğu urdan oturu kendini sevmeye ve Âşık olmaya lÂyık gormeyen bir kimsenin munakaşası yapılmış, aklın, kÂlbin, ruhun tatmin olacağı şekilde neticeler istihsal edilmiştir. Bu, sunnet ehlinin yoludur ve aksi KurÂnın ruhuna aykırıdır.
"Duşunme, kufre girersin" zihniyeti, kadîm Hıristiyanlıktan kalma değersiz ve hicbir zaman İslÂmın iltifat etmediği bir fikir duşmanlığının ifadesidir.
Bizler var oluş sırrına ve hikmetine bakmaz, dunyaya geliş ve gidişteki manÂyı kurcalamazsak, yapılan tenkitleri ister istemez kabullenmiş olacağız.
Nedir varolmadaki o buyuk sır ki, bilindiği takdirde hakikaten var olacağız?
Nedir bir koridora gecitten daha uzun surmeyen şu dunya hayatı... Elemi, acısı, ızdırabı!..
Nedir şu sefilllerin cektiği? Şu gozsuzler, şu koltuk değnekleri ile gezenler? İnsan değil mi bunlar? Yoksa adaletten nasipsiz, rahmetten -haşa- mahrum mu bırakılmışlar?
Ve tu meyhanedekiler, hastahanedekiler, daha binlerce mezellethanedekiler... Hikmetten ve refetten nasipleri nedir onların?
Sonra şu ahiret mukÂfatından mahrum olan, dunyada ise gadre uğramış, rahat yuzu gormemiş topyekûn hayvanlar.. Ayaklar altında ezilen haşere ve boğucu kanunların tehdidi altında ezilen, şu vahşet diyarına geldiğine bin pişman gorunen vahşîer ve onlardan urkenler, şahinler, kartallar ve onların korkusundan uykusu kacanlar.. Butun bunların, cihanlar ağırlığındaki hayata mazhariyetleri şu yaşayış icin mi?
Bu istifhamlara ve daha yuzlercesine cevap verilmeden kacınılsaydı, "Bunlar kaderi alÂkadar eder, bu hususta duşunmek ve soz soylemek memnudur" denseydi... Dunku kelÂmcının, buyuk İslÂm mutefekkirlerinin meseleyi vuzuha kavuşturur beyanları olmasaydı, gonuller ve kÂlbler bu gunden cok evvel bir sure şuphe ile dolacak ve bugunku neslin maruz kaldığı imansızlık felÂketi asırlar oncesinden hÂkimiyet kuracaktı.
Evet A.Camusun "Sacmalar"ı ile dile getirmek istediği "Veba"sı ile isyan ettiği hususlar işte bunlardı.. Bunlardı Hristiyanlığın cevapsız bıraktığı meseleler.. Bunlardı İslÂmda da cevabı yokmuş gibi yerli kÂfirler tarafından her fırsatta nesle sunulan oldurucu yudumlar ve işte bunlardı yirminci asrın simsiyah bulutlarla ortulu sinesinde buhranların oynaşmasının, fıkırdaşmasının asıl sebebi...
Eğer buyuk terbiyeciler kufur- ^ımÂn muvazenelerine vakıf olsalardı.. Eğer yirmi dort saat yaralanan neslin ruhuna, Nur-u KurÂndan "Yirmi Dorduncu Mektub"u uflemeyi akıl etselerdi.. Eğer kaderin yuzunden peceyi kaldırıp îlÂhî takdir ile insan iradesinin sarmaş dolaş olduğunu gorselerdi.. Ve eğer tefekkuru nefyeden hÂtt ondan urkenler, hayatlarıyla, duşunce dunyalarıyla bu buyuk gerceğin sınırlar aşmasına perde olmasalardı, bugun, ayaktaki kangren, beyindeki kanser, bu kadar onulmaz hale gelmezdi.
Allah Resûlu (sav) eşyanın hakikatına vakıf olmayı diliyor. Allahtan yeni tefekkur semeresi olarak, Allahın gonule "Ledun Âleminden hikmet akıtması"nı istiyor. Sonra bir saat tefekkuru senelerce yapılacak ibadete denk tutuyor. Zira insan, ancak duşunerek yaşadığı hayatta "Yaşadım" diyebilecektir. Ve yaşadığı nisbettedir ki, duyguları inkişaf edecek ve otelelerin otesinde, sermedî manzaralardan haz duymaktan sınırsızlığa erecektir.
Hayatın zikzaklarındaki manÂyı duşunmeden yaşayan nÂdanların, hikmetin tefekkur uzerinde acmış bir cicek olduğunu anlamalarına imkÂn var mı?
Allah gonlumuzu hikmete Âşık, ruhumuzu tefekkure hahişkÂr eylesin.
Bu Makale, Fethullah GULEN Hoca efendinin Hitap Cicekleri eserinden alınmıştır.
__________________
Tefekkur
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme