--------------------------------------------------------------------------------
"Ilımlı" kelimesi, bilindiği gibi, lugat anlamıyla, fazla sıcak ve soğuk olmayan demektir. İnsanlar ve onların ideolojileri, inancları icin kullanıldığında da, "aşırı olmayan, olculu, mûtedil" anlamlarında kullanılır. Yani sıcaklığı giderilmiş, ılımlılaştırılmış anlamında. Bununla radikal olmayan anlayışlar kastedilir. Radikallik de, koktencilik, her alanda koklu değişiklik ve yenilik eğilimi, sertlik, keskinlik, aşırılık anlamlarında kullanılıyor. Aslında radikallik/radikalizm, Batıdaki cıkış ve kullanılış şekliyle, gecmişteki kurumlardan tamamıyla kurtulmak amacını gudenlerin duşunce tarzı ve oğretisini belirten ve keskin yenilik akımı icin kullanılan bir terimdir. Koklu değişiklik isteme konusunda uygun duşse de eski kurumlara tumuyle karşı cıkılıp her şeyiyle yenilik eğilimi ve keskin bir yenilik taraftarı olmak anlamında muvahhid muslumanlara radikal denilmesi hic doğru olmaz. Kaldı ki, muslumanın radikali, ılımlısı vb. olmaz. Musluman muslumandır, ona "musluman" ismini Allah vermiştir (22/ Hacc, 78).
Muvahhid muslumanlar, kendilerine ne ılıman, ne radikal, ne dinci denilmesini isterler. Onlar Allah'ın verdiği isimle şeref duyarlar. Hele, "İslÂm" dini icin kullanılan değişik sentezlere, Allah'ın vermediği başka adlandırmalara hic iltifat etmezler. İslÂm'ı farklı ayrımlara tÂbi tutup dini sulandırmaya, suyu ılımlı hale getirmeye tumuyle karşıdırlar. İslÂm, aşırı mıdır? Yani Kur'an'ın ve sunnetin cizgisindeki İslÂm, olcusuz mudur? Kime gore, nasıl bir aşırılıktır bu da, onu olculu hale getirmeye yeltenebiliyorlar? Kur'an'ın sınırlarını cizdiği "İslÂm", kaynar derecede sıcak mıdır ki, "ılımlısı" istenmektedir? Her konuda olcu ve "İslÂm"ın olculu olup olmamasında karar mercii Allah mıdır, perde arkasına gizlenen ve halka din bicen egemen gucler mi? "Ilıman İslÂm" ifÂdesi, Allah'ın dini olan gercek İslÂm'a iftiradır, ona hakarettir, onu suclamaktır ve reforma ihtiyacı olduğu anlayışıyla onu tahrif etme cabasıdır. "Ilımlı İslÂm" kavramından ancak bunlar anlaşılır.
Radikal ve ılımlı tÂbirleri butunuyle Batı kaynaklıdır. Onlar, once etiketle yaftalamayı, sonra uygun gordukleri bu yakıştırmayla insanları suclayıp cezalandırmayı pek severler; yani hem dÂvÂcı, hem savcı, hem yargıc ve hem de gardiyan ya da cellat rolunu. Bununla da yetinmeyip muslumanların kavramlarının ve dinlerinin icini de kendi bÂtıl zihniyetleri doğrultusunda doldurmaya, insanları da bu yeni şekil verdikleri kavrama ve dine uydurmaya calışırlar. Bu, bir anlamda rablik taslama, insanları ve inanclarını yeniden inşÃ‚ etmeye calışmadır. O yuzden Kur'an, Batılılara (ehl-i Kitaba): "Allah'tan başkasına tapmama, O'na hicbir şeyi şirk koşmama" yanında, "Allah'ı bırakıp da bazı insanları, birbirlerini rab edinmemeye, ilÂhlaştırmamaya" cağırır ve bu bizim de bu cağrıyı yapmamızı (diyalog değil, dÂvet tebliğ) emreder. Bu Âyetin sonunda da bizim halimizle ve dilimizle şoyle dememiz istenir: "…Eğer onlar yine yuz cevirirlerse işte o zaman, 'bizim musluman olduğumuza şÃ‚hit olun!' deyiniz." (3/Âl-i İmrÂn, 64)
Ilımlı İslÂm tÂbiriyle ici boşaltılmış bir din kastedilmektedir. Tevhidî ice rikten soyutlanmış, cihadı, ahkÂm (hukumle ilgili) Âyetleri, toplumsal emir ve yasakları, devlet talebi olmayan, kufre ve şirke karşı hicbir tavrı olmayan bir din oluşturulmaya calışılmaktadır. Cok eski zamanlardan beri bu amaca yonelik calışmalar yapılmakla birlikte, İsrail'in somurgesi konumundaki ABD' nin başını cektiği Batı, ozellikle ikiz kulelere saldırılardan sonra bu yoldaki calışmaları yoğunlaştırdı.
BOP, Ortadoğu'nun dinini yeniden şekillendirmeyi, yani ılımlılaştırmayı hedefleyen bir projedir. Turkiye yonetimini de hem demokrasi ve hem de ılımlı İslÂm'ı bir arada yuruttuğu icin model ulke kabul etmekte, yoneticilere "lÂ"sı olmayan ılımlılaştırılmış bu dini (ki, buna "İslÂm" demek doğru olmaz) diğer ulkelere de pazarlamasını istiyor. Turkiye'de devletin dininden ve duzenin ongorduğu din anlayışından (ulusal Turk dini halini almış ozel dinden, ılımlı İslÂm'dan) rÂzı olduğunu ısrarla belirtiyor. Gorunen o ki, yoneticilerin de bu rolden pek şikÂyetleri yok. Bu coğrafyadaki duzen ve tÂğutlar, bir taraftan kendi ulkelerinde tevhidî muhtevÂdan uzak, demokrat, Ataturkcu, devletci, ulusalcı, laik, muh fazakÂr (neyi muhÂfaza ediyorsa) bir dini, yani "ılımlı İslÂm"ı, dinini yaşamak isteyen musluman halk icin tek alternatif şeklinde sunuyor. Diğer yandan bu tahrif edilmiş din anlayışını diğer ulkelere Batı adına ihrac etmeye, kendilerini ornek almalarını istemeye calışıyor.
Ilımlı İslÂm kavramı, gercek İslÂm'ın zor olduğu, aşırı olduğu onyargısından yola cıkılarak oluşturulmuş alternatif beşerî bir din anlamı taşır. İslÂm, hic de zor bir din olmadığı, dunya ve Âhiret saÂdetini en kolay, en kestirme ve en doğru yoldan elde etmenin adı olduğu halde; bazıları onu zor, kaynar derecede sıcak kabul ediyorlar da, kendi şeytanlarının ve şeytanlaşmış arzularının doğrultusunda hoşlanacakları kolay, basit ve ılımlı bir din dizayn edip halka "sizin dininiz bu olmalı" deme gucunu kendilerinde goruyorlar.
İmtihanın gereği bazı zorlukların, daha doğrusu nefsin ağır bulduğu birtakım gucluklerin olması doğaldır. Aslında aziz İslÂm'ın teklifleri insanın yapısına, tabiatına uygundur. Rabbimiz insana taşıyamayacağı hicbir yuk yuklemez (2/Bakara, 286). Ancak, yeryuzunde bulunuşunun, var olmasının sebebini anlamayıp, kendi hevÂsına gore yaşamayı secmiş kimseler; İslÂm'ın tekliflerini ağır bulurlar. Nitekim muşrikler, kendilerinin Kur'an'a dÂvet edilmelerini cok ağır bir teklif olarak kabul etmektedirler (42/ ŞûrÂ, 13).
İslÂm'da zorluk değil; kolaylık esastır. Allah'ın gonderdiği olculere gore yaşayan, yani İslÂm'a uyanlar; hem dunya hayatını duzene koyarlar, hem hayat sınavını başarırlar, hem de Allah'ın muttakî kullar icin hazırladığı hesapsız nimetlere ve mukÂfatlara kavuşurlar. Kullarının bu guzelliklere kendi cabalarıyla kavuşmalarını isteyen RahmÂn ve Rahîm olan Rabbimiz, zayıf bir yapıda yaratılmış insan icin tekliflerini yumuşatmış, kolaylaştırmış ve onun sırtındaki ağır yukleri indirmiştir. Rabbimiz bu konuda buyuruyor ki: "…Allah size kolaylık (yusr) ister, sizin icin zorluk (usr) istemez." (2/Bakara, 185)
İslÂm'ın emir ve yasakları icerisinde insanın fıtratıyla ve hayatın gercekleriyle catışan hicbir şey yoktur. İslÂmî hukumlerin zor ve cağa uymadığını zannedenler; kendi hevÂla rına uyan, Allah'ı bırakıp tapacakları putlarını elleriyle yapanlar, ya da kendi goruşunu Allah'ın koyduğu olcuden daha doğru sanan ahmaklardır. İslÂm, insanlara altlarından kalkamayacağı hic bir şeyi teklif etmemiştir. İslÂm'ın butun emir ve yasakları (hukumleri), insanlara faydalı olan guzel şeyleri kazandırmak, zararlı olan cirkin şeyleri de onlardan uzaklaştırmak gÂyesine mÂtuftur.
Emredilen ibÂdetler, bir zorluk, sıkıntı veya işkence değil; huzur, rahatlık, duzen ve ic ferahlığı ve dengeli bir yaşayışın plan ve programıdır. Dinimizde nass'la (kesin deliller ile) sÂbit olan şeyleri değiştirmek, zamana ve toplumlara uydurmak mumkun değildir. Ilımlı İslÂm kavramıyla, tek hak din olan İslÂm, atmalar ve katmalarla dejenere edilmek, cağın bÂtıl ideolojilerinin ve sapık insanların gudumunde uyduruk bir din oluşturulmak istenmektedir.
Gunumuzde İslÂm'ı yaşamak ve hayata gecirmekle ilgili zorluk, dinin ve dinî kuralların zorluğundan ileri gelmiyor; İslÂm duşmanı egemen guclerin ve tÂğûtî duzenlerin, muslumanların dinlerini yaşaması onune sayısız engeller koymasından, baskı ve zulumlerinden kaynaklanıyor. Dinin yaşanması zorlaştırılıp haramlar, mecbûrî istikamet işaretleriyle topluma dayatılınca kısır dongu şeklinde hayatın her alanı da zorlaştırılmış oluyor.
Kolaylık, gercek din icin gecerlidir. Dini parcalara ayırmak veya infak, sÂlih amel ve takv gibi esasları ihmal etmek, sunnetullah gereği kolaylık yolunu terk etmektir. Din, bir butun olarak kolaydır. İbÂdetlerle guclenmeyen ve fıtratındaki guzelliği korumayan bir insana İslÂm'ın bazı emir ve yasakları zor gelebilecektir. Temel gıdalarla yeterli şekilde beslenmeyen, vucut icin zarûrî yiyecekleri yemeyen kimse gerekli enerjiye sahip olamadığı icin za'fiyetten dolayı nasıl basit işleri yapmakta zorlanırsa, mÂnevî/rûhî gıdalarını almayan kimse de mÂnevî ve psikolojik za'fiyetinden oturu, aslında hic de zor olmayan gorevleri yerine getirmekte zorlanacaktır.
Allah'a kulluğun zor olduğunu zannedenler, nasıl zorluklar icinde kıvranıyorlar, farkında değiller. Hakkı gormek istemedikleri icin, bÂtıl kendilerine şirin, gercek din de zor geliyor. Kula kulluk ve kendi gibi ya da daha aşağılarına boyun eğmek, insan fıtratına ve onuruna ters nice zorlukları bu insanımsılar nasıl değerlendiriyorlar? Stres ve bunalımlar, psikolojik rahatsızlıklar, ahlÂkî problemler, maddî kayıplar, hastalıklar, bitmeyen şikÂyetler... hep gayri İslÂmî yonelişlerin ya da dini sulandırıp ılıman İslÂm cizgisinin, bu dunyadaki zorluklarıdır. Şeytan, guzel amelleri zor gostermeye calıştığı gibi, fÂsıkların da amellerini susler, zorları kolay zannettirir. Mesel icki icmek ve sonrasına katlanmak hic de kolay olmadığı halde, şeytan ickiyi guzel ve kolaylık zannettirir. FÂhişelik ve cÂhiliyyenin "hayat kadını" deyip ozendirdiği bayat kadınlarla zin etmek, AIDS gibi riskleriyle, maddî-mÂnevî pislik ve sıkıntılarıyla hic de kolay ve guzel bir şey olmasa gerektir.
"LÂ rÂhate fi'ddunya." İnsan, zaten dunyada tam ve mutlak bir kolaylık ve rahat icinde yaşayamaz; Bu kural, zengin-fakir, her donem ve her yerdeki tum insanlar icin gecerlidir. Yoksa, cennetin kıymeti olmazdı. İnsan, hayatın zorluklarını ya Allah icin cekecek ve bu doğal zorlukları kolaylık ve guzelliklere cevirecek ve Âhiret sermayesi yapacak; ya da gayri meşrû bir amac uğruna zorluklara katlanacak, zorluklar katlanarak buyuyecek ve oteki dunyada zor bir hayat onu bekleyecektir.
Allah'ın rÂzı olduğu bu tevhid dinini yeniden dizayn edip reforma tÂbi tutmaya, onu tahrif edip yeniden şekillendirmeye kim, hangi hakla cur'et edebilir? Bu yetkiyi onlara kim veriyor? CÂmi duvarını pislemeye kalkanların da, onlara seyirci kalanların da Âkıbetleri hic iyi olmayacaktır. Taşlar (tÂğûtî duzenin yasalarıyla) bağlı ve itler (ozgurluk yemiyle) azgın olsa da bu sonuc değişmeyecektir. Bir kısmını kabul edip bir kısmını da inkÂr etmek sûretiyle Allah'ın dinini parca parca edip gruplara ayrılanlarla muslumanların hicbir (olumlu) ilişkileri olamaz (6/En'Âm, 59).
Bazıları kalkıyor, İslÂm'ı ikiye ayırıyor: Radikal İslÂm, ılımlı İslÂm diyor. Cici İslÂm, ağza biber surulecek İslÂm şeklinde iki ceşit İslÂm ortaya koymaya calışıyor. Tabii, tercihlerini, yonlendirme ve dayatmalarını kendilerinin veya kendilerinden daha alcak bazı insanların icini doldurduğu cici dinden yana koyuyorlar. Allah'ın Kur'an'la tanımlayıp Peygamberiyle orneklendirdiği dini beğenmeyip değiştirmek isteyen bu tipler, bir anlamda -hÂşÃ‚- Allah'a din oğretmeye kalkıyorlar.
"De ki: 'Siz dininizi Allah'a mı oğretiyorsunuz? Oysa Allah goklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (49/HucurÂt, 16).
Bu, vahiy dinini akıl dini haline getirmek, İlÂhî dini beşerî din olculerine indirmek, yani tahrif etmektir. Bir zamanlar hak din olan hıristiyanlık ve yahûdiliğin başına gelenlerin aynısını İslÂm icin de yapmaya calışıyor ılımlı İslÂm anlayışını dayatan muharrref din sahipleri.
İcinde "hak"dan bazı unsurlar taşıyan "bÂtıl", en tehlikeli bÂtıldır. BÂtıl/kufur, kendi aslî yapısıyla İslÂm'ın karşısında durmayı goze alamadığı icin, hak maskesi takarak, hakla koalisyona girerek, sûret-i hakdan gozukerek kalleşce, munÂfıkca İslÂm'ın karşısına geciyor. Dine karşı din, İslÂm'a karşı ılımlı İslÂm yaklaşımıyla cahil kitleleri safına cekmeye, gercek İslÂm'ı icten yıkmaya calışıyor. Bu, modern zamanlarda icat olunan yeni bir keşif değil; kÂfirlerin cok eski, ilkel bir taktiği. Medine munÂfıklarından farklı bir şey yok kufur cephesinde.
Ilımlı İslÂm'ı savunmak, insanı tanrı yerine koymaktır, ilÂhlık taslamaktır, İslÂm'ı yeniden şekillendirip, atmalar ve katmalarla onun iceriğini yonlendirmeye kalkmaktır. TÂğut denen bu azgın sapıklar, kendilerinin rÂzı olacağı bir din istiyorlar. Allah'ın bizim icin secip rÂzı olduğu dinden onların rÂzı olmayacakları belli.
"Sen onların dinine uyuncaya kadar yahûdiler de hıristiyanlar da senden asla rÂzı olmazlar. De ki: 'Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.' Sana gelen ilimden sonra eğer onların hevÂlarına/arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır." (2/Bakara, 120).
O yuzden, bu ılımlı İslÂm denen ucûbe, egemen guclerin, global kufrun rÂzı olacağı farklı bir dindir; adına İslÂm denilse de hak din olan, Allah'ın sectiği ve rÂzı olduğu İslÂm değildir. Kur'Ân-ı Kerim, bunlar hakkında bakın neler diyor?
"Yoksa onların, dinden Allah'ın izin vermediği şeyleri dinî kaide kılan ortakları mı var? Eğer azÂbı erteleme sozu olmasaydı derhal aralarında hukum verilirdi (işleri bitirilirdi). Şuphesiz zÂlimler icin can yakıcı bir azap vardır." (42/ŞûrÂ, 21)
"…Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına iman edip bir kısmını inkÂr mı ediyorsunuz? Sizden boyle davrananların cezÂsı, ancak dunya hayatında rezillik/rusvaylıktır. KıyÂmet gununde ise en şiddetli azÂba itilmektir. Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan asla gÂfil değildir." (2/Bakara, 85)
"İslÂm'a cağrılırken, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zÂlim kim vardır? Allah, zÂlimler topluluğunu hidÂyete/doğru yola erdirmez." (61/Saff, 7)
"Onların coğu, ancak şirk/ortak koşarak Allah'a iman ederler." (12/ Yûsuf, 106)
Gercek mu'minlerin vasfını ve tavrını da Kur'an şoyle belirtiyor:
"Gercek mu'minler, ancak Allah'a ve Rasûlu'ne iman eden, ondan sonra asla şupheye duşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte sÂdıklar (iman iddialarında doğru olanlar) ancak onlardır." (49/HucurÂt, 15)
Her gun, namaz kılarken 40 defa du ediyor ve O'nun dosdoğru dinini tÂkip edeceğimize dair bir anlamda Allah'a soz veriyoruz:
"(Ey Allah'ım) Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden medet umar, yardım isteriz. Bize hidÂyet ver, dosdoğru yolu goster. Kendilerine nimet verdiğin, lutufta bulunduğun kimselerin (peygamberlerin, sıddıkların, şehidlerin, sÂlihlerin) yolunu; gazaba uğramış (yahûdilerin) ve dalÂlette olan sapıkların (hıristiyanların) yolunu değil!" (1/FÂtiha, 5-7)
Ilımlı İslÂm denen bu sahte din, hakka bÂtılın karıştırılması, hakla bÂtılın koalisyonudur. İlÂhî dinden bazı hususlarla emperyalist keferenin bazı prensiplerinin karması olan uydurma bir karışımdan, cirkin bir sentezden başka bir şey değildir.
İslÂm, "l (hayır!)" ile başlar. "L ilÂhe illÂllah" demeyen insan musluman kabul edilmez. Tarihsel ve guncel ilÂh yerine konulan her turlu sahte tanrıları, guc odaklarını, otorite anlayışını, yani tÂğutları reddetmeden muslumanlık olmaz (2/Bakara, 256). Ilımlı İslÂm denilen şey, "lÂ"sız bir İslÂm anlayışıdır. Reddedecek, tavır alacak, savaşacak bir duşmanı olmamak; her şeyle ve gayri muslim herkesle diyalog icinde kardeş-kardeş, barış icinde yaşamak… Kendisine ve her şeyden once dinine kast eden bunca zÂlime karşı nasıl olacaksa bu!... Aslında bu cirkin kavramla istenen şey belli: muslumanın iğdiş edilmesi, işgalcilere karşı direnc ve tavır gosteremeyecek şekilde pasifize edilmesi, emperyalist zÂlimlere kul ve kole edilmesi…
Allah'ın yanında tek hak din olan İslÂm (3/Âl-i İmrÂn, 19), Allah tarafından tamamlanmış ve Peygamberimiz tarafından bize sunulmuştur.
"...Bugun size dininizi kemÂle (olgunluğa ) eriştirdim, uzerinizdeki nimeti tamamladım ve size din olarak İslÂm'ı secip beğendim, ondan rÂzı oldum..." (5/MÂide, 3).
İslÂm, tarih boyunca Allah'ın insanlara gonderdiği dinin genel adıdır. Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Kur' an'la tamamlanan ve olgunluğa ulaşan bu din, aslî kaynakları yonuyle kıyÂmete kadar bozulmadan devam edecektir. Bu dinin Kitabı olan Kur' Ân-ı Kerim, Allah'ın koruması altındadır ve asla değişmeyecek, tahrif olmayacaktır. İnsanların din hakkındaki goruşleri ve değerlendirmeleri değişse bile, İslÂm, Allah'ın dini olarak devam edecektir. Bu dine inananlara 'musluman' adını Allah vermiştir (22/Hacc, 78). Gecmiş peygamberler de muslumandı, onlara inanan insanlar da. O peygamberler de insanları yalnızca İslÂm'a dÂvet ettiler. (2/Bakara, 128, 131-133, 135-136; 3/Âl-i İmrÂn, 20, 67 vd.).
İslÂm, insanın ici ve dışı, kalbi ve kalıbı, aklı ve vicdanı, arzusu ve nefreti, duygusu ve hassÂsiyetiyle Allah'a teslim olup boyun eğmesidir. Kalbini ve aklını, elini ve eteğini, icini ve dışını Allah'ın hukmu dışındaki her turlu etkiden kurtarmaktır.
Musluman, kalbiyle, diliyle davranışlarıyla İslÂm'a teslim olduğunu, Allah'a itaat ettiğini gosterir. Hz. Ali'nin de dediği gibi "İslÂm teslimdir, teslimiyettir." Allah'a teslim olmayan kimse, musluman sayılmaz. İnsan neye teslim olmuşsa ona kul olmuş demektir.
"Allah ve Rasûlu bir işe hukum verdiği zaman, mu'min bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine gore secme hakkı yoktur. Kim Allah ve Rasûlune karşı gelirse, apacık bir sapıklığa duşmuş olur." (33/AhzÂb, 36).
Allah'ı hakem kabul etmeyen, O'nun hukmune rÂzı olmayan, O'nu her konuda tek olcu kabul etmeyen kimse musluman olabilir mi? Allah'ın dinini beğenmeyen, O'nun dininde bazı eksiltmeler veya artırmalar yapan, o dindeki bazı hukumleri yok sayan veya başka goruşlerle sentezleyen kimseden daha sapık kim olabilir?! Ilımlı İslÂm denilen şey, işte boyle bir sapıklıktır.
Yozlaştırılan Din; Halkın Dini ve Hakkın Dini
Muşrikler İbrÂhim (a.s.)'in dininin kalıntıları ve kırıntıları uzerine atalarının hurÂfe ve bÂtıl inanışlarının inşÃ‚sı ile nasıl basit cıkarlarına uyan uydurma bir din cıkarmış iseler, onların tÂkipcileri de Hz. Muhammed (s.a.s.)'den sonra aynı yolu izliyorlar. Tarihî surec icerisinde İslÂm top lumunun icinde bulunan munÂfıklar, İslÂm kisvesi altında muslumanların kafasına şupheler sokmaya calışmış; hadisler uydurarak ikinci kaynağın duruluğuna halel getirmeye gayret etmişler, hikÂye, kıssa ve menkıbeler uydurarak kafalarına gore bir İslÂm şekillendirmeye calışmışlardır. Halkın hikÂye ve hurÂfelere duşkunluğu, bid'atlere din diye yapışmaları, İslÂm'a vahiyden ayrı bir kimlik ortaya cıkardı. Musluman olduğunu soyleyen halkın coğunluğu, onem vermediği icin vahyi hic anlamıyor veya yanlış anlıyor. Bu konuda sucun buyuğu, halktan daha cok, onlara yanlış dini oğreten, ya da halkın yanlışlarını duzeltmeye calışmayan etkili ve yetkililerde, şeyh, başkan, ağabey, hoca ve tebliğcilerdedir.
Butun bu mirasın yanında, yerel ve global kufrun cok cirkin tavırlarına muhÂtap oldu modern cağın Muslumanları. Bugunku iletişim akışı icinde, medyanın; uzun boyluları cuce, cuceleri uzun boylu gosteren, hÂinleri kahraman, kahramanları hÂin olarak tanıtan konkav ve konveks aynaları arasında gerceği yakalamak, gercek dini oğrenip yaşamak kahramanlık istemektedir. İslÂm'a duşman duzenlerin, resmî kurumların, okulların ve cevre şartlarının gercek İslÂm'a giden yolu nasıl tıkayıp uzlaşmacı bir yolu din diye sundukları ortadadır.
Kalabalıklar, yaşayışlarını dinleri olduğunu soyledikleri İslÂm'a gore yon vermek yerine; hayatın icinde buldukları şeyleri kendileri icin din haline getirmektedirler. İslÂm adına rasyonalizm, İslÂm adına demokrasi, İslÂm adına sağcılık, İslÂm adına solculuk, İslÂm adına Kemalizm, İslÂm adına laiklik... İslÂm'ın neyi kabul edip neyi kabul etmediğini nerede ise Allah'ın rızÂsı değil; cağın icapları tayin etmekte ve din cağın icaplarına gore te'vil edilmek sûretiyle surekli değişen bir din anlayışı ortaya cıkmaktadır.
Modernizm, Batı tarzı hayat bicimi, kapitalizm ve ne olduğu belli olmayan demokrasi ve bu cercevede egemen guclerce oluşturulmuş konjonktur asıl kabul edilmiştir. Ve merkezdeki bu yapı doğrultusunda İslÂm te'vil edilmeye, kuşa benzetilmeye, moda akımlarla sentez edilmeye calışılmaktadır. İslÂm'ı ırkla, ulusalcılıkla, resmî dayatma ve kabullerle, vatan anlayışıyla, şahsî kanaatlerle, lider ve orgutlerle, cağdaş felsefî akımlarla, moda ideolojilerle, kavramlarla sentez etme gayretleri gozukmektedir.
İslÂm'ı sadece vicdan ozgurluğu olarak gorenler mi ararsınız, sadece Allah'la kul arasındaki ilişki olarak anlayanlar mı? Dunyamızı duzenlemek icin gelen İslÂm'ın dunya hayatına, kamusal alana karışmasını istemeyenlerden tutun da, İslÂm'a şeytanlarının soylediği şekilde bir icerik kazandırmaya calışanlara kadar ne ararsanız bulursunuz muslumanlık adına, Kur' an'ın anlattığı ve Peygamber'in yaşadığı gercek İslÂm dışında.
Bugun okullarda oğretilen mecburî din, cÂmilerden halka empoze edilmeye calışılan din, medyanın % 90'ında gundeme getirilen din, İslÂm'ın sahtesidir, ılımlısıdır; aslı değil. TV'den, kimi burokratların, particilerin, yoneticilerin, sozde aydınların ağzından kafasını uzatan şeytanın tebliğ etmeye calıştığı bu ılımlı ve sahte dindir.
Ortadan kaldıramayacaklarını anladıkları İslÂm, isim olarak var olmalıydı ancak, hukum ve uygulama alanından kaldırıldığı gibi, pratik hayattan da uzaklaştırılmalı ve ozellikle kamusal alanlardan tumuyle kaldırılmalıydı. Bunun en kolay yolu, muslumanlık adına muslumanlığa cephe acmak, din adına gercek dini dışlamaktı. Acık cephe alarak fertlerin icinden sokemedikleri Allah inancını koreltip etkisiz hale getirmenin, muslumanlığı tahrif etmeye calışıp İslÂm inanc ve yaşayışını saptırmanın, "muslumanım" dediği halde kÂfir gibi yaşamanın adını "ılımlı İslÂm" koymuşlar. Bu tanımlarla uyuşmayan Kur'an'ın istediği İslÂm ise, "radikallik, fundamentalizm, koktendincilik, teror, boluculuk, taassup, bağnazlık, yobazlık, irtica" gibi yaftalarla cirkin gosterilmeye calışılmış ve belirli mesafeler alınmıştır. Halk sadece ismen musluman kalsın, ama muslumanlığın icini İslÂm duşmanları doldursun ve "ancak şu şekildeki bir muslumanlığı yaşayabilirsin" diye halkın dinini yonlendirsinler; yerlisiyle yabancısıyla egemen kufrun zorba gucleri tarafından istenenleri ve yapılanları boyle değerlendirmek gerekiyor.
Ilımlı İslÂm anlayışı, zıtları birleştirme cabasıdır; hÂlbuki zıtlar birleşmez. İki ayrı şeyin sentezinden farklı yeni bir şey ortaya cıkar. İslÂm'la cÂhiliyyenin kesişmesi, uyuşması mumkun değildir. Hakla bÂtılın, imanla kufrun birleşip bir araya gelmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Aralarında tarih boyunca suren ve KıyÂmete kadar da surecek olan uzlaşmaz bir mucÂdele soz konusudur. Uzlaşma ve sentezi, kesin nasslara rağmen kabul edenler, neticede Allah'ın hor gorduğu kÂfirleri hoş gormeye, beşerî duzenleri kutsallaştırmaya, İslÂm demokrasisinden veya demokratik İslÂm'dan bahsetmeye kadar vardılar. Artık resmî devlet İslÂm'ı, Ataturk tipi, onun ilkelerine uygun İslÂm(!) gibi tuhaf sentezler uygulama alanları bulmakta. Hıristiyanlık benzeri, uzlaşarak tahrif edilmiş bu İslÂm'ların elbette Allah'ın dini olan İslÂm'la hic bir ilgisi yoktur, bazı benzer yonleri olsa da.
Mevcut ortama boyun eğip bÂtılla uzlaşan ılımlı İslÂm anlayışına sahip kimse, gucunu kabul ettiği cevre ve zihniyetin boyasına girer. Bir muslumanın kÂfirlerin şekil ve rengine girmesi mumkun mudur? "Ey mu'minler, deyiniz ki: 'Biz Allah'ın boyasına (dinine) girmişiz. Allah'ın boyasından daha guzel ne olabilir? İşte biz O'na ibÂdet edenleriz." (2/Bakara, 138)
Hakkı bÂtılla ortup hakka bÂtılın katıldığı bu sentez ve tÂvizci yaklaşım, Allah'ın insana fıtrat boyasıyla surduğu rengi, bÂtılın cirkin renkleriyle karıştırarak alaca bulaca olmak, cok renkli olacağım diye renksizleşmektir. Bukalemun bir hayvandır, duşmanından korunmak icin renk değiştirmesi onunla ilgili olarak İlÂhî sanatın tecellîsidir. Ama, insan icin bulunduğu ortama gore renk alan yapı, iki yuzluluktur; onurlu muslumanın değil, şahsiyetsiz munÂfı ğın karakteridir.
Ilımlı İslÂm anlayışı, her şeyden once, Allah'ın dininden tÂviz vererek egemen kufur dunyasıyla uzlaşma cabasıdır. Muslumanın İslÂm'dan tÂviz vererek, başka beşerî goruşlerle uzlaşarak, İslÂm'ın bazı cuzlerini, bazı esaslarını pazarlık aracı gormesi mumkun değildir. Bu uzlaşma neticesinde kÂfirlerin ve kufrun egemenliği -şeklen ve kısmen de olsa- kabul edilmiş olur ki, bu da tevhidî akîde ile bağdaşmaz. İslÂm, Allah'a teslim olmak ve O'nun dışında bir guc ve hÂkimiyet tanımamaktır. Kelime-i tevhidde bu ifade tum kapsamıyla belirdiğinden dolayı, musluman icin her turlu tÂğutun her ceşit egemenliğini reddetmek; Allah'a iman ve O'nun tek İlÂh olduğunu kabul etmenin en onemli şartıdır. Hatta, İslÂm'ın dışındaki butun sistem, goruş ve bunların uygulayıcıları anlamına gelen "tÂğut"u reddetmek; Allah'a imandan da once gelir ki; kalp, dil ve kafadaki tum sapıklıklar ve sahte ilÂhların egemenlikleri oncelikle "l = hayır" supurgesi ile temizlenmiş olsun ve boşalan yere de hak/gercek İlÂhın kabulu yerleşsin.
"Kim tÂğuta kufreder (onu tanımaz, reddeder) ve Allah'a iman ederse o muhakkak kopması mumkun olmayan en sağlam kulpa tutunmuştur. Allah kemÂliyle işiten ve bilendir." (2/Bakara, 256)
Dindeki kolaylığın olcusu, Allah'ın hudûdudur. Allah'ın gostermediği kolaylıkları Allah adına, din adına gostermek dini tahrîf etmeye kalkmaktır. Sozgelimi, halka kolay cennet vaadleri yapılmakta, bol keseden sevap dağıtılmaktadır. MeselÂ, şuna benzer ifÂdeler cok duyulmuş ve yazılmıştır: "Filan kandil gecesinde şu şekilde, şu rekÂtta nÂfile namaz bir yıl boyunca butun gunahların silinmesine sebep olur." (HÂlbuki, Peygamber sunnetinde ne kandil gecesi kutlamak, ne de anlatılan rekÂt ve şekilde namaz vardır, ne de bol keseden vaatler.) "Namaz kılmayan bir erkek, başını ortmeyen bir kadın, bu davranışlarla nasıl olsa kÂfir olmaz, Allah affeder, o yuzden bu insanların davranışları eleştirilmemeli, din zorlaştırılmamalıdır; zaman sana uymazsa sen zamana uyarsın, sen Kitaba uymuyorsan, Kitabına uydurursun, tÂviz vermeden yaşanmaz, devlete karşı tavır alınmaz, herkesle iyi gecinmeli, kÂfirlere karşı da hoşgorulu olunmalıdır..." gibi yaklaşımlar, dini kolaylaştırmak adına tahrîf etmek demektir. Dine ilÂveler (bid'atler) ve bu şekilde dini zorlaştırmalar ne kadar buyuk sucsa, dinden eksiltmeler, dini insanların arzu ve hevesine uygun hale getirecek tÂvizler de o oranda cinÂyettir.
"Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine şeriat kıldılar?" (42/ŞûrÂ, 21)
Ilımlı İslÂm duduğu calanların maksadı, nefislerine zor gelen dini kolaylaştırmak adına sulandırmak, kendi hevÂlarından bir din oluşturmaktır. Musluman, Allah'a teslim olan demektir. Aklını, hevÂsını, cevresini, insanların isteklerini değil; Allah'ın hukmunu olcu alan kimse... Onun kolay-zor olcusu de, İslÂm' dır; Allah'ın hukmudur.
"Bunlar, Allah'ın (koyduğu) hudutları/sınırlarıdır. Kim Allah'a ve peygamberi'ne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte buyuk kurtuluş budur. Kim de Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun icin alcaltıcı bir azÂp vardır." (4/NisÂ, 13- 14)
"(Sana şu tÂlimÂtı verdik

"Şimdi sen, kendi hevÂsını ilÂh edinen ve Allah'ın bir ilim uzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini muhurlediği ve gozunun ustune de bir perde cektiği kimseyi gordun mu? Artık Allah'tan sonra ona kim hidÂyet verecektir? Siz hÂl oğut ve ibret alıp duşunmeyecek misiniz?" (45/CÂsiye, 23)
"Sonra da seni din konusunda şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin hevÂlarına/isteklerine uyma."
alıntıdır.
__________________