Olum oldurulmuyor, kabir kapısı kapanmıyor.” Ebedî değil hayat; omur, gun geliyor, tukeniveriyor. Belirlenmiş bir omru var her varlığın; tukenme yolunda.
Olum ve hayat… Cok şeyler soylenmekte hakkında… Nedir, ne değildir anlamında… Hayat varsa bir insanın bahtında; yeri var kabrin tahtında (altında, icinde). Olum Allah’ın emri; ayrılık var sevdiklerinden insanın başında. Yaşadıkları bir hatıra olarak kalmamalı mezar taşında…

Soğuk karşılamış hep, insan tecrube edemediği olumu. Tecrube edenlerden ise bir haber yok. Her insan kendince iliklerine kadar algılarken bu soğukluğu; diğer şuurlu zihayatın algıları muamma. Şuursuz zihayat ve camidat (cansızlar) ise belki de bu soğukluğu faaliyetlerindeki lezzetle telÂfi etmekte.

İnsan olum karşısında tedirgin… Endişeli… Tepelerin arkasını, uzakları şu gozleriyle goremediği gibi kilometre taşı gibi duran mezar taşının ilerisini de goremiyor… Maddî goz maneviyatta gecerliliğini yitirdiğinden kabrin uzağını goremediği gibi dunyanın tuzağını da fark edemiyor coğunlukla… Aklı gozundeki şu devir insanı ise ya merakın zirvesiyle ya da vurdumduymazlığın zırvasıyla caresiz kalıyor yalnızlığında.

Goruneni en iyi goren ve mahareti gorduklerinde zanneden, fakat basireti bağlı olan birine; “İnsan bir yolcudur. Sabavetten gencliğe, genclikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder…” denildiğinde; manevî bir katarakt ameliyatının ilk neşteri ile karşılaşmış gibi oluyor; goremediği ve algılamakta zorlandığı ‘ileri goruşu’ keşfetme yolunda. Evet bu ameliyat fıtratına uygun manevî gozluklerle de desteklendiğinde net bir fayda sağlanacaktır elbette.

İnsan madem yolcu; yolcu yolunda gerek… Amma nereye gittiğini bilen bir yolcu olmakla, suruklenircesine gitmek arasındaki farkı soylemeye gerek yok. O halde yolunu, yordamını; zararını, faydasını; durağını, istasyonunu; varacağı şehrini, kalacağı yerini; varılacak Cennet mekÂnı, yanlış mekÂnların ateşine karşı alınacak tedbiri… Evet, hepsini iyi oğrenmesi gerekiyor.

O halde sermayesi hayat cihetiyle “cabuk soner bir şu’le ve omurden cabuk gecer bir muddetcik ve mevcudiyetten cabuk curur bir cisim” olan insan; saniyede yaklaşık otuz kilometre hızla haşre yaklaşan dunyanın bir oyun ve oyalanma olduğunun şuurunda ise; caresi bulunmayan, ‘olum’ adlı değişim karşısında aklını başına alacak, cezaa (ağlayıp, sızlayıp, telÂş gostermek) sarılmayacak ve onu anlamlandırmaya bakacaktır.

“Olum insan-ı mu’mini, zindan-ı dunyadan bostan-ı cinana, huzur-u Rahman’a goturen bir musahhar at ve burak.” ya da bir terhis’ ise…

Kabir bir istasyon, tarik-i berzahiyenin ağzı, bu dunyadan daha guzel bir Âlemin kapısı, rahmet kapısı, Âlem-i ahirete acılmış bir kapı ise…

Munker, Nekir’ Kabri yadırgatmayacak İki mubarek ve munis arkadaş ise…

Haşir beşerin her bir ferdinin aynıyla cismiyle, ismiyle, resmiyle diriltilip orada bulunacağı ve aynı zamanda hikmet, rahmet, hıfz ve adaletin tecelli edeceği bir platform, toplanma ve duruşma yeri ise…

“Haşrin sıkıntısı, LivÂ-ul hamd-i Muhammedî (asm) altına girmeyen mu’min yoktur” mujdesiyle aşılıyor ise…

Namaz Sırat’ta nur ve burak ise…

Mu’minin felÂhı (kurtuluşu) , rıza, Cennet mekÂn ve ru’yette olacaktır elbette…

İşte anlamını bulmuştur boylece olum...

Bunun zıddı ise, mÂn ve mahareti gorduklerinde zanneden basiretsiz insanın, bir turlu anlamlandıramadığı olum karşısındaki caresizlik, korku ve endişesinin zulumatında, dehşetli ruhî karanlıklarında boğulmak olacaktır.

Evet! İnsan bir yolcudur. “Her iki hayatın levazımatı, Maliku’l-Mulk tarafından verilmiştir. Fakat o levazımatı cehlinden dolayı tamamen bu hayat-ı faniyeye sarf ediyor. Halbuki, o levazımattan lÂakal onda biri dunyevî hayata dokuzu hayat-ı bakiyeye sarf etmek gerektir…” Cunku Kemalat-ı kÂinatın en yuksek mertebesi olan, hayat şeklindeki tezahuruyle ‘Hay’ ism-i şerifi cilvelenirken kÂinatta; mevcudat kemalatın cemalini aksettiriyorlar simalarında. Oysa cemalin kemali ise devamında. Bunu boyle bilmesi gerekiyor insanın her anında.

Ne kadar detaylı tanınıp oğrenilirse yol ve menzil, anlaşılan odur ki, tepelerin arkası, bilinmeyen ulkeler ve oradaki Cennet mekÂnlar da o kadar anlam kazanıyor zihinlerde. Berrak zihinler kalplere tesir ediyor ve gayb Âlemleri aydınlanıyor. Kabir, haşir, sırat ve otesi ebediyet… Korkular, endişeler, tedirginlikler teker teker siliniyor ve nuranî bir ic huzuruyla manevî bir Cenneti, bu makamda oğrendikleri kadar yaşıyor insan, muhteşem yolculuğunda.

http://www.yeniasya.com.tr/irfan-sul...ndirmak_431946
__________________