Bediuzzaman; Kur’Ân’ın belÂgatı, meÂnisi; mu’cize ve icÂzı (cok az kelimelerle pek cok mÂnÂyı ifÂde etme) derecesinde olduğunu soyleyerek kelime ve harflere kadar inerek enteresan, orijinal tesbitler, keşifler yapar.
MeselÂ, “VelcibÂle evtÂadÂa”; yÂni “Dağları zemininize kazık ve direk yaptım”1 kelÂmından halk, avam, şair, cadırda oturan bir edip ve coğrafyacıya ayrı ayrı kendi meslek, meşrep ve seviyesine gore hitap emesi2 gibi.

Kur’Ân-ı Hakîm, her asırdaki insan tabakalarının her birisine, guy doğrudan doğruya o tabakaya hususî yoneliktir, hitÂb ediyor. Halktan, en yuksek ve mudakkik ilim ehline, yani cok ceşitli sınıflara, mesleklere ve meşreplere sahip olanlara imÂn, ceşitli hukumler, nurÂnî fenler, marifetullah (Allah’ı isim ve sıfatlarıyla bilme, tanıma) ahlÂk, İslÂm hakikatlerine dÂvet eder, ders verir.3 MeselÂ, “Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hicbir şey de O’nun dengi değildir”4 Âyetinden coğunluğu teşkil eden halk tabakasına, “CenÂb-ı Hak, peder, cocuk ve akrandan ve eşten munezzehtir, beridir” anlayışını verir.

Daha orta bir tabaka, “ÎsÂ’nın (as) ve melÂikelerin ve doğmaya mazhar şeylerin ulûhiyetini nefyetmeyi/imkansızlığının ispatı” anlar. Bedenli varlıklara has bir durum olan doğma ve doğurmanın nefyedilmesi; denk olanların ilÂh ve mabud/ibÂdet edilen, Allah olamayacaklarını belirtir. Şu sırdandır ki, Sûre-i İhlÂs, herkese, hem her vakit fayda verebilir.

Daha bir parca ileri bir tabakanın bundan aldığı pay şudur: CenÂb-ı Hak mevcudÂta karşı doğma ve doğurmayı işmÂm, ihsas edecek butun rÂbıtalardan beridir. Ortak, yardımcı ve hemcinsten de beridir ve muînden ve hemcinsten muberrÂdır. Var edilenlere, yaratılanlara karşı nisbeti, hallÂkıyet/yaratmadır. “Ol, der, o da olur!” ile, ezelî iradesi, ve isteğiyle icad eder. Zorlama, mecburiyet, kendi secimi olmadan bir şeyin meydana gelmesi gibi hallerden de munezzehtir, beridir.

Dipnotlar:

1- Nebe’ Sûresi, 7. 2 - Sozler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 355. 3- Age, s. 375. 4- İhlÂs Sûresi, 3-4.
__________________